Mısır evliyĂ‚sından. Doğum tĂ‚rihi ve yeri bilinmemektedir. Ummî olup, okuma-yazması yoktu. Allahu teĂ‚lĂ‚nın ihsĂ‚nı ile Kur'Ă‚n-ı kerîm ve hadîs-i şerîfler uzerinde, Ă‚limleri hayrette bırakan cok kıymetli acıklamalarda bulunurdu.

Ali HavĂ‚s, onceleri dolaşarak, sabun ve temizlik malzemeleri satardı. Sonra zeytin satmaya başladı ve birkac sene zeytincilik yaptı. Sonra bu işi de bırakıp, sepet ormeye başladı. VefĂ‚tına kadar bu işle meşgûl oldu. Ali HavĂ‚s'ın bir gun gozleri şişmişti. Buna rağmen, yine sepet ormeğe devĂ‚m etti. Onu sevenlerden birisi kendisine biraz para getirip;

"Efendim, buyurun bunları harcarsınız, gozleriniz iyileşinceye kadar istirahat edersiniz." dedi. Ali HavĂ‚s bu paraları almadı ve;

"Şu hĂ‚limle kendi kazancıma guvenemiyorum, başkasının kazancına nasıl guvenebilirim?" buyurdu.

Ali HavĂ‚s dukkanını erken saatlerde acar ve;

"Ey Allah'ım! Kullarına faydalı bir iş yapmaya niyet ettim." derdi. İnsanların ihtiyĂ‚cı olan; yağ, un, tahin, pirinc, bakla, sepet gibi şeyleri satardı. Alış verişte muşterilerden birinin kendisine inanmadığını anlayınca, tartı ve olcuyu fazla tutardı. Muşterisinin kendine inandığını ve guvendiğini anlayınca da, o kişinin hakkını tam tamına tartıp verirdi. Bir kimse kendisinden bir dirhemlik bir şey satın alır, parasını vermeyi unutur veya vermezse, evine kadar o muşteriyi tĂ‚kib eder, hakkını ister ve şoyle derdi:

"Bizler, bu davranışımızla insanlara hakların buyukluğunu, ehemmiyetini gosteriyoruz; boylece onlar odemede ihmĂ‚lkĂ‚r olmasınlar. KıyĂ‚met gununde kendilerini mihnet altında bırakmamak icin hakkımızı istemekle, kendilerine karşı samîmî davranmış oluyoruz. Cunku dunyĂ‚da goz yumduğumuz haklarımızı, kıyĂ‚mette nefslerimiz taleb edebilir."

İkindi vaktine kadar dukkanda calışır, vakit dolunca;

"Şimdiden sonra Allahu teĂ‚lĂ‚ya ibĂ‚det icin hazırlanmalıyım." diyerek dukkanını kapatırdı.

Ali HavĂ‚s Berlisî, zĂ‚limlerin ve yardımcılarının yemeklerini yemezdi. Onların verdiği parayı, kendisinin ve coluk-cocuğunun ihtiyacları icin harcamazdı. O paraları, dul kadınlara, iş yapamıyacak durumda olan yaşlılara, calışıp gucu yetmiyen ve zor durumda olanlara taksîm edip, verirdi. Allahu teĂ‚lĂ‚nın izni ile, herkese simĂ‚larına, makamlarına gore değil, kalblerindeki duruma gore muĂ‚mele ederdi. Birgun, Ali HavĂ‚s'ın yanına nûr yuzlu birisi uğramıştı. Ali HavĂ‚s ona doğru baktı ve şoyle buyurdu:

"Allah'ım! Bizi kotu hĂ‚le duşmekten muhĂ‚faza buyur." Sonra devĂ‚m ederek;

"Şuphesiz, Allahu teĂ‚lĂ‚ bir kulu hakkında hayır murĂ‚d edince, nûru onun kalbine koyar. Fakat dış gorunuşu bakımından diğer insanlardan birisi gibidir. Allahu teĂ‚lĂ‚, bir kulu hakkında hayır murĂ‚d etmezse, o şahsın kalbinde bulunanı yuzune cıkarır. Kalbini ise karanlık kılar."

Ali HavĂ‚s mescidleri supurur ve helĂ‚ları temizlerdi. Supruntu ve copleri yuklenip, munĂ‚sip yerlere kadar goturur, bırakırdı. Bu işleri, her CumĂ‚ gunu Allah rızĂ‚sı icin yapardı. Allahu teĂ‚lĂ‚, Nil Nehrinin hizmetini Ali HavĂ‚s'a ihsĂ‚n etmişti. Nil Nehrinin taşması ve azalması, toprakları sulaması, onun duĂ‚sı ile olurdu. Butun bunları, Allahu teĂ‚lĂ‚ya kalben teveccuh etmek sûretiyle yapardı.

Ali HavĂ‚s, sucu, ahcı gibi insanlara faydalı sanat sĂ‚hiplerine cok hurmet ederdi. Âlimlere ve devlet ileri gelenlerine hurmet eder, Ă‚limler gelince ayağa kalkar ve ellerini operdi.

"Bu bizim onlara karşı dunyĂ‚daki edebimizdir. Âhirete varınca, oradaki edebimizi Allahu teĂ‚lĂ‚ bize oğretecektir." buyururdu.

Buyuk zĂ‚tlardan Muhammed bin AnĂ‚n şoyle dedi:

"Mısır'ın ve koylerinin dortte ucu Ali HavĂ‚s hazretlerinin tasarrufu altında idi. HĂ‚l sĂ‚hipleri, onun izni olmadan Mısır'a giremezlerdi. DunyĂ‚nın muhtelif bolgelerinde iş başında olanları, kimin ne zaman sultan olacağını ve ne zaman bu işten duşeceğini Allahu teĂ‚lĂ‚nın izni ile bilirdi.

Ali HavĂ‚s hazretlerinin muzmin hastalıklar, cuzzam, felc gibi hastalıklar icin garîb tedĂ‚vî usûlleri vardı. Tavsiye ettiği şeyi kullananlar, ondan şifĂ‚ bulurlardı.

Ali HavĂ‚s, meyve ağacları cicek actığı zaman, onlara zarar verecek bir durum olunca, o gece uyumaz, goz yaşları doker, Allahu teĂ‚lĂ‚ya, meyvelere zarar verecek o hĂ‚lin kalkması icin yalvarırdı.

Ali HavĂ‚s, muezzinin okuduğu ezĂ‚nı duyduğu an, olduğu yerde sarsılır, Hak teĂ‚lĂ‚nın heybet ve azametinden titreyerek, erir gibi olur ve huzûr-i kalble tam bir huşû' icinde muezzinin dĂ‚vetine icĂ‚bet ederdi.

Ali HavĂ‚s'ın soylediği şeyler aynen olurdu. İşleri hakkında ona danışmaya gelenlere, daha durumlarını soylemeden, yanına ne icin geldiklerini soylerdi. Onlara yap, yapma, sabret veya yolculuğa cık gibi lĂ‚zım gelen tavsiyeyi yapardı. Danışmaya gelen şahıs, Ali HavĂ‚s Berlisî'nin bu sozlerine hayret eder; "Ona benim durumumu kim soyledi?" derdi.

Ali HavĂ‚s muhtĂ‚c olup, Allahu teĂ‚lĂ‚dan bir istekte bulunacaklara şoyle tavsiyede bulunuyordu:

Carşamba gunleri ikindi vakti, melik ZĂ‚hir CĂ‚miine gidiniz. Orada sedir ağacı vardır. Onu sulayınız ve şoyle hitĂ‚b ediniz:

"Ey Allahu teĂ‚lĂ‚nın velîleri! İsteklerimizin yerine gelmesinde yardımcı olunuz. Allahu teĂ‚lĂ‚ da sizlerin isteğini yerine getirir." Gercekten sıkıntıda olup da, Ali HavĂ‚s'ın nasîhatlerini tutanların istekleri, Allahu teĂ‚lĂ‚nın katında kabûl olurdu. Ali HavĂ‚s'ın bu tavsiyelerini duyan bir Ă‚lim;

"Nasıl olur da bu şeyh, putlara tapan kavimler gibi, halkı o ağaca gonderip taptırıyor ve konuşturuyor?" diye soyledi. Bu sozu Ali HavĂ‚s'a bildirilince, o;

"Ben bu sırrı ifşĂ‚ etmemek icin, bu insanları ağac sulamak behĂ‚nesiyle oraya gonderiyorum. HĂ‚lbuki, Carşamba gunleri ikindi namazında o ağacın altında velîler toplanır, namaz kılarlar. HĂ‚ceti, ihtiyĂ‚cı olanlar ağaca seslendikleri zaman, bu seslenişleri orada bulunan velîler topluluğunca duyulur ve o kişilerin hĂ‚cetlerini yerine getirirler. Ağac, velîler ile hĂ‚ceti olanlar arasında bir vĂ‚sıta veya bir işĂ‚retten başka bir şey değildir. ZîrĂ‚ o inkĂ‚rcı, şu yonu iyice bilir ki, Allahu teĂ‚lĂ‚, ağacı, insanların hĂ‚cetlerini yerine getirecek bir durumda yaratmamıştır." buyurdu.

Ali HavĂ‚s, bir takım istek ve hacet sĂ‚hiplerini, Ezher CĂ‚mii kapısında turp satan bir kişiye gonderirdi. Bu zĂ‚t da, kendisine gonderilen kişilerin işini hemen gorurdu. Birgun Ali HavĂ‚s hazretlerinin yanına, boğazına suluk yapışan bir kişi geldi. Bu suluk, kan emmekten balık iriliğine ulaşmıştı. Ali HavĂ‚s, derhĂ‚l onu cĂ‚mi kapısında turp satan zĂ‚tın yanına gonderdi ve ondan bir demet turp satın alarak, yemesini tavsiye etti. O kişi hemen gidip, ondan bir demet turp aldı. Bu turptan biraz yedi ve aksırmaya başladı. Bu aksırma ile suluk, boğazından duştu. Ali HavĂ‚s, onceleri kumaş ticĂ‚retiyle uğraşan bir zĂ‚tı gordu. Bu zĂ‚t, ticĂ‚reti bırakıp, şeyhlik yapmaya başlamıştı. Ali HavĂ‚s ona;

"Sen ilk sanatına ve işine don! ZîrĂ‚ bu, senin icin daha iyi, kalbin icin de daha temiz bir iştir." dedi. Fakat o zĂ‚t, bu nasîhati dinlemedi. Kendi bildiğine gore hareket etti. Bunun uzerine, Ali HavĂ‚s, bu kişinin dunyĂ‚yı sevmesi, fakat ondan mahrum olması icin duĂ‚ etti. Allahu teĂ‚lĂ‚ Ali HavĂ‚s hazretlerinin duĂ‚sını kabûl etti. O kişi, oyle bir duruma geldi ki, kazancından ne yiyebildi, ne de sadakasını verebildi. Kendisine verilen emrin sırrını anlamadığı icin, butunu ile telef oldu. Bu kimse, her ticĂ‚ret kervanında on beş bin dinĂ‚rlık mal goturup getiriyordu. Halk ona "cimri sûfî" diyordu.

Ali HavĂ‚s, bir fakîrin;

"Allah icin eski bir elbise, Allah icin ufak bir şey, Allah icin az dokuntu hurma, Allah icin yeni bir şey verin!" diye seslendiğini duyduğu zaman, o fakîrin ustunde bulunan eski elbiseleri cıkarır, ona yeni elbise giydirir ve şoyle derdi:

"Ben bu kişinin bu şekilde feryĂ‚dını, yĂ‚ni Allah icin şunu bunu verin diye seslendiğini duyunca, utancımdan etlerimin eridiğini hissettim. ŞĂ‚yet bu kimse ustumdeki şeyleri isteseydi, hepsini ona verirdim. O Ă‚nda duyduğum tadı kimse duyamaz."

ZamĂ‚nın buyuklerinden Muhammed bin AnĂ‚n'a, sultan veya daha başka devlet kademelerinde işi olan birisi geldiği zaman, onu Ali HavĂ‚s'a gonderir ve;

"Buralarda onun tasarrufu vardır. Bizim tasarrufumuz yoktur. Senin ihtiyĂ‚cını ancak o giderir." derdi.

Birgun Muhammed bin AnĂ‚n'a bir kadın gelip;

"Oğlumu asmak icin Kantarat-ul-Hacib denilen yere goturduler." diyerek hĂ‚lini arz etti. Bunun uzerine Muhammed bin AnĂ‚n;

"Hemen Ali HavĂ‚s'a gidin." dedi. O şahsın annesi, derhĂ‚l Ali HavĂ‚s'ın yanına gitti ve durumu anlattı. Ali HavĂ‚s hazretleri o kadına;

"Sen onun yanına git. İnşĂ‚allah o îdĂ‚m edilmeden, sultĂ‚nın adamlarından biri gelir." dedi. Kadın, oğlunun yanına gitti. Ali HavĂ‚s'ın dediği gibi, oğlu asılmak uzere iken, sultĂ‚nın adamlarından birisi gelip, kadının oğlunu serbest bıraktı.

Muhammed bin AnĂ‚n, bir gece ruyĂ‚sında, Mısır uzerine buyuk bir belĂ‚ indiğini gordu. Bir talebesini gonderip, ruyĂ‚sını Ali HavĂ‚s'a bildirdi. Ali HavĂ‚s şoyle buyurdu:

"Mujde haberi yok. Fakat bereket olacağı umulur." Bir muddet sonra Canbolat isminde birisi geldi.Ali HavĂ‚s'ı yakaladı. Bağlayıp, cok hakĂ‚ret etti ve Mısır sokaklarında, elleri bağlı dolaştırdı. Muhammed bin AnĂ‚n, oğle namazını kıldıktan sonra, Mısır uzerinde olan o belĂ‚nın kalktığını gordu. Yanındakilere;

"Gidip bakınız! Ali HavĂ‚s ne durumda?" dedi. Onlar Ali HavĂ‚s'ın bu acıklı hĂ‚lini gorup durumu Muhammed bin AnĂ‚n'a haber verdiler. Muhammed bin AnĂ‚n bunu oğrenince;

"Allahu teĂ‚lĂ‚ya hamdolsun ki, bu ummet icerisinde, ummetin belĂ‚ ve musîbetlerini yuklenecek olanları da yarattı." dedi ve şukur secdesine vardı.

Ali HavÂs'a;

"AvĂ‚mın, mĂ‚nĂ‚sını anlamadan Kur'Ă‚n-ı kerîm okumaları hakkında ne dersin?" diye sorduklarında;

"Okudukları Kur'Ă‚n-ı kerîmin her harfi icin onlara on sevap vardır." buyurdu.

Ali HavÂs, dost ve akrab ziyÂretine cok dikkat ederdi ve;

"Allah icin kardeşini ziyĂ‚ret etmeye gidecek bir kimsenin yurumeye gucu varken, binecek bir vasıta bulmak icin ziyĂ‚reti geciktirmesi doğru değildir." buyururdu.

ZiyĂ‚ret eden, ziyĂ‚ret ettiği kimsede gorduğu ayıp ve kusurları kimseye soylemeyip, onda gorduklerini saklayabilecekse, ziyĂ‚rete gitmesi edebdendir. Eğer gordukleri ayıp ve kusurları muhĂ‚faza edemeyip başkalarına soyleyecekse, ziyĂ‚reti terketmesi daha iyidir.

ZiyĂ‚retcinin, ziyĂ‚ret ettiği kimseyi ziyĂ‚reti, Allahu teĂ‚lĂ‚ ile meşgûliyetine mĂ‚ni olacaksa, gitmemesi, Allahu teĂ‚lĂ‚ya karşı olan edebdendir.

Muslumanın karşılaşabileceği tehlikeler sorulduğunda;

"Aklın Ă‚feti, devamlı ve luzumsuz cekişme yapmasıdır. ÎmĂ‚nın Ă‚feti, inkĂ‚rdır. Amelin Ă‚feti, tembelliktir. İlmin Ă‚feti, iddiĂ‚ sĂ‚hibi olmaktır. Sevginin Ă‚feti, şehvet yolunu tutmasıdır. TevĂ‚zûnun Ă‚feti, tahkîr olunacak derecede kendini aşağı tutmaktır. Sabrın Ă‚feti, Allahu teĂ‚lĂ‚dan başkasına şikĂ‚yette bulunmaktır. Zenginliğin Ă‚feti, hırsdır. Azizliğin, buyukluğun Ă‚feti, boburlenmektir. Comertliğin Ă‚feti, israftır. Arkadaşlığın Ă‚feti kavgadır. Anlayışın Ă‚feti, munĂ‚kaşadır. Allahu teĂ‚lĂ‚ya duĂ‚ etmenin Ă‚feti, baş olmaya meyilli olmaktır. Zulmun Ă‚feti, yayılmasıdır. AdĂ‚letin Ă‚feti, intikam hĂ‚lini almasıdır. Hurriyetin Ă‚feti, sınırları aşmaktır." buyurdu.

Sunnet hakkında bir soru sorulunca da;

"Ey Oğlum! Bilmiş ol ki, sunnet, Kur'Ă‚n-ı kerîmin hukumlerini acıklayan beyĂ‚nlardır. Cunku Resûl-i ekrem bize Kur'Ă‚n-ı kerîmin hukumlerini, mubĂ‚rek sozleri ile bildirendir. Kur'Ă‚n-ı kerîmde, Necm sûresinin 3 ve 4. Ă‚yet-i kerîmelerinde meĂ‚len; "O boşuna konuşmaz. Hep, vahy olunanı soyler.", NisĂ‚ sûresi elli dokuzuncu Ă‚yet-i kerîmesinde meĂ‚len; "Allah'ın kitĂ‚bına ve Resûlun hadîslerine murĂ‚caat edin!" buyruluyor.

Sunnet, bize Kur'Ă‚n-ı kerîmdeki icmĂ‚lleri, kapalı mĂ‚nĂ‚ları bildirmeseydi, Ă‚limlerden hicbiri, fıkıhdaki sular ve abdest bahislerindeki hukumleri cıkaramaz, sabah namazının farzının iki, oğle, ikindi ve yatsının farzlarının dort, akşam namazının farzının uc olduğunu bilemezdi. Aynı şekilde hicbir kimse, kıbleye donuldukte, yapılan duĂ‚da, iftitahda ne soyleneceğini bilemezdi. Tekbîrin nasıl olduğunu, rukû ve secde tesbîhlerini, tĂ‚dîl-i erkĂ‚nı, teşehhude oturdukta ne okunacağını bilemezdi. Aynı şekilde, bayram namazlarının nasıl kılınacağını, cenĂ‚ze ve istiskĂ‚ namazları gibi daha bircok şeyleri kimse bilemezdi."

Talebelerine şoyle nasîhat ederdi: "Din Ă‚limlerine dil uzatmaktan sakının. Cunku onlar, Allahu teĂ‚lĂ‚nın isim ve sıfatlarının kapıcılarıdır. Velîleri inkĂ‚rdan sakının. ZîrĂ‚ onlar, Allahu teĂ‚lĂ‚nın zĂ‚tının kapıcılarıdır.

Bir şey yapmak istiyorsanız, size yakışanı yapın. İnsanlar, bir şey vermediğiniz icin sizi cimrilikle itham etmesinler, bu yuzden size karşı cıkmalarına meydan vermeyin. Cunku velî olmanın şartlarından biri de şudur: Bu gibileri, yanlarında bin dinar olsa da bunu bir fakire verseler, verdikleri paranın onların nazarındaki kıymeti, toprak uzerinde bulunan bir cakıl taşından daha kıymetsizdir.

RamazĂ‚n-ı şerîfin son on gununde, gece ibĂ‚detinden geri kalmayınız. HattĂ‚ butun Ramazan gecelerini ibĂ‚detle geciriniz. Cunku Kadir gecesi bu aydadır.

ŞĂ‚yet biriniz kendisini ilĂ‚hî huzurla hissederse, yalnız kendi nefsi icin duĂ‚ etmemeli, başkası icin de himmet ve gayretini esirgememelidir. Yapacağı duĂ‚ların coğu mumin kardeşleri icin de olmalıdır.

Şuna yemin ederim ki, talebeler, Allahu teĂ‚lĂ‚nın dunyĂ‚yı yarattığı gunden yok edeceği gune kadar, hocalarının huzûrunda kor bir ateş uzerinde otursalar, doğru yola girmeleri icin yol gosterip engelleri ortadan kaldıran hocalarının haklarını odeyemezler.

Allahu teĂ‚lĂ‚ kullarına, bilinen rızıkların dağıtımını sabah namazından sonra, mĂ‚nevî rızıkların dağıtımını da ikindi namazından sonra yapar. Bu iki vakitte uyumak, bunun icin sizlere yasak edilmiştir.

DunyĂ‚da Allahu teĂ‚lĂ‚dan hayĂ‚ edenleri, Allahu teĂ‚lĂ‚ kıyĂ‚met gununde azarlamaktan ve gazab etmekten hayĂ‚ eder.

Allahu teĂ‚lĂ‚ya kavuşturan yola dĂ‚vet edenler, fĂ‚sık kimselere dahi kaba ve kırıcı olmamalılar. Onlara rıfk ile muĂ‚mele edip, ihsĂ‚n ve kerem gostererek gonullerini hoş tutmalılar ki, kendilerine yonelsinler. Ancak bu meyil gercekleştikten sonra nasîhatte bulunsunlar.

Bir kimse Ali HavĂ‚s’a; “Bana izin veriniz, sizin icin bir turbe hazırlayayım. VefĂ‚t ettiğiniz zaman oraya gomulursunuz.” dedi. Ali HavĂ‚s bunu kabûl etmedi. Ali HavĂ‚s 1534 (H.941) senesinde vefĂ‚t ettiği zaman, KĂ‚hire’deki HĂ‚kim CĂ‚miinde cenĂ‚ze namazı kılındı. Bu sırada cok şiddetli yağmur yağdı. Talebesi AbdulvehhĂ‚b-ı Şa’rĂ‚nî, kardeşi Efdaluddîn’e;

“Ali HavĂ‚s hazretleri nereye gomulecek soyler misiniz?” diye sordu. O da;

“Fetihler kapısı dışında Şeyh BerekĂ‚t’ın zĂ‚viyesine defn olunacaktır.” dedi. Tabutun oraya goturulmesine Şeyh Şerafuddîn Sagîr adında bir zĂ‚t karşı cıktı ve İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî’nin kabrinin yakınlarında bir yere defnedilmesini soyledi. Efdaluddîn, AbdulvehhĂ‚b-ı Şa’rĂ‚nî’ye;

“Sakın bir şey soyleme. Bu kalabalığa, hazret-i SuleymĂ‚n’ın emrindeki cinler dahi katılsa bu cenĂ‚zeyi denilen yere goturemez.” dedi. O sırada kalabalığın arasından bir takım sacları kazınmış genc ve guclu kimseler ortaya cıkarak, tabutu kaptıkları gibi, doğruca ilk gomulecek yer olan Fetihler kapısına goturup, oraya defnettiler.”

SOZ DİNLEMEK

SĂ‚lihlerden birisi, bir sene hacca gitmek icin gelip, Ali HavĂ‚s'tan izin istedi. Ali HavĂ‚s ona, hacca gitmemesini, orada kin ve duşmanlıkla karşılaşacağını bildirdi. Bunun uzerine o zĂ‚t, Ali HavĂ‚s'ın nasîhatini dinlemeyerek, hacca gitmek uzere Mekke'ye doğru yola cıktı. Mekke-i mukerremeye girdiği zaman, gunlerden CumĂ‚ idi ve imĂ‚m hutbe okuyordu. Ayağa kalkarak, orada bulunanlara;

"Ey Mekke ahĂ‚lisi! CumĂ‚nız bĂ‚tıldır. ZîrĂ‚, CumĂ‚nın şartlarından biri de, hutbe dinleyenlerin en az kırk kişi olmasıdır. Burada ise, ancak uzaktan gelen yolcular vardır." dedi. Oğle vakti şiddetli sıcak dolayısıyla, halkın KĂ‚be duvarlarının golgesine sığınmış olduklarını fark etmedi. Onun bu sozleri cevrede duyulunca, buyuk bir gurultu oldu ve hutbenin yeni baştan okunmasına karar verildi. Bu olay sırasında KĂ‚be'de bulunanlar arasında kutub ve ebdallerle birlikte, kimsenin tanımadığı Allahu teĂ‚lĂ‚nın velî kulları da bulunuyordu. Bu sebepten dolayı, bu zĂ‚t, hac farîzasını yerine getirip Mısır'a donduğu vakit, Ali HavĂ‚s onun uzerinde buğz ve adĂ‚vet izleri taşıdığını, cehresinin donmuş, ruhsuz bir buz parcası gibi olduğunu gordu. O zĂ‚t, Ali HavĂ‚s'a;

"Hacca gitmememi, gittiğim takdirde kin ve duşmanlık taşıyarak doneceğimi soylemiştiniz. ŞĂ‚yet ben bu sene hacca gitmeseydim, Mekke ahĂ‚lisinin bu hac mevsimindeki CumĂ‚ları bĂ‚tıl olurdu." dedi. O anda bir şey soylemeyen Ali HavĂ‚s, sonra;

"O adam bu karşılığı verince anladım ki, olay sırasında orada hazır bulunan kutub ve velîlerin mevcûdiyeti, ilĂ‚hî buğz ve adĂ‚vet izlerinin bu zĂ‚t uzerinde yerleşmesine sebeb olmuştur." buyurdu. Daha sonra Ali HavĂ‚s, bu kişi icin;

"Hoş olmayan bir halde bu adamın olmesinden korkuyorum." derdi. Buyurduğu gibi oldu.
__________________