Hadîs-i şerîf Ă‚limlerinin en buyuklerinden ve velîlerden. İsmi Muhammed bin İsmĂ‚il bin İbrĂ‚him bin Mugîre el-Ca'fî kunyesi Ebû Abdullah'dır. 810 (H.194) senesi Şevval ayının yirmi yedinci CumĂ‚ gunu BuhĂ‚ra'da doğdu ve BuhĂ‚rî nisbesiyle şohret buldu. Hadîs-i şerîf ilminde en yuksek dereceye yukseldi. Kur'Ă‚n-ı kerîmden sonra İslĂ‚m dîninin en kıymetli kitabı olan BuhĂ‚rî-yi Şerîf adıyla meşhur hadîs kitabını yazdı. 870 (H.256) senesi Ramazan bayramı gecesi Semerkant'ın bir kasabası olan Hartenk'de vefĂ‚t etti. CenĂ‚ze namazı bayram namazından sonra kılınıp defnedildi.
Babası secilmiş kimselerden ve hadîs rivĂ‚yet ehlinden idi. EvliyĂ‚nın buyuklerinden Abdullah ibni MubĂ‚rek ile sohbet etmiş ilim ve feyz almıştı. DuĂ‚sı kabûl olanlardandı. HattĂ‚ bircok defĂ‚; "YĂ‚ Rabbî! Benim duĂ‚larımı isteklerimi kabûl etme, bir kısmını Ă‚hirete ayır karşılığını orada goreyim." derdi. Annesi de duĂ‚sı kabûl olanlardan sĂ‚lihĂ‚ bir hanımdı. BuhĂ‚rî, kucuk iken babası vefĂ‚t etti. Onu annesi yetiştirdi. Annesi BuhĂ‚rî ile kardeşini yetiştirme konusunda oldukca titiz davrandı. Babalarından mirĂ‚s kalan serveti, onların tahsîli ve terbiyesi icin harcadı. BuhĂ‚rî'nin kucuk yaşta bir hastalıktan dolayı gozleri gormez olmuştu. Annesi tedĂ‚vî ettirmeye calıştı ise de, oğlunun korluğu devĂ‚m etti. Cocuğunun gormesi icin, uzun zaman duĂ‚ etti. Bir gece ruyĂ‚sında İbrĂ‚him aleyhisselĂ‚mı gorup, duĂ‚ istedi. İbrĂ‚him aleyhisselĂ‚m ona; "Uzulme, Allahu teĂ‚lĂ‚ oğlunun gozlerini geri verecek." diye mujdeledi. Sabah olunca BuhĂ‚rî'nin gozleri tekrar gormeye başladı.
BuhĂ‚rî kucuk yaşta iken, BuhĂ‚ra'daki Ă‚limlerden ilim oğrenmeye başladı. KĂ‚biliyet ve zekĂ‚sının ustunluğu ile dikkati cekiyordu. İlk tahsil yıllarında, hadîs ilmini oğrenmeye ilgi duymaya başladı. Kendisine hadîs ilmini oğrenmeye nasıl başladığı sorulduğunda; "Bu ilmi oğrenmeye kĂ‚tipler arasında kĂ‚tiplik yaparak başladım. On yaşına kadar boyle devĂ‚m ettim." cevĂ‚bını vermiştir. On yaşından îtibĂ‚ren gonlune hadîs ezberleme arzusu ilhĂ‚m edilince, hadîs Ă‚limlerinin derslerine devĂ‚m etmeye başladı. Henuz on beş yaşına girmeden, ezberinde yetmiş bin hadîs-i şerîf vardı. Bu garip hĂ‚diseyi duyanlar, hakîkaten bu kadar hadîs-i şerîfi ezberledin mi?" diye sorduklarında, onlara; "Evet! HattĂ‚ yetmiş binden daha fazladır. Ayrıca bu hadîslerin kim tarafından rivĂ‚yet edildiğini, rĂ‚vîlerin doğum ve olum tĂ‚rihlerini de biliyorum." dedi.
Bu ilimde o kadar yukselmişti ki, hocaları ile karşılıklı ilmî munĂ‚zaralarda bulunurlardı. Nitekim hocası DĂ‚hilî, bĂ‚zı hadîs rivĂ‚yetindeki eksikliklerini onun yardımıyla tamamladı. ZekĂ‚sının keskinliği ve hĂ‚fızasının kuvveti ile etrĂ‚fındakilerin hayret ve takdirini kazandı. On altı yaşına gelince, Abdullah ibni MubĂ‚rek ve Veki' bin CerrĂ‚h'ın yazdıkları hadîs kitaplarını ezberledi. Bu yaşta, buyuk din Ă‚limlerinin yazılarını okuyup anlardı.
O zaman bilhassa hadîs ilmini oğrenmek icin, meşhûr hadîs Ă‚limlerinin bulunduğu ilim merkezlerine gitmek, ilim oğrenmek icin onemli bir şart idi. Bu sebeple İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî de on altı yaşından îtibĂ‚ren, ilim oğrenmek icin seyĂ‚hatlere cıktı. Pekcok ilim merkezine yaptığı seyĂ‚hatleri kırk yaşına kadar devĂ‚m etti.
Kendisi anlatır: "On altı yaşında iken Abdullah ibni MubĂ‚rek'in ve Veki' bin CerrĂ‚h'ın kitaplarını ezberledim. Fıkıh ilminde muctehidlerin, bildirdiklerini oğrendim. Sonra annem ve kardeşim Ahmed'le birlikte hacca gittik. Hac farizasını yaptıktan sonra, annemle kardeşim BuhĂ‚ra'ya dondu. Ben Mekke'de kalıp, hadîs-i şerîf toplamaya başladım. On sekiz yaşına girdiğimde, SahĂ‚be ve TĂ‚biînin fetvĂ‚larını topladım. Bu arada Medîne'ye gittim. Resûlullah efendimizin kabr-i şerîfi başında, geceleri ay ışığında TĂ‚rih-ul-Kebîr adlı eseri yazdım. Bu kitapta yazdığım ve ismi gecen her zĂ‚tın, bende bir kıssası vardı. Kitabı uzatmamak icin bunları yazmadım." İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî Mekke'de bulunduğu sırada Abdullah bin Zubeyr el-Hamidî'den ŞĂ‚fiî fıkhını oğrendi. Ayrıca TĂ‚rih-i Kebîr'ini yazarken istifĂ‚de ettiği SahĂ‚be ve TĂ‚biînin rivĂ‚yet ve fetvĂ‚larını da bu sırada oğrendi.
BuhĂ‚rî'nin gittiği ilim merkezleri; Mekke, Medîne, BağdĂ‚t, Basra, Kûfe, Mısır, NişĂ‚bûr, Belh, Merv, Askalan, Dımeşk, Hums, Rey, Kayseriyye ve diğer yerlerdir. Gittiği yerlerde, zamĂ‚nın meşhûr hadîs Ă‚limleriyle goruşup, onlardan hadîs-i şerîf dinledi. İşittiği hadîs-i şerîfleri yazdı ve ezberledi. O kadar kuvvetli zekĂ‚sı ve hĂ‚fızası vardı ki, hadîs-i şerîfi bir kere işitince veya okuyunca hemen ezberliyordu. Haşid bin İsmĂ‚il şoyle anlatır: "BuhĂ‚rî, işittiklerini kucuk yaşına rağmen yazmıyordu, ama ezberliyordu. Basra'da bizimle berĂ‚ber hadîs Ă‚limlerini dolaşırdı, biz yazardık, fakat o yazmazdı. Biz ona yazmamasının sebebini sorar dururduk. Aradan on altı gun gecmişti ki bize; "Yazdıklarınızı getirip gosterin bakalım." dedi. Ona yazdıklarımızı getirdik. O da bize, on beş binden fazla hadîs-i şerîfin hepsini ezberden okuyuverdi. Sonra şoyle dedi: "Goruyorsunuz ki boşuna gelip, gunlerimi heder etmemişim!" O zaman hadîs ilminde hic kimsenin onu gecemeyeceğini anladık."
SuleymĂ‚n bin MucĂ‚hid şoyle anlatır: "Bir gun SuleymĂ‚n bin SelĂ‚m Bikendî'nin yanına gitmiştim. Yanına varır varmaz: "Biraz once gelseydin, yetmiş bin hadîs-i şerîf ezberlemiş olan bir cocuk gorecektin." dedi. Bu soz uzerine cok merak edip dışarı cıktım. Bir cocukla karşılaştım. Bahsedilen cocuk budur diye duşunerek; "Yetmiş bin hadîs-i şerîfi ezberleyen sen misin?" dedim. "Evet efendim, daha da fazlasını ve SahĂ‚beden, TĂ‚biînden olup da, rivĂ‚yet ettiği hadîs-i şerîf ezberlediğim rĂ‚vilerin, doğum ve vefĂ‚t tĂ‚rihlerini, yaşadıkları yerleri biliyorum..." dedi.
Kendisi şoyle anlatır: "Hadîs oğrenmek icin iki defĂ‚ Mısır'a ve Şam'a, dort defĂ‚ Basra'ya gittim. Hicaz'da altı sene kaldım. Hadîs Ă‚limleri ile birlikte BağdĂ‚t ve Kûfe şehirlerine kac defĂ‚ gittiğimi sayamam." İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî, bu seyĂ‚hatlerinde binden fazla Ă‚limden hadîs ve diğer ilimleri oğrenmiş ve nakletmiştir. Hocalarından bir kısmı şu zĂ‚tlardır:
BuhĂ‚ra'da; Muhammed bin SelĂ‚m el-Bikendî, Abdullah bin Muhammed el-Musnedî, Muhammed bin Yûsuf el-Bikendî, İbrĂ‚him bin el-Eş'as. Mekke'de; Abdullah bin Zubeyr el-Hamidî el-Mekrî, Ebû SĂ‚bit Muhammed bin Abdullah, Ahmed bin Muhammed el-EzrĂ‚kî. Medîne'de; Abdulazîz el-Uveysî, Mutarrıf bin Abdullah. VĂ‚sıt'ta; Amr bin Muhammed bin Avn. BağdĂ‚t'ta; Şureyc bin en-Nu'mĂ‚n, Muhammed bin ÎsĂ‚ et-Tabbaî, Ali bin Mensûr. Basra'da; Ebû Âsım en-Nebil eş-ŞeybĂ‚nî, Bedel bin el-Minber, Muhammed bin Abdullah el-EnsĂ‚rî, Omer bin Âsım el-KilĂ‚bî, AbdurrahmĂ‚n bin Muhammed bin HammĂ‚d, Abdullah bin GedĂ‚nî. Kûfe'de; Ebû Nuaym el-Fazl bin Dukayn, Talak bin Ganem, Hasan bin Atiyye, Abdullah bin MûsĂ‚, HĂ‚lid bin Muhalled, Hallad bin YahyĂ‚, Ferve bin Ebi'l Magraî. Mısır'da; Saîd bin Ebî Meryem, Abdullah bin SĂ‚lih-il-KĂ‚tip, Saîd bin Tuleyd, Amr bin Rebi' bin TĂ‚rık. Şam'da; Ebû Mesher, Ebû Nasr-il-FerĂ‚disî. Rey'de; İbrĂ‚him bin MûsĂ‚ el-HĂ‚fız. Merv'de; Ali bin el-Hasan bin Şekik, Abdan bin Osman el-Mervezî, MuĂ‚z bin Esed, Sadaka bin el-Fazl. NişĂ‚bûr'da; YahyĂ‚ bin YahyĂ‚, Bişr bin el-Hakem, Muhammed bin YahyĂ‚ ez-Zuhlî. Kayseriyye'de; Muhammed bin Yûsuf el-FeryĂ‚bî. Hums'ta; Ebu'l-Mugîre, Ahmed bin HĂ‚lidî Vehbî, Ebu'l-YemĂ‚n, YahyĂ‚ el-Vehazî, Ali bin Ayas. Askalan'da; Âdem bin Ebî Ayas. Ayrıca Ali bin el-Medînî, Ahmed bin Hanbel, YahyĂ‚ bin Maîn, İsmĂ‚il bin İdris el-Medînî İshĂ‚k bin RĂ‚heveyh, SuleymĂ‚n bin Harb, Ebû Gassan en-Nehbî, Ubeydullah bin MûsĂ‚ el-Absî, Abdullah bin Muhammed el-Musnedî, Abdulkuddus bin el-HaccĂ‚c ve başkaları.
BuhĂ‚rî hazretleri, hadîs-i şerîflerin rĂ‚vilerini cok inceler, dînin emirlerine uymayan, edeplerini gozetmeyen, ahlĂ‚kında kusur bulunan kimselerin rivĂ‚yet ettiği hadîs-i şerîfleri almazdı. Hadîs-i şerîfin metnini ezberlediği gibi, o hadîs-i şerîfi rivĂ‚yet eden zĂ‚tların kunyesini, doğum-olum tĂ‚rihlerini, ahlĂ‚kını, yaşayışını, kimden rivĂ‚yette bulunduğunu, o rĂ‚viden başka kimlerin hadîs-i şerîf aldığını hep oğrenir, ezberlerdi. Bir kimse hadîs rivĂ‚yetinde ve rĂ‚vilerin senedinde hatĂ‚ya duşse, hemen İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî hazretlerini bulur, doğrusunu ondan oğrenirdi.
BuhĂ‚rî'den hadîs-i şerîf işitip, rivĂ‚yet edenlerin sayısı doksan binden fazladır. Gittiği yerlerde, etrĂ‚fı hadîs-i şerîf almak ve oğrenmek isteyenlerle dolup taşardı. NişĂ‚bûr'a gittiğinde kendisini dort bin kişi karşılamıştı.
Hadîs ilminde cok yuksek bir dereceye yukselen BuhĂ‚rî, uc yuz binden fazla hadîs-i şerîfi senetleriyle birlikte ezberledi. Bu sebeple kendisine Hadîs imĂ‚mı adı verildi ve İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî adıyla meşhur oldu.
İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî'den hadîs-i şerîf rivĂ‚yet eden hadîs Ă‚limlerinden bir kısmı şu zĂ‚tlardır:
Ebû ÎsĂ‚ et-Tirmizî, İbn-i Ebî DĂ‚vûd, Muhammed bin Nasru'l Mervezî, Muslim bin HaccĂ‚c, SĂ‚lih bin Muhammed, İbrĂ‚him bin İshĂ‚k el-Harbî, Ebû Bekir bin Huzeyme, Ebû Zur'a, Ebû Kays Muhammed bin Cum'a bin Saîd, En-NesĂ‚î, Muhammed bin Ahmed ed-DulĂ‚bî, Ebû HĂ‚tim ibni EbiddunyĂ‚, El-Fazl bin AbbĂ‚s er-RĂ‚zî, Ebû Kureyş Muhammed bin Cum'a-el-KuhistĂ‚nî, Muhammed Yûsuf el-Firebrî ve diğerleri.
İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî Ă‚limler arasında; muslumanların imĂ‚mı, hadîslerin dayanağı, dînin koruyucusu ve başka lakablarla anıldı.
İbn-i Huzeyme onun hakkında; "Bu gok kubbenin altında Resûlullah efendimizin hadîs-i şerîflerini İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî'den daha iyi bilen, onu daha fazla ezberlemiş kimseye rastlamadım."
YĂ‚kûb bin İbrĂ‚him DevrĂ‚kî; "İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî, bu ummetin fakîhidir." dedi.
Bağdatlılar onun hakkında şiir olarak:
Aralarında kaldığın muddetce
Muslumanlar hayır icindedir
Kaybedildiğin zaman
Senden sonra artık hayır yoktur.
diye soylediler.
İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî, gerek akranlarının, gerekse hocalarının sonsuz iltifatlarına kavuşmuştur. Ahmed ibni Hanbel, Horasan'ın, onun gibi birisini yetiştirmediğini soyledi. Ali İbnu'l-Medînî de; "İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî, kendisi gibi birisini gormemiştir." demiştir. Ahmed ibni Hamdun anlatır: "İmĂ‚m-ı Muslim, İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî'ye geldi, ilimdeki ustunluğunu gorerek alnından optu, sonra; "MusĂ‚ade et de, ayaklarını da opeyim, ey ustĂ‚dların ustĂ‚dı, muhaddislerin efendisi, hadîs tabîbi!" dedi. Bundan sonra İmĂ‚m-ı Muslim, bir hadîs hakkında suĂ‚l sordu ve cevĂ‚bını aldıktan sonra; "Sana, yalnız hased edenler duşman olur. ŞehĂ‚det ederim ki, dunyĂ‚da senin bir eşin daha yoktur." dedi.
İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî'nin ibĂ‚detteki huşû ve ihlĂ‚sı, cok fazla idi. Bir defĂ‚ namaz kılarken arılar kendisini tam on yedi defĂ‚ soktuğu halde namazını bozmadı. Cunku onların soktuğunu duymuyordu.
İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî'ye babasından cok mal, para kalmıştı. Herkese iyilik ederdi. Cok comerd idi. Muruvvet, başkalarına iyilik yapan; verĂ‚, haram ve şuphelilerden sakınan ve ihtiyat sĂ‚hibi idi. Fakirlere cok sadaka verir, talebelerinin ihtiyaclarını kendisi karşılardı. Kendisi cok az yer, gunde iki-uc bĂ‚dem ile iktifĂ‚ ederdi. Dort sene hic yemek yemeyip, sĂ‚dece ekmek ile idĂ‚re etti. Bir zaman hastalandı. Doktorlar; "Bu hastalık, sĂ‚dece kuru ekmek yemekden meydana gelmiştir." dediler. Bundan sonra bir bardak su ve ekmek ile idĂ‚re etti. Babası; "Malıma, bir dirhem haram ve şupheli malın karıştığını bilmiyorum." dediği icin, helĂ‚l mal olarak bildiği, yalnız babasının malından yerdi.
İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî hazretleri, bayram gunleri hĂ‚ric butun yılını orucla gecirirdi. Şuphelilerden dĂ‚imĂ‚ kacardı. Gıybetten cok korkardı. Sebebi soruldukta; "İsterim ki Rabbime kavuştuğumda hic gıybet etmemiş olayım ve boyle bir şey icin kimse beni aramasın." dedi. Gecenin ilk saatlerinde biraz uyur, sonra kalkar ilim ve ibĂ‚detle meşgûl olurdu. Uc gunde bir hatim ederdi. Sonra duĂ‚sını yapıp; "Her hatim sonunda yapılan duĂ‚ makbûldur." buyururdu. RamazĂ‚n-ı şerîf gecelerinde arkadaşlarına namaz kıldırır, her kıldırdığında Kur'Ă‚n-ı kerîmin ucte birini okurdu.
İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî BağdĂ‚t'a geldiğinde, buradaki hadîs Ă‚limlerinden coğu toplanıp, İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî'yi imtihĂ‚n etmek istediler. Yuz tĂ‚ne hadîs-i şerîfin metin (Peygamber efendimizin mubĂ‚rek sozleri) ve sened (bir hadîs-i şerîfi nakleden zĂ‚tların isim silsilesi) kısımlarının yerlerini değiştirdiler. Bu şekilde değiştirdikleri hadîs-i şerîflerden, bir kişiye on hadîs-i şerîf vererek, on kişiyi İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî'ye gonderdiler. Bu kimseler, İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî'nin bulunduğu meclise gelip, herbirisi yanlarında bulunan hadîs-i şerîfleri okuyup; "Bu hadîs-i şerîfi biliyor musunuz?" diye sordular. İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî "Bu soylediğiniz şekilde bir hadîs-i şerîf bilmiyorum." dedi. On kişi, onar hadîs-i şerîfi okuyup bitirdikleri zaman, İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî birinci kimseye donup; "Senin okuduğun birinci hadîs-i şerîfin metni boyle, isnĂ‚dı da şoyledir diyerek, onların okudukları sıra ile birden yuze kadar hadîs-i şerîfleri, sened ve metinlerini doğru olarak okudu. Bunun uzerine oradakilerin hepsi, Muhammed BuhĂ‚rî'nin hĂ‚fızasının kuvvetliliğini, hadîs ilmindeki yuksekliğini anlayıp kabûl ettiler.
Ebû Bekir Medînî şoyle anlatır: "Bir gun NişĂ‚bûr'da İshĂ‚k bin RĂ‚heveyh'in yanında idik. İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî de vardı. İshak bin RĂ‚heveyh bir hadîs-i şerîf okudu. Bu hadîs-i şerîfi AtĂ‚ KeyhĂ‚rĂ‚nî yazıp, rivĂ‚yet etmişti. İshĂ‚k bin RĂ‚heveyh, İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî'ye donup; "KeyhĂ‚ran neresidir?" dedi. İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî de; "Yemen'de bir koydur. Hazret-i MuĂ‚viye bin Ebî SufyĂ‚n, EshĂ‚b-ı kirĂ‚mdan birini oraya gondermişti. AtĂ‚ KeyhĂ‚rĂ‚n ondan iki hadîs-i şerîf işitmişti." dedi. Bunun uzerine İshak bin RĂ‚heveyh; "Ey Ebû Abdullah (BuhĂ‚rî

, sanki sen aralarında yaşamış gibi bildin." dedi.
Yûsuf bin MûsĂ‚ şoyle anlatır: "Basra CĂ‚miinde idim. Birisi, ey ilim ehli, Muhammed bin İsmĂ‚il BuhĂ‚rî Basra'yı teşrif etmiştir. İlminden istifĂ‚de etmek isteyenler gelsin, diye bağırdı. Gidip baktık ki, genc bir zĂ‚t direk arkasında namaz kılıyordu. Namazını bitirdikten sonra, buyuk bir kalabalık etrĂ‚fını sardı. Oturup, kendilerine hadîs-i şerîf yazdırmasını istediler. O da bu isteklerini kabûl edip, onlara soyleyip, yazdırdı. Sonra, onun geldiğini bağırarak ilĂ‚n eden kimse tekrar bağırıp, yarın da falan yerde hadîs-i şerîf imlĂ‚ ettirip, yazdıracak dedi. Ertesi gun fıkıh Ă‚limleri, hadîs Ă‚limleri ve diğer Ă‚limler, İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî'nin yanına geldiler. EtrĂ‚fında toplananlar bin kişi kadardı. Ondan hadîs-i şerîf yazmak icin bekliyorlardı. İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî yazdırmaya başlamadan once bir konuşma yaptı. Bu konuşmasında; "Ey Basra ehli!Ben genc birisiyim. Benden hadîs-i şerîf işitmek istediniz. Size herkesin istifĂ‚de etmesi icin, Basra Ă‚limlerinden rivĂ‚yet ettiğim hadîs-i şerîfleri yazdıracağım." dedi. Oradakiler bu sozleri hayretle dinlediler. İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî bu sozlerinden sonra etrĂ‚fını saran buyuk kalabalığa hadîs-i şerîf yazdırmaya başladı. Sizin Basra şehrinden olan Abdullah bin OsmĂ‚n bin Hable bin Ebî Revad'dan naklediyorum. O da Şu'be'den, o da Mansûr'dan ve diğer rĂ‚vilerden, onlar da SĂ‚lim bin Ebî Ca'd'dan, bu da Enes bin MĂ‚lik'in şoyle dediğini nakletmiştir: Bir koylu, Peygamber efendimize gelip; "YĂ‚ Resûlallah, insan kavmini sever." dedi. Bunun uzerine Resûlullah efendimiz; "Kişi sevdiği ile berĂ‚berdir." buyurdu. Bundan sonra İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî şoyle devĂ‚m etti: "Bu hadîs-i şerîf, sizde bu rivĂ‚yet yoluyla yok, siz bunu Mansûr'un, SĂ‚lim'den rivĂ‚yeti ile biliyorsunuz." dedi. Sonra yazdırmaya devĂ‚m ederek yazdırdığı her hadîs-i şerîf icin; "Siz bunu şu rĂ‚vilerin rivĂ‚yetiyle biliyorsunuz." diyerek hem kendi rivĂ‚yet ettiği rĂ‚vi zincirini saydı, hem de Basralıların, aynı hadîs icin bildikleri rivĂ‚yet zincirini soyledi..."
İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî bu ilmî ustunluğu ile cok kıymetli eserler yazdı. Bunlardan bĂ‚zıları şoyledir: 1) CĂ‚mi-us-Sahîh: En buyuk ve en meşhur eseridir. Sahîh-i BuhĂ‚rî ismiyle tanındı. Hadîs-i şerîfleri toplayan en kıymetli kitabıdır. İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî hazretleri bu eserine Sahîh denilmesinin sebebini şoyle anlatır: "RuyĂ‚da Peygamber efendimizi gordum. Karşılarında oturuyordum ve elimde bulunan yelpazeyi sallayıp, mubĂ‚rek vucûdunu serinletiyor, mubĂ‚rek yuzune yaklaşmak istiyen sinekleri uzaklaştırıyordum. Buyuk zĂ‚tlar bu ruyĂ‚mı; "Sen, Peygamberimiz aleyhisselĂ‚mın hadîs-i şerîflerini, O'nun sozu imiş gibi uydurulan yalanlardan ayırırsın." şeklinde acıkladılar. Bundan sonra, cok uğraşarak, sahîh hadîsleri topladım ve bu şekilde meydana gelen eserin ismi Sahîh oldu."
İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî hazretleri bu eserini Mescid-i HarĂ‚m'da yazdı. Her bir hadîs-i şerîfi yazmadan once istihĂ‚reye, işin hayırlı olup olmayacağını anlamak icin abdest alıp iki rekat namaz kıldıktan sonra doğru ruyĂ‚ gormek ile hakîkatı oğrenmek uzere uykuya yattı. İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî zemzem suyu ile gusledip KĂ‚be'de, MakĂ‚m-ı İbrahîmin gerisinde iki rekat namaz kılıp, koyduğu sağlam usullere gore sahîh olduğu kesin belli olan hadîs-i şerîfleri yazdı. Bu kitabı musveddeden temize cekme işini de, Medîne-i munevverede Peygamber efendimizin kabr-i şerîfi ile minberi arasında "Ravda-i Mutahhera"da yaptı. Bu eserini nasıl yazdığını kendisi şoyle anlatır: "CĂ‚mi-us-Sahîh kitabını, altı yuz bin hadîs-i şerîf arasından sectim. Her hadîs-i şerîfi kitaba koymadan once gusledip, iki rekat namaz kılıp, istihĂ‚reye yattım. Ondan sonra hadîs-i şerîfi kitaba koydum. Bunları yapmadan hicbir hadîsi yazmadım. Bunu on altı yılda tamamladım. Bu kitapta sahîh hadîsleri bildirdim. Bununla berĂ‚ber almadığım, yĂ‚ni bu kitapta olmayan hadîsler bunlardan cok fazladır."
İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî hazretlerinin yazdığı bu hadîs-i şerîf kitĂ‚bı İslĂ‚m Ă‚leminde buyuk hurmet ve itibĂ‚r gordu.
Ebû Muhammed Mûsenî, Kur'Ă‚n-ı kerîmi ve Sahîh-i BuhĂ‚rî'yi tĂ‚zim ve hurmet icin, baştan sona kadar altın suyu ile yazdı. Allahu teĂ‚lĂ‚nın kitĂ‚bına ve Resûlullah efendimizin sunnetine olan hurmet ve bağlılığının cokluğu sebebi ile, yapmayı goze aldığı bu cok zor ve ağır calışma netîcesinde, dokuz cildlik bir eser meydana geldi.
Bir kimse, BuhĂ‚rî-yi Şerîf'i hangi niyetle baştan sona kadar okuyup hatmederse, maksadı en guzel şekilde hĂ‚sıl olur. TĂ‚ûn hastalığı zamanlarında bir evde okunsa, Allahu teĂ‚lĂ‚ o evde bulunanları tĂ‚ûndan muhĂ‚faza eder.
Sozleri dinde sened olan cok yuksek Ă‚limlerden bir coğu, dert ve belĂ‚lardan, hastalık ve sıkıntılardan kurtulmak ve bir cok şeylere kavuşmak icin, BuhĂ‚rî-yi Şerîf'i okuyup vesîle etmişlerdir. Boylece maksadlarını da elde etmiş ve onu kendileri icin ilĂ‚c kabûl etmişlerdir. Hadîs Ă‚limlerinden bir zĂ‚t şoyle anlatır: "Karşılaştığımız muşkul hĂ‚llerde, kendim ve başkalarının sıkıntıdan kurtulmamıza vesîle olması icin, yuz yirmi defĂ‚ kadar BuhĂ‚rî-yi Şerîf okudum. Her defĂ‚sında hangi niyet ile okumuş isem, maksadım hĂ‚sıl oldu. Bu kitap hangi evde bulunursa, evi yanmaktan, hangi gemide bulunursa, o gemiyi batmaktan Allahu teĂ‚lĂ‚ korur."
2) TĂ‚rih-i Kebîr, 3) TĂ‚rih-i-Evsat, 4) TĂ‚rih-is-Sagîr, 5) KitĂ‚b-ud-DuafĂ‚- is-Sagîr, 6) El-Edeb-ul Mufred, 7) Birr-ul-VĂ‚lideyn, 8) Tefsîr-ul-Kebîr, 9) KitĂ‚b-ul-Hibe, 10) KitĂ‚b-ul-Mebsût, 11) KitĂ‚b-ul-FevĂ‚id, 12) EsmĂ‚-us- SahĂ‚be ve diğerleridir.
İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî omrunun son yıllarında, NişĂ‚bûr'a donduğunde, ilimdeki ustunluğunu bilenler etrafında toplanmıştı. İlim meclisine devĂ‚m edenlerin cokluğu ve gorduğu îtibar, bĂ‚zı kimselerin kıskanmasına ve iyi olmayan tutum icine girmelerine yol actı. Bundan dolayı NişĂ‚bûr'dan ayrılıp, BuhĂ‚ra'ya gitti. BuhĂ‚ra'ya varınca vĂ‚li HĂ‚lid bin Ahmed, İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî'ye haber gonderip, eserlerini alıp, yanına gelmesini, onları bizzat kendisinden dinlemek istediğini bildirdi. Ayrıca kendi cocukları icin husûsî hadîs-i şerîf dersi vermesini istedi. Bunun uzerine İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî; "Ben ilmi, emîrin kapısına goturup zelîl etmem. Eğer ilmi istiyorsan, mescidde, yĂ‚hut evimdeki ilim meclisinde hazır bulun. Bu sozumu kabûl etmezsen, beni kursude ders vermekten men et de Allah katında mĂ‚zur olayım. Halbuki ben, Peygamber efendimizin; "Her kime bir ilimden sorulur, o da onu gizlerse, kıyĂ‚met gunu ateşten bir gem vurulur." hadîs-i şerîfi gereğince, ilmi gizleyemem." dedi. Cocukları icin husûsi ders vermesini istemesine karşı da:
"Ben, bir kısım kimseleri hadîs-i şerîf dersinden men edip, birkac kişiye ders veremem." dedi. Bunun uzerine vĂ‚li, İmĂ‚m'ın BuhĂ‚rĂ‚'dan cıkması emrini verdi. İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî, vĂ‚liyi Allahu teĂ‚lĂ‚ya havĂ‚le edip, BuhĂ‚ra'dan cıktı. Aradan bir ay gecmeden bu vĂ‚li gorevinden alındı. Bir merkebe bindirilip, şehri dolaştırıldı ve "Kotu işler yapanın sonu işte budur." diye bağırılması emri geldi. VĂ‚linin sozlerine uyarak, İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî'ye ceşitli ezĂ‚ ve cefĂ‚larda bulunan kimselerin de her birine, insanların ders ve ibret alacakları ceşitli belĂ‚lar isĂ‚bet etti.
İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî hazretlerinin BuhĂ‚ra'dan cıkış haberi uzerine, Semerkantlılar kendisini dĂ‚vet ettiler. Giderken yolda Semerkantlı bir topluluğun kendisini isteyip, bir kısmının istemediği haberini alınca, Hartenk'de akrabĂ‚larının yanında kaldı. İnsanların bu hĂ‚linden kalbi daraldı ve canı sıkıldı. Teheccud namazından sonra ellerini acıp, "YĂ‚ Rabbî! Yeryuzu bu genişlikle bana dar oldu. Beni tarafına al!" diye duĂ‚ etti. O ay, orada hastalandı ve Ramazan bayramı gecesi vefĂ‚t etti.
AbdulvĂ‚hid bin Âdem TevĂ‚visî şoyle anlatır:
"Peygamber efendimizi ruyĂ‚mda gordum. EshĂ‚b-ı kirĂ‚mdan bĂ‚zıları ile berĂ‚ber bir yerde durdular. Yanlarına gelip selĂ‚m verdim. SelĂ‚mımı aldılar. Daha sonra burada durmalarının hikmetini sordum. "Muhammed bin İsmĂ‚il BuhĂ‚rî'yi bekliyorum." buyurdular. Birkac gun sonra İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî hazretlerinin vefĂ‚t ettiğini oğrendim. HesĂ‚b ettim. Peygamber efendimizi gorduğum zaman vefĂ‚t etmişti."
İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî vefĂ‚t ettikten sonra, elbisesi soyuluncaya kadar garip bir şekilde terledi. Olumunden once; "Beni uc parca beyaz bez ile kefenleyiniz." diye vasiyet etmişti. CenĂ‚zesi yıkanıp kefenlendi ve cenĂ‚ze namazından sonra defnedildi. VefĂ‚t ettiğinde 62 yaşında idi. VefĂ‚tından birkac gun sonra, mezarından guzel bir koku cıkmaya başladı ve gunlerce devĂ‚m etti. Mezarına doğru bilezik gibi bir ışık hĂ‚lesi indi. Gorenler hayret ettiler, hucûm edip toprağından goturmeye başladılar. Oyle ki, kabir acılacak duruma geldi. Her ne kadar mezarı korumak icin bekci tutulmuşsa da, halkın hucûmu onlenemedi. O zaman mezarın cevresine ağactan bir engel yaptılar. Boylece gelenler o engelden gecip kabre yanaşamadılar.
RecĂ‚ bin Mûrcî, İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî hakkında; "O, Allahu teĂ‚lĂ‚nın buyukluğunu gosteren delillerden biri idi." dedi.
Necm bin Fadl anlatır: "RuyĂ‚mda Peygamber efendimizi gordum. İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî hazretleri arkasında idi. Resûlullah efendimiz bir adım hareket etse o da bir adım atıyor ve ayağını Resûlullah efendimizin kaldırdığı yere koyuyor, onun izi uzerinde gidiyordu.
NE GUZEL RUYÂ GORMUŞSUN!
Nasr bin Hasan es-Semerkandî anlatır: "1071 senesi yağmursuzluk yuzunden Semerkant'ta buyuk bir kıtlık oldu. Halk bir kac defĂ‚ yağmur duĂ‚sına cıktıysa da yağmadı. O civarda yaşayan sĂ‚lih bir zĂ‚t, Semerkant kĂ‚dısına gelerek; "Bir ruyĂ‚ gordum size arz edeyim mi?" dedi. KĂ‚dı "Anlat dinleyelim." dedi. Adam; "Gordum ki sen onden, halk arkandan Semerkant'tan cıkıyorsunuz ve İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî hazretlerinin mezarı başında duĂ‚ ediyorsunuz." dedi ve olur ki cenĂ‚b-ı Hak bu sebepten bize yağmur gonderir." diye de ilĂ‚ve etti. Buna karşılık kĂ‚dı; "Ne guzel ruyĂ‚ gormuşsun." dedi. Daha sonra KĂ‚dı efendi onden halk arkadan Hartenk'e doğru yola cıktılar. İmĂ‚m-ı BuhĂ‚rî hazretlerinin kabrine gelince gonulden duĂ‚ ettiler. Kimisi gozyaşları doktu ve onun hurmetine Allahu teĂ‚lĂ‚dan rahmet dilediler. DuĂ‚dan az zaman sonra yağmur yağmaya başladı. Oyle yağmur yağdı ki yedi gun Hartenk'te beklemek zorunda kaldılar. Semerkant'a gidemediler.
__________________