Hindistan'da yetişen evliyĂ‚dan ve Ceştiyye yolunun buyuklerinden. İsmi Muhammed, babasınınki Ahmed BuhĂ‚rî'dir. Lakabları; Mahbûb-i İlĂ‚hî (Allah'ın sevgilisi), SultĂ‚n-ul-MeşĂ‚yıh ve NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'dır. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, 1238 (H.636) senesinde BedĂ‚yun'da doğdu. 1325 (H.725) senesinde Hakk'ın rahmetine kavuştu. Doğar doğmaz Kelime-i şehĂ‚det soylediği bildirilen babası Seyyid Ahmed BuhĂ‚rî, doğuştan velî idi. Aynı şekilde, annesi Bibi Zuleyha HĂ‚tun, dindar bir hanımdı. ZamĂ‚nını dĂ‚imĂ‚ duĂ‚ ve ibĂ‚detle gecirirdi. DuĂ‚sının kabûl olduğu meşhûrdur. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın baba tarafından dedesi HĂ‚ce Seyyid Ali BuhĂ‚rî ile, anne tarafından HĂ‚ce Arab BuhĂ‚rî kardeş cocuklarıydı. Her ikisi de, Hindistan'a BuhĂ‚rĂ‚'dan Sultan et-Tamîs zamĂ‚nında hicret etmişler, LĂ‚hor'da kısa bir muddet eğleştikten sonra, dĂ‚imî olarak yerleştikleriBedĂ‚yun'a gelmişlerdi. Bircok buyuk ulemĂ‚ ve evliyĂ‚, dĂ‚imî olarak bu şehre yerleşmişlerdi.
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ doğduğu zaman, kendisine Muhammed ismi verildi. Şeceresi şoyledir: Seyyid Muhammed bin Seyyid Ahmed BuhĂ‚rî bin Seyyid Ali BuhĂ‚rî bin Seyyid AbdullahHilmi bin Seyyid Ali Meşheddîn binSeyyid Ahmed Meşheddîn bin Seyyid Ebû Abdullah bin Seyyid AliAsgar bin Seyyid CĂ‚fer-iSĂ‚nî bin İmĂ‚m-ı Ali Nakî bin İmĂ‚m-ı Muhammed CevĂ‚d bin İmĂ‚m-ı Ali RızĂ‚ bin İmĂ‚m-ı MûsĂ‚ KĂ‚zım binCĂ‚fer-i SĂ‚dık bin Muhammed BĂ‚kır bin ZeynelĂ‚bidîn bin hazret-i Huseyin bin hazret-i Ali.
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın babası HĂ‚ceAhmed BuhĂ‚rî, mĂ‚nevî ilimlerin yanında, derin bir kelĂ‚m ve fıkıh Ă‚limiydi. Ustun hĂ‚lleri ve takvĂ‚sı ile meşhûrdur. Bu husûsiyetlerinden dolayı Dehli SultĂ‚nı GıyĂ‚seddîn Balban onu BedĂ‚yun'a başkĂ‚dı tĂ‚yin etti. HĂ‚ce Ahmed BuhĂ‚rî, bir sure sonra bu gorevinden istifĂ‚ ederek, kendini cenĂ‚b-ı Hakk'a ve O'nun dînini yaymağa adadı.HĂ‚ce Ahmed BuhĂ‚rî, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ daha beş yaşında iken, BedĂ‚yun'da vefĂ‚t etti ve oraya defnedildi.
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın babasının vefĂ‚tından sonra, onun eğitimi annesinin uzerine kaldı. Anne-oğul, uzun zaman hicbir yiyecek bulamadan gunlerini gecirmek zorunda kaldılar. Yiyecek bir şey olmadığı zaman, annesi ona umid vermek icin; "Muhammed, bugun Allahu teĂ‚lĂ‚nın misĂ‚firiyiz." derdi.Şiddetli aclık ve fakirliğin verdiği ızdırĂ‚bı hissedeceği yerde, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, boyle gecen gunlerden zevk alır ve annesine; "Yeniden ne zaman Allahu teĂ‚lĂ‚nın misĂ‚firi olacağız." derdi.
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın annesi Bibi Zuleyha HĂ‚tun, dînine bağlı ve zekî bir hanımdı. O, oğlunun eğitimine ozel bir gayret gosterdi. Annesi, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'yı BedĂ‚yun'da, MevlĂ‚nĂ‚ AlĂ‚eddîn Usûlî'nin derslerine gonderdi. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, cok kısa zaman sonra, CelĂ‚leddîn-i Tebrîzî'nin halîfesi Ali Molla Buzur (Buyuk) BedĂ‚yûnî'nin elinden "Fazîlet sarığını" giydi. Molla Buzur ona, secilmiş ulemĂ‚ ve evliyĂ‚nın bulunduğu bir toplantıda hayır duĂ‚ etti.
Allahu teĂ‚lĂ‚nın bir lutfu olarak, genc NizĂ‚meddîn'in o yaşta kalbinde mĂ‚nevî bir ilerleme ve yuksek ilimler icin ilĂ‚hî bir kıvılcım vardı. Genc-i Şeker'in her tarafa yayılan şohretini, Ebû Bekr KavvĂ‚l'dan duyar duymaz, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ onunla goruşmeye karar verdi. Bir gun hicbir yol hazırlığı yapmadan, Genc-i Şeker ile goruşmek umîdiyle BedĂ‚yun'u terk etti. İlk durağı Dehli oldu. O zamanlar Dehli, ilim ve irfĂ‚nın beşiği idi. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, Dehli'ye annesi ve kızkardeşiyle vardığında yirmi yaşındaydı. Dehli SultĂ‚nı Sultan Balaban, zamĂ‚nındaki Ă‚limlerin ve evliyĂ‚nın buyuk bir koruyucusuydu. Dehli, Ă‚limler ile aydınlanıyordu. MevlĂ‚nĂ‚ Şemseddîn, Dehli'nin buyuk Ă‚limlerindendi. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, MevlĂ‚nĂ‚ Şemseddîn'in derslerine devĂ‚m ederek, cok kısa zamanda yuksek derecelere kavuştu. Bu aradaMevlĂ‚nĂ‚ KemĂ‚leddîn ZĂ‚hid'den hadîs ilmini oğrendi.
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, Dehli'de iken, HĂ‚ce Necîbeddîn Mutevekkil'e cok yakın bir evde oturuyordu. Bu zĂ‚t, evliyĂ‚nın buyuklerinden olup, aynı zamanda Ferîdeddîn-i Genc-i Şeker'in kardeşiydi. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, bir sure bu zĂ‚tın derslerine devĂ‚m etti. Genc-i Şeker'in ustunluklerini ondan dinledi. Daha sonra NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, Genc-i Şeker ile goruşmek icin Acuzan'a gitmeye karar verdi. O sırada kendisine, ustun vasıflarından dolayı kĂ‚dılık makĂ‚mı teklif edildi. O, Necîbeddîn Mutevekkil'e danıştığında; "İnşĂ‚allahu teĂ‚lĂ‚, siz kĂ‚dı olmayacaksınız, fakat başka bir şey olacaksınız, onu da ben bilmiyorum." dedi.
Bir gece NizĂ‚meddîn, Dehli CĂ‚miinde kalıyordu. Sabah erken vakit, muezzin; "Muminlerin kalblerinin, Allahu teĂ‚lĂ‚yı zikr etmeleri ve O'nun aşkıyla yanmalarının vakti gelmedi mi?" diye sesleniyordu. Bu sesleniş, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın icinde Genc-i Şeker'e olan muhabbetini ateşledi. DerhĂ‚l Dehli'yi terk ederek, Acuzan'a gitmek icin yola cıktı. 1257 (H.655) senesi Receb ayının on beşinde Acuzan'a vardı. Hemen Genc-i Şeker'in yanına gitti. Genc-i Şeker, onu gorur gormez FĂ‚risî bir beyt okudu:
Ayrılığının ateşiyle nice gonuller kebĂ‚b oldu
İştiyĂ‚kının fırtınasıyla nice cĂ‚nlar harĂ‚b oldu.
Genc-i Şeker, bu beyte ilĂ‚veten; "YĂ‚ NizĂ‚meddîn! Hindistan'ın kutupluğunun mesuliyetlerini devretmeyi ciddî şekilde duşunuyordum. Allahu teĂ‚lĂ‚ bize yol gosterdi ve senin gelişini bana haber verdi." dedi. Ferîdeddîn-i Genc-i Şeker, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'yı talebeliğe kabûl etti ve an'anevî yola giriş başlığını onun başına koydu. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, 1258 senesine kadar Genc-i Şeker'in yanında kaldı.ŞihĂ‚beddîn-i Suhreverdî'nin yazdığı AvĂ‚rif-ul-Me'Ă‚rîf'i ve Ebû Şekûr Sulemî'nin Temhîd adlı eserlerini okudu. Luzûmlu eğitimi gordukten sonra, ona "HilĂ‚fetnĂ‚me" verildi ve Dehli'ye gitmesi istendi.
Genc-i Şeker'in yanında iken, dergĂ‚hdaki talebelerin hepsi gibi, gunluk olarak verilen vazifeleri yapmak mecburiyetindeydi. Talebelerden MevlĂ‚nĂ‚ Bedreddîn İshĂ‚k, ormandan odunu; HusĂ‚meddîn Kabûlî, ise suyu getirip kapları yıkıyor, NizĂ‚muddîn EvliyĂ‚ da yemekleri pişiriyordu.
Ferîdeddîn-i Genc-i Şeker, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'ya Dehli'ye giderken; "Borclanmak zorunda kalırsan, onu hemen ode. Bir de dĂ‚imĂ‚ duşmanlarını memnun etmeye calış." diyerek; iki muhim ve değerli tavsiyede bulundu. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, hocasının bu sozlerine hayĂ‚tı boyunca uydu ve her işinde muvaffak oldu.
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, Acuzan'ı on defĂ‚ daha ziyĂ‚ret etti. Bu ziyĂ‚retlerinin ucunu hocası hayatta iken, yedisini de hocasının vefĂ‚tından sonra yaptı. Bir ziyĂ‚retinde hocası Genc-i Şeker, onun icin husûsî duĂ‚da bulunarak şoyle dedi: "YĂ‚ Rabbî! NizĂ‚meddîn'in her arzusunu kendisine ihsĂ‚n eyle!" Bu duĂ‚dan sonra, Allahu teĂ‚lĂ‚, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın hicbir isteğini geri cevirmedi. Hocası hayatta iken yaptığı son ziyĂ‚retinde, hocası yine şoyle duĂ‚ etti: "Allahu teĂ‚lĂ‚ seni mesûd ve bahtiyĂ‚r eylesin. Sen dalları ve budakları ile geniş bir ağac olacaksın. Sıkışan insanlık onun altında barınıp huzur bulacak." Allahu teĂ‚lĂ‚ bu duĂ‚da istenilenleri de ihsĂ‚n etti. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, takvĂ‚sı ve comertliği ile buyuk bir une kavuştu ve "Mahbûb-i ilĂ‚hî" (Allahu teĂ‚lĂ‚nın sevgilisi) lakabını kazandı.
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, hocasının emri ile Dehli'ye gittiği zaman, ibĂ‚detlerini huzûr icinde yapacak sĂ‚kin ve uygun bir yer bulamadı. Coğu zaman Dehli gibi cok kalabalık bir şehrin gurultusunden kurtulmak icin ormana gitmek zorunda kaldı. O gunlerde, hocasının emri uzerineKur'Ă‚n-ı kerîmi ezberliyordu. Bir sure sonra, bugun Dehli'nin bir mahallesi olan, o gun ise bir koy olan Kiyaspur'a taşındı. Burada bir muddet cok sıkıntı cekti. Birkac gun arka arkaya yiyecek bir şey bulamadan ac kalırdı. Bir keresinde, uc gun ac kalmıştı. Dorduncu gun, bir kişi kapıyı calıp, ona pirincten yapılan bir ceşit yemek verdi. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ bu yemeği yedi, fakat, lezzetinden; "Bu yemeğin tadı o kadar lezizdi ki, hayĂ‚tımda boyle yemek yemedim." buyurdu.
Bu sıkıntılı gunlerde, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın iki sĂ‚dık talebesiBurhĂ‚neddîn Garîp ve KemĂ‚leddîn YĂ‚kûb, yanından hic ayrılmadı. Bir defĂ‚sında dort gun boyunca yiyecek bir şey bulamadılar. Komşulardan bir hanım, biraz un gonderdi. KemĂ‚leddîn Yakûb onu bir mikdĂ‚r su ile karıştırıp, toprak bir kap icinde fırına koydu. O anda yanlarına bir zĂ‚t geldi. Onlardan yiyecek bir şey istedi. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ fırındaki kabı aldı ve tam bir ferĂ‚gatle o zĂ‚tın yanına koydu. O zĂ‚t, o yemekten bir iki lokma aldı, sonra kabı alıp şiddetle yere carptı ve cıkıp gitti. Giderken Farsca olarak; "Şeyh Ferîdeddîn Genc-i Şeker, bĂ‚tınî nîmeti Şeyh NizĂ‚meddîn'e cok ucuz verdi. Bugun ben de onun fakirlik canağını kırdım. Artık bundan sonra o, zĂ‚hirî ve bĂ‚tınî sultĂ‚n oldu." diyordu.
Bu zĂ‚tın sozlerinden sonra, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın fakirliği bir anda yok oldu. O ve iki talebesinin gunlerce yiyecek bir lokma bulamadıkları aynı dergĂ‚hda, mutfak butun gun kaynamağa ve hicbir ayrım gozetilmeden binlerce insan onun comerd sofrasında doymaya başladı. Kendisi gunduzleri oruc tutuyor ve cok sĂ‚de bir hayat suruyordu. Butun yediği şey, arpadan yapılmış kucuk bir parca ekmek idi.
Nasîreddîn Mahmûd, bu bereketli gunleri şoyle anlatır: "NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ hazretlerinin Ă‚şıklarından, bir nehir gibi onun kapısına akan mallar, sabahtan akşama kadar ona zorlukla verilebiliyordu.HattĂ‚ bĂ‚zıları hediyeler vermek icin yatsı vaktinde geliyordu. Bunun yanında yardıma muhtac olup, dergĂ‚ha gelenlerin sayısı, Ă‚şıklarının sayısını gecmişti. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, gercekte o Ă‚şıkların getirdiklerinden fazlasını muhtaclara ve fakirlere dağıtırdı. Bir gun zengin bir şahıs, o gunun gumuş parasından yuz tĂ‚ne getirdi. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ bu paraları kabûl etmedi. Fakat o şahsın uzulduğunu gorunce, bir tĂ‚nesini kabûl etti. O kişi, geri kalan para ile NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın yanında otururken, kendi kendine; "Şeyh hepsini kabûl etseydi, saĂ‚dete kavuşurdum." diye duşunuyordu. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ ona donerek; "Ben onun hepsini kabûl etmedim. ZîrĂ‚ sana onların faydası olacak. Onu gotur. Biz kĂ‚fi derecede zenginiz. Sol tarafına bak." dedi. O kimse sol tarafa baktığında, hucrenin koşesinde, rastgele yerlere yığılmış vaziyette sayısız altın paraları gorunce şaşırdı. O kişi giderken, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, bu sırrı hic kimseye soylememesini tenbih etti. Fakat o dayanamayıp, durumu olduğu gibi herkese anlattı."
SultĂ‚n GıyĂ‚seddîn Balaban'ın buyuk oğlu SultanMuizeddîn Balaban'ın saltanatı doneminde, SultĂ‚n, Kıyaspur'a yakın bir yerde saray yaptırıyordu. SultĂ‚nın komutanları, şehzĂ‚deleri ve halk, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın dergĂ‚hını cok sık ziyĂ‚ret ediyorlardı. Bu durum NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın yaşayışında biraz karışıklığa sebeb oldu. Bu yuzden, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ buradan da ayrılmak istedi. Tam Kıyaspur'dan ayrılacağı sırada bir genc oraya gelerek FĂ‚risî olan şu sozleri soyledi: "Her şeyden once, şohretinin yayılmasından cekinmelisin. Şimdi bu kadar yaygın şohretten sonra, kıyĂ‚met gununde yuce Peygamberin yanında seni gozden duşurecek işi yapmaya calışma. Bir kimsenin inzivĂ‚ya cekilip, kendisini Allahu teĂ‚lĂ‚ya bağlılığa adayarak, dunyĂ‚dan kacıp kurtulması kolaydır. Fakat asıl cesĂ‚ret ve mertlik, kalabalık halkın icinde inzivĂ‚ya cekilip, huzûr bulmaktır. Boyle karışıklıklardan muteessir olmamaktır." Bu sozlerin uzerine, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ son nefesine kadar Kıyaspur'da kaldı. Sonra buranın ismi NizĂ‚meddîn olarak değiştirildi.
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, Kıyaspur'a ilk geldiği zaman, orası kucuk bir koydu. O ve iki talebesi, damı sazla ortulu kucuk bir kulubede kaldılar. Talebeleri, hocalarına bir dergĂ‚h binĂ‚ etmeyi teklif ettikleri zaman, o dĂ‚imĂ‚ bir sebeble geri cevirdi. Bir gunAmîd-ul-mulk'un vekîli ZiyĂ‚eddîn, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'dan bir dergĂ‚h yapmak icin izin istedi. Fakat NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ bu iş icin izin vermedi. HĂ‚ceEbû Bekr, HĂ‚ce İkbĂ‚l ve Seyyid Muhammed KirmĂ‚nî'nin tavsiyeleri uzerine, Vekil ZiyĂ‚eddîn bu konuda ısrĂ‚r edince, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚; "Ya ZiyĂ‚eddîn, teklifinizi kabûl etmiyorum. ZîrĂ‚ dergĂ‚hın buraya yapılmasında bir sır vardır. Buraya dergĂ‚hı kim inşĂ‚ ederse olecektir." dedi. Bu soz, ZiyĂ‚eddîn'i teklifinden geri dondurmedi. Başını NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın ayaklarına koyarak; "Efendim! Sizin şeref ve îtibĂ‚rınızı duşunuyorum. Sizin rahat ve iyi durumda olmanız, benim hayĂ‚tımdan bile daha azîzdir." dedi ve teklifini buyuk bir gayretle NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'ya kabûl ettirdi.DergĂ‚hın inşĂ‚sı tamamlanıp bitmesine yakın, ZiyĂ‚eddîn hummaya tutuldu. O dergĂ‚ha bir kere girmeden vefĂ‚t etti. HayĂ‚tını, sevgili hocasının ve talebelerinin rahatlığı icin fedĂ‚ edenVekil ZiyĂ‚eddîn rahmetle anıldı.
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın dergĂ‚hının saraya yakın olmasından dolayı, saray mensubları, şehzĂ‚deler, komutan ve subayların coğu NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'ya talebe oldu. Onun mĂ‚nevî tesiri ve dînî eğitimi altında, onların ahlĂ‚kî ve ictimĂ‚î huyları cok değişti. Hepsi de Allahu teĂ‚lĂ‚dan korkan, yaşayışı intizamlı insanlar hĂ‚line geldiler. Bir mıknatıs gibi etkisi olan bu tesirden Dehli halkı da istifĂ‚de etti. Binlerce insan, yaşayış tarzlarını ve huylarını tamĂ‚men değiştirdiler. O bolgede, kumar, dedikodu ve iftirĂ‚, icki icme, yalancılık ve tefecilik en duşuk seviyeye indi. Binlerce insan, namaz, oruc ve diğer ibĂ‚detlerini titizlikle yapar hĂ‚le geldiler. Bu hususla ilgili olarak, Siyer-ul-EvliyĂ‚'nın muellifi şoyle demektedir: "O, icki, sefĂ‚het ve gunah icine dalmış saray erkĂ‚nı, şehzĂ‚deler ve zenginler, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın mĂ‚nevî sozlerinden ve ahlĂ‚kî derslerinden o kadar etkilendiler ki, gunahkĂ‚r hĂ‚llerini terk edip, yeni ve tertemiz bir hayĂ‚ta başladılar. Onların coğu, omurlerinin geri kalan kısmını NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın hizmetine vakfettiler."
Uzun bir omur yaşayan NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, yukselen ve duşen yedi Dehli sultĂ‚nı gordu. Bu sultĂ‚nlardan bĂ‚zıları, onun bağlılarından idi. BĂ‚zısı ise, kısa goruşlu olup, zĂ‚limdiler. Bunlar, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın misĂ‚firperverliğini ve şohretini kıskanırlardı. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, kendisine bağlı olanlar dĂ‚hil, hicbir sultĂ‚nı ziyĂ‚ret icin saraya gitmedi. SultĂ‚nları da dergĂ‚hına kabûl etmedi.
Sultan CelĂ‚leddîn Hilcî, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın Ă‚şıklarındandı. Sık sık NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'ya hediyeler gonderirdi. SultĂ‚nın en buyuk arzusu, bizzat onunla goruşmekti. Fakat bunu bir turlu başaramadı. ŞĂ‚ir ve NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın talebesi Emîr Husrev, sarayda sultĂ‚nın maiyetindeydi. Sultan bir defĂ‚sında onun yardımıyla NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın huzûruna girmek istedi. Fakat Emîr Husrev, hocasından izinsiz, bu işi yapmak istemedi. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, sultĂ‚nla goruşmek istemedi ve o ara Acuzan'a gitti. Sultan bunu haber alınca, cok uzuldu ve Emîr Husrev'den bir acıklama istedi. Emîr Husrev şoyle dedi: "ZĂ‚t-ı şĂ‚hĂ‚nenizin memnuniyetsizliği, benim hayĂ‚tımın tehlikeye girmesi demek olduğunu biliyorum. Yine hocamın memnuniyetsizliğinin, îmĂ‚nımın tehlikeye duşmesi demek olduğunu da biliyorum. Emir Husrev'in bu cevĂ‚bı, sultĂ‚nın cok hoşuna gitti ve meselenin uzerine daha fazla gitmedi.
SultanCelĂ‚leddîn Hilcî'yi oldurerek tahta cıkanAlĂ‚eddîn Hilcî, din bilgisi az olmasına rağmen, zekî ve becerikli bir idĂ‚reciydi. Saray erkĂ‚nından bĂ‚zıları, yeni sultĂ‚nı NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'ya karşı yanlış yola sevk etmeye calıştılar. Onlar, sultĂ‚na; "NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın tesiri hergun hızla artıyor. Boyle giderse, bir gun sizin makĂ‚mınıza el koyar." dediler. Fakat, zekî ve akıllı SultĂ‚n AlĂ‚eddîn, acele karar vermeyi istemedi. Sultan, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'ya; "Sultanlığımda halli îcĂ‚beden zor meseleler ortaya cıktığı zaman, zĂ‚t-ı Ă‚linizle muşĂ‚vere etmek istiyorum." diye bir pusula yazdı. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, bu pusulayı okuduğuna pişmĂ‚n oldu ve cevap olarak şoyle yazdı: "Yolumuzun mukaddes an'aneleri sebebiyle ve boyle bir muşĂ‚vere, dînî vazifelerimin îfĂ‚sını gucleştireceğinden, teklifinize rızĂ‚ gosterecek bir hĂ‚li kendimde goremiyorum. Ne kendimi memleketin siyĂ‚sî hĂ‚diselerine karıştırmak, ne de ilĂ‚hî gĂ‚yeye hizmetten başka bir şey yapmak istiyorum." Bu acık cevap, Sultan AlĂ‚eddîn'i memnun etti ve zihnindeki butun yanlış anlama ve şupheleri yok etti. Bilakis, o buyuğe karşı icinde bir aşk ve bağlılık hĂ‚sıl oldu.
SultĂ‚n AlĂ‚eddîn'in, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'ya karşı beslediği sevginin cok arttığını goren Kara Beğ, sultĂ‚na; "ZĂ‚t-ı Ă‚lileriniz, ona karşı bu kadar hurmet ve muhabbet beslediği hĂ‚lde, henuz onunla goruşmemiş olmanız hayret vericidir." dedi. Buna karşılık sultĂ‚n; "Ey KaraBeğ! Bizim işimiz sultanlıktır. Biz, baştan ayağa kadar gunĂ‚ha batmışız. Bu yuzden o buyukten utanıyorum. O buyuk zĂ‚tla nasıl goruşebilirim?" dedi ve arkasından, oğulları Hızır HĂ‚n ve ŞĂ‚di HĂ‚n ile NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'ya iki yuz bin gumuş para gonderdi ve talebeliğe kabûl edilmesini ricĂ‚ etti. Bu muazzam para, fakirlere ve ihtiyac sĂ‚hiplerine dağıtıldı. Sonra NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın huzûrunda bulunmak husûsunda ısrĂ‚r edince, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚; "SultĂ‚nın buraya gelmesine luzum yok. Ben devamlı onun muvaffakiyeti icin duĂ‚ ediyorum. Fakat buna rağmen hĂ‚lĂ‚ buraya gelmekte ısrĂ‚r ederse, bu fakirin evinde iki kapı vardır. Sultan birinden girerse, biz diğerinden cıkarız." buyurdu.
SultanAlĂ‚eddîn'in yerine, kardeşlerini oldurerek gecen Kutbeddîn Hilcî, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'ya aptalca bir kin beslemeye başladı. Bu kin, daha sonra acık bir duşmanlığa donuştu. O zaman NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın dergĂ‚hında gunluk masraf; fakir, dul kadınlara, yetimlere ve muhtac kimselere verilen sadakalar hĂ‚ric, iki bin gumuştu. Bu durumu kıskanan bĂ‚zı kişiler, sultĂ‚na; "NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, bu sadaka olarak dağıttığı ve harcadığı servetini, onu sık sık ziyĂ‚ret eden şehzĂ‚delerden ve devletin resmî vazifelilerinden topluyor." diye şikĂ‚yette bulundular. Ayrıca sultĂ‚nı, herkesin NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'yı ziyĂ‚ret etmemesi icin bir emir cıkarmak uzere iknĂ‚ ettiler. Bu durumu duyan NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, dergĂ‚hındaki harcamalarını iki katına cıkardı ve buradan istifĂ‚de edenlerin sayısı on binden, on altı bine yukseldi. Bu yuzden sultĂ‚nın cıkardığı emrin bir zararı olmadı. Sultan bu durumu işittiği zaman; "Yanılmışım! Şeyh, Allah'tan destek alıyor." demekten kendini alamadı. Bu kerĂ‚mete rağmen, sultĂ‚nın, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'ya duşmanlığı devĂ‚m etti. Bir gun sultan, onu huzûruna cağırdı. Buna cevap olarak, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ şoyle dedi: "Ben, sûfî bir kişiyim, dergĂ‚hımdan dışarı cıkmam. Daha da onemlisi her sûfî silsilesinin kendine mahsus değişmeyen an'aneleri vardır. Bizim buyuklerimizden hicbiri saraya gitmemişler ve herhangi bir sultĂ‚nın maiyetinde bulunmamışlardır. Bu bakımdan, sultĂ‚nın arzusunu yerine getiremeyeceğim. Lutfen beni kendi hĂ‚lime bırakınız."
Mağrur sultan, bu cevapla tatmin olmadı ve NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın her hafta iki defĂ‚ huzûruna gelmesi icin yeni emirler gonderdi. Bunun uzerine NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, sultĂ‚nın hocası olan ZiyĂ‚eddîn Rûmî'ye haber gondererek, talebesini, "Hicbir dînin, velîlere ve mĂ‚sum talebelerine zulmedilmesine izin vermeyeceği." husûsunda îkĂ‚z etmesini istedi. Fakat bu haber ZiyĂ‚eddîn Rûmî'ye ulaşmadan, o vefĂ‚t etti. Sultan, ZiyĂ‚eddîn Rûmî'nin dergĂ‚hında "FĂ‚tiha" merĂ‚simi icin butun saray erkĂ‚nı ile birlikte bulunuyordu. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ da birkac talebesi ile bu merĂ‚sime katıldı. DergĂ‚ha girer girmez, orada bulunanların hepsi, ona saygı gostermek icin ayağa kalktılar. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, sultana selĂ‚m verdiğinde, sultan selĂ‚mı almadı. Kendisinden fazla NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'ya saygı gosterilmesine cok kızdı ve merĂ‚simden sonra bir karar alarak, bunu emir olarak NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'ya gonderdi. Bu emire gore; NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın da, diğer butun saray erkĂ‚nı ve devlet gorevlileri gibi, her ayın ilk gunu, "SelĂ‚m" icin sultĂ‚nın dîvĂ‚nında bulunması isteniyordu. Bu emir, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'ya; Şeyh İmĂ‚muddîn Tûsî, Şeyh Vahideddîn Kondûzî, MevlĂ‚nĂ‚ BurhĂ‚neddîn ve başka Ă‚limlerden kurulu bir heyetle gonderildi. Onlar, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın huzûrunda, sultĂ‚nın isteklerine rĂ‚zı olarak bu ihtilĂ‚fa son vermesini, bunun yapılmamasının, hem halk, hem de saltanat icin tehlikeli neticelere sebebiyet vereceğini, yalvararak istirhĂ‚m ettiklerinde, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚; "Bakalım, Allahu teĂ‚lĂ‚nın bu iş icin izni ne olacak." diye cevap verdi ve onların yanından ayrılmalarını istedi. Heyet sultĂ‚nın yanına donunce, ona; "NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ istenen tĂ‚rihte huzûrda olacak." dediler. Fakat birkac gun sonra NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ talebelerinin yanında; "Once gelen buyuklerimizin Ă‚detlerine aykırı duşen hicbir şey yapmıyacağım. SelĂ‚m alayına katılmayacağım." dedi. Bu durum gerginliği artırdı ve talebeleri de dehşete duşurdu. Kısa goruşlu sultan, buyuklerin maneviyĂ‚t gucunun ve onların duĂ‚sının red olunmayacağının farkında değildi. HĂ‚lbuki NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, hakîkatin yanında olduğundan emindi.Hakîkat, ama bugun, ama daha sonra dunyĂ‚nın gecici ustunluklerine karşı şerefli bir şekilde gĂ‚lib gelecekti. Bu sebebten o, inanc ve sadĂ‚katiyle tam bir sukûnet ve huzur icerisindeydi. Ayın yirmi dokuzuncu gecesi, mağrur SultanKutbeddîn, sarayında uyurken en guvenilir adamlarından olanHusrev HĂ‚n tarafından başı kesilerek olduruldu. FĂ‚risi beyt tercemesi:
Zavallı korkak kedi nicin yerinde oturmuyorsun.
Gucunu aslana karşı deneyip cezĂ‚ya lĂ‚yık oluyorsun.
Kutbeddîn Hilcî'nin yerine gecen Husrev HĂ‚nın omru cok kısa oldu. Hazînede bulunan paraları ulemĂ‚ ve dervişlere dağıttı. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'ya da beş yuz bin gumuş para gonderdi. Her zaman olduğu gibi, o buyuk zĂ‚t, butun bu parayı fakirlere dağıttı. Multan vĂ‚lisi GıyĂ‚seddîn Tuğlak, sultanın oldurulmesinden sonra hemen ordusuylaDehli'ye gelerek, Husrev HĂ‚nı oldurup sultan oldu. GıyĂ‚seddîn Tuğlak, hazîneye bakıp hicbir şey olmadığını gorunce, daha onceki sultanın dağıttığı butun paraları geri istedi. Herkes paraları sultĂ‚na gonderdi.SĂ‚dece NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, kendisine gonderilen paraları, yeni sultĂ‚na vermedi ve buyurdu ki: "O paralar, Allahu teĂ‚lĂ‚nın malıydı. Allahu teĂ‚lĂ‚ yolunda gitti." Bu cevap sultĂ‚nın hoşuna gitmedi ve geri alma yollarını araştırdı.
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın buyukluğunu kıskanan, SultĂ‚n Kutbeddîn'in acı sonundan mesûl olan saray erkĂ‚nı, bir kere daha Sultan GıyĂ‚seddîn Tuğlak'ı o buyuğe karşı kışkırtarak, eski yaptıklarını denediler. Ona olmayacak şeyleri soylediler. SultĂ‚na bağlı Ă‚limler ile NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ arasında munĂ‚zara olması kararlaştırıldı. Yapılan munĂ‚zarada NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın naklettiği hadîs-i şerîfleri diğer Ă‚limler kabûl etmedi. Bir kırgınlık oldu. DergĂ‚hına geri donen NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, uzgun bir şekilde talebelerine şoyle dedi: "Dehli Ă‚limlerinin ve saray adamlarının, ici, bize karşı kıskanclık ve duşmanlıkla kaynıyor. MunĂ‚zarada bana karşı acıkca saldırmalarından bu anlaşılıyor. Ayrıca onlar, yuce Peygamberimizin hadîs-i şerîflerini dinlemeyi de reddettiler. Bunun gibi îtirĂ‚zı gayri kĂ‚bil olan şeylerle munĂ‚kaşa etmeye, ancak Peygamber efendimizin hadîsine inanmıyanlar cesĂ‚ret edebilirler. SultĂ‚nın yanında bunlar, hadîslerin en sahîhini bile kabûl etmeyi reddederek mağrûr bir edĂ‚ ile konuştular. Resûl-i ekremin sahîh hadîslerini kabûl etmeyen bir Ă‚limi ne gormuş, ne de duymuştum. İcinde, boyle mağrûrĂ‚ne ve yanlış yollara surukleyen munĂ‚zaraların yapıldığı şehir, nasıl parlak vaziyette kalabilir? Onun tuğlaları bir gun yıkılıp birbirine carparsa şaşmamak gerekir. Sultan ve ona bağlı Ă‚limler, hakkı soylemeyen kĂ‚dılar, bu şekilde Peygamber efendimizin hadîsine gore hareket etmeyecekleri işitildikten sonra, alelĂ‚de halk, Allah ve Peygambere olan îmĂ‚nlarını nasıl sağlam bir şekilde muhĂ‚faza edebilir? Bu şekildeki Ă‚lim ve dînî liderlerindeki inanc noksanlığı sebebiyle, Allahu teĂ‚lĂ‚nın cezĂ‚sının; kıtlık, salgın hastalık ve surgun şeklinde bu şehre gelmesinden korkarım." Bir sure sonra, Dehli'de buyuk bir kıtlık oldu. Arkasından, salgın hastalık yayıldı. Halk cok zorluk cekti. Sultan ve yardakcılarının hepsi, bu hastalık ve kıtlıkta olduler.
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, otuz sene devamlı mucĂ‚hede yaptı. Omru boyunca oruc tuttu. Gunde yaklaşık iki yuz, uc yuz rekat namaz kılardı. Her gun sabah namazından sonra, talebelerine vĂ‚z ve nasîhatte bulunurdu. Oğle namazından sonra, kısa bir sure sunnet olan kaylûle yapardı. Kaylûleden sonra, ikinci defĂ‚ bir meclis kurulurdu. Bu mecliste tĂ‚liblere en nĂ‚zik ve ince dînî meseleleri acıklar ve en sahîh dînî kitaplardan nakiller yapardı.NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın ifĂ‚de tarzı cok tatlı idi ve gonulleri cezbederdi. İkindi namazı ile akşam namazı arasında kısa bir sure dinlenirdi. Akşam namazından sonra iftar ederdi.Yatsı namazından sonra odasına cekilirdi. Bundan sonra yanına ancak talebesi Emîr Husrev girebilirdi. Onun ayrılmasından sonra,odasının kapısını kapatır, gecenin geri kalan butun zamĂ‚nındaAllahu teĂ‚lĂ‚ya ibĂ‚det ederdi. Sahur vakti, hizmetleri goren talebesi iceriye biraz yiyecek getirirdi. O, yemekten birkac lokma aldıktan sonra, bu yemeğin fakirlere dağıtılmasını emrederdi.
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, genelde bir parca arpa ekmeği ile, biraz sebze corbası yerlerdi. BĂ‚zan cok mikdarda pirinc pilavı da alırlardı. Yemeklerini hazır olanlarla birlikte yerler, kendileri cok az yemelerine rağmen, Ă‚dĂ‚b-ı muĂ‚şerete riĂ‚yet ve diğerlerine refĂ‚kat etmek icin, yemeye devĂ‚m ediyormuş gibi gorunurlerdi. Boylece, sofrada bulunanlar yemeğe devĂ‚m ederlerdi. Yemek yerken, sık sık fakirlerin hĂ‚lini duşunur ve onların durumuna ağlamaya başlardı. Onun mutfağında, fakir, zengin, herkes icin lezzetli yemeklerin her ceşidi hazırlanırdı. Fakat kendisi aslĂ‚ bunlardan yemezdi. Akşam namazından sonra talebelerinden bĂ‚zıları, her gun ona ceşitli yiyecekler gonderirlerdi. Fakat NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, bunların hepsini fakirlere dağıttırırdı.
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın hayırseverliği cok ve mukemmeldi. Bu da hocasının duĂ‚sı bereketiyle idi. Hocası Ferîdeddîn-i Genc-i Şeker, bir gun NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'ya şoyle duĂ‚ etmişti: "Ey NizĂ‚meddîn! Bugun sevdiğimiz sebze yemeğini cok guzel pişirmişsin. Tuzu da uygun olmuş. Allahu teĂ‚lĂ‚, dergĂ‚hında cok tuz harcamaya seni muvaffak kılsın." Allahu teĂ‚lĂ‚nın ihsĂ‚nıyla ve bu duĂ‚nın bereketiyle, tenceresi devĂ‚mlı kaynadı ve binlerce fakir, hergun onun mutfağından yemek yedi. Kendisine gelen butun hediyeleri, hergun guneş batmadan once muhakkak fakirlere dağıtırdı. Cuma namazına gitmeden once, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, dergĂ‚hın ve mutfağın her koşesine, hic bir şeyin kalmadığı ve hepsinin sadaka olarak verildiğinden emin olmak icin bakardı. Yolcular, misĂ‚firler ve onun dergĂ‚hına gelen her ceşit insan, tam bir misĂ‚firperverlikle karşılanır ve ihtiyacları giderilirdi.
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ hazretleri, dergĂ‚hında yapılan sohbet meclislerinden sonra, fakirlere dağıtılmak uzere, şehre yiyecek ve para gonderirdi.
Bir gun Kıyaspur koyunde yangın cıktı. Evlerin yandığını goren NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, dayanamayarak ağladı.Yangın sonduruldukten sonra, talebelerine; "Gidin yanan butun evleri sayın. Her eve iki tepsi yemek, iki testi su ve iki gumuş dağıtın ve kayıplarından dolayı duydukları acılarını teselli edin." dedi.
Bir tuccar, Multan yakınlarında eşkıyĂ‚lar tarafından soyuldu. Bu tuccar, BehĂ‚eddîn ZekeriyyĂ‚ Suhreverdî'nin oğlu Sadreddîn'in tavsiyesi uzerine, yardım istemek icin NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın dergĂ‚hına geldi. Durumunu anlattı. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ talebelerine, sabahtan kuşluk vaktine kadar gelen hediyelerin hepsinin tuccara verilmesini soyledi. O gun, o muddet zarfında 12.000 gumuş para geldi ve hepsi tuccara verildi.
Bir gun NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, akşam namazından sonra, tam orucunu acacağı sırada bir derviş geldi. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın onunde serili sofra bezi uzerinde birkac kuru ekmek parcası vardı. ZîrĂ‚, o gun onlardan başka yiyecek olarak bir şey yoktu. Fakat gelen derviş, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın orucunu acıp, yemeğini yediğini ve şu anda da gorduğu kuru ekmeklerin kaldığını zannetti. Kotu bir şey duşunmeden, butun bu ekmek parcalarını toplayıp gitti. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, sĂ‚dece gulumsedi ve kendi kendine: "HĂ‚lĂ‚ Allahu teĂ‚lĂ‚ya bağlılığımızda bĂ‚zı ciddî kusûrlarımız var. Bu eksiklerin giderilmesi icin bizim biraz daha ac kalmamız isteniyor." buyurdu.
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, cok kanĂ‚atkĂ‚r idi. SultĂ‚nlardan veya şehzĂ‚delerden biri hediye gonderdiği zaman; "Ah! Bunlar, bu fakîri harĂ‚b etmek istiyorlar." derdi.Bir defĂ‚sında, ona bağlı olan devlet erkĂ‚nından bir kişi, ona iki bahce, bir mikdĂ‚r arĂ‚zi ve başka şeyler vermek istedi. Fakat o, tebessum ederek; "Eğer bunları kabûl etsem, halk; "NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ bahcelerine gidiyor ve orada eğleniyor." diyecek. Hayır, bu bana yakışmaz. Bizim yolumuzun buyukleri, bole şeyleri aslĂ‚ kabûl etmediler. Ben onların Ă‚detlerine sarılmalıyım." dedi.
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚nın sabrı ve affetmesi coktu. Bir gun dergĂ‚hına bir fakir geldi. Hicbir sebep yok iken, kustahca onu kotulemeye başladı. O buyuk velî, butun bu sacma sozleri sadece sabırla dinledi. Ayrıca, o fakir ne istiyorsa, hepsini verdi. Fakir dergĂ‚htan ayrıldıktan sonra, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ orada bulunanlara; "Bizi sevenlerin coğu, hediye ile geliyor. Bizi kotulemek uzere gelecek olan birkac kişi de bulunmalı. Birisi gelip bizi kotulerse, biz ona, dunyĂ‚da olduğumuz surece yanlış işler yapabileceğimizi ve kotulemeye mĂ‚rûz kalabileceğimizi soyleriz" buyurdu.
Bir gun meclisine gelenlerden bĂ‚zıları NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'ya; "Halktan bĂ‚zı kimseler, sizin hakkınızda o kadar kotu konuşuyorlar ki, bunları dinlemeye tahammul edemiyoruz." dediler. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ onlara; "Bizim hakkımızda konuşanları affediyoruz. Sizin onlarla munĂ‚kaşa etmenize gerek yok." dedi.
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, kendisine duşmanlık besleyenlere karşı da cok sabırlıydı. İnsanlara, duşmanlarına karşı sevgi ve sabırla muĂ‚mele etmeyi oğretiyordu. Kıyaspur'da yaşıyan ve sebepsiz yere NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'ya karşı kin besleyen ve dĂ‚imĂ‚ ona bir zarar vermeye calışan, Şaşu isminde birisi vardı.NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, Şaşu'nun olumunu işitince, defninden sonra bir kenarda iki rekat namaz kıldı ve onun eski hĂ‚lini affederek, kurtuluşu icin duĂ‚ etti.
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, talebelerini cok severdi. Talebesi Emîr Husrev'e karşı olan muhabbeti cok meşhûrdur. Talebelerini cok sevmesine rağmen, disiplini cok sıkı idi. Bir defĂ‚sında en iyi talebelerinden olan HĂ‚ce BurhĂ‚neddîn Garîb, katlanmış bir battaniye uzerinde oturarak rahat olmaya calıştığından, dergĂ‚htan cıkarıldı. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, onun bu işi, nefsinin arzusunu yerine getirmek icin yaptığını duşunmuştu. Uzun bir sure sonra BurhĂ‚neddîn Garîb, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ tarafından affedilerek tekrar dergĂ‚ha kabûl edildi.
HĂ‚ceMueyyededdîn Kereh, SultĂ‚n AlĂ‚eddîn Hilcî şehzĂ‚de iken, onun cok sevdiği bir kişiydi. Bu zĂ‚t, sonra makĂ‚mını terk ederek, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'ya talebe oldu. AlĂ‚eddîn Hilcî sultĂ‚n olunca, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'ya bir elci gondererek, HĂ‚ceMueyyededdîn'in saltanat hizmetine verilmesi icin izin istedi. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚; "HĂ‚ce'nin başka onemli bir işi var. Onu bitirmeye calışıyor." diye cevap verdi. Bu cevaptan hoşlanmıyan sultĂ‚nın elcisi; "Efendim! Siz herkesi kendinize benzetmek istiyorsunuz." dedi. Bunun uzerine NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚; "SĂ‚dece benim gibi değil, benden de iyi olmasını istiyorum." diye cevap verdi. SultĂ‚n bu cevĂ‚bı işitince, bir şey soylemedi ve konuyu kapattı.
HĂ‚ce Şemseddîn, sarayda onemli bir mevkıde idi. Daha sonra bu gorevinden istifĂ‚ ederek, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın talebesi oldu. O buyuk velînin mubĂ‚rek sozlerini derleme vazifesini uzerine aldı. HĂ‚ceŞemseddîn bir gun hocasından, seyyahlar ve misĂ‚firler icin bir ev inşĂ‚ etmeye izin istedi. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ ona; "Ey MevlĂ‚nĂ‚ Şemseddîn! O iş, once bıraktığın iş kadar değersizdir." buyurdu.
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın talebeleri arasında, kelĂ‚m ilminde buyuk bir une sĂ‚hip KĂ‚dı Muhyiddîn KĂ‚şĂ‚nî isminde bir zĂ‚t vardı. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, bu talebesini de cok severdi. KĂ‚dı Muhyiddîn, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın talebesi olunca, hocasının huzûrunda, bir yerin gelirinin kendisine verildiğini gosteren fermĂ‚nı yırttı ve bir sûfî olarak fakirlik hayĂ‚tına kendini uydurdu. KĂ‚dıMuhyiddîn, mĂ‚nevî terbiyesini tamamladıktan sonra, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ ona, şu yazılı emirle birlikte hilĂ‚fet verdi: "DunyĂ‚yı terk edeceksin ve ona meyletmeyeceksin. Sultandan herhangi bir koyun gelirini veya maaş kabûl etmeyeceksin. Sana bir misĂ‚fir gelip de, ona ikrĂ‚m edeceğin bir şey bulunmayabilir. Bu durumu Allahu teĂ‚lĂ‚nın bir teveccuhu olarak kabûl edeceksin. Uymanı istediğim bu emirlere riĂ‚yet ettiğin takdirde benim halîfemsin." Hocasının yanından ayrıldıktan sonra, KĂ‚dıMuhyiddîn KĂ‚şĂ‚nî cok sıkıntılı gunler gecirmek zorunda kaldı. Kendisi ve cocukları gunlerce ac kaldı. Bu kotu durumu, birisi SultĂ‚n AlĂ‚eddîn'e haber verdi. SultĂ‚n, bir koyun geliri ile birlikte, başhĂ‚kimliği teklif eden bir ferman gonderdi. KĂ‚dı Muhyiddîn, bu fermĂ‚nı alınca hemen hocasının huzûruna gelip, durumu bildirdi. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ bu duruma uzuldu ve; "Once senin aklına bu geldi ki, sultĂ‚n boyle bir ferman gonderdi." dedi ve bundan sonra teveccuhunu KĂ‚dı Muhyiddîn'den cekti. Bir yıl sureyle bu hĂ‚l uzere yaşıyan KĂ‚dı Muhyiddîn, daha sonra hocası tarafından affedilerek teveccuhe mazhar oldu.
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, talebelerinden Kutbeddîn Munevver veNasîreddîn Mahmûd Cirağ'a aynı gun hilĂ‚fet verdi. Birincisine hilĂ‚fetnĂ‚me'yi verdikten sonra, cĂ‚mide iki rekat şukur namazı kılmasını istedi. O namaz kılarken, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, halîfesi olarak tĂ‚yin ettiğini gosteren bir hırkayı Nasîreddîn Mahmûd'a giydirdi. Sonra Kutbeddîn Munevver'i cağırttı ve Nasîreddîn Mahmûd'un hırkasını tebrik etmesini istedi. Daha sonra da, Nasîreddîn Mahmûd'dan, Kutbeddîn Munevver'in hilĂ‚fetnĂ‚mesini tebrik etmesini istedi. İki mumtaz halîfesinin karşılıklı tebrikleşmesinden sonra, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ her ikisinin birbirlerini kucaklamalarını istedi. Onlar kucaklaşırken; "Her ikiniz kardeşsiniz. Halîfeliğimin size ihsĂ‚n edilmesinde aslĂ‚ bir fark duşunmeyin." buyurdu. Bu sebepten her ikisi, butun hayatları boyunca aralarında kurdukları samîmî munĂ‚sebeti devĂ‚m ettirdiler.
İlĂ‚hî kĂ‚nunun îcĂ‚bı olarak, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın, Allahu teĂ‚lĂ‚ ve insanlığa hizmet yolundaki parlak vazifesi, bu dunyĂ‚da sona erdi.Yuksek hocaları gibi, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ da Resûl-i ekreme karşı dayanılmaz bir aşk ve muhabbet ile yanıyordu. VefĂ‚tından bir muddet once, ruyĂ‚sında Resûl-i ekrem ona; "NizĂ‚m, seni bekliyorum" buyurmuşlardı. O gunden sonra, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ hayĂ‚tının son yolculuğunu dort gozle beklemeye başladı. VefĂ‚tından kırk gun once, yemekten tamĂ‚men kesildi ve bir şeyler yemesini istediklerinde; "Resûlullah efendimiz ile buluşmayı isteyen bir kimse, yemeğin lezzetini nasıl bulabilir?" buyurdu. Durumu ağırlaştığında ve ilĂ‚c alması icin kendisine istirhĂ‚m edildiğinde, Emîr Husrev'in şu beytini okudu:
Aşk derdiyle yanan hastaya, sevgiyle,
Kavuşmaktan başka bir şey fayda vermez.
Hayırseverlik ve takvĂ‚, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın hayĂ‚tının derinliklerinde kok salmıştı.ZîrĂ‚ kendisi, cocukluğunda ve gencliğinde, fakirlik ve mahrûmiyetin en acılarını tatmıştı. Bu sebeple o, Hindistan'ın fukarĂ‚sının refĂ‚hı icin yaşadı ve bu yolda vefĂ‚t etti. VefĂ‚tından bir gun once, husûsî hizmetlerini goren İkbĂ‚l'e, dergĂ‚hında ve erzak deposunda ne varsa, hepsini fakirlere dağıtmasını emretti ve boylece; "Allahu teĂ‚lĂ‚nın huzûrunda hesap vermekten kurtulayım." buyurdu.Talebelerden birisi, dergĂ‚hta kalanlar icin biraz yemeklik bırakmıştı. Bunu işittiklerinde; "Lutfen fakirler her şeyi alsın ve siz de erzak deposunun zeminini silin." buyurdu. Bu emir, aynen yerine getirildi.
1325 (H.725) senesinde vefĂ‚tından az once, husûsî deri cantasından talebelerine ceşitli hediyeler dağıttı ve hakîkati anlatmak icinHindistan'ın butun koşelerine gitmelerini emretti. Altı yuz seneden beri Ceştiyye yolunun buyuklerinden gelip, hocası tarafından kendisine verilen mukaddes emĂ‚netleri, Dehlili HĂ‚ce Nasîreddîn Mahmûd Cirağ'a vererek; "Dehli'de otur ve insanların cefĂ‚sına katlan." buyurdu. Bundan sonra, sabah namazını kıldılar. Guneş ufuktan yukselirken, bu buyuk velî ve mĂ‚nĂ‚ guneşi, Hakk'ın rahmetine kavuştu. Omru boyunca yanında bulunan talebeleri, halîfeleri, arkadaşları, sayıları yuz binlere varan bağlıları ve altmış sene onun emsĂ‚lsiz misĂ‚firperverliğini gormuş binlerce fakir halk, kedere boğuldu. Multanlı HĂ‚ce BehĂ‚eddîn ZekeriyyĂ‚ Suhreverdî'nin torunu Şeyh Ebu'l-Fettah Rukneddîn, onun cenĂ‚ze hizmetlerini gormekle şereflendi. Sultan Muhammed Tuğlak, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın mezarı uzerine buyuk bir turbe inşĂ‚ ettirdi.
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın mubĂ‚rek sozlerini ihtivĂ‚ eden beş onemli eseri vardır. Bunlar: FevĂ‚id-ul-FevĂ‚d, EfdĂ‚l-ul-FevĂ‚d, RĂ‚hat-ul-MukĂ‚bin, Siyer-ul-EvliyĂ‚, Mıknatıs-ul-Vahdet'tir. Bunlardan FevĂ‚id-ul-FevĂ‚d, HĂ‚ce Hasan Sencerî tarafından hazırlanmıştır. Sencerî, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın BedĂ‚yun'da cocukluktan arkadaşı idi. 73 yaşında iken, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ tarafından bu yola cekilmiştir. Bu durum şoyle anlatılır: "Bir gun NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, bĂ‚zı talebeleriyle berĂ‚ber HĂ‚ce Kutbeddîn BahtiyĂ‚r KĂ‚kî'nin turbesini ziyĂ‚retten donuyorlardı. Yolda bĂ‚zı turbelerin yanında FĂ‚tiha okumak uzere durdular. O sırada cocukluk arkadaşı Hasan Sencerî'yi cok neşeli bir hĂ‚lde gordu. Sencerî, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'yı ve yanındakileri gorunce, şu FĂ‚risî şiir tercumesini alaylı bir şekilde okudu: "Yıllarca berĂ‚ber bulunduk, fakat senin sohbetinin bir faydası olmadı. Senin acıman benim gunahkĂ‚r hayĂ‚tımı duzeltmedi. O hĂ‚lde, benim gunahkĂ‚r hayĂ‚tım, senin acımandan daha kuvvetlidir."NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ gulerek; "Hasan, insanın sohbetinin ve arkadaşlığının netice vermesi de zaman ister. Sohbetin etkisi, insandan insana değişir" dedi. Bu sĂ‚de ve doğru sozler, Hasan Sencerî'nin kalbine ok gibi işledi. O neşeli ve alaycı hĂ‚li birden kayboldu ve cocuk gibi ağlamaya başladı. Buyuk velînin onune coktu, gecmiş kotu hayĂ‚tı icin tovbe etti ve onun sĂ‚dık bir talebesi oldu. 1301 senesinden 1319 senesine kadar hocasından duyduklarını kaydederek bir kitap yazdı ve bu kitaba FevĂ‚id-ul-FevĂ‚d ismini verdi."
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ hazretleri buyurdu ki:
"İnsanın îmĂ‚nı, dunyĂ‚ya ve onun altınlarına bir deve pisliğinden fazla değer vermediği ve Allahu teĂ‚lĂ‚dan başka hicbir şeye guvenmediğinde ancak tamam olur. Kendine Allah Ă‚şığı diyen bir kimse, dunyĂ‚yı sever ve onu sevenlerle arkadaşlık yaparsa, o bir yalancı ve munĂ‚fıktır."
"Bir talebe icin, Allahu teĂ‚lĂ‚ya bağlılığın şu altı esĂ‚sı vardır: 1) Nefsini yenmek icin insanlardan uzak kalmalıdır. 2) Her zaman temiz ve abdestli olmalıdır. 3) Her gun oruc tutmaya calışmalı, yapamıyorsa az yemelidir. 4) Allahu teĂ‚lĂ‚dan başka her şeyden uzaklaşmaya calışmalıdır. 5) Hocasına sĂ‚dık ve itĂ‚atkĂ‚r olmalıdır. 6) Allahu teĂ‚lĂ‚yı ve hakîkati her şeyden ustun tutmalıdır."
"Bir talebe, şu dort şeyden sakınmalıdır: 1) DunyĂ‚ ehli ve ozellikle zenginlerle goruşmekten, 2) Zikirden başka bir şeyden bahsetmekten, 3) Allahu teĂ‚lĂ‚dan başka bir şeye sevgi beslemekten, 4) Allahu teĂ‚lĂ‚dan başka butun dunyevî şeylere kalbi bağlamaktan."
"Kalb kırmak, Allahu teĂ‚lĂ‚nın lutfunu incitmektir. Neye uğrarsa uğrasın, sĂ‚lih kimse, aslĂ‚ kimseye kotu soylememeli ve lĂ‚net etmemelidir. İnsanların kabahatlerini acıklamamalıdır."
"Komşunuz borc isterse verin. Başka şeye ihtiyac duyarsa, verin. Hastalık ve felĂ‚kete uğradığında, sizin guler yuzunuze ihtiyĂ‚cı var ise ona guleryuz gosterin. VefĂ‚t edince, cenĂ‚zesine katılın ve kurtulması icin duĂ‚ edin."
BAŞKA ZAFERLER DE SİZİ BEKLİYOR
SultanAlĂ‚eddîn, bir gun ordusunu guney bolgesine sefere gondermişti. Bir sure bu sefer hakkında hic haber alamadı ve endişeye kapıldı. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın talebelerinden olan bĂ‚zı komutanları ona gondererek, şu mesajı yolladı: "Sizin, İslĂ‚ma sevgi ve saygınız bizden cok fazladır. Eğer mĂ‚nevî gozunuzle, guneydeki seferin durumu ve sefer haberlerini oğrenip bize bildirirseniz, bizi cok sevindirmiş olacaksınız. Cunku durumdan cok endişeliyim."CevĂ‚b olarak NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ buyurdu ki: "Bu zaferden hĂ‚ric, başka zaferler de sizi bekliyor." Buyurdukları gibi, bir sure sonra ordu zafer haberi ileDehli'ye geldi.Sultan, şukrĂ‚n ifĂ‚desi olarak, KaraBeğ ile NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'ya beş yuz altın gonderdi.KaraBeğ bu para ile dergĂ‚ha vardığı sırada, dergahta bulunan Horasanlı bir derviş; "Hediye muşterek." diye seslendi. Bunun uzerine NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚; "Yalnız bir kişi alırsa daha guzel olur." diyerek, o beş yuz altını ona verdi.
HAYAT DUSTURLARI
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, hayĂ‚tı boyunca her gun, hocasının şu emirlerine uyarak yaşadı: "1- DĂ‚imĂ‚ kendini mucĂ‚hede ile meşgûl eyle. Boş kalmak, şeytana calışma alanı acar. 2- bizim yolumuzda oruc tutmak, muvaffakiyetin yarısıdır. Geriye kalan diğer yarısı da; namaz kılmak ve hacca gitme ile kazanılır. 3- Kendini ve talebeni terbiye et. 4- Butun gunahlardan kacın. 5- Başkalarını duzeltmeden once, mumkun olan butun gayretini, kendi hatĂ‚larını duzeltmeye sarfet. 6- Benden ne duymuş isen, onu hatırla ve her tarafa yay. 7- İnzivĂ‚ya cekileceksen, onu namazın cemĂ‚atle kılındığı cĂ‚mide yap. 8- Nefsini istemez hĂ‚le getir. DunyĂ‚yı yok ve ehemmiyetsiz olarak duşun. 9- Hırstan ve butun dunyĂ‚ arzularından vazgec. 10- Senin yalnızlığın veya inzivĂ‚n, seni Allah'a bağlılıkla meşgûl etmelidir. Eğer boyle bir inzivĂ‚dan ve mucĂ‚hedelerden yorgun duşmuş isen, daha kucuklerini yap. 11- Eğer nefsinle bir meselen olursa, onu uyku ile memnun et. 12- Sana kim gelirse, ihsĂ‚n ve inĂ‚yetini, teveccuh ve keremini onun ustune yağdır."
İHTİYÂCIM YOK
SultĂ‚n CelĂ‚leddîn, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'nın Dehli'deki ilk zamanlarında, aşırı derecede fakru zarûret icinde olduğunu oğrenince, ona bĂ‚zı hediyeler gonderdi ve bir koyun gelirinin ona bağışlanmasına izin verip vermeyeceğini araştırdı. Fakat o, sultĂ‚nın teklifini kabûl etmeyerek; "Benim koye ihtiyĂ‚cım yok. Ben ve benimle olanlar, Allahu teĂ‚lĂ‚ya guveniriz. O, bizim ihtiyĂ‚clarımızı gozetir." buyurdu. Talebelerinden bĂ‚zıları bunu işitince; "Efendim! Siz gunlerce aclığa ve susuzluğa katlanabilirsiniz. Fakat, yiyeceksiz bizim hĂ‚limiz korkunctur. Eğer sultĂ‚nın teklifi kabûl edilseydi, vucut ve rûhumuzu birlikte muhĂ‚faza etmemize faydası olacaktı." dediler. Fakat o, talebelerinin sozlerini dikkate almadı ve hepsi onu terketseler bile, kendisi yalnız olarak bu yola devĂ‚m etmeğe karar verdi. SultĂ‚nın bu teklifi hakkında diğer sûfîler ile istişĂ‚re ettiği zaman, onlar hep bir ağızdan; "Eğer sultĂ‚nın teklifini kabûl etseydin, senin dergĂ‚hında su bile icmezdik." dediler. NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, onların bu konudaki hassĂ‚siyetlerini tebrik ederek; "CenĂ‚b-ı Hakk'a şukurler olsun. Sizin gibi, prensiplerimize bağlılıkta bana yardımcı olan arkadaşların olduğunu gormek, beni mesûd ediyor." dedi.
TAŞ KALBLİ İNSANLAR
NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚, dĂ‚imî sûrette Allahu teĂ‚lĂ‚ya bağlılığı yanında, insanlara karşı olan vazifesini de aslĂ‚ unutmadı. Bir gun Şeyh Bedreddîn SemerkĂ‚ndî'nin meclisinde, bir zĂ‚t alay edercesine; "NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ bu kadar zenginliğini sadaka olarak dağıtıyor. ZîrĂ‚, Ă‚ile ve coluk-cocuk endişesi ve mesûliyeti yok." dedi. Bunu işiten Şeyh Şerîfeddîn, bu sozun acıklanmasını istemek duşuncesiyle NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚'ya geldi. Fakat o daha birşey soylemeden, o buyuk velî kendiliğinden şu acıklamayı yaptı: "Ey Şerîfeddîn! Benim cektiğim endişe ve ızdırĂ‚bı belki de hic bir kimse cekmiyor. Birisi bana endişe ve ızdırĂ‚bını soylediği zaman, muhakkak sûrette, ondan daha fazla acı cekiyorum. Bu durumu anlatamam. Arkadaşlarının acılarını gorup de onların bicĂ‚re hĂ‚line bir Ă‚h bile etmeyenler taş kalbli insanlardır. Onların bu hĂ‚llerine cok şaşıyorum." Acı ceken insanların keder ve uzuntulerine boyle icten alĂ‚ka gosteren bu buyuk velînin, diğer insanların ızdırapları karşısında nasıl bir kalb taşıdığı duşunulmelidir. Her gun tuttuğu orucunu acarken bile, hicbir şey yemezdi.SĂ‚dece getirilen yemeğin tadına bakardı.HattĂ‚ sahurda hicbir şey yemezdi. Bir gun, hizmetlerini goren talebesi; "Efendim! Bu kadar az yemeği bile yemezseniz, zĂ‚fiyet size galebe calabilir" dediğinde, NizĂ‚meddîn EvliyĂ‚ goz yaşlarını tutamadan; "Bircok fakir ve muhtac insan, şu anda cĂ‚mi koşelerinde veya mutevĂ‚zî evlerinin koşelerinde yiyecek bulamadan ac uyuyorlar. Bu lokma, kolaylıkla benim boğazımdan nasıl gecebilir?" dedi. Gunumuzde torunlarının nezaretinde dergĂ‚hından her gun binlerce fakire yemek verilmektedir. Garip ve fakirlerin sığınağı olan dergĂ‚hın belli geliri yoktur. CenĂ‚b-ı Hakk'ın ihsĂ‚nı ile kazanlar kaynamaktadır.
__________________