Tebe-i tĂ‚biînden meşhur fıkıh Ă‚limi ve velîlerden. İsmi, AbdurrahmĂ‚n bin Amr bin Muhammed'dir. Kunyesi Ebû Amr'dır. 707 (H.88) senesinde Ba'lebek'te doğdu. Şam'da yerleşip orada yaşadı. 774 (H.157)'te Beyrut'ta vefĂ‚t etti. ZamĂ‚nın bir tĂ‚nesi, asrının ilimde onderi idi. Omrunun sonlarına doğru Beyrut'a gitti. Orada kendisine kĂ‚dılık teklif edilince kabul etmeyip, talebelere ders vermekle meşgul oldu. VefĂ‚t ettiğinde birisi ilim sĂ‚hibi bir kimseye gidip; "Dun gece ruyĂ‚mda, Mağrib tarafından cıkıp, goğe doğru yukselen ve sonunda gokte kaybolan bir demet fesleğen gordum." dedi. RuyĂ‚yı yorumlayan zĂ‚t; "RuyĂ‚n doğrudur. EvzĂ‚î hazretleri vefĂ‚t etti." dedi. Araştırdıklarında, o gece EvzĂ‚î hazretlerinin vefĂ‚t ettiğini oğrendiler.
EvzĂ‚î, Yemen'de bir yer veya Şam'ın Feradız kapısı dışında bir koydu. Yemen'de bir kabîlenin adı olduğu da soylenmiştir. Oraya bir ara gitmişti. Onun icin bu ismi aldı. Edebiyatta, yazı ve guzel konuşmada cok kĂ‚biliyetli olup, herkes tarafından beğenilir, takdir edilirdi. SĂ‚lih bin YahyĂ‚, Beyrut TĂ‚rihi kitabında; "EvzĂ‚î'nin (r.aleyh) Şam'da cok îtibĂ‚rı vardı. HattĂ‚ idĂ‚recilerden daha fazla hurmet ve îtibĂ‚r goruyordu. Onun fıkha dĂ‚ir Sunen ve Mes'eleler adında eserleri vardır. Kendisine yetmiş bin mesele sorulup hepsine cevap verdiği soylenir. Hakem bin HişĂ‚m zamĂ‚nına kadar, Endulus'te, fetvĂ‚lar onun ictihĂ‚dı uzerine verilmiştir." Velîd bin Muslim; "İbĂ‚det konusunda ondan daha cok ictihĂ‚d eden birini gormedim." demektedir.
Şam ve Magrib (Fas, Tunus, CezĂ‚yir) halkı, MĂ‚likî mezhebine mensûb olmadan once EvzĂ‚î hazretlerinin mezhebinde idiler. Mezhebi, Endulus'e Emevîler'le girmiştir. Mensupları kalmadığı icin mezhebi daha sonra unutuldu. Mezhebinin kayboluşu hicrî ucuncu asrın ortalarına rastlar.
AtĂ‚ bin Ebî Kesir, Zuhrî, Muhammed bin İbrĂ‚hîm et-Teymî'den hadîs bildirdi. Şû'be, İbn-i MubĂ‚rek, YahyĂ‚ bin Hamza, YahyĂ‚ el-Kettan, Ebû Âsım ve başkaları da ondan hadîs nakletmişlerdir.
ZamĂ‚nının en buyuk Ă‚limi ve en fazîletlisi idi. Zuhd ve takvĂ‚sı pek cok idi. DunyĂ‚ya duşkun olmayıp haramlardan cok sakınırdı. İbĂ‚det etme konusunda cok gayretli idi. Gecelerini, namaz kılmak, Kur'Ă‚n-ı kerîm okumak ve ağlamakla gecirdiği bildirilir.
Umeyye bin Yezîd bin Ebî Osman; "EvzĂ‚î, ibĂ‚deti, verĂ‚yı, haramlardan sakınmayı, hakkı ve doğruyu soyleme ozelliklerini kendisinde toplamıştı" der. İbn-i Sa'd da onun icin, "İlmi geniş, fıkıh bilgisi pek cok, fazla hadîs bilen, seckin ve fazîletli, hadîs ilminde sika, guvenilir bir Ă‚limdir." demiştir. Ebû İshĂ‚k FezĂ‚rî şoyle demiştir: "Eğer bana secme izni verselerdi, bu ummet icin EvzĂ‚î'nin mezhebini secerdim. Cunku, o her yonuyle yetişmiş derin bir Ă‚limdir. O zamanki insanlar bir guclukle karşılaştıkları zaman, ona koşarlardı." Muhammed bin Aclan da; "İnsanlara ondan daha cok nasîhat eden birini bilmiyorum". Halîfe Mansûr, EvzĂ‚î hazretlerine cok hurmet eder, onun nasîhatlarına kulak verirdi. Beşir bin Velîd der ki: "EvzĂ‚î'yi gordum, huşû'dan dolayı gozleri gormeyen biri gibi idi."
Velid bin Mezîd, "Annesinin himĂ‚yesinde fakir bir yetim olarak buyudu, terbiye gordu. O kadar edebliydi ki, sultanlar bile onda bulunan terbiye ile cocuklarını terbiye etmekten Ă‚cizdiler. Ondan boş bir soz işitmedim. O konuştuğunda, mutlaka dinleyenin ihtiyĂ‚cı ve ona gerekli şeyleri soylerdi. Kahkaha ile gulduğunu hic gormedim. O, Ă‚hireti anlatmaya başlayınca ondan başka orada ağlamayan kalmazdı." demiştir.
EvzĂ‚î bir gun İbrĂ‚him Edhem ile karşılaştı. Omuzunda bir mikdĂ‚r odun taşıyordu. "YĂ‚ İbrĂ‚him! Bu yaptığın nedir? Dostların senin ihtiyĂ‚cını temin ederler." deyince; "Boyle soyleme. ZîrĂ‚ helĂ‚l kazanc uğruna zorluklara katlanan kimseye Cennet vĂ‚cib olur, diye duyduğum icin, kendi nafakamı kendim temin etmeye calışıyorum." dedi.
İmĂ‚m-ı EvzĂ‚î'nin hayĂ‚tı ve menkıbeleri MehĂ‚sin-ul-MesĂ‚î fî MenĂ‚kıb-il-Ebû Amr EvzĂ‚î adlı kitapta anlatılmıştır.
EvzĂ‚î hazretleri buyurdular ki:
"Allahu teĂ‚lĂ‚ bir kavim icin kotuluk dilerse, onlara mucĂ‚dele kapısını acar, onları iş yapmaktan alıkoyar". Coğu zaman kendi kendine; "Seni yaratan ne kadar yuce! Yağa benzer bir şey vermiş onunla gorursun. Kemikle işitirsin. Bir et parcası ile konuşursun." derdi.
"Kul, dunyĂ‚daki her Ă‚nından kıyĂ‚mette hesĂ‚b ve sorguya cekilecek. Hem de gun gun, saat saat. Bu durumda, Allahu teĂ‚lĂ‚yı anmadığı bir an karşısına cıkınca, pişman olur ve kendini parcalamak ister."
"Bizim, hayatlarına yetiştiğimiz insanlar şoyleydi: Gece uykusundan en erken uyanırlar, sabah namazını vaktinde kılarlar, sonra bir muddet Ă‚hiret işlerini, Ă‚kıbetlerinin (sonlarının) ne olacağını duşunurlerdi. Bundan sonra kendilerini fıkıh (dînî bilgileri) oğrenmeye ve Kur'Ă‚n-ı kerîm okumaya verirlerdi."
"Bir din kardeşiyle karşılaşmak, maldan ve coluk cocuktan daha hayırlıdır (iyidir)."
"Halkın bize verdiği her şeyi kabûl etseydik kıymetimiz kalmazdı."
"Resûlullah'tan sana bir hadîs-i şerîf ulaştığı zaman, ondan başkasını soyleme, onu değiştirme. Cunku, Resûlullah efendimiz Allahu teĂ‚lĂ‚dan aldığını bildirmektedir."
"EshĂ‚b-ı kirĂ‚mda şu beş haslet (ozellik) vardı: CemĂ‚ate devam, Resûlullah'ın sunnetine uymak, cĂ‚mi yapmak, Kur'Ă‚n-ı kerîm okumak ve cihĂ‚d (İslĂ‚miyeti yaymak) etmek."
"İbĂ‚det maksadı dışında fıkıh oğrenenlere, şuphelilerle, haramları helĂ‚l gostermeye uğraşanlara yazıklar olsun."
Namazda huşûnun nasıl olacağını sordukları zaman, EvzĂ‚î hazretleri şoyle cevap verdi: "Gozleri aşağı duşurup, onune bakmak, yanlarını kabartıp, şişirmeyip alcaltmak ve bir de kalb yumuşaklığı, yĂ‚ni uzuntulu bir vaziyette durmak. Gosteriş olunca huşû gider."
MisĂ‚fire ikrĂ‚mın ne olduğunu soranlara, EvzĂ‚î hazretleri; "Guler yuz ve tatlı dildir." diye cevap verdi. EvzĂ‚î hazretleri, Omer bin Abdulazîz'in kendisine yazdığı bir mektuptan şoyle bildirir: "Olumu cok hatırlıyan kimse dunyĂ‚ya rağbet etmez. Ağzından cıkan her sozun hesĂ‚ba cekileceğini bilen az konuşur ve ancak luzumlu sozleri soyler."
Yine buyurdu ki: "SuleymĂ‚n aleyhisselĂ‚m oğluna; "Ey oğlum! Allahu teĂ‚lĂ‚dan kork! Cunku Allahu teĂ‚lĂ‚dan korkmak, her şeyi yener." "Mumin az konuşur, cok iş yapar. MunĂ‚fık, cok konuşur, az iş yapar."
"Sunnete uymakta sabırlı ol. Daha once yaşamış olan buyuklerin durduğu yerde dur. Soylediklerini soyle, sakındıklarından sen de sakın. Onların yoluna gir. ÎmĂ‚n sozle, soz amelle, bunların ucu(îmĂ‚n-soz-amel) ise ancak Peygamberimizin bildirdiklerine uygun ise doğrudur. Buyuklerimiz, îmĂ‚nı amelden, ameli de îmĂ‚ndan ayırmazlardı. ÎmĂ‚n bunların hepsini icine alan bir isimdir. Amel de îmĂ‚nı doğrular. Kim diliyle inandığını soyler, fakat, kalbiyle inanmaz, ameliyle de inancını ve sozunu doğrulamazsa, onun îmĂ‚nı kabûl edilmez. Âhirette zarara uğrıyanlardan olur."
ŞUKREDİCİ OLMAYAYIM MI?
İmĂ‚m-ı EvzĂ‚î, Halîfe CĂ‚fer'e buyurdu ki: CebrĂ‚il aleyhisselĂ‚m bir gun Peygamber efendimize gelmişti. Resûlullah efendimiz, CebrĂ‚il'e; "YĂ‚ CebrĂ‚il! Bana Cehennem'i anlat." buyurdu. CebrĂ‚il de; "Allahu teĂ‚lĂ‚ Cehennem'e emretti. Bin sene iyice kırmızılaşıncaya kadar yandı. Bundan sonra bin sene daha yandı. Sapsarı oldu. Bin sene daha yanıp, simsiyah oldu. Onun icin Cehennem koyu ve siyahtır. Alevleri ve parcaları parlamaz; seni Peygamber olarak gonderen Allahu teĂ‚lĂ‚ya yemin ederim ki, Cehennem elbiselerinden birisi, dunyĂ‚dakilere gosterilmiş olsaydı, hepsi olurlerdi. Eğer, Cehennem'in icecek kovalarından bir tĂ‚nesi, dunyĂ‚ suyuna dokulmuş olsaydı, ondan tadan herkes olurdu. Eğer, Allahu teĂ‚lĂ‚nın bildirdiği zincirden bir arşın, dunyĂ‚daki dağlar uzerine konulsaydı, butun dağlar erirdi. Bir kimse Cehennem'e girip, cıksaydı, yeryuzundekiler onun kokusundan olurlerdi." dedi. Bunun uzerine Peygamber efendimiz ağladılar. Resûlullah efendimiz ağlayınca, CebrĂ‚il aleyhisselĂ‚m da ağladı ve; "YĂ‚ Muhammed! Sen de mi ağlıyorsun, halbuki Allahu teĂ‚lĂ‚ seni gunahdan muhĂ‚faza eyledi." deyince, Resûlullah efendimiz; "Allahu teĂ‚lĂ‚ya şukredici bir kul olmayayım mı?" buyurdu. Resûlullah efendimiz ile CebrĂ‚il aleyhisselĂ‚m ağlarlar iken, gokten bir ses; "Ya Muhammed, yĂ‚ CebrĂ‚il! Şuphesiz Allahu teĂ‚la sizi, gunĂ‚h işlemiyecek şekilde yarattı. Onun icin, yĂ‚ Muhammed! Allahu teĂ‚lĂ‚ seni butun peygamberlerden ustun kıldı. YĂ‚ CebrĂ‚il! Seni butun gok meleklerinden ustun kıldı." dedi.
"Ey muminlerin emîri! En ustun şey takvĂ‚dır. Cunku, kim, Allahu teĂ‚lĂ‚ya itĂ‚at icin şeref isterse, Allahu teĂ‚lĂ‚ onu yukseltir. Kim de şerefi gunĂ‚h işlemek icin isterse, Allahu teĂ‚lĂ‚ onu alcaltır." Halîfenin yanından ayrılırken, halîfe ona hediyeler vermek istedi. Fakat kabûl etmedi ve; "Benim ona ihtiyĂ‚cım yok. Ben nasîhatı, dunyĂ‚lık karşılığında satmadım." buyurdu.
1) MiftÂh-us-SeÂde; c.1, s.340, c.2, s.17,77,165,218,242
2) MeşĂ‚hir-i EshĂ‚b-ı Guzîn; s.177
3) El-A'lÂm; c.3, s.320
4) Fihrist; s.227
5) VefeyÂt-ul-A'yÂn; c.3, s.127
6) Hilyet-ul-EvliyÂ; c.6, s.135
7) Tehzîb-ul-EsmĂ‚ ve'l-Luga; c.1, 298
8) ŞezerĂ‚t-uz-Zeheb; c.2, s.241
9) Tezkiret-ul-HuffÂz; c.1, s.178
10) Tehzîb-ut-Tehzîb; c.6, s.238
11) Tam İlmihĂ‚l SeĂ‚det-i Ebediyye (49. Baskı); s.1075
12) Mu'cem-ul-Muellifîn; c.5, s.163
13) İslĂ‚m Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.175
__________________