EvliyĂ‚nın buyuklerinden. İsmi Fudayl bin İyĂ‚d bin Mes'ûd bin Bişr, kunyesi Ebû Ali'dir. 726 (H.107) senesi Horasan'ın Ebîverd kasabasında doğdu. 803 (H.187) senesi Mekke-i mukerremede vefĂ‚t etti. Kabr-i şerîfi Mekke'de Cennet-ul-MuallĂ‚'da hazret-i Hadîce vĂ‚lidemizin kabri civĂ‚rındadır.
Fudayl bin İyĂ‚d hazretleri, tovbe edenlerin onde gelenlerinden emsĂ‚li az bulunan bir zĂ‚ttı. Tovbe etmezden once genclik yıllarında Ebîverd ile Serahs arasında eşkıyĂ‚ reisi olup, yol kesicilik yapar, kervanları soyardı. Boyle olmasına rağmen namazlarını bırakmaz, oruclarını tutardı. Soygun esnĂ‚sında kervanda kadın olursa, ona dokunmaz, borclu ve sermĂ‚yesi az olanların mallarını almazdı. Adamları arasında namaz kılmayan olursa onu kovardı.
Bir gun yine bir kervanı soydular. İşlerini bitirince yemek yemek icin oturdular. Kervanın sĂ‚hiplerinden birisi gelip; "Reisiniz kimdir?" diye sordu."O, burada değil! Şu ağacın altında namaz kılıyor." dediler. "Nicin sizinle berĂ‚ber yemek yemiyor?" deyince; "O, orucludur." dediler. Gelen adam iyice şaşırdı ve yanına gitti. Huzur icinde namaz kıldığını gordu. Namaz bitince; "Namaz, oruc ve eşkıyĂ‚lık bir arada nasıl bulunur?" dedi. Fudayl bu suĂ‚le, Kur'Ă‚n-ı kerîmdeki meĂ‚len; "Diğer bir kısım insanlar daha vardır ki, gunahlarını îtirĂ‚f ederler ve yaptıkları iyi amelleri, sonradan yaptıkları kotu amellerle karıştırırlar..." (Tovbe sûresi: 102) Ă‚yet-i kerîmesini okudu. Adam hayret etti. Fakat nicin tovbe etmiyorsun diyemedi.
Bir gun buyuk bir kervan geldi. Fudayl bin İyĂ‚d'ın arkadaşları kervanı fark edince, yolunu kesmek uzere hazırlanmaya başladılar. Kervan icinde bulunan zengin birisi, eşkıyĂ‚ları fark etti ve; "Altınlarımı oyle bir yere saklayayım ki, eşkıyĂ‚lar eşyĂ‚larımızı alırsa geriye bunlar kalsın." duşuncesiyle kervandan ayrılıp uygun bir yer aramaya başladı. Bir cadır gordu, hemen oraya koştu. Orada, sırtında abası, başında kulĂ‚hı olan biri namaz kılıyordu. Ona, bir miktar parası olduğunu ve emĂ‚net etmek istediğini bildirdi. Fudayl bin İyĂ‚d, cadırın icine girip bir koşeye bırakıvermesini işĂ‚ret etti. Gelen kimse altınları bırakıp kervanın yanına donunce, eşkıyĂ‚ların kervandaki eşyĂ‚ları alıp goturduklerini gordu. Orada kalan eşyĂ‚larını da toparlayıp tekrar cadırın yanına dondu. Baktı ki, eşkıyĂ‚lar kervandan aldıkları malları paylaşıyorlar. Adam şaşırdı ve; "Demek altınları eşkıyĂ‚ların reisine vermişim" deyip geri donmek istedi. Fudayl, adama nicin geldiğini sordu. Gelen kimse şaşkın vaziyette; "EmĂ‚net bıraktığım altınları almak icin!" deyince, Fudayl; "Bıraktığın yerden al!" dedi. Adam gidip altınlarını alınca diğer eşkıyĂ‚lar; "Biz hic para bulamadık, sen ise bunları geri veriyorsun!" dediler. Fudayl; "O, bana husn-i zan etti. Ben deAllahu teĂ‚lĂ‚ya husn-i zan ediyorum. Ben o kimsenin, benim hakkımdaki iyi niyetini doğru cıkardım. Ola ki, Allahu teĂ‚lĂ‚ da benim kendisi hakkındaki husn-i zannımı doğru cıkarır." dedi.
Bir gun yoldan bir kervan geciyordu. Kervandan biri, Kur'Ă‚n-ı kerîmin; "ÎmĂ‚n edenlere vakti gelmedi mi ki, kalpleri Allah'ın zikrine ve inen Kur'Ă‚n-ı kerîme saygı ile yumuşasın!.." (Hadîd sûresi: 16) meĂ‚lindeki Ă‚yet-i kerîmesini okudu. Bu Ă‚yet-i kerîme kendisine oyle tesir etti ki, gonlunden yaralandı. İcinden; "Geldi, geldi. HattĂ‚ gecti bile!" diyerek kendinden gecmiş bir halde şaşkın ve mahcup olarak bir harĂ‚beye sığındı. Bu sırada kervan yola cıktı. Giderlerken, kervandakiler; "Fudayl yolumuzun uzerinde bulunuyor. Acaba nasıl gideceğiz?" diye birbirleri ile konuşurlarken, bu konuşmaları duydu ve; "Size mujdeler olsun! Şimdi o, yaptıklarına pişman olup tovbe etti. Bundan once, nasıl siz ondan kacmışsanız, o da bundan sonra sizden kacmakta, aynı işleri yapmaktan uzaklaşmakta, sakınmaktadır." diyerek tovbe ettiğini bildirdi. Bundan sonra, her tarafı gezerek, uzerinde hakkı olanları buldu ve fazlasıyla odeyerek hepsi ile helallaştı.
Başka bir rivĂ‚yette tovbe edişi şoyle anlatılır: "Fudayl bin İyĂ‚d bir cĂ‚riyeye Ă‚şık olmuştu. CĂ‚riyenin bulunduğu evin duvarına cıkar, onu gormek umidiyle sabaha kadar beklerdi. Bir gun duvarın uzerindeyken onunden, arkasından, sağından, solundan insanı urperten bir ses duydu. Sesin sĂ‚hibi Kur'Ă‚n-ı kerîmdeki meĂ‚len; "ÎmĂ‚n edenlere vakti gelmedi mi ki, kalpleri Allah'ın zikrine ve inen Kur'Ă‚n-ı kerîme saygı ile yumuşasın!.." (Hadîd sûresi: 16) Ă‚yet-i kerîmeyi okuyordu. Fudayl, bu sesin tesiriyle uzun sure sarsılarak duvarın uzerinde hareketsiz kaldı ve kendinden gecti. Sonra kendine geldiğinde gozlerinden yaşlar boşandı ve; "O zaman geldi. O zaman geldi yĂ‚ Rabbî!" diye inledi ve tovbe etti.
Hazret-i Fudayl, yaptıklarına cok pişman olmuştu. Yanındakilerden birine; "Allah rızĂ‚sı icin beni bağla ve sultanın huzûruna gotur. Benim pekcok cezĂ‚m vardır. Sultan beni cezĂ‚landırsın da cezĂ‚mı cekeyim. Boylece hakkımdaki dînî hukum neyse, o yerine getirilmiş olur." dedi.
Sultanın yanına gittiler ve durumunu bildirdiler. Sultan kendisine cok izzet ve ikrĂ‚mda bulunarak, evine goturulmesini emretti. Evinin onune geldiğinde hĂ‚lĂ‚ ağlıyordu. Hanımı gorup; "Sana ne oldu? Nicin ağlayıp inliyorsun? Yoksa seni dovduler mi?" dedi. "Evet, hem de cok dovduler." buyurdu. Hanımının merakı daha da artarak; "Nerene vurdular?" deyince; "Sultan, yaptıklarımın cezĂ‚sını vermedi, fakat ızdırĂ‚bım canımı yakıyor ve ciğerimi deliyor." dedi. Sonra hanımına; "Ben Rabbimin hĂ‚nesine, KĂ‚be'ye gidip ziyĂ‚ret etmeye niyet ettim. İstersen aramızdaki nikĂ‚h bağını cozup seni boşayayım." dedi. Hanımı; "Allah korusun. Senden nasıl ayrılırım. Sen nereye gidersen ben de berĂ‚ber gelir, senin hizmetinde bulunurum." dedi. Sonra birlikte hac yoluna cıktılar. Allahu teĂ‚lĂ‚, yolculuklarını kolaylaştırdı. KĂ‚be'de bĂ‚zı Ă‚lim ve velîlerle goruştu. Kûfe'de İmĂ‚m-ı A'zam Ebû Hanîfe hazretlerinin derslerine katıldı. Ondan ilim ve edeb oğrendi. Kuvvetli hĂ‚fızası vardı. Kısa zamanda cok sayıda hadîs-i şerîf ezberledi ve hadîs ilminde mutehassıs oldu. EvliyĂ‚nın buyukleri arasına girip, şohreti her tarafa yayıldı. Hikmetli soz ve nasihatlarıyla cok talebe yetiştirdi. Abdullah ibni MubĂ‚rek, İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî, Sırrî-yi Sekatî talebelerinin onde gelenlerindendir.
Bir gun HĂ‚run Reşîd, vezîri Fadl Bermekî'ye; "Beni bir kimsenin yanına gotur. Kalbim, bu goz kamaştırıcı şĂ‚şĂ‚lı hayattan sıkıldı. Rahatlık, gonul huzûru arıyorum." dedi. Vezîri onu SufyĂ‚n bin Uyeyne'nin evine goturdu. SufyĂ‚n kapıyı acıp; "Kim geldi?" suĂ‚line; "Emîrul-muminîn geldi." dediler. "Ne icin bana haber vermediniz. Bilseydim ben huzûruna gelirdim." dedi. HĂ‚rûn Reşîd bunu duyunca; "Benim aradığım kimse bu değildir." dedi. SufyĂ‚n bunu duyunca; "Sizin aradığınız kimse, Fudayl bin İyĂ‚d'dır." dedi.
Fudayl'ın kapısına gittiler. O, Kur'Ă‚n-ı kerîmdeki meĂ‚len; "Gunah işleyenler, kendilerini îmĂ‚n edenlerle bir tutacağımızı mı sanıyorlar?" (CĂ‚siye sûresi: 21) Ă‚yet-i kerîmesini okuyordu. HĂ‚rûn Reşîd; "Nasîhat istersek, bu bize yeter." dedi. Kapıyı caldılar. Fudayl; "Kim o?" deyince; "Emîrul-muminîn." dediler. Bunun uzerine; "Emîru'l-muminînin benim yanımda ne işi var ve benim onunla ne işim var? beni meşgûl etmeyiniz." dedi. Vezîri; "Ulûl-emre, halîfeye itĂ‚at vĂ‚cibtir..." deyince Fudayl bin İyĂ‚d yine; "Beni meşgûl etmeyiniz." buyurdu. Vezir; "MusĂ‚denle mi girelim, yoksa zorla mı?" dedi. "MusĂ‚dem yok, ama zorla girecekseniz, siz bilirsiniz." buyurdu. HĂ‚rûn Reşîd iceri girdi. Fudayl, kimsenin yuzunu gormemek icin kandili sondurdu. Karanlıkta HĂ‚rûn Reşîd'in eli Fudayl'ın eline değdi. Fudayl; "Bu el ne yumuşaktır, Cehennem'den kurtulursa..." buyurunca, HĂ‚rûn Reşîd ağladı ve nasîhat olacak bir soz daha soylemesini istedi. O şoyle buyurdu: "Senin buyuk baban hazret-iAbbĂ‚s, Peygamber efendimizin amcasıydı. Peygamberimize; "Beni bir kavme emir (başkan) yapınız." demişti. Peygamberimiz de; "Ey amcam! Seni nefsin uzerine emir ettim." yĂ‚ni nefsinin Allahu teĂ‚lĂ‚ya tĂ‚at ve ibĂ‚detle meşgûl olması, insanların bin senelik tĂ‚atından iyidir, buyurdu. Cunku; "Bir emirlik (başkanlık) kıyĂ‚mette pişmanlıktır." buyurmuştur. HĂ‚rûn Reşîd; "Biraz daha soyle." dedi. O yine; "Omer binAbdulazîz'i halîfe yaptıkları zaman, SĂ‚lim bin Abdullah, RecĂ‚ bin Hayve ve Muhammed bin Kab'ı cağırdı ve; "Ben bu işe duştum, kurtuluş cĂ‚rem nedir?" diye sordu. Onlar da; "Yarın kıyĂ‚met gununde azaptan kurtulmak istiyorsan, muslumanlardan yaşlıları baban yerine koy, gencleri kardeş kabûl eyle, cocukları da kendi cocukların gibi duşun! Kadınları ise kız kardeşin ve annen kabûl eyle. Onlara babana, annene, kardeşine ve cocuklarına yaptığın gibi muĂ‚mele eyle!" dediler."
HĂ‚rûn; "Biraz daha soyle." deyince yine; "İslĂ‚m ulkesi senin evin gibidir. İnsanları ev halkın gibidir. Babalarına lutufla, kardeşlerine ve cocuklarına iyilikle muĂ‚mele eyle!"buyurdu. Sonra devĂ‚m ederek; "Korkarım şu guzel yuzun ateşle yanar ve cirkinleşir. Guzel yuzlerden niceleri Cehennem'de cirkinleşir ve emirlerden (başkanlardan) niceleri orada esir olur." buyurdu.
HĂ‚rûn; "Biraz daha soyle." dedi ve hungur hungur ağlayıp feryĂ‚d etti. Fudayl hazretleri; "Allahu teĂ‚lĂ‚dan kork ve O'na ne cevap vereceğini duşun cevaplarını şimdiden hazırla! Cunku kıyĂ‚met gunu, Allahu teĂ‚lĂ‚ sana muslumanların hepsinden tek tek soracaktır. Hepsi icin adĂ‚let isteyecektir. Eğer bir gece bir ihtiyar kadın, evinde bir şey yemeden yatarsa, yarın senin eteğine yapışır ve sana hasım (duşman) olur." buyurdu. HĂ‚rûn Reşîd, ağlamaktan kendinden gecti.
Sonra HĂ‚rûn Reşîd, Fudayl bin İyĂ‚d'a; "Birisine borcun var mıdır?" dedi. O; "Evet, Allahu teĂ‚lĂ‚ya borcum var. O da itĂ‚attır, huzûruna boyle borclu cıkarsam vay hĂ‚lime." buyurdu. HĂ‚rûn Reşîd; "İnsanlara borcun var mı demek istiyorum." dedi. "Allahu teĂ‚lĂ‚ya şukur olsun ki, bana cok nîmetler verdi, hic şikĂ‚yetim yoktur." buyurdu.Bunun uzerine HĂ‚rûn, onun onune bin altın koyup; "Bunlar helĂ‚ldir. Annemin mîrĂ‚sındandır." dedi. Fudayl hazretleri; "Butun bu nasîhatlerimin sana hic faydası olmadı." buyurdu ve yanından kalkıp gitti. HĂ‚rûn Reşîd de cıkıp gitti. İsmi anıldığında, HĂ‚rûn Reşîd; "Ah! Ne insandır o! Hakîkaten mert kimsedir." derdi.
Bir gun kucuk cocuğunu kucağına aldı, okşayıp bağrına bastı. Cocuk; "Babacığım beni seviyor musun?" dedi. Fudayl hazretleri; "Evet." dedi. Cocuk; "Peki Allahu teĂ‚layı seviyor musun?" dedi.Hazret-i Fudayl; TĂ‚biî seviyorum." dedi. Cocuk; "Peki kac tane kalbin var?" dedi.Fudayl; "Bir tane." deyince, cocuk; "Ey babacığım! Bir kalbe iki sevgiyi nasıl sığdırabiliyorsun?" dedi.Hazret-i Fudayl, kucuk cocuğunun bu derin mĂ‚nĂ‚lı sozleri, kendi kendine soylemediğini, Allahu teĂ‚lĂ‚nın soylettiğini anlayarak yavrusunu kucağından bırakarak eliyle başını dovmeye başladı ve bundan sonra her an Allahu teĂ‚lĂ‚ ile meşgûl olacağına soz verdi. Oğluna da; "Ey oğlum! Sen ne guzel vĂ‚izsin." deyip bağrına bastı ve; "Seni hakîki sevgilinin izni ve emri ile seviyordum." buyurdu.
Bir gun Fudayl hazretleri; "İnsanlar, doğruluk ve helĂ‚l rızıktan daha fazîletli bir şey ile suslenmemiştir." buyurdu. Bunun uzerine oğlu; "Babacığım, helĂ‚l kıymetlidir." deyince; "Ey oğlum! HelĂ‚lin azı da Allahu teĂ‚lĂ‚nın katında coktur." buyurdu.
Fudayl bin İyĂ‚d hazretlerinin oğlu Ali, Kur'Ă‚n-ı kerîmden bir sûreyi sonuna kadar okuyamaz ve dinleyemezdi. Biraz okuyunca veya dinleyince Ă‚yet-i kerîmelerin tesiri ile duşup bayılırdı. Sonuna kadar tahammul edemezdi. Bir gun Fudayl bin İyĂ‚d hazretlerine bir kĂ‚rî (Kur'Ă‚n-ı kerîm okuyan) geldi. Onu oğlunun yanına gonderdi ve; "Oğluma Kur'Ă‚n-ı kerîm oku. Dinlemekten cok hoşlanır. ZilzĂ‚l ve El-KĂ‚riĂ‚ sûrelerini okuma, cunku kıyĂ‚met sozunu dinlemeye tahammul edemez, takat getiremez." buyurdu. O kĂ‚rî gitti. Unutarak, El-KĂ‚riĂ‚ sûresini okudu. Dorduncu Ă‚yet-i kerîmeye gelince, Fudayl'ın oğlu Ali; "Allah!.." deyip duştu. Baktılar ki rûhunu teslim etmişti. Fudayl bin İyĂ‚d, oğlu vefĂ‚t edince tebessum etti. Halbuki otuz yıldır hic gulmemişti. "Ey Fudayl! Bu gun gulunecek gun mudur?" diye sordular. Bunlara cevĂ‚b olarak; "Ben şu anda, Peygamber efendimizin de tatmış olduğu evlĂ‚dın olumu acısını tatmış bulunuyorum. Anladım ki, Allahu teĂ‚lĂ‚ evlĂ‚dımın olumune rĂ‚zıdır. MĂ‚dem ki oğlumun olumunde Allahu teĂ‚lanın rızĂ‚sı vardır. Ben de Allahu teĂ‚lĂ‚nın rızĂ‚sına rĂ‚zı oldum. Onun icin guldum." buyurdu.
Fudayl bin İyĂ‚d hazretlerinin bircok kerĂ‚metleri ve guzel halleri goruldu.
Bir gun Mina Tepelerinden bir tepenin uzerinde bulunuyordu. "Allahu teĂ‚lĂ‚nın evliyĂ‚sından bir velî şu dağa, sallan dese, dağ derhal sallanır." buyurdu. Fudayl hazretleri boyle soyler soylemez, dağ sallanmaya başladı. Hazret-i Fudayl dağa; "SĂ‚kin ol, ben bu sozumle seni kasdetmedim." dedi ve dağ sĂ‚kinleşti.
Bir gun Arafat Meydanında insanları seyrediyordu. Muslumanlar feryĂ‚d ediyorlar, Allahu teĂ‚lĂ‚ya yalvarıp, inliyorlardı. Bunları bir muddet seyrettikten sonra; "SubhĂ‚nallah. Şu kadar insan, kerîm bir zĂ‚tın kapısına gitse, bu şekilde yalvararak bir dank (0,801 gr) yĂ‚ni cok az altın isteseler, o zĂ‚t bu insanları umitsiz ve eli boş geri cevirmez. YĂ‚ Rabbî! Sen kerîm ve gaffĂ‚rsın. Bu insanların hepsini affetmen, kerîm ve ganî olan bir zĂ‚tın bir dank altın vermesinden daha kolaydır. YĂ‚ Rabbî! Senin ihsĂ‚nların o kadar coktur ki, bu insanların hepsini affetsen, senin ihsĂ‚nından hicbir şey eksilmez." dedi. Fudayl bin İyĂ‚d bunu soyledikten sonra, gĂ‚ibten bir ses; "Ey Fudayl! Senin bu husn-i zannın hurmetine hepsini affettim." diyordu.
Hikmetli sozleri coktur. Mekkeliler yanına gelir, onlara vĂ‚z ve nasîhat verirdi.
Kendisine kucuk gunahlardan soruldu. O zaman; "Gunah kişinin yanında ne kadar kucuk gorulurse, Allahu teĂ‚lĂ‚ katında o derece buyuk olur. Gunah kişinin yanında ne kadar buyuk gorunurse, Allahu teĂ‚lĂ‚nın katında da o derece kucuk olur." buyurdu.
Bid'atten ve bid'at sĂ‚hiplerinden nefret eder, insanları bunun zararlarından sakındırırdı. Bu hususta; "Bid'at sĂ‚hibi ile oturan onunla goruşen kimseden sakınınız. Bid'at sĂ‚hibini seven kimsenin amellerini Allahu teĂ‚lĂ‚ kabûl etmez, kalbinden İslĂ‚mın nûrunu cıkarır. Musluman, muslumanın yuzune bakınca, kalbi parlar. Muslumanın bid'at sĂ‚hiplerinin yuzune bakması ise, kalbini karartır. Yolda bid'at sĂ‚hibine rastlarsan, yolunu değiştir. Bid'at sĂ‚hibine iltifat edip yukseltme. Bid'at sĂ‚hibine yardım eden, İslĂ‚mın yıkılmasına yardım etmiş olur." buyurdu.
İnsanlara dunyĂ‚nın fĂ‚ni gecici ve değersiz, Ă‚hiretin bĂ‚ki, kalıcı ve paha bicilmez olduğunu anlatırdı ve; "DunyĂ‚nın tamĂ‚mı altından olsaydı, yine yok olurdu. Âhiret ise, canak-comlek gibi topraktan olsaydı, yine bĂ‚kî olurdu. Akıllı kimse, gecici olan dunyĂ‚yı, altın da olsa reddeder. BĂ‚kî olan Ă‚hireti, canak comlek gibi topraktan da olsa kabûl eder. İşin aslı, Ă‚hiret bĂ‚kî ve altın gibi kıymetlidir. DunyĂ‚ ise, fĂ‚ni ve canak-comlek gibi kıymetsizdir." buyurdu.
Sevdiklerine bir gun; "Pişman olmadan once tefekkur edip amel işleyiniz. DunyĂ‚ya aldanmayınız. Cunku, dunyĂ‚da sağlam ve sıhhatli olan, hastalanır. Yeni olan eskir. Nîmetleri yok olur. Gencler ihtiyarlar." buyurdu.
Farzların onemini anlatırdı: "Farzlar, insan icin sermĂ‚ye, nĂ‚fileler ise kĂ‚r ve kazanc gibidirler. KĂ‚r, sermĂ‚ye olduktan sonra meydana gelir."
Birisi; "Ey Fudayl! Bana nasihat et." dedi. Ona donup; "Sen kendi nefsine nasihat edici ol. Kendine muhakkak lĂ‚zım olan şeyleri sağ iken gorup yapmaya gayret et. İnsanları kendine tavsiye ve nasihat edici eyleme. Kendin dunyĂ‚da gĂ‚fil ve durgun olup da, oldukten sonra senin icin, iyilik ve sevap yapacaklarını ve senin icin calışacaklarını sanma. ZîrĂ‚ sen, dunyĂ‚dayken kendine, Ă‚hiretin icin lĂ‚zım olacak işlere can cıkarcasına, cok gayret gostermediğin halde, başkalarının senin icin iyilik yapacaklarına, sevap işleyeceklerine nasıl inanabiliyorsun?!" buyurdu.
Birisi yine kendisinden nasihat istemişti. Ona; "Baban sağ mı!" diye sordu. O da; "VefĂ‚t etti." dedi. Bunun uzerine Fudayl hazretleri; "EvlĂ‚dım! Haydi beni terk et. İyi bil ki babasının vefĂ‚tından sonra başkalarının nasihatlarına muhtac birine hic bir nasihat fayda vermez." buyurdu.
Allahu teĂ‚lĂ‚ya itĂ‚at etmenin luzumundan anlatır kendinden misĂ‚l verirdi. "Ben Allahu teĂ‚lĂ‚ya karşı itĂ‚atsizlik ettiğimi merkebimin ve hizmetcimin huyundan ve bana itĂ‚atsizlik etmesinden anlarım."
Luzumsuz konuşmaktan sakındırırdı. Bu sebeple; "Sozunu(hesĂ‚bını vereceği) amelinden sayan bir kimse kendisini ilgilendiren hususlar dışında pek az konuşur." buyurdu.
Bir gun ona; "NicinAllahu teĂ‚ladan korkanı goremiyoruz?" diye sordular. Bunun uzerine; "ŞĂ‚yet siz korksaydınız, korkanı gorurdunuz. Korkanı, korkanlardan başkası gormez. Nitekim evlĂ‚dını kaybeden anne, evlĂ‚dı olen bir anne gormek ister..." buyurarak dertlinin hĂ‚linden dertli olanlar anlar demek istedi.
TevĂ‚zunun onemi hakkında da şoyle anlattı: "Allahu teĂ‚lĂ‚ dağlara; "İcinizden birisi uzerinde bir peygamberimle mukĂ‚leme edeceğim, konuşacağım." diye vahyetti. Bunun uzerine butun dağlar başlarını kaldırıp yukselttiler. SĂ‚dece Tûr-ı SinĂ‚ boyun eğdi, tevĂ‚zu gosterdi. Gosterdiği tevĂ‚zu sebebiyle Allahu teĂ‚lĂ‚, peygamberi MûsĂ‚ aleyhisselĂ‚m ile bu dağ uzerinde konuştu."
İnsanları riyĂ‚ ve şirkten sakındırır, ihlĂ‚sla amel etmeye teşvik ederdi.
Kendisine bedbahtlık alĂ‚metleri nedir? dediler. Bunun uzerine; "Şu beş husus şekĂ‚vet, bedbahtlık alĂ‚metidir: Kalp katılığı, ağlamayan goz, hayĂ‚nın azlığı (yokluğu), dunyĂ‚ya rağbet etmek, ihtiras ve tûlu emel arzusu."
"Futuvvet nedir?" dediler. O; "Dostların kusurlarını hoş gormektir." buyurdu.
İyilik ve ihsĂ‚n husûsunda ise; "İnsan, ihsĂ‚n ve iyiliğin her şeklini yerine getirse, fakat sĂ‚dece kumesindeki tavuğa kotuluk etse, yine de muhsin denilen iyi insanlardan olamaz." buyurdu.
Kotu huylu kim olursa olsun, onun zararından sakındırır, iyi kimselerle goruşmeye teşvik icin; "Kotu huylu birinin bana arkadaş olmasından ziyĂ‚de, guzel huylu gunahkĂ‚r birisinin arkadaş olmasını arzu ederim." derdi.
Fudayl bin İyĂ‚d hazretleri mahallesindeki satıcılardan alış-veriş ederdi. Kendisine; "Carşıya gitsen ihtiyaclarını daha ucuz alabilirsin." dediler. O zaman; "İyi ama bunlar bizden faydalanmak ve sebeplenmek umidi ile yakınlarımızda dolaşmaktadırlar." buyurdu.
Kendisi ve başkaları hakkında duĂ‚sı makbuldu. Hizmetcisi Ebu'l-AbbĂ‚s anlatır: "Bir zaman Fudayl bin İyĂ‚d hazretlerinin oğlu idrarını yapamazdı. Buyuk bir ızdırap icinde kaldı. O zaman ellerini kaldırıp; "YĂ‚ Rabbî! Sen biliyorsun. Muhabbetim sana ziyĂ‚dedir." buyurdu. Cok gecmeden duĂ‚sının kabûl olduğu, oğlunun şifĂ‚ya kavuştuğu goruldu.
İlim sĂ‚hibi bir kimsenin dunyĂ‚ peşinde koşmasını iyi gormez ve ona acırdı. Bu hususta; "Bir Ă‚limin dunyĂ‚nın oyuncağı olduğunu gorduğum zaman, kendisine acır ve ağlarım. "Nafakası falanca tuccara Ă‚id olmak uzere hacca gitti." denilmesi ne kadar acıdır." buyurdu.
İlim oğrenmeye teşvik eder, niyetin hĂ‚lis olmasının onemini belirtir, bu hususta; "İlim tahsîli doğru bir niyet ve temiz bir gĂ‚ye ile olursa, bundan daha yuksek amel olmaz. Fakat cokları ilmi, gereğini yapmak icin tahsîl etmiyor. Bilakis ilmi dunyĂ‚lık elde etmek icin bir ağ gibi kullanıyor." buyurdu.
Fudayl bin İyĂ‚d hazretleri, hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Omer'in yuksek derecelerini anlatır ve ağlardı. Hazret-i MuĂ‚viye icin de; "O, dunyĂ‚yı Ă‚hirete vesîle kılmak icin uğraşırdı." buyurdu.
Yolda giderken insanların neşe ve sevinc icinde olduklarını gorunce; "Nice neşeli ve sevincli kimseler vardır ki, onlara nasib olacak kefenlikler dokunup satışa cıkarılmıştır bile." buyurdu.
Kendisine; "BelĂ‚ ve musîbete uğramış kimseler hakkında ne yapmamız uygundur?" denildi. O zaman; "Onların acılarını paylaşarak ağlayınız. Sizin de onlar gibi, belki de daha şiddetli bir şekilde, gunahlarınızın karşılığı olarak belĂ‚ ve cezĂ‚ya carpılmanız muhtemeldir." buyurdu. Fudayl hazretleri coğu zaman yanında bulunan yemek ve paradan hapishĂ‚nedekilere gonderir ve onlar icin; "Bunlar muhtac ve cĂ‚resiz kimselerdir." der, merhĂ‚met ederdi.
Fudayl hazretleri bir zaman hastalanmıştı. Arkadaşları ziyĂ‚retine geldiler ve ona; "Bir arzunuz var mı?" diye sordular. O; "Evet! Cok sevdiğim din kardeşim Yûsuf binEsbĂ‚t'ı olmezden once bir defĂ‚ daha gormek istiyorum." buyurdu. Din kardeşini unutmamak lĂ‚zım geldiğini yanındakilere gostermek istedi.
Kendisine mumin ve munĂ‚fığın hĂ‚li soruldu. O; "Mumin, tatlı tatlı meyvesini versin diye hurma diker, fakat onun diktiği hurmada diken bitmesinden de korkusu vardır. MunĂ‚fık ise, hurma yerine dikenli bir ot diker ve bundan tĂ‚ze hurma bitmesini bekler." buyurdu.
Fudayl bin İyĂ‚d hazretlerinin kalbi yufka, gozleri yaşlıydı. "Ağlamak, gozun ağlaması değil, kalbin ağlamasıdır. Adam var ki gozleri ağlar, fakat kalbi hastadır. Cunku munĂ‚fıkların ağlaması, kalpten ve icten değil, sĂ‚dece baştaki gozden gelir." buyurdu.
Bir arefe gunu Arafat'ta vakfe yaptı. Oğleden akşama kadar ağladı. Hem de gunĂ‚hları duşunup; "Şu gunde bağışlanmış olsa bile vah yaptığım cirkin işlere, vah gunĂ‚hlarıma." deyip dururdu.
Kendisinden kotu Ă‚limlerden soruldu. Buyurdu ki: "Ummetlerin herbiri, RahmĂ‚nın yolu uzerine oturmuş kotu Ă‚limler yuzunden helĂ‚k olurlar. Onlar habis amelleri ile Allahu teĂ‚lĂ‚nın yolunu kesmiş, insanlara engel olmuş olurlar."
Ona; "Şeytan insanı ne ile tuzağa duşurur?" dediler. O; "İblis, uc şeyden biri ile Ă‚demoğlunu tuzağına duşurur. Birincisi kendini beğenmesi, ikincisi amelini gozunde buyutmesi, ucuncusu gunahlarını unutmasıdır."
İbĂ‚detlerin, farzlarına, vĂ‚ciplerine ve sunnetlerine uygun olarak yerine getirilmesini soylerdi. Bu hususta; "Kulun amelini guzelce edĂ‚ etmesi kadar şeytanın belini kıran bir şey yoktur. ZîrĂ‚ Allahu teĂ‚lĂ‚ meĂ‚len; "Hanginizin daha guzel amel edeceğini imtihan etmek icin..." (Mulk sûresi: 2) buyurdu. Kul, kırk yaşına bastığı zaman butun isyĂ‚n ve gunahlardan tovbe etmezse, şeytan onun alnını sığar durur ve; "Felah ve kurtuluştan uzak kalan bir yuze feda olayım." der." buyurdu.
İnsanları haram ve şuphelilerden sakındırırdı. Bu hususta; "Sakın şupheli bir şeyle Mekke yoluna koyulayım demeyiniz. Biliniz ki haram ve şupheli şeylerden bir dirhemin altıda biri kadar bir hakkı sĂ‚hibine iĂ‚de etmek, icinde şupheli kazanc bulunan malla yapılacak beş yuz nĂ‚file hacdan Allah yanında daha kıymetlidir." buyurdu.
Bir gun sevdiklerine şu hikmetli sozleri soyledi: "Azarlaması cok olanın arkadaşı az olur. Kim fĂ‚cir, zĂ‚lim kimseye yardım ederse, onu gunahlara karşı kamcılamış olur. Kim alcak kişiden meded umarsa, kendisine ihĂ‚net etmiş olur. Kim ilmiyle Ă‚mil olmayandan ilim oğrenmek isterse, cĂ‚hilliğini arttırmış olur. Kim ahmak adama ilim oğretmeye calışırsa, şuphesiz omrunu faydasız bir şeyle gecirmiş olur. Kim nankore iyilik ederse, nîmeti zĂ‚yi etmiş olur." buyurdu.
Bir zaman mucĂ‚hidler savaşa gitmek istediklerinde ona uğrayıp duĂ‚ istediler. O; "Ey Allah yolunda cihĂ‚da cıkanlar! Gunahlarınızdan tovbe ediniz.Cunku bu elinizdeki kılıclardan daha cok size siper olur." buyurdu.
Ona; "Ey Allah'ın veli kulu! Kişinin estağfirullah demesinin mĂ‚nĂ‚sı nedir?" diye sordular. O; "YĂ‚ Rabbî! Beni gunahlarımın yukunden kurtar demektir." buyurdu.
DunyĂ‚dan ve dunyĂ‚ malından nefret ederdi. Bu sebeple; "DunyĂ‚ butun her şeyiyle bana arz olunsa, hic duşunmeden rahat ve kolay bir şekilde dunyĂ‚nın murdarlığına hukmederim." buyurdu.
Birisi ona; "Nasıl sabahladın?" diye sordu. O; "Hayır uzere sabahladım." dedi. Adam tekrar; "Nasılsın?" dedi. Fudayl hazretleri; "Hangi hĂ‚limi soruyorsun? Dunyevî hĂ‚limi soruyorsan, dunyĂ‚ bize meyletti de biz onun butun yollarını gectik. Âhireti soruyorsan, gunĂ‚hı cok, ameli az, omru tukenmek uzere, Ă‚hirete ve olume hazırlığı olmayan birinin hĂ‚li nasıl olur ki!" diye cevap verdi.
Fudayl bin İyĂ‚d hazretleri uzuntulu birini gordu ona; "Senin icin Allahu teĂ‚lĂ‚nın dediğinden başka bir şeyin olmasından mı korkuyorsun?" dedi. O; "Hayır efendim." dedi. Bunun uzerine; "Oyleyse neye uzuluyorsun? DunyĂ‚ insanı kendine kul yapmadıkca veya insan dunyĂ‚ya kul olmadıkca yol kolaydır." buyurdu.
LĂ‚net etmekten sakındırırdı. "Her kim bir binek ve yuk hayvanına, lĂ‚net olsun, derse, o hayvan (hĂ‚l diliyle) der ki: Âmin, lĂ‚kin yuceAllah'a hangimiz daha fazla Ă‚si ise, lĂ‚net onun uzerine olsun!" der buyurdu.
Hikmetli sozlerinden bir kısmı da şoyledir:
"Yuce Allah'ı seviyor musun?" diye sana sorsalar, sukût et. ZîrĂ‚ eğer, hayır, dersen kĂ‚fir olursun. Evet, dersen, hareketlerin O'nu sevenlerin hareketlerine benzememektedir. Onun icin sahtekĂ‚r olursun."
"Allah'ın oyle kulları vardır ki, Allah'ın azametinden kalpleri parca parca olur, sonra biter; yine pĂ‚relenip tekrar biter. Ve bu hĂ‚l yaşadıkları muddetce devam eder. Kulun, azĂ‚met-i ilĂ‚hiye karşısındaki korku ve saygısı, ilĂ‚hî mĂ‚rifetten nasîbi mikdarında olur!"
"Kim, din kardeşi icin diliyle sevgi ve hulûs gosterir de icinden ona duşmanlık ve kin beslerse, Allah ona lĂ‚net eder, dilsiz yapar ve kalp gozunu koreltir."
"RızĂ‚ hĂ‚lindeki kişinin dostluğuna inanmam, kızdırdığım bu kişinin gazab hĂ‚lindeki dostluğuna inanırım."
"Hakka boyun eğ, hakkı tĂ‚kib et, kim soylerse soylesin hakkı kabûl et."
"Her şeyin bir zekĂ‚tı vardır, aklın zekĂ‚tı da uzun uzadıya huzunlenmek ve derin derin duşunmektir. Bu yuzdendir ki, Resûlullah efendimizin huznu aralıksız ve kesintisizdi."
"Amellerin en iyisi, en gizli yapılanıdır."
"Allah korkusu, dilin luzumsuz şey soylemesine mĂ‚ni olur. Allahu teĂ‚lĂ‚dan korkanın dili soylemez olur."
"Allahu teĂ‚lĂ‚dan korkandan, her şey korkar olur. Allah'tan korkmayan, her şeyden korkar."
"Tevekkul, Allahu teĂ‚lĂ‚dan başkasına guvenmemek ve O'ndan başkasından korkmamaktır."
"Akıllılarla kavga etmek, akılsızlarla oturup tatlı yemekten kolaydır."
"Bir kimsenin kalbine Allah korkusu yerleşti mi, dilinde işe yaramaz bir soz bulunmaz. Bu korku dunyĂ‚ sevgisini ve arzusunu yakar, dunyĂ‚ya rağbet etme hĂ‚lini gonulden dışarı atar."
"Her kim dunyĂ‚yı dost edinse, iki cihĂ‚nın şerrini, kotuluğunu başına alır. ZîrĂ‚ iki cihĂ‚nın saĂ‚deti dunyĂ‚yı sevmemekte, felĂ‚keti de dunyĂ‚yı sevip tapmaktadır."
"İnsanın, yanında bulunanlarla tatlı tatlı sohbet etmesi, onlara guzel ahlĂ‚k ile davranması, geceleri sabaha kadar ibĂ‚det ile, gunduzleri hep oruclu gecirmesinden hayırlıdır."
"DuĂ‚mın kabûl olacağını bilsem, yalnız devlet başkanı icin duĂ‚ ederdim. Cunku, devlet başkanı iyi olursa, şehirler ve insanlar kotuluklerden ve belĂ‚lardan emin olur."
Fudayl bin İyĂ‚d hazretleri talebelerinden birinin vefĂ‚tı yaklaşınca, onun yanına giderek YĂ‚sîn-i şerîf okumaya başladı. Talebe; "Ey hocam! Bunu bana okuma." deyince, Fudayl hazretleri sustu. Sonra o talebeye kelime-i tevhîdi telkîn etti.Talebe; "Ben o mubĂ‚rek sozu soyleyemiyorum. Cunku ondan uzağım." dedi ve vefĂ‚t etti. Fudayl bin İyĂ‚d hazretleri evine donerek evden cıkmaksızın bir muddet mahzûn oldu, ağladı. Sonra ruyĂ‚sında talebeyi Cehennem'e gotururlerken gordu ve; "Ey oğul! Sen talebelerimin en iyilerindendin. Neden Allahu teĂ‚lĂ‚ senden mĂ‚rifet nûrunu aldı?" diye sordu. Talebe; "Uc şey sebebiyle Allahu teĂ‚lĂ‚ benden mĂ‚rifet nûrunu aldı. Birincisi, nemîme. Cunku ben size başka, arkadaşlarıma başka soyler, soz taşırdım. İkincisi hased. Ben arkadaşlarıma hased ederdim. Ucuncusu, icki. Bir defĂ‚sında hastalanmıştım. Hastalığımı tedĂ‚vî ettirmek icin hekîme gittim. Hekim bana; "Her sene bir kadeh şarap iceceksin, yoksa iyi olmazsın." dedi. Ben de boylece alışıp gittim." dedi.
Âhirette hesaba cekilmekten cok korkardı. Bu hususta; "İsmĂ‚il ve ÎsĂ‚ aleyhisselĂ‚m gibi sĂ‚dıkların sadĂ‚katından sorguya cekildikleri zaman, bizim gibi kĂ‚ziblerin, yalancıların hĂ‚li nice olur?" derdi.
Fudayl bin İyĂ‚d hazretlerinin yazdığı en onemli eseri HicĂ‚b-ul-AktĂ‚r kitabı olupParis'tedir.
YAHÛDÎYİ MUSLUMAN YAPAN TOVBE
Fudayl bin İyĂ‚d tovbesinden once, hangi kervandan bir mal gasbetmişse, onların uzerine o kĂ‚filedekilerin isimlerini yazar ve mallarını saklardı. Tovbe ettikten sonra o malları sĂ‚hiplerine goturup helallaştı ve affını diledi.
Yalnız Ebîverd şehrinde bir yahûdî hakkını helĂ‚l etmiyordu. Hicbir teklifi de kabûl etmiyor, Fudayl bin İyĂ‚d'ı zor durumda bırakmak icin olmayacak şartlar ileri suruyordu. Ona; "Eğer hakkımı helĂ‚l etmemi istiyorsan, filĂ‚n yerde kayalık bir tepe var. O tepeyi kazarak oradan kaldır. Oralar dumduz olsun!" dedi.
Fudayl bin İyĂ‚d hakkını helĂ‚l ettirmek icin buna rĂ‚zı oldu ve kazmaya başladı. Hazret-i Fudayl'ın bu gayreti sebebiyle Allahu teĂ‚lĂ‚nın ihsĂ‚nıyla, bir seher vakti ruzgĂ‚r cıktı ve orayı dumduz etti. Yahûdî bunu gorunce hayretten dona kaldı. Bu sefer de; "Benden aldığın malımı iĂ‚de etmedikce hakkımı helal etmeyeceğim." diye yemin etmiştim. Benim yastığımın altında altınlar var. Sana hakkımı helĂ‚l edebilmem icin oradan altınları alıp bana vermen lĂ‚zım." dedi. Yahûdî yastığın altına cakıl taşları koymuştu. Fudayl elini yastığın altına soktu. Allahu teĂ‚lĂ‚nın izniyle, cakıl taşları altın olmuştu. Bir avuc altını yahûdîye verdi. Yahûdî hayret icindeydi. "Sana hakkımı helĂ‚l etmeden once bana İslĂ‚mı anlat!" dedi. Fudayl; "Bu ne haldir?" diye sorunca yahûdî şoyle anlattı: "Ben Tevrat'ta; "Tovbesinde sĂ‚dık ve samîmî olanın elinde cakıl taşları altın olur." diye okudum. Aslında yastığın altında cakıl taşları vardı ve ben seni imtihĂ‚n icin oyle soylemiştim. Elinde, cakıl taşlarının altın olduğunu gorunce anladım ki, senin dînin haktır ve tovbende sĂ‚dıksın." dedi ve îmĂ‚n edip, musluman oldu.
ASIL BAKILACAK ŞEY
Fudayl bin İyĂ‚d hazretlerinin yanında birisinden sitĂ‚yişle bahsettiler; "O zĂ‚t ağzına helva koymaz." dediler. Bunun uzerine Fudayl hazretleri; "Helva yemeyi bırakmak bir muruvvet mi sanki? Siz onun akrabĂ‚sını gozetip gozetmediğine, ofkesini yenip yenmediğine, komşularına, dul kalmış kadınlara ve yetimlere karşı nasıl davrandığına bakınız. Din kardeşleri ile arkadaşlarına karşı huy ve edebi nedir? İşte hukmunuzu verirken asıl bunlara dikkat edin." buyurdu.
HAYIRLI VASİYYET
Fudayl bin İyĂ‚d hazretlerinin iki kızı vardı. VefĂ‚tı yaklaşınca hanımına şoyle vasiyet etti: "VefĂ‚tımdan sonra iki kızımı al ve Ebû Kubeys Tepesine cık. Ellerini acarak şoyle niyazda bulun: YĂ‚ Rabbî! Fudayl bana vasiyetinde dedi ki: "Ben hayatta iken bu iki emĂ‚nete gucumun yettiği kadar baktım. Ama ben olup de kabre girdikten sonra bu emĂ‚netleri sana iĂ‚de ettim."
Fudayl bin İyĂ‚d hazretleri vefĂ‚t edip, defn işleri tamamlandıktan sonra, hanımı vasiyeti yerine getirmek uzere bildirilen yere kızlarını goturdu ve bildirdiği gibi duĂ‚ edip cok ağladı. Bu sırada Yemen hukumdĂ‚rı, yanında iki delikanlı oğlu ile beraber oradan geciyordu. Hanımların ağlayıp sızladıklarını gorunce, yanlarına gidip; "Bu hal nedir!" diye sordu. Hanım hĂ‚diseyi anlatınca, Yemen hukumdĂ‚rı dedi ki: "Bu kızları, her biri icin bin altın mehir ile oğullarıma nikĂ‚hlıyalım." Fudayl bin İyĂ‚d'ın hanımı; "RĂ‚zıyım." dedi. Kızların ve oğulların da rızĂ‚sı alındı. Hep berĂ‚ber Yemen'e gittiler. İleri gelenler toplandı ve nikĂ‚hları kıyıldı, duğun yapıldı.
1) Tam İlmihĂ‚l SeĂ‚det-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1078
2) RisĂ‚le-i Kuşeyrî; s.52, 57, 58, 59, 298
3) NefehÂt-ul-Uns; s.91
4) TabakÂt-ul-KubrÂ; c.1, s.68
5) Tezkiret-ul-EvliyÂ; s.56
6) EshĂ‚b-ı KirĂ‚m; s.340
7) CÂmiu KerÂmÂt-il-EvliyÂ; c.2, s.235
8) TabakĂ‚t-us-Sûfiyye; s.6
9) Hilyet-ul-EvliyÂ; c.8, s.84
10) VefeyÂt-ul-A'yÂn; c.4, s.47
11) ŞezerĂ‚t-uz-Zeheb; c.1, s.316
12) Sıfat-us-Safve; c.2, s.159
13) Rehber Ansiklopedisi; c.6, s.93, 94
14) HadîkĂ‚t-ul-EvliyĂ‚; s.196
15) Firdevs-il-Murşidiyye; s.49, 142, 271
16) TabakĂ‚t-ı EnsĂ‚rî; s.28
17) Ravd-ul-FÂik; s.19, 142
18) Ravd-ur-ReyyĂ‚hîn; s.32, 124
19) TabakÂt-ul-EvliyÂ; s.266
20) Fudayl bin İyĂ‚d; (Abdulhakîm Mahmûd, KĂ‚hire-1972)
21) MusÂmeret-ul-AhyÂr; c.1, s.191
22) İslĂ‚m Âlimleri Ansiklopedi
__________________