EvliyÂnın buyuklerinden. İsmi, Muslihuddîn bin Muhlis eş-ŞîrÂzî, kunyesi Ebû Abdullah'tır. Sa'dî mahlasıdır. 1193 (H.589) senesinde ŞîrÂz'da doğdu. 1292 (H.691) senesinde orada vefÂt etti. Kabri, ŞîrÂz'ın kuzeydoğusundadır. On iki sene cocukluğu dışında, Sa'dî-i ŞîrÂzî, yuz iki senelik omrunun otuz senesini ilim tahsîli ile, otuz senesini seyahat ve askerlikle, otuz senesini de talebe yetiştirmekle ve ibÂdetle gecirdi.
Sa'dî-i ŞîrÂzî, kucuk yaşta yetim kaldı. İlk tahsîlini ŞîrÂz'da AbdulkÂdir-i GeylÂnî'nin halîfesinin derslerinde tamamlıyarak kemÂle geldi. Moğol istilÂsı uzerine BağdÂt'a gitti. BağdÂt'taNizÂmiyye Medresesinde meşhûr Sıbt İbni Cevzî'den ilim oğrendi ve bir muddet bu medresede ilim tahsîli ile meşgûl oldu. Burada tahsîlini tamamladıktan sonra, İslÂm memleketlerini gezmeye başladı. Anadolu, Mısır, Sûriye, Dehli, Âzerbaycan ve Belh'e uğradı. Buralarda, ŞihÂbuddîn Suhreverdî başta olmak uzere bircok Âlim ile goruştu. Bu esnÂda Moğollar veHaclılarla yapılan savaşlara katılıp, cihÂd etti.
Bir defÂsında Haclılara esir duştu. 1257 senesinde tekrar ŞîrÂz'a dondu. Bu sırada, devlet başkanı Ebû Bekr, Moğollarla sulh yaptı. Memleketi rahata kavuşturdu. Bu hukumdar tarafından iyi bir kabûl goren Sa'dî, onun adına aynı sene BostÂn adlı eserini ve bir yıl sonra aynı şekilde kendisine buyuk saygı gosteren Veliahd İkinci Sa'd adına da GulistÂn adlı eserini yazdı. Bu eserleri sÂyesinde kısa zamanda şohreti memleketinin dışına taştı. Birkac sene sonra, hÂmileri olan Ebû Bekr bin Sa'd bin Zengî ve oğlu İkinci Sa'd vefÂt etti. Yerine kucuk yaşta bulunan İkinci Sa'd'ın oğluMuhammed gecti. Bu hukumdarla birlikte Salgurlu hÂnedanı coktu. 1264 senesinde Moğol hÂkimiyeti altına girdi. Bu karışıklıklar esnÂsındaSa'dî tekrar ŞîrÂz'dan ayrıldı. Mekke'ye gitti.Hac yaptı. Omrunde on dort kerre hacca gitti.
Gulistan adlı eseri ibretli hikÂyelerle doludur. Bunlardan bÂzıları:
"HikÂye olunur ki: Bir sultan, halkına cok ez ve cef eder, halkın mallarını gasbederdi. SultÂnın zulmu o kadar ileri gitti ki, halk o beldeden akın akın kacmaya başladı. Halkın azalmasıyla, hazîne boşaldı, devletin gucu zayıfladı. Duşmanlar sağdan soldan saldırmaya başladı. Bir gun pÂdişÃ‚hın meclisinde ŞehnÂme kitabını okuyorlardı. Okudukları bahis Dahhak'ın saltanattan hal'i ve Feridun'un sultan olması hakkında idi. Vezîr, PadişÃ‚ha; "Feridun'un hazinesi, malı, mulku, hizmetcileri ve adamları yok iken nasıl oldu da pÂdişÃ‚h oldu?" diye sorunca, padişÃ‚h; "İşitmişsindir, bir takım halk onu buyuk bir istekle desteklediler, onu kuvvetlendirdiler. Boylece pÂdişÃ‚h oldu" diye cevap verdi. Bunun uzerine vezîr; "Madem ki halkın toplanmasına pÂdişÃ‚h sebeb oluyor, sen niye halkını eziyor, perişÃ‚n ediyorsun? Yoksa sen pÂdişÃ‚h olmak istemiyor musun?" dedi. Beyt tercumesi:
Sevmek lÂzım halkı ve askeri cÂn u gonulden,
Cunku halkı sÂyesinde hukum surer sultan.
PÂdişÃ‚h, vezîre; "Dağılan asker ve halkın toplanması icin ne yapmalıdır?" diye sorunca, vezir; "PÂdişÃ‚h, Âdil ve merhametli olmalıdır. PÂdişÃ‚h Âdil ve merhametli olursa, halk onun etrafında toplanır ve rahat yaşar. HÂlbuki sende bu ikisi de yok" dedi. FÂrisî şiir tercumesi:
Nasıl ki kurt coban olamaz.
ZÂlim de pÂdişÃ‚hlık yapamaz.
Zulmun temelini atan hukumdar,
SaltanÂtın direğini yıkmış olur.
Vezîrin bu sozleri pÂdişÃ‚hın hoşuna gitmedi. Vezîri hapse attırdı. Cok gecmeden pÂdişÃ‚hın amcasının cocukları saltanat dÂvasına duştuler. Etraflarına bir ordu toplayarak pÂdişÃ‚ha hucûm ettiler. PÂdişahın zulmunden bezen halk da pÂdişÃ‚ha karşı baş kaldırdılar. Sonunda pÂdişÃ‚h tahtını kaybetti. Saltanat, amcasının cocuklarının eline gecti. Şiir tercumesi:
ZÂlim pÂdişÃ‚ha felÂket gununde,
Guclu duşmanı kesilir dostu bile.
İyi muÂmelede bulunsa halka,
Olur bir ordu butun halkı ona."
"HikÂye: Bir pÂdişÃ‚hın acemi bir kolesi vardı. Bir gun bu kole ile gemiye binmişti. Kole o zamana kadar hic gemiye binmemiş ve deniz gormemişti. Gemi yolculuğunun bir takım sıkıntıları ve zorlukları vardı. Kole, gemi limandan ayrıldığı andan îtibaren titremeye başladı. Ne yaptılarsa koleyi sÂkinleştiremediler.Gemide Âlim bir kişi vardı. HukumdÂra; "MusÂde ederseniz ben onu susturayım" dedi. Hukumdar da o zÂta izin verdi. O zÂt, koleyi denize attırdı. Kole birkac kere suya battı, cıktı. Geminin bir tarafına can havliyle tutundu. Onu sacından tutup gemiye aldılar. Bu olaydan sonra kole, koşesinde sessiz ve sÂkin oturdu. Hukumdar Âlimden bu işin hikmetini sordu. O da; "Kole suya girmeden evvel, gemideki selÂmetin kadrini ve kıymetini bilmiyordu. İşte huzûrla, saÂdet ve sıhhat de boyledir. Huzûr icinde yaşıyan, mesûd olan, bir felÂkete uğramadıkca, o huzûr ve saÂdetin kıymetini bilmez. İnsan hasta olmadıkca da, sağlığının kıymetini bilmez" dedi.
FÂrisî beyt tercumesi:
Bir belÂya ve felÂkete uğradığında mahzun olma,
CenÂb-ı Hakkın nice gizli lutufları vardır onda."
Sa'dî-i ŞîrÂzî buyurdu ki:
"Hak teÂlÂnın lutuf ve ihsÂn buyurduğu bahta ve rızka kanÂat etmeyen kimse, Rabbini bilmemiş ve O'na itÂat etmemiş olur. Ey bir yerde durmayan, sebÂt etmeyen, rızk icin didinip duran, koşan kişi! Sakin ol, yuvarlanan taş uzerinde ot bitmez."
"Ey akıllı kimse! İster iyi, ister kotu olsun, kimsenin arkasından konuşma. Cunku hakkında konuştuğun kişi gercekten kotu ise, onu kendine duşman etmiş olursun. İyi ise, cok kotu bir iş yapmış olursun. Biri sana gelip de filÂn adam kotudur derse, iyi bil ki, o kendi kusûrunu soylemiş olur."
"Birisi şu ibretli sozu soyledi: Gıybet edecek olursam, anamdan başkasının gıybetini etmem. Zîr boylece sevaplarım anama yazılmış olur!"
Ey iyi insan! Bir insanın iki şeyi dostlarına haramdır. Birisi; onun malını haksız yere alarak yemek, diğeri; arkasından iyi olmayan şekilde konuşmaktır. Biri senin yanında başkasının aleyhinde konuşuyorsa, zannetme ki başkasının yanında seni medheder. Benim nazarımda bu dunyÂda en akıllı insan, kendisiyle meşgûl olup, başkalarından gÂfil olandır."
"Duşmandan lÂf getiren, insana duşmandan daha buyuk duşmandır. Ey laf taşıyıcı! Duşmanım bile yuzume karşı kotu şey soylemiyor. Sen ondan daha buyuk duşman olmasan, onun arkamdan soylediğini, gelip de yuzume karşı soyler misin? Soz taşıyan, eski duşmanlıkları yeniler, kinleri tÂzeler. En yumuşak insanları bile cileden cıkarır. Uyuyan fitneyi uyandıran kimseden en kısa zamanda kac! Kavga iki kişi arasında yanan bir ateşe benzer. Soz taşıyıcı ise, o ateşin sonmemesi icin odun taşıyan oduncu gibidir."
"Ey insanoğlu! Adının unutulmamasını istersen, cocuğuna ilim, huner, mÂrifet oğret ve onu akıllı fikirli yetiştir. Boyle yaparsan, arkanda seni rahmetle anan bir kişi bırakmış olursun."
"Ey yuzunde nûr kalmamış kişi. Kalbini temiz tut. Kararmış ayna iyi gostermez. Yarın, azÂba mustehak olmamanın yolunu ara. Başkalarının ayıplarını arama. Başkalarının ayıbını araştırmakla meşgûl olan, kendi ayıplarını goremez."
"Dil; şukretmek icindir. Rabbini bilen, dilini gıybet icin kullanmaz. Kulak; Kur'Ân-ı kerîm ve nasîhat dinlemek icindir. BÂtıl ve boş sozler icin değildir. İki goz; Allahu teÂlÂnın kudret ve san'atını gormek icindir. Eşin dostun ayıbını gormek icin değildir."
"CenÂb-ı Hak kulunu yoktan var etti. Eline comertlik, başına da secde kÂbiliyeti verdi. Aksi takdirde, ne el comertlik, ne baş secde edebilirdi."
"Dil ile kulak, kalbin anahtarıdır. Dil soylemeseydi, gonullerin esrÂrı gizli kalırdı. Kulak iyi bilgileri duymasaydı, insan nasıl bilgi sÂhibi olurdu."
"Yavrum! Genclikte, nefsin arzuları insanı kapladığı gibi, ilim oğrenilecek, ibÂdet yapılacak en kÂrlı zaman da gencliktir. Genclikte şehvetin, asabiyetin kapladığı anlarda, dînin bir emrini yerine getirmek, ihtiyarlıkta yapılan aynı ibÂdetten cok ustun ve kıymetli olur."
"Oğlum! Gunah yukunun altına girme. Zîr o ağırdır ve kaldıramazsın. İyilerin tuttukları yoldan yuru git. Dileyen, bu bahtiyarlığı bulur. Sen alcak şeytanın kuyruğuna yapışmışsın. İyilere ne vakit erişebileceğini bilmem. Resûl-i ekrem, ancak onun yolundan gidenlere şefÂat edecektir."
"Ey fakir! Sen hak yolunda oyun cocuğu sayılırsın. Buyuklerin eteğini bırakma. Mayası bozuk kimselerle duşup kalkarsan, izzet ve vekarını kaybedersin. O hÂlde buyuklerin eteğine yapış. Talebeler, cocuktan daha Âcizdir. Hocalar ise muhkem duvar gibidir. Yeni yuruyen cocuk, duvara tutunarak yurur. Sen de yeni yuruyen cocuk gibi, Âlimlerin muhkem duvarına tutunarak yuru."
"Ey insanoğlu! Bugun gunahlarından korkar isen, yarın birşeyden korkmazsın."
"Y Rabbî! Bize kereminle nazar kıl. Biz kullarından ancak hat sÂdır olur. Y İlÂhî! Senin rızkınla beslendik. Senin ihsÂn ve lutuflarına alıştık. Y Rabbî! Bizi bu dunyÂda azîz kıldın. Obur dunyÂda da azîz kılmanı senden umarız. Azîz eden de sensin, zelîl eden de sensin. Senin azîz kıldığın kimse horluk gormez. Y İlÂhî! İzzetin hakkı icin beni zelîl etme ve gunahlarımdan dolayı beni utandırma. Başıma benim gibisini musallat etme. Ukûbet cekeceksem, senin elinle olsun. DunyÂda en kotu şey, bir insanın kendisi gibi birisinden cef cekmesidir."
Eserleri: ŞÃ‚irin manzum ve nesir olan eserleri olumunden sonra kulliyÂt hÂlinde bir araya toplanmıştır. Bu kulliyÂt, sonradan Bîsutûn diye şohret bulan Ubey bin Ahmed bin Ebî Bekr tarafından, 1325 senesinde, diğeri de 1334 (H.735) senesinde olmak uzere iki def duzenlenmiştir. İlki, kasîde ve gazellerin ilk harfine gore ve ikinci tertib ise son harfine gore yapılmıştır. KulliyÂt, 16 kitap ve 6 risÂle olmak uzere 22 eseri ihtiv etmektedir. Ancak kulliyÂta, mevcut isimlerin hepsinin bizzat muellif tarafından mı konulduğu kat’î olarak bilinememektedir. KulliyÂtta bulunan eserler şunlardır: 1) Takrîr-i DîbÂce, 2) MecÂlis-i PencgÂne, 3) SuÂl-i SÂhib-DîvÂn, 4) Akl-u Aşk, 5) Nasîhat-ul-Mulûk, 6) RisÂle-i SelÂse; MulÂkat-ı Şeyh Sa’dî b Abakahan, RisÂle-i TingiyÂnû, RisÂle-i Melik Şemsuddîn, 7) KasÂid-i Arabiyye, 8) MulemmaÂt, 9) Terciat, 10) TayyibÂt, 11) BedÂyi’, 12) HavÂtim, 13) Gazelliyyat-i Kadîme, 14) SÂhibiyye, 15) Mukatta’at, 16) RubÂiyyÂt, 17) MufredÂt, 18) HubsiyyÂt, 19) HezliyyÂt, 20) Mudhikat, 21) GulistÂn: GulistÂn, nesir kısımlar arasına bir takım manzûmeler ilÂvesiyle meydana gelmiş bir onsoz ve sekiz bolumden ibarettir.
Turkce’ye ve bircok doğu ve batı dillerine tercumesi yapılmıştır. Sa’dî’nin bu eseri bircok kimseler tarafından taklid edilmiştir.
22) BostÂn: Manzum eserlerinin başında gelir. Asıl ismi Sa’dînÂme’dir. Ancak bu eser, şarkta ve batıda daha cok BostÂn adıyla tanınmaktadır. BostÂn; adÂlet, ihsÂn, ahlÂk, mertlik, tevÂzu, rızÂ, kanÂat, terbiye, şukur, tovbe ve munÂcaat gibi konuları icine alan 10 bolumden ibÂrettir.
KİMİN GUCU YETEBİLİR?
Buyurdular ki:
"Minnet, sÂdece yuce Allaha mahsustur. O'nun emirlerini yapmak, mÂnevî yakınlığa sebeb olur ve şukur edildikce nîmetlerini bollaştırır. İnsanın ciğerlerine giren her nefes hayatı uzatır, kişiye can verir. Ciğerden cıkan her kirli nefes ise, insana ferahlık verir. O hÂlde nefes alıp verme birer nîmettir. Nîmete şukur etmek vÂcibdir. Kimin gucu ve lisÂnı yetebilir, Hak teÂlÂya hakkıyla şukur etmeğe! Kulun yapabileceği en iyi iş, Allahu teÂlÂya karşı olan kusûrunu bilip, O'ndan af dilemesidir. O'nun rahmeti her yeri kaplamış, verdiği nîmetler her yere yayılmıştır. Allahu teÂl kulunun kusûru dolayısıyla, onun rızkını kesmez."
"Ey kardeş! Bu duny kimseye kalmaz. Gonlunu, her şeyi yaratan Allahu teÂlÂya bağla. Sana bu kÂfidir. Duny mulkune guvenip bel bağlama. Cunku bu dunyÂda senin gibi bircokları yaşamış ve sonunda olup gitmiştir. Diyelim ki en sonunda olum vardır ve bu can olum yolunu tutacaktır. O hÂlde ister taht uzerinde can vermişsin, ister toprak uzerinde ne fark eder?"
SERHOŞUN ÎKÂZI
Bir fıkıh Âlimi, yere yıkılmış bir sarhoşun yanından gecerken, kendi hÂlini duşunerek boburlendi. Sarhoşa goz ucuyla bile bakmaya tenezzul etmedi. Sarhoş başını kaldırarak fıkıh Âlimine; "Ey iyi zÂt! Kavuştuğun bu nîmete şukret. Sakın buyuklenme. Zîr kibirden mahrûmiyet hÂsıl olur. Birini zincire vurulmuş gorursen gulme. Senin de başına gelebilir. MukadderÂtın belli olmaz. Belki birgun sen de sarhoş olup yerlerde surunebilirsin" dedi."
1) NefehÂt-ul-Uns; s.681
2) Bostan ve Gulistan
3) Tam İlmihÂl SeÂdet-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1136
4) Rehber Ansiklopedisi; c.15, s.17
5) İslÂm Âlimleri Ansiklopedisi; c.9, s.233
__________________