Şeyh Ahmed Yesevî hazretlerinin halîfelerinden. Lakabı Şerefuddîn olup, babasının adı Muhammed'dir. Emirci Sultan adı ile de anılmaktadır. Doğum tĂ‚rihi bilinmemektedir. Ancak on ikinci asrın ortalarında doğduğu tahmin olunmaktadır. Kaynaklarda ecdĂ‚dının Veysel KarĂ‚nî hazretlerinin sohbeti ile bereketlendiği ve duĂ‚sını aldıkları kaydedilmektedir. 1240 (H.638) yılında Yozgat'ın Osmanpaşa nĂ‚hiyesinde vefĂ‚t etti.
Doğumunda babası kendisine dort buyuk halîfeden hazret-i Osman'ın adını koydu. Tahsil cağına geldiği zaman kendisinin de bağlı bulunduğu buyuk velî Şeyh Ahmed Yesevî hazretlerinin yanına gonderdi. Kucuk Osman bundan sonra Yesevî hazretlerinin yanından ayrılmadı. DĂ‚imĂ‚ onun hizmetinde oldu. MubĂ‚rek sohbetlerinde bulunup dersleriyle yetişti. Tasavvuf makamlarında ilerledi. Talebelerinin en meşhurları arasında yer aldı. Kendisinde daha kucuk yaştan hĂ‚rikulĂ‚de haller ve kerĂ‚metler gorulmeye başlandı.
Bir kış gunu talebelerine ders vermekte iken, Ahmed Yesevî hazretlerinin canı tĂ‚ze uzum yemek istedi. Bulup bulunamayacağını sordu. Talebeleri tĂ‚ze uzum bulmanın gucluğunu hattĂ‚ mumkun olmadığını bildiklerinden sukût hĂ‚linde kaldıkları sırada kucuk Osman iceri girdi. Elinde tuttuğu bir salkım tĂ‚ze uzumu hocası Ahmed Yesevî hazretlerine takdim etti. Hayret icerisinde kalan halîfeler cocuğa uzumu nerede bulduğunu sordularsa da, Yesevî hazretleri, bu sırrı kendilerinin bilmesi gerekmediğini soyledi.
Gunlerden bir gun Ahmed Yesevî hazretlerinin hĂ‚nekĂ‚hına Cin diyĂ‚rından bir grup tuccar geldi. Şeyhin huzûruna cıkıp memleketlerinde o gune kadar gorulmemiş korkunc bir ejderhanın turediğini ve kucuk-buyuk herkesi Ă‚ciz bıraktığını arzederek kendilerini bu belĂ‚dan kurtarması icin yardım istedi. Cin tuccarlarının perişan hallerine bakan Ahmed Yesevî hazretleri, talebelerine donerek; "Ejderi oldurmeye hanginiz gider?" diye sordu. Hepsi de; "Emir sizindir." diye cevap verdilerse de az da olsa cekindikleri belli oluyordu. Şeyh Hazretleri duşunceye daldığı sırada Osman Efendi ileri atılarak musĂ‚ade ettikleri takdirde, bu iş icin gidebileceğini soyledi. Şeyh hazretleri Osman'ın beline bir tahta kılıc kuşandırarak; "CenĂ‚b-ı Hak yardımcın ve uğurun acık olsun." diye duĂ‚ ettikten sonra yolcu etti.
Halîfe Osman Cin'e doğru yola cıktıktan sonra icinde tahta kılıcın ejderhayı kesip kesmeyeceği husûsunda tereddut hĂ‚sıl oldu. Onu guclu bir şey uzerinde denediğinde keskin bir kılıctan daha etkili olduğunu hayretle gordu. Hocasına olan derin îtimĂ‚dı bir kat daha arttı ve hic endişe ve korku duymadan yoluna devĂ‚m etti. Cin diyĂ‚rına vardığında ejderi bir nehir kenarında buldu. Tahta kılıcını cekip bir hamlede oldurdu. Bu hizmeti boylece îfĂ‚ eden Osman, tekrar HĂ‚ce Ahmed Yesevî'nin yanına geldi ve elini optu. Şeyh hazretleri gazĂ‚sını tebrik ettikten sonra ejderi nasıl oldurduğunu sordu. Osman olup bitenleri anlatınca Şeyh, ona, Emîr-i Cin lakabını verdi. Ahmed Yesevî hazretleri cok gecmeden Emîr-i Cin Osman'a icĂ‚zet, diploma verdi.
Ahmed Yesevî hazretlerinin 1194'te vefĂ‚tından sonra Emîr-i Cin Osman, Turkistan'da duramaz oldu. Gonlu hocasının ayrılığı ile yanıyordu. Bir muddet sonra 1204 yılında hocasının meşhur talebelerinden Avşar Baba, Şeyh Nusret, Gaygay Dede, Pîr Dede ve Pertev Sultan gibi o da İslĂ‚miyeti yaymak gĂ‚yesiyle Rum diyarına doğru yola cıktı. Talebesi İmad Sultanla birlikte gunlerce yol alıp, Anadolu'ya geldi ve Keykavus Kalesi yakınlarında konakladı. O gece ruyĂ‚sında şeyhi Ahmed Yesevî hazretlerini gordu.Şeyhi ona; "Bu yakınlarda bir koy vardır, halkı, gelip gecen misĂ‚fir yolcuları oldurur. Onların irşĂ‚dını, yetişmesini sana vazîfe verdim." buyurdu.
Ertesi sabah Emîr-i Cin Osman hazretleri İmad Sultanla birlikte soz konusu koye varıp misĂ‚fir oldular. Şeyh Osman, yanlarına toplanan ahĂ‚liye, kendilerini de oteki yolcular gibi oldurup oldurmeyeceklerini sordu. Halk bu soru uzerine; "Sizi oldureceğimizi de nereden cıkardınız?" deyince, Şeyh; "Okuzleriniz haber verdi." dedi. Bu cevap uzerine daha da şaşıran koyluler okuzlerin nasıl konuştuklarını gormek istediklerini soylediler. Şeyh Osman hazretleri hemen bir adam gondererek hayvanları getirtti ve onlara koy halkının misĂ‚firleri oldurup oldurmediklerini sordu. Okuzler, Allahu teĂ‚lĂ‚nın kudretiyle lisana gelip; "Evet olduruyorlar." cevĂ‚bını verdiler. Gordukleri manzaradan şaşkına donen koy halkı ve Keykavus kalesi sĂ‚kinleri karşılaştıkları kimsenin mubĂ‚rek bir zĂ‚t olduğunu anlayıp onun telkini ile İslĂ‚miyeti kabûl ettiler. Yanlış ve bozuk Ă‚detlerinden vazgectiler. Emîr-i Cin Osman hazretleri de hocasının oğudune uyarak; "Kecikıran" adındaki bu koye yerleşti. Yaptırdığı zĂ‚viyede koylulere İslĂ‚miyetin emir ve yasaklarını oğretmeye başladı.
O sıralarda Selcuklu vezirlerinden Osman Paşa adında bir zĂ‚t, Sivas'a vĂ‚li tĂ‚yin edilmiş olup memuriyet yerine gitmekteydi. Kecikıran koyunden gecerken daha onceden burada oturduğunu duyduğu guzel ahlĂ‚kı ve kerĂ‚metleriyle meşhur Şeyh hazretlerini gormek istedi. ZĂ‚viyeye gelerek sohbetine dĂ‚hil oldu. Şeyhin fazîleti, bilgisi, tatlı ve rûhları cezbeden sozleriyle kendinden gecti. Sonra da bu mubĂ‚rek kişinin sohbetinden istifĂ‚de etmenin kendisi icin cok daha iyi olacağını duşunerek vazîfesine gitmekten vazgecti. Bir istifĂ‚ mektubu yazarak hukumdĂ‚ra yollayıp, Şeyhin talebelerinden oldu. ZĂ‚viye civarında bulunan birkac koyu ve bir kısım arĂ‚ziyi satın alarak buraya vakfetti. Tekkenin adı da o gunden sonra Osman Paşa Tekkesi adı ile anılır oldu. Tekkede yıllarca talebe yetiştiren Emîr-i Cin Şeyh Osman hazretleri 1240 (H.638) senesinde vefĂ‚t etti. Kabri, tekkenin yanında yer alan turbesindedir. Yozgat'a bağlı Kecikıran koyu bugun Osmanpaşa nĂ‚hiyesi adıyla anılmaktadır.
1) Âli, Kunhu'l-AhbĂ‚r; c.5, s.58-61
2) Evliy Celebi, SeyÂhatnÂme; c.3, s.237-238
3) Ahmed EflĂ‚kî, MenĂ‚kıbu'l-Ârifîn; c.2, s.860
4) A.Y.Ocak, "Emirci Sultan ve ZĂ‚viyesi", TĂ‚rih Enstitusu Dergisi, sayı-9, s.132-179
__________________