Buyuk velîlerden. İsmi Hasan bin Muhammed, kunyesi Ebû Ali DekkĂ‚k'tır. NişĂ‚bur'da doğdu. Doğum tĂ‚rihi bilinmemektedir. 1014 (H.405) senesi ZilkĂ‚de ayında Nişabur'da vefĂ‚t etti.
ZamĂ‚nındaki bircok Ă‚lim ve evliyĂ‚nın ders ve sohbetlerinde bulundu. Fıkıh, tefsîr, hadîs ve başka ilimlerde yukseldi. Ozellikle Ebu'l-KĂ‚sım NasrabĂ‚dî'nin feyz ve bereketleriyle kemĂ‚le gelip olgunlaştı. İcĂ‚zet, diploma aldı. Tasavvuftaki hoca silsilesi; Ebu'l-KĂ‚sım NasrabĂ‚dî, İmĂ‚m-ı Şiblî, Cuneyd-i BağdĂ‚dî, Sırrî-yi Sekatî, Ma'rûf-ı Kerhî, DĂ‚vûd-i TĂ‚î, Ferkad-us-Sencî, Hasan-ı Basrî, Enes bin MĂ‚lik hazretleridir (rahmetullahi aleyhim). İnsanlara ilim ve edeb oğretip cok talebe yetiştirdi. İmĂ‚m-ı Kuşeyrî hazretleri, talebelerinin en onde gelenlerinden olup, aynı zamanda dĂ‚mĂ‚dıydı.
Ebû Ali DekkĂ‚k hazretleri, gĂ‚yet acık, cok tesirli ve guzel konuşurdu. Her yıl başka memlekete giderek insanlara vĂ‚z ve nasîhat verir, sonra memleketi olan NişĂ‚bur'a donerdi.ZamĂ‚nındaki Ă‚limler, sĂ‚lihler, velîler kendisini medhettiler. EvliyĂ‚nın buyuklerinden Ebû Ali FĂ‚rmedî hazretleri onun hakkında; "Yarın kıyĂ‚met gunu kurtuluşum icin Ebû Ali DekkĂ‚k'ın adaşıyım demekten başka bir delilim olmayacak." buyurmuştur.
Ebû Ali DekkĂ‚k hazretleri, ilmi Ă‚limden oğrenmeyi teşvik eder; "Kendiliğinden yetişen ağac, yaprak verir. Fakat meyve vermez. Verse de tatsız olur. İnsan da boyledir. Hocası olmayan kimseden hicbir şey hĂ‚sıl olmaz. Ben soylediklerimi kendiliğimden soylemiyorum. Bu anlattıklarımı hocam NasrabĂ‚dî'den oğrendim. O, Şiblî'den, o da Cuneyd-i BağdĂ‚dî'den oğrendi. Bizim buyuklerimize olan hurmet ve tĂ‚zimimiz o kadar fazlaydı ki, hocamın huzûruna gideceğim zaman, mutlaka gusul abdesti alıp, ondan sonra giderdim."
Bir defĂ‚sında Ebû Ali DekkĂ‚k hazretlerine birisi gelerek, buyuklerin sohbetinde bulunmanın faydasını sordu. CevĂ‚bında; "Bunda iki fayda vardır. Birincisi; eğer o kimse ilme tĂ‚lib olmuşsa, Allahu teĂ‚lĂ‚ya ve O'nun dînine olan muhabbeti, bağlılığı ve sohbetin bereketiyle ilmi artar. İkinci faydası; eğer sohbette bulunan kimsenin kalbinde benlik ve gurur varsa, o duygular yok olup, ilmi ve edebi artar. MĂ‚nevî bakımdan yuksek derecelere kavuşur." buyurdu.
"Hocasına muhĂ‚lefet edenin hĂ‚li nicedir?" diye soran birisine; "Her kim hocasına kalbinden muhĂ‚lefet etmeye niyet etse, onunla aynı yolda bulunamaz. Verdiği sozu bozmuş olur. Bunun icin tovbe etmesi vĂ‚cib olur. UstĂ‚dına saygısızlık edenler icinse tovbe yoktur." buyurdu.
Bir gun, meclisine bir kimse tevekkulun ne olduğunu sormak icin geldi. İceri girince Ebû Ali hazretlerinin başında cok kıymetli bir sarık olduğunu gordu. O kimsenin gonlu o sarığa meyletti. Bu sırada Ebû Ali hazretleri gelen kimseye donup; "Tevekkul, Allahu teĂ‚lĂ‚ya îtimĂ‚d etmek, onun-bunun sarığına tama' etmemektir." buyurdu ve sarığını cıkartıp o kimseye hediye etti.
Ebû Ali DekkĂ‚k hazretleri hicbir şeye dayanmazdı. Bir gun bir yakını ona sırtını dayasın diye bir yastık getirmiş ve oturduğu yerde arkasına koymuştu. Fakat o, hafifce yastığı kendisinden uzaklaştırıp; "Bir şeye yaslanmak Ă‚detimiz değil." buyurdular.
Kendisine edebi gozetmekten soruldu. O; "Edebi terk, kovulmayı îcĂ‚bettiren bir sebeptir. Huzurda edepsizlik edeni kapıya, kapıda edepsizlik edeni ise hayvanlara bakmak icin ahıra koyarlar. Kul, ibĂ‚deti ve tĂ‚atıyla Cennet'e, ibĂ‚det ve tĂ‚atteki edebiyle Allahu teĂ‚lĂ‚ya vĂ‚sıl olur." buyurdu.
Ebû Ali DekkĂ‚k hazretleri anlatır: Bir gun Merv'deyken bizi sevdiğini soyleyen biri yanıma geldi ve; "Uzak bir mesĂ‚feden geldim. Sana ulaşmak icin uzun yollar katettim. Maksadım seninle goruşmekti." dedi. Bunun uzerine ona; "Nefsinden sefer edebilseydin, uzak kalsaydın, bir adım atman bile kĂ‚fiydi." dedim.
"Hurriyet nedir?" diye soran birisine; "Eğer nefsinin arzularına boyun eğmiş, nefsin dunyĂ‚ya meyletmişse, malın kolesisin." buyurdu.
"Futuvvet nedir?" diye soranlara da; "Futuvvet, Peygamber efendimizin guzel ahlĂ‚kından biridir. Bunun icindir ki, mahşer gununde herkes; "Ben! Ben!" derken, O; "Ummetim! Ummetim!" diye yalvaracaktır." buyurdu.
Allahu teĂ‚lĂ‚dan korkmak husûsunda buyurdu ki: "Korkunun havf, haşyet ve heybet gibi ceşitli mertebeleri vardır. Havf, îmĂ‚nın şartındandır. Bunun ispatı, Allahu teĂ‚lĂ‚nın Kur'Ă‚n-ı kerîmde meĂ‚len; "Eğer mumin iseniz benden korkunuz." (Âl-i İmrĂ‚n sûresi: 187) buyurmuş olmasıdır. Haşyet, ilmin şartındandır. Allahu teĂ‚lĂ‚ bu hususta meĂ‚len; "Allah'tan ancak Ă‚lim olan kullar korkar." (FĂ‚tır sûresi: 28) buyurmuştur. Heybet, mĂ‚rifetin (Allahu teĂ‚lĂ‚yı tanımanın) şartıdır. Bu hususta da Allahu teĂ‚lĂ‚; "Allah sizi kendinden sakındırmaktadır." (Âl-i İmrĂ‚n sûresi: 28) buyurmuştur."
Bir gun kendisine; "Sabır nedir?" denildi. "Sabır, ismi gibidir. (sabır, ilac olarak kullanılan tadı acı bir ağacın adıdır.) Sabırlılar dunyĂ‚ ve Ă‚hiret izzetine konarak necĂ‚t ve kurtuluşa erdiler. Cunku onlar Allahu teĂ‚lĂ‚dan O'nunla olma şerefine nĂ‚il olmuşlardır. Allahu teĂ‚lĂ‚ bunun icin; "Şuphe yok ki Allah sabredenlerle berĂ‚berdir." (Tûr sûresi: 4) buyurmuştur.
Sabrın tĂ‚rifi ve sınırı takdire îtirĂ‚z etmemektir. ŞikĂ‚yet yollu olmaksızın başa gelen musîbetleri acıklamak sabırsızlık olmaz. Allahu teĂ‚lĂ‚, Eyyûb aleyhisselĂ‚m kıssasında; "Biz onu sabırlı bulduk, o ne guzel bir kuldur." buyurmuştur. Halbuki O, Eyyûb aleyhisselĂ‚mın; "Başıma bu dert geldi." (EnbiyĂ‚ sûresi: 83) dediğini haber vermiştir. Bu ummetin zayıfları(ruhsatla, izin verilen şeylerle amel ederek sıkışık kalmasınlar ve) nefes alsınlar diye Allahu teĂ‚lĂ‚, Eyyûb aleyhisselĂ‚mın; "Başıma bu dert geldi." dediğini bildirmiş ve boyle şeyler soylemeyi haram kılmamıştır." buyurdu.
Bir gun nasîhat isteyen birisine; "Sen kimin esiri ve mulkuysen onun kulusun. Eğer nefsinin esiri (ve mulku) isen nefsinin kulusun. Eğer dunyĂ‚nın esiriysen, dunyĂ‚nın kulusun (ve kolesisin)." buyurdu.
Zaman zaman hocası NasrabĂ‚dî'den anlatırdı: Hocam buyurdu ki: "Kul olanın kıymeti, mĂ‚budu olan Allahu teĂ‚lĂ‚ya goredir. Ârifin şerefi de mĂ‚rufa (bilinene tanınana) goredir. Maddeye tapanın değeri maddeye gore, Allahu teĂ‚lĂ‚ya tapanın değeri de O'na goredir. Kulluktan daha şerefli bir şey yoktur. Mumin icin ubûdiyetle, kullukla ilgili isim almaktan daha mukemmel bir isim yoktur. Bundan dolayı Allahu teĂ‚lĂ‚ mîrac gecesi Peygamber efendimizi vasfederken meĂ‚len; "Bir gece kendisine Ă‚yetlerimizden bir kısmını gosterelim diye kulumu (Muhammed aleyhisselĂ‚mı) Mescid-i Haramdan, cevresini mubĂ‚rek kıldığımız Mescid-i AksĂ‚ya goturen Allahu teĂ‚lĂ‚, noksan sıfatlardan munezzehtir. O, gercekten işitendir, gorendir." (İsrĂ‚ sûresi: 1) buyurdu.
"Kendisine murid kime denir?" denildi. O; "Murid, meşakkat ve sıkıntılara katlanan mutehammil, sabırlı kimsedir. MurĂ‚d ise, taşınan kimsedir." buyurdu.
"Sukût, Allahu teĂ‚lĂ‚nın huzûrunda olma edeplerinden bir edeptir. Allahu teĂ‚lĂ‚, Kur'Ă‚n-ı kerîmde meĂ‚len; "Kur'Ă‚n-ı kerîm okunduğu zaman onu dinleyiniz ve susunuz ki rahmete nĂ‚il olasınız, kavuşasınız." (A'rĂ‚f sûresi: 204) buyurmuştur."
Allahu teĂ‚lĂ‚, cinlerin, Resûlullah efendimizin huzûrundaki hĂ‚lini haber verirken de; meĂ‚len "Cinler hazret-i Peygamberin huzûruna gelince, birbirlerine; "Susun" dediler." (AhkĂ‚f sûresi: 29) buyurmuştur."
Olum hakkında soru soran birisine şunu anlattı: Bir gun, hasta olan İmĂ‚m Ebû Bekr bin Furek'i ziyĂ‚rete gittim. Onu gorunce gozlerim yaşardı. Ona; "İnşĂ‚allah Hak teĂ‚lĂ‚ sana Ă‚fiyet ve şifĂ‚ ihsĂ‚n eder." dedim. O zaman bana; "Kardeşim korkum olumden değil, olum otesindendir." dedi.
Kendisine vakitten soruldu. O zaman; "Vakit, icinde bulunduğun haldir. Eğer sen dunyĂ‚da isen (yĂ‚ni zihnin ve kalbin dunyevî duşuncelerle dolu ise) vaktin dunyĂ‚dır. Eğer Ă‚hirette isen vaktin Ă‚hirettir. Eğer neşeliysen vaktin neşedir. Huzunluysen, vaktin huzundur." buyurdu.
Biri gelip şeytanın vesvesesinden şikĂ‚yette bulundu. Ebû Ali DekkĂ‚k hazretleri ona; "Kalbini dunyĂ‚ya bağlama. Dunyevî alĂ‚kaları kokunden sok ki uzerine serce konmasın. ZîrĂ‚ boyle ağacta şeytanın yuvası bulundukca, iblisin kuşları gelip oraya konarlar." buyurdu.
Ebû Ali DekkĂ‚k hazretleri talebelerinin tĂ‚kat ve kudretine gore iş verirdi. BĂ‚zılarına ağır, bĂ‚zılarına hafif işler verirdi. "Niye boyle yapıyorsunuz." denildikte; "Bir kimse bakkallık yapacaksa, ona bir ton sabun lĂ‚zım, yok eğer camaşırlarımızı yıkıyacaksa, bir kilo sabun yeter." derdi.
VĂ‚z ve nasîhatlerinde gunahlardan cok bahsederdi. Birgun; "YĂ‚ Rabbî! Biz amel defterimizi gunahla siyah ettik. Sen, sac ve sakalımızı gunlerle beyaz ettin. Ey beyazın ve siyahın yaratıcısı olan Allah'ım! Lutfun ve fadlınla gunahlarımızı affeyle!"
"Cehennem korkusu veya Cennet arzusu ile tovbe etmek mumkun değildir. Allahu teĂ‚lĂ‚, Bekara sûresi 222. Ă‚yet-i kerîmesinde meĂ‚len; "Muhakkak ki Allahu teĂ‚lĂ‚ tovbe edenleri sever." buyuruyor. Burada bildirilen sevgiye kavuşmak icin, tovbe etmelidir." buyurdu.
"Bir kimse kendini, hocasının kapısında supurge yapamazsa, hakîkî Ă‚şık değildir."
"İhlĂ‚s, insanların teveccuh, alĂ‚ka gostermelerinden sakınıp, ameli yalnız Allah icin yapmaktır. Sıdk ise; nefsi, yaptığı ameli beğenmekten temizlemektir. Bunun icin ihlĂ‚s sĂ‚hibi muhlislerde riyĂ‚, gosteriş, sıdk sĂ‚hibi olan sĂ‚dıklarda da ucub (amelini guzel gormek) hĂ‚li bulunmaz."
"Sıdk; insanlara karşı olduğun gibi gorunmen veya onlara karşı gorunduğun gibi olmandır."
"Allahu teĂ‚lĂ‚, DĂ‚vûd aleyhisselĂ‚ma vahyedip; "Beni taleb eden birisini gorduğun zaman, ona hizmetci ol!" buyurmuştur."
"Allahu teĂ‚lĂ‚nın emir ve yasaklarına uymakta gevşek davranan ve boylece Allahu teĂ‚lĂ‚ya yakın olmak nîmetinden mahrûm olan tenbel kimselerin ayaklarına, zelîl ve sefîl olmak bukağısı bağlanır. O kimse kurb, Allahu teĂ‚lĂ‚ya yakınlık hĂ‚linden cok uzak olur."
"Buyuklerin huzûrundan kovulmayı icĂ‚b ettiren şey, edebi terketmektir."
"İnsanların giydiklerini giy, yediklerini ye, fakat kalben onlardan ayrı ol."
"Kalbi kırık, huzun sĂ‚hibi olanlar, huzunlu olmayanların senelerce katedemedikleri, Allahu teĂ‚lĂ‚ya giden yolu bir ayda katederler. Peygamber efendimiz; "Allahu teĂ‚lĂ‚, kalbi huzun icinde olan butun kullarını sever." buyurdu."
"Hakîkî tovbe; tovbe, inĂ‚be ve evbe olmak uzere uc kısımdır. Cehennem'de azĂ‚b gormek korkusu ile, gunĂ‚ha pişman olmak tovbedir. Cennet nîmetlerine kavuşmak umidi ile gunaha pişman olmak inĂ‚bedir. Bunlarla alĂ‚kalı olmaksızın, tovbe etmek, Allahu teĂ‚lĂ‚nın emri olduğu icin, emre uyarak gunaha pişman olmak ise evbedir."
"Bir defĂ‚ Merv şehrinde, biraz hasta oldum. NişĂ‚bur'a donmeye niyet ettim. Bu duşunceler icerisinde uyuyakalmışım. RuyĂ‚mda bir kimse bana, (Bu memleketten ayrılman imkĂ‚nsız. Sohbetlerin, cinlerden bir cemĂ‚atin cok hoşuna gitti. Onlar, senin ders verdiğin meclisine devĂ‚m ediyorlar. Onların istifĂ‚de etmelerinin kesilmemesi icin, burada bulunman icĂ‚b etmektedir.) dedi." Bunun uzerine orada kaldım.
"Ebû Amr-ı Bikendî bir mahalleden geciyordu. Mahalle halkı, gencin birisini tutmuşlar, kendilerini rahatsız ediyor diye mahalleden dışarı atmaya calışıyorlardı. Gencin annesi olduğu anlaşılan bir kadın ise ağlıyordu. Ebû Amr, kadıncağıza acıdığı icin mahalle halkına ricĂ‚da bulunup, kendi hatırı icin, bir defĂ‚ya mahsus olmak uzere genci affetmelerini tekrar rahatsız etmesi hĂ‚linde, hemen cıkarmalarını istedi. Ebû Amr'ın hatırı icin, halk genci serbest bıraktı. Bir zaman sonra, Ebû Amr yine o yerden gecerken, o kadının yine ağladığını gordu. Sebebini sorunca, gencin vefĂ‚t ettiğini oğrendi. "Peki, hĂ‚linde duzelme olmuş muydu?" diye sordu. Kadın şoyle anlattı: "VefĂ‚tı yaklaştığında beni yanına cağırdı ve; "Olduğum zaman, olum haberimi kimseye duyurma. Onları rahatsız etmiştim. CenĂ‚zeme gelmedikleri gibi, bana da lĂ‚net ederler. Ben yaptıklarıma pişman oldum. Cok goz yaşı doktum. İnşĂ‚allah Rabbim beni affeder. Sen de benim icin Allahu teĂ‚lĂ‚ya duĂ‚ et. Beni kabre defnederken, senden başka kimse bulunmasın. Defin işi bittikten sonra da, beni affetmesi ve hesĂ‚bımın kolay gecmesi icin Allahu teĂ‚lĂ‚ya duĂ‚ et. ZîrĂ‚, ana duĂ‚sı kabûl olunur." dedi ve biraz sonra vefĂ‚t etti. Ben vasıyyetini aynen yerine getirdim. Kabrin başından ayrılacağım sırada, kabirden oğlumun sesini işittim. "Anneciğim! Eve donebilirsin. Rahat ol. Benim icin uzulme. Artık ben, kerem sĂ‚hibi olan Allahu teĂ‚lĂ‚ya kavuştum." diyordu."
Ebû Ali DekkĂ‚k hazretleri anlattı: "Vezirin birisi bir gun pĂ‚dişĂ‚hın huzûrunda iken, orada bulunan hizmetcilerin birisinden bir ses duyup ona baktı. PĂ‚dişĂ‚h vezirin kendisiyle ilgilenmeyip, başka bir yere baktığını gordu. Vezir, bunu anlayınca, o tarafa bakmasını, pĂ‚dişĂ‚hın yanlış anlamaması icin bakmasına devĂ‚m etti. Bundan sonra bu vezir, pĂ‚dişĂ‚hın huzûrunda bulunurken, hep bir yere bakardı. Oyle ki, pĂ‚dişĂ‚h, bu vezirin tabiî hĂ‚linin boyle olduğunu ve gozlerinde şaşılık bulunduğunu zannetti. Allahu teĂ‚lĂ‚nın mahlûku olan bir kimsenin, kendisi gibi mahlûk olan başka bir kimse huzûrunda, bu derece dikkat ve riĂ‚yet ettiği, edeb ve korkunun, her şeyin yaratıcısı olan Allahu teĂ‚lĂ‚nın huzûrunda nasıl olması icĂ‚b ettiğini iyi duşunmek lĂ‚zımdır."
"RızĂ‚, gelen musîbetler karşısında kayıtsız kalmak, vurdum duymaz olmak demek değildir. RızĂ‚; Allahu teĂ‚lĂ‚nın hukmune, takdirine îtirĂ‚z etmeyip, boyun eğmektir."
"Bir zaman gozlerim ağrımıştı. Gunlerce uyuyamadım. Bir sabah uyuya kaldım. Bir kimse bana; "Allah kuluna kĂ‚fi değil mi?" (Zumer sûresi: 36) meĂ‚lindeki Ă‚yet-i kerîmeyi okudu. Bunun uzerine uyandım. Gozlerimde hic ağrı kalmamıştı. Ondan sonra da goz ağrısı bende hic olmadı."
"Her insanın vucûdunda binlerce damar vardır. Bu damarların hepsi, Peygamber efendimizin EshĂ‚b-ı kirĂ‚mına karşı muhabbet uzere bulunsa, yalnız biri, EshĂ‚b-ı kirĂ‚mdan birine duşmanlık, sevgisizlik uzere olsa, olum zamĂ‚nında emir gelir ve canını o bir damardan alırlar. Bunun bozukluğu sebebiyle dunyĂ‚dan îmĂ‚nsız gider."
Ebû Ali DekkĂ‚k hazretleri son zamanlarında sık sık kucuk abdeste cıkar, iki rekat namaz kılmak icin birkac kere abdest yenilediği olurdu. LĂ‚kin kursuye oturup insanlara vĂ‚za başladığında uzun muddet kalır ve abdest yenileme ihtiyĂ‚cını duymazdı. Talebeleri ve tanıdıkları onun bu hĂ‚linin kerĂ‚met olduğunu bilirlerdi.
SOFRA HAZIRLAYIN
Bir gun onu Merv'de bir zĂ‚t yemeğe dĂ‚vet etmişti. Yolda giderken bir evden; "YĂ‚ Rabbî! Biz ac ve muhtac bir halde kaldık. Bu sabileri, yavrularımı da bana havĂ‚le ettin." diye sızlanan bir kadıncağızın sesini işitti. Sonra yoluna devĂ‚m edip, dĂ‚vet yerine geldi. Ev sĂ‚hibinin iznini alıp, derhal bir sofra hazırlanmasını emretti. DĂ‚vet sĂ‚hibi bu işe şaştı; "HerhĂ‚lde Ebû Ali DekkĂ‚k hazretleri ziyĂ‚fet yemeğinden kendi hĂ‚nesine goturecek." diye cok sevindi. Sofra hazırlanınca, Ebû Ali hazretleri, dışarı cıktı ve başına koyduğu tepsiyi doğruca o kadıncağızın evine goturup ona verdi.
BAŞI AĞRIYAN KİMSE
Ebû Ali DekkĂ‚k hazretlerinin, tuccar bir talebesi vardı. Bu talebe bir gun hastalandı. Hocası ziyĂ‚retine gitti. Talebesine; "Nasıl hastalandınız?" diye sorduğunda, talebesi; "Teheccud, gece namazı icin kalkmıştım. Abdest almaya hazırlanırken, sırtımda bir sıcaklık hissettim. Bu sıcaklıkla birlikte, şiddetli bir acı da belirdi. Hummaya yakalandım." dedi. Bunları dinleyen Ebû AliDekkĂ‚k; "EvlĂ‚dım! Başı ağrıyan bir kimsenin, ayağına ilac surmesiyle hastalığı iyi olmaz. Senin birinci vazîfen, kalbinde bulunan dunyĂ‚ sevgisini cıkarıp atmaktır. Birinciyi bırakıp başkasını yapmaya kalkarsan, faydasına kavuşamazsın. Yapacağın butun işleri izin alarak yaparsan, faydasına kavuşursun." buyurdu.
SON VASİYYET
Ebû Ali DekkĂ‚k hazretleri hastalanmış, vefĂ‚tı yaklaşmıştı. Talebeleri ve sevdikleri, başucuna geldiler ve son nasîhat ve vasiyetlerinin ne olduğunu oğrenmek istediler. O; "CumĂ‚ gunu gusul abdesti alınız. Her akşam abdestli olarak yatınız. Her hĂ‚linizde Allahu teĂ‚lĂ‚yı hatırlayınız. Bir hadîs-i şerîfte Peygamber efendimiz; "CumĂ‚ gunlerinde bir an vardır ki muminin o anda ettiği duĂ‚ reddolmaz." buyurdu. Başka bir defĂ‚sında; "CumĂ‚ gunu sabah namazından once, Estağfirullah el azîm ellezî lĂ‚ ilĂ‚he illĂ‚ huvel hayyel kayyûme ve etûbu ileyh, okursa, butun gunahları affolur." buyurdu. Yine; "CumĂ‚ namazından sonra yedi İhlĂ‚s ve Muavvizeteyn okuyanı, Allahu teĂ‚lĂ‚ bir hafta kazĂ‚dan belĂ‚dan ve kotu işlerden korur." buyurdu. CumĂ‚ gunu yapılan ibĂ‚detlere, başka gunde yapılanların en az iki katı sevap verilir. CumĂ‚ gunu işlenen gunahlar da iki kat yazılır. Bir hadîs-i şerîfte; "Cumartesi gunleri yahûdîlere, Pazar gunu nasĂ‚raya verildiği gibi, CumĂ‚ gunu muslumanlara verildi. Bu gun muslumanlara hayır, bereket, iyilik vardır." buyurdu."
__________________