Damla Damla Yaşadıklarım
Otuken Neşriyat


Yaşadıklarımdan boluk porcuk aktardığım şeyler bu kitapta toplandı. Bunları isteyen bir genclik macerası, isteyen ibretlik işler ve yaşanmışlıklar, isteyen sıradan bir ulkucunun ilk gencliğinden kocamışlığına kadar hayatının şahsî veya davası bakımından kendisince sivri yanları ile sosyal araştırmalar icin malzeme olabilecek yonlerinin kaydedildiği bir hatıra defteri telakki ederek okusun…

Bilinsin ki, kucuk şeyler de olsa, tarihe doğru notlar bırakmak arzusu, bunları kaleme alırken en başta gelen duygumuzdu. İnanıyorum ki, bizim kuşağın hayat seruvenleri aşağı yukarı boyleydi… Onun icin, zannederim, Damla Damla Yaşadıklarım’da okuyucu, kendi vicdanı ile yuzleşecek, hayatının muhtelif vechelerinin yansılarını bulacaktır…



yazar/ editor


1945 yılında Konya’nın Bozkır ilcesinde doğdu. 1949 yılında ailesiyle birlikte Aydın’ın Soke ilcesine yerleşti. Soke Kemalpaşa İlkokulunu bitirdi. Parasız Yatılı imtihanlarını kazanarak Aydın Lisesine kaydoldu ve Ortaokulu burada bitirdikten sonra Lise 1. sınıfta Denizli Lisesine nakledildi. Denizli Lisesinden 1966 yılında mezun oldu. 1967 yılında Aydın/Cine’de noter kÂtipliği, Soke’de noter başkÂtipliği yaptı. Aynı donemde Soke’de Turkculer Derneği 2. başkanlığı ve T. Komunizmle Mucadele Derneği Şube 2. Başkanlığı yaptı. CKMP’nin Soke teşkilatı kurucuları arasında yer aldı. Soke’de 2 yıl boyunca “Ozu Sozu Gercek” isimli bir gazete yayımladı.

1967 yılında İstanbul Universitesi Edebiyat Fakultesi Felsefe bolumune girdi. Uc yıl bu bolumde okuduktan sonra, ara verdi ve 1971’de Tarih bolumune gecti. Bu bolumden 1975 yılında mezun oldu.
1968-69 yıllarında İstanbul’da yayınlanan “Millî Hareket” dergisinin yazı işleri mudurluğunu yaptı. Bu yıllarda Edebiyat Fakultesi Ulku Ocağının kurucuları arasında yer aldı. 1967-1971 yılları arasında Doğu Turkistan Turklerinin Lideri İsa Yusuf Alptekin’in ozel kÂtipliği gorevini yuruttu. Yine bu donemde İstanbul Ulku Ocakları Birliğinin kurucu başkan yardımcılığını yaptı. Osman Bahadır’dan sonra da başkanlığa getirildi. 1971’de Kutluğ Yayınları’nı kurdu. 1977 yılının sonuna kadar Kutluğ Yayınları’nda yoneticilik-editorluk yaptı. Devlet, Millî Hareket, Turk Yurdu dergilerinde az sayıda makalesi yayınlandı. 1975-76 yıllarında Recep Haşatlı’nın başkanı olduğu MHP İstanbul İl yonetimi sekreterliği yaptı. Rıza Nur’un 12 ciltlik “Turk Tarihi”ni yeni harflere cevirdi. “Hammer Tarihi”nin Mehmet Ata tarafından tercume edilmiş olan ciltlerini sadeleştirerek yayına hazırladı. Bundan başka Mahmut Muhtar Paşa’nın “Maziye Bir Nazar” isimli kitabını ekler ve notlarla yayınladı.

1979 Şubat’ında evlendi. 4 cocuk babasıdır. Askerliğini 1979–80 yıllarında Piyade Asteğmen olarak Genelkurmay ATASE Başkanlığında yaptı. 1978 yılı Mart ayında başladığı Otuken Neşriyat’ta halen yoneticilik yapmaktadır. “İhtilal, İhtiras ve İdeal, 68 Kuşağı Hakkında” isimli kitabı 2008 yılında Otuken Neşriyat tarafından yayımlanmıştır.

ESERİ:
İhtilal, İhtiras ve İdeal -68 Kuşağı Hakkında-
Erol Kılınc
Hatırat
İstanbul - 2008
ISBN 978-975-437-696-8
12x19,5 cm - 264 sayfa

O donemde, eylemciler arasındaki dostluk, yoldaşlık, atılganlık, fedakÂrlık, omuz omuza katlanılan zorlukları on plana cıkararak 68 Kuşağı'ndan ovguyle bahsedenler duygu saptırmasıyla meşguller.

Peki, bu eylemler ne icin, hangi maksatla, nasıl bir hedef guderek yapılmıştı?

Sosyalist bir devrim yapmak icin; yahut devrimci heyecanları basamak yaparak iktidar hırslarını tatmin etmek isteyenlerce kullanıldıkları icin; yahut Kızılordu'nun 68'deki Prag İşgalini perdelemek isteyen beynelmilel komunizmin propaganda anaforuna kapıldıkları icin...

Bunlar o gun gorulmuyor idiyse, bugun acıkca ortaya cıktı! Ama bunu itiraf etme olgunluğunu gosteren bir-iki zayıf sesten başka "aydın sorumluluğu" taşıyan yok.

1968'de Ulkuculer de vardı! Bunlara uymayan, bunlara karşı cıkan, o gunku "son Turk devleti"ni kızıl emperyalizme peşkeş cekmek isteyenlere -iktidarın aczine rağmen- fırsat vermeyen; ihtilalcilerin oyunlarını bozan, devrimcilerin universiteye ve sokağa hÂkim olmalarını engelleyen Ulkuculer!...

Onlar da yok sayılıyorlar... Ama varlardı; doğru yoldalardı; haklılardı; başarılı da oldular...

Bu kitap 68 Kuşağı tabiri etrafında oluşturulan atmosfere aykırı yonden bir katkıdır.
Erol Kılınc

HAKKINDA YAZILANLAR

68 KUŞAĞI HESAPLAŞMALI!
Zaman 16 Eylul 2008

Bazılarına gore bir efsane, bazılarına gore de abartılmış ve şişirilmiş bir kavram ama Turkiye’de bir doneme damgasını vurmuş bir hareket 68 kuşağı. Kimi, ‘Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım’ diyerek yaşadıklarını tatlı sert bir uslupta aktardı, kimi de ‘İsyan ve Tevekkul’u yazarak o gunun gencliğinin duşunce ve duygu altyapısını aktardı.

Ancak, Hasan Cemal ve Sarp Kuray’ın yaptığı, 68 kuşağına iceriden bakış ve ozeleştiri anlamındaki calışmaların arkası gelmedi. Bu kez de, sağdan bir isim 68 kuşağının hikÂyesini yazdı. Otuken Neşriyat’ın Yayın Yonetmeni Erol Kılınc, o gun sosyalizmin zarar gormemesi bahanesiyle gizlenen gerceklerin bugun kamuoyuna acıklanmasını istiyor. Kılınc ile, ‘İhtilal İhtiras ve İdeal-68 Kuşağı Hakkında’ isimli calışmasından yola cıkarak 68 kuşağını konuştuk.

Bugune kadar 68 kuşağı hep kendi mensuplarının ağzından aktarıldı. Şimdi siz, karşı cepheden yani ulkucu gelenekten bir isim olarak neden 68 kuşağını anlatma ihtiyacı hissettiniz?

Aslında benimki gec kalmış bir cıkıştır; cok daha onceleri, en azından Hasan Cemal’in kitabı cıktığında buna benzer şeylerin yazılıp cizilmesi gerekirdi. Hem ulkuculerden, hem de 68’lilerden ses cıkmadı. Bu suskunluk, ovgulerin dozunu efsane boyutlarına taşıdı. 68’lilerin hareketi başarıya ulaşsaydı bu Turkiye icin bir felÂket olurdu. Turkiye’yi ister iyi niyetle, ister kotu niyetle olsun, bir felÂkete surukleme yolunda kullanılmış, aldatılmış, harcanmış olanların bu hakikatleri hic değilse bugunlerde ortaya koymaları aydın sorumluluğunun bir gereği değil midir?

Dunyadaki 68’liler hareketi ve onların taleplerinden de ayrı tutuyorsunuz bizimkileri. Objektif olarak bakmak gerekirse ozgurlukler ve demokrasi adına bizim 68’lilerin hic talebi yok muydu?

Ozgurluk diyorsunuz! Hasan Cemal’in kitabında nasıl bir ozgurluk istediklerini okumadınız mı? Doğan Avcıoğlu, askerî diktatorluk ve tek parti diktatorluğu kurulmasından yana olduğunu acıkca yazıyor. Hangi ozgurluk talebinden bahsediyorsunuz? Sosyalizmi savunanların “Turkiyeci sosyalist” Mehmet Ali Aybar’a bile tahammulleri yoktu! Azıcık hurriyet ve demokrasi isteyen komunist Dubcek’in Rus tanklarıyla ezilmesine bile gıkları cıkmamıştı!

Bu kuşak icinden Hasan Cemal ve Sarp Kuray dışında ozeleştiri yapılmadığını soyluyorsunuz. Bu isimlerin yazdıkları sizce gerceği ortaya koyuyor mu ya da ne kadarını acıklıyor?

Hasan Cemal’in bildiklerinin ve şahit olduklarının onda birini ancak yazabildiğini ve arkadan başkalarının gelmesini umarak boyle hareket ettiğini sanıyorum. Ama 1999’dan bu yana sadece bu yıl Sarp Kuray’dan bir nebze ses cıktı. Bunları bu kişilerin samimiyet ve sorumluluk duygularının dışa vurumları olarak değerlendiriyorum. Susanları da sorumsuzluk ve duyarsızlıkla itham ediyorum.

‘Turkiye’de 68 kuşağını teşkil eden lider kadrosundakilerin onemli bir kısmı sırf olay cıkarsınlar, karmaşa ve teror yaratsınlar diye yetiştirilmişlerdi’ iddiasında bulunuyorsunuz. Bu kişiler kendileri uzerinden yapılmak istenenin hic farkında değiller mi?

Bunları ben iddia etmiyorum. Hasan Cemal ile Sarp Kuray ve birkac kişinin itiraflarına dikkat cekerek bunları yazıyorum. Filistin kamplarına gidenlerin, grup grup gidip eğitim alıp Ankara’da tafra sattıklarını, eylem yaptıklarını ben anlatmıyorum. İktidar hırsı ile hareket edenlerin genc subayları ve gencleri nasıl yonlendirdiklerini bunlar yazıyorlar.

Peki siz bu kadar eleştiriyorsunuz ama onlar hem zamanında hem de kendilerinden sonraki kuşaklar tarafından efsaneleştirildi. Nedir onları bu konuma getiren faktor?

Basında, koşe başında yer tutmaları ve birbirlerini pışpışlamalarıdır. Başarısız oluşlarını medyadaki arkadaşlarının konumları yardımıyla, propaganda yoluyla “aklamak” arzusudur. Yanıldıklarını, yanıltıldıklarını, kullanıldıklarını itiraf etmek zorlarına gidiyor. 27 Mayıs mağduru Menderes’in başına gelenlerden konuya girip, Deniz Gezmiş’e işi bağlamak gibi bir propaganda ile işi efsane boyutlarına taşıdılar.

68 kuşağını pek cok acıdan eleştiriyorsunuz, bu kadar gunahın yanında hic mi sevapları yok bu insanların?

Sevaplarını siz soyleyin, yahut onlar soylesinler!

Devrim sozunun yanında Ataturk devrimlerini anmak ve yabancı fikirleri de Ataturk’e dayanarak vermek bu kuşağın olmazlarından size gore. 68 kuşağı gercekten Kemalist milliyetci bir ekip midir yoksa gerekli olan bu mudur?

Milli Demokratik Devrimciler o gunlerde ordu icindeki sempatizanlarının urkmemesi icin, ordudaki teşkilatların uyumlu ve musait davranmaları icin Kemalist gorunmeye ozen gosterirlerdi. Doğan Avcıoğlu “askerlere musait dil kullanılmasını” ozellikle istiyor. Millilikleri de ona istinadendir. Yoksa hicbir şekilde milli olamamışlardır.

Daha cok dunun solcuları bugununun ulusalcıları arasında yer alıyor. 68 kuşağı, aynı zamanda bugunku ulusalcılığın da altyapısını oluşturdu diyebilir miyiz?

Bugunku ulusalcılığı savunanlar arasında, o gunku 68’lilerden olanlar var tabii. Ama onlar kendilerini ne sayıyorlar bilemem.

Bu kuşağın 12 Mart’tan sonra yeraltına kaydığını ve daha sonraki eylemleri de bu kişilerin yaptığını soyluyorsunuz. Buradan hareketle, bugunku Ergenekon ve gecmişteki derin yapılarla bu kuşağın bağlantısı ve yapıdaki yeri neresidir?

Bu kişiler, 9 Mart’ta gercekleştirmek uzere bir darbe planladılar. 12 Mart’la bu darbe, bastırıldı ve en az zayiatla akamete uğratıldı. Militanların bir kısmı tutuklanıp mahkûm edildi. 1974’te afla dışarı cıktıklarında artık arkalarında eskisi kadar guclu askerî destek bulamadılar, cunku herkesin gozu acılmıştı. Kitleleri devrimcilik adına kazanmanın yolu da yoktu. O zaman, silahlı propaganda ve teror yoluyla kitleyi ve iktidarı baskı altına alma yolu secildi ve Turkiye yeni bir anarşi sath-ı mailine girdi. Bu 12 Eylul’e kadar boyle gitti. Ancak Ergenekon’la bu konunun bağlantısını kurmaya calışmak zorlama olur.

‘Ekseriyetle hasbi buluyor ve saygıyla anıyorum’ diyorsunuz bu kişiler hakkında, bu kadar iyi bir gruptan neden bir facia cıksın?

“İyi” demedim; “hasbî” dedim. Sarp Kuray’ın, Mahir Cayan’ın şahsî hırs ve menfaat icin devrimci olduklarına inanmıyorum. Bunlar, yaptıkları butun “yanlışları” vatan ve millet icin yapmışlardır. Bunların icinde bir kısmı yiğitce canlarını da vermişlerdir. Ama ideolojilerini bir kurtuluş recetesi gibi pompalayanlar, bu ideolojinin yanlışlığını gore gore, bunu genclerden gizlediler! Sovyetler’in Turkistan’ı, Azerbaycan’ı, Kırım’ı, Kafkaslar’ı somurduklerini gordukleri halde; Macarları 1956 harekÂtıyla ezip gectikleri, Prag baharını tanklarla cehenneme cevirdikleri apacık ortada olduğu halde bu hakikatleri genclerden gizlediler. O gunlerde bunu “sosyalizmin yıpranmaması” icin gizlemişlerdi; bugun hÂl bu korluklerini itiraf etmekten kacınıyorlar!

Vicdan ve entelektuel ahlaka sahip olanlardan ne beklersiniz peki?

Kardeşim, destan yazmayı bırak da bu gercekleri konuş artık, yaşın geldi 60-65’e; obur dunyaya gecmek icin zaman daraldı; bari ardında bir hakikati bırak da seni rahmetle anmaya bir vesile olsun, değil mi? Hakikatler o gun gizlendiği icin, 1974’ten sonraki nesiller icinde de bircok genc heder olup gitti. Bunun vebalini yureklerinde duymayanlara sozum yoktur, ama duyanlar ortaya koysunlar gerceği.
__________________