Anadolu'da yetişen buyuk velîlerden. İsmi SelĂ‚haddîn bin Muhammed Abdulazîz'dir. 1705 (H.1117) senesinde Rumeli'deki Kesriye kasabasında doğdu. 1783 (H.1197) senesi Muharrem ayının yirmi dokuzunda CumĂ‚ gunu vefĂ‚t etti. TĂ‚hir Ağa DergĂ‚hına defnolundu.

SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî, yirmi yaşına kadar Kesriye'de kalıp ilim oğrendi. Sonra İstanbul'a gelerek tahsiline devĂ‚m etti. Babası kĂ‚tip olduğu icin; SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî yirmi yedi yaşındayken BĂ‚bıĂ‚lî'de katipliğe başladı. Vezir Hekimoğlu Ali Paşanın dĂ‚iresinde masraf kĂ‚tibi oldu. ZekĂ‚ ve calışkanlığı ile cevresinde sevgi ve alĂ‚ka uyandıran SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî, Hekimoğlu Ali Paşanın teveccuhunu kazanarak onun mektup işleriyle vazîfelendirildi. 1739 (H.1152) senesinde Hekimoğlu Ali Paşa ile Mısır'a gitti. Mısır'dayken Arapcasını cok ilerletti. Allahu teĂ‚lĂ‚nın ihsĂ‚nı olarak gonlunde tasavvuf yoluna karşı bir rağbet ve alĂ‚ka uyandı. Tasavvuf buyuklerine karşı icinde sevgi ve muhabbet duyar, onların sohbetlerine gitmek icin can atardı. Her gittiği yerde tasavvuf ehlini arar bulur, onlarla goruşurdu. Bu yuzden Mısır'dayken ŞĂ‚bĂ‚niyye yolunun buyuklerinden Şemseddîn MuhammedHafnî'nin sohbetlerinde bulundu. Huseyin Demenhûrî'den bĂ‚zı ilimleri oğrendi. AliPaşa ile birlikteİstanbul'a dondu. Rumeli'yi teftiş ile gorevlendirilen Ali Paşa, berĂ‚berinde SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî'yi de goturdu. Edirne'ye vardığında CemĂ‚leddîn UşĂ‚kî'yi ziyĂ‚ret etti. SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî, aradığı mĂ‚nevî sırların CemĂ‚leddîn UşĂ‚kî'de bulunduğunu gorerek, ona talebe oldu. Bu sırada SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî'nin icinde tamĂ‚men tasavvuf yoluna girme arzusu doğup, paşaya durumu arz edip, resmî hizmetten cekilmesine musĂ‚de buyurmasını ricĂ‚ etti. Paşanın izniyle mektupculuk vazifesinden ayrıldı. Bundan sonra hocasının hizmetinde bulunan SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî, onunla birlikte İstanbul'a gitti. SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî, Eyyûb'da ikĂ‚met etti. Hocasının sohbetlerine devĂ‚m ederken, yedi sene kadar nefsinin istediklerini yapmayıp, istemediklerini yaparak mucĂ‚hede ve riyĂ‚zette bulundu. Sonra hocası, kızını SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî'ye verdi.

SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî'nin cocuğu olduktan bir sure sonra, hocası ve kayınpederi onu evden cıkararak; "Al hanımını evimden ayrıl! Bundan sonra kendi gecimini temin et." dedi. SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî; "Peki hocam, başustune!" diyerek hanımı ve cocuğu ile berĂ‚ber, hocasının evinden ayrıldı. Eğrikapı'dan, FĂ‚tihCĂ‚mii civĂ‚rında, Âşıkpaşa mevkiinde bulunan, Horhor ceşmesine doğru yururken bir evin kenarında durakladı. Kış gunuydu ve kar yağıyordu. Yolun karşı tarafında bulunan TĂ‚hir Ağa onları gorunce evine dĂ‚vet etmek icin yanlarına birini gonderdi. TĂ‚hirAğa, SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî'yi, evine goturdu. Ona; "Siz kimlerdensiniz? Kış gununde neden bu hĂ‚le duşup sokak kenarında kimsesiz garibler gibi duruyorsunuz?" diye sordu. SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî; "BĂ‚tınî hukumdĂ‚rın celĂ‚line tutuldum." dedi. TĂ‚hirAğa da; "Ben de zĂ‚hirî hukumdĂ‚rın celĂ‚line tutuldum." deyince, SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî sebebini sordu. TĂ‚hir Ağa; "Sarayda kıymetli bir kılıc vardı. Kılıc kayboldu. PĂ‚dişĂ‚h, Ucuncu SultanMustafa bana; "Bu kılıcı kırk gune kadar bul! Bulamazsan seni en ağır şekilde cezalandırırım." dedi. Bu kılıcı bulmağa imkĂ‚n olmadı. Otuz beş gun gecti. Omrumun son gunlerini yaşıyorum." dedi. SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî bir sure tefekkure daldı. Sonra başını kaldırıp TĂ‚hir Ağaya; "Kılıc sarayın falanca yerine duşmuş. Uzerini de kĂ‚ğıt parcaları ortmuş. Adamlarını gonder oraya bir baksınlar." dedi. TĂ‚hirAğa hemen adamlarından birini oraya gonderdi. Giden kişi tĂ‚rif edilen yerde kılıcı bularak, TĂ‚hir Ağaya getirdi. PĂ‚dişĂ‚h, TĂ‚hir Ağanın sucu olmadığını anlayarak, ona kırk gun izin verdi. TĂ‚hir Ağa, SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî'ye; "Efendim, siz benim dar gunumde Hızır gibi yetiştiniz. Siz de hĂ‚linizi bana anlatın." diye ricĂ‚da bulundu. SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî de hĂ‚lini TĂ‚hir Ağaya anlattı.TĂ‚hir Ağa onları bir sure evinde misĂ‚fir etti. O semtte bir ev alarak evin butun ihtiyaclarını temin etti. Bir gun SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî'ye; "Âilenizle filan eve gidelim." dedi. Birlikte satın aldığı eve varınca, TĂ‚hir Ağa; "Bu ev size bizim hediyemizdir." diyerek kabûl buyurmasını ricĂ‚ etti. SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî ve hanımı bu eve yerleştiler. Daha sonra SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî, TĂ‚hir Ağa dergĂ‚hına şeyh olarak tĂ‚yin edildi.Bir gun SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî, hanımını ve cocuğunu alarak hocası ve kayınpederi CemĂ‚leddîn UşĂ‚kî'nin evine gitti. Hocası ona; "O celĂ‚lim sebebiyle bu ikrĂ‚ma kavuştun." buyurdu.

SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî, on dokuz seneye yakın, insanlara ilim oğretti. 1782 (H.1196) senesi RamazĂ‚n-ı şerîf ayının on ucunde Perşembe gecesi, dergĂ‚hın bulunduğu bolgede cıkan bir yangında dergĂ‚h yandı. Bunun uzerine Ă‚ilesi ile birlikte hocası CemĂ‚leddîn Efendinin dergĂ‚hına gitti. Dort bucuk ay burada ikĂ‚met ettikten sonra bir hastalığa yakalanarak vefĂ‚t etti.

Şoyle anlatılır: "SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî, hocasından icĂ‚zet aldıktan bir sure sonra, onun giydirdiği hırkayı cıkararak sakladı ve; "Ben o hırkayı giyecek gucu ve kuvveti kendimde goremiyorum." dedi. Gizlilik uzere yurudu. ZamĂ‚nında pek kıymeti bilinmedi."

Bir gece ruyĂ‚sında, Muhyiddîn-i Arabî, SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî'ye dort satırlık bir yazı okuttu. Bu yazılar; şerîat, tarîkat, hakîkat ve mĂ‚rifete dĂ‚irdi. Uyanınca kendisinin butun ilĂ‚hî sırlara kavuştuğunu gorerek şoyle buyurdu:

Muşkilin kimseye zĂ‚hirde SalĂ‚hî sormaz,
HĂ‚ce-i bĂ‚tına sordu soracak esrĂ‚rı.

SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî iki yuze yakın eser verdi. Bu eserlerin coğu basılmıştır. Eserlerinden bĂ‚zıları şunlardır: 1) RisĂ‚le-iEsrĂ‚r-ı NihĂ‚n ez-Hatm-ı HĂ‚cegĂ‚n, 2) Şerh-i Kasîde-i Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚, 3) Terceme-i RisĂ‚le-iKudsiyye, 4) RisĂ‚le-i MenĂ‚zil-i Kamer, 5) RisĂ‚le-i Vahdet-iVucûd, 6) Şerh-iEbyĂ‚t-ı Mısrî, 7) Tuhfet-ul-UşşĂ‚k, 8) Cerîde-iTasrîf, 9) HavĂ‚sî EbyĂ‚t-ı Muşkile, 10) RisĂ‚le-i Hall-il-MeĂ‚kıd, 11) MedĂ‚rıMebde' veMe'Ă‚d, 12) Şerh-ı Nutk-ı Nasreddîn Hoca, 13) Şerh-iKelimĂ‚t-ı İmĂ‚m-ı Ali, 14) Şerh-iEbyĂ‚t-ı NeccĂ‚rî, 15) Şerh-ı EbyĂ‚t-ı Âşık Omer, 16) Şerh-i EbyĂ‚t-ıSunbul SinĂ‚n, 17) Şerh-i EbyĂ‚t-ı İsmĂ‚ilHakkı, 18) Şerh-i EbyĂ‚t-ı EşrefzĂ‚de, 19) Mevlîd-i Şerîf, 20) Ellidort Farz Şerhi, 21) Usûl-i Hadîs Şerhi, 22) Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin MevĂ‚ki'-un Nucûm Şerhi: Eser SultanBĂ‚yezîd KutuphĂ‚nesinde olup, Arabcadır. Şerhin ifĂ‚deleri, Muhyiddîn-iArabî'nin ifĂ‚deleri gibidir. SelĂ‚haddîn UşĂ‚kî'nin kemĂ‚li, bu eserde acıkca gorulmektedir. 23) MiftĂ‚h-ı Vucûd-ıl-Eşher fî Tevcîh-i KelĂ‚m-i Şeyh-ul-Ekber, 24) Mesnevî-i Şerîf Tercumesi, 25) İmĂ‚m-ı GazĂ‚lî'nin iki risĂ‚lesinin tercumesi, 26) Şeyh Ebu'l-Hasan HarkĂ‚nî'nin EsrĂ‚r-ı Sulûk Tercumesi, 27) Mugnî Şerhi, 28) KavĂ‚id-i FĂ‚risî Şerhi, 29) SunûhĂ‚t-ı SalĂ‚hî, 30) Aruz Şerhi, 31) DîvĂ‚n-ı Arabî.

Nice bir meyledesin bezm-i belÂya nice bir.
Nakd-i omrun versin bĂ‚d-ı hevĂ‚ya nice bir.

Nefsin arzularına uydun ulaştın ey dil!
Uğradın varta-ı uzmĂ‚-yı cefĂ‚ya nice bir.

Cek elin fĂ‚nî cihĂ‚ndan yuru insaf eyle gel,
Bu kadar gaflet-u-rağbet bu fenĂ‚ya nice bir.

Şems-i ikbĂ‚lin erişmekte gurûba gozun ac.
HĂ‚b-ı Gaflette sarılmaklık gıtĂ‚ya nice bir.

Gelmedin kendine bir ibret alıp Ă‚lemden,
Bu kadar dĂ‚iye bî katre-i mĂ‚ye nice bir.

HĂ‚b-ı gafletten uyanmaz mı gozun bîcĂ‚re,
İntibah ermedi bir azm-i bakĂ‚ya nice bir.

Ey SalĂ‚hî yuru sen Hak kulluğuna meşgûl ol,
Nice bir kul olasın nefsi hevĂ‚ya nice bir.

1) Sefînet-ul-EvliyĂ‚; c.4, s.257
2) RisĂ‚le-i SalĂ‚hî (SuleymĂ‚niye KutuphĂ‚nesi Yazma Bağışlar Kısmı, No: 2320)
3) MenĂ‚kıp; AliEmirî Şeriyye; s.877
4) KaresiMeşahiri
5) OsmanlıMuellifleri
__________________