Her onune gelenin “ucretsiz mamografi yapıyorum” iddiasıyla ortaya cıkmasını cok sakıncalı buluyorum.
Dikkatinizi cekmiştir. Bu tur ilanlar halkı hep en zayıf iki noktasından yakalar:
1. “Ucretsiz olması“,
2. “Amerika’dan en son teknoloji cihaz” getirtilmiş olması. O her ne demek oluyorsa…
Bir tıbbi hizmeti sadece ucretiyle değerlendiren halkımız, sokakta bedava dağıtılan ete ya da ucretsiz sac boyatmaya ne kadar guvenle yaklaşır dersiniz?
“Bedava ama ne kadar kaliteli? ” diye sorgulayanlar icin aşağıdaki notlarım yararlı olabilir belki.
Araştırmalarımız Turkiye’de mamografi uygulamalarının genel olarak yeterli kaliteden yoksun olduğunu gosteriyor (1,2).
Bunun nedeni mamografi cihazlarının sayıca yetersizliği ya da “dijital olmamaları” değil!
Gercek nedenlerini izah etmeye calışayım:
1.Radyoloji cihazlarının yeterince etkin kullanılamaması.
Bunun sebepleri arasında uzmanların eğitim eksikliği, yoneticilerin maliyeti sınırlama gayreti ve toplumun radyoloji hizmetlerini “cihazdan” ibaret sanma hatası var.
Orneğin ihale kanunları “uygunluk” yerine “en ucuz olma” şartını gozetiyor.
“En kaliteli” yerine “en ucuz” hizmet teşvik goruyor.
Devletin karşıladığı hizmet ucretleri gercek maliyeti karşılamaktan o kadar uzak ki SGK ile calışmak zorunda olan kurumlar careyi, maliyetleri minimuma indirip hasta sayısını ve nispeten pahalı girişimleri arttırmakta arıyor.
Bunun en iyi bilinen yollarından biri de hekimleri en az surede en cok hastaya bakmaya zorlamak!
Hasta yoğunluğu ve olumsuz calışma koşulları butun hekimler gibi radyologların verimini de cok duşuruyor.
2007 yılında yayınladığımız ulke capındaki araştırmamızın bulgularına gore (1) kaliteli goruntuler sağlamak icin her gun yapılması gereken testler mamografi cihazlarının sadece %7 ’sinde yapılabiliyor.
Merkezlerin %20’sinde mamografi cihazlarının servis bakımları bile hic yapılmıyor cunku bunun icin gereken maliyetten tasarruf sağlanmaya calışılıyor.
Daha da fenası, bu koşullara rağmen radyologların %70′i kendi değerlendirdikleri mamografilerde goruntu kalitesinin “cok iyi ya da iyi”, %21′i ise “orta derecede iyi” olduğunu duşunuyor.
Mamografide “cok iyi” nin altındaki her kalite duzeyinin “kalitesiz” ile eş anlama geldiği ve “cok iyi” kalitenin ancak uygun bakım ve kalibrasyonla sağlanabildiği bilindiğinden, bahsettiğim bulgu mamografideki kalite sorununun ulkemizde son derece yaygın olduğunu, ote yandan radyologların en az %70’inin bu durumun farkında bile olmadığını gosteriyor!
Oysa goruntu kalitesi hayati onem taşıyor cunku radyolog “goremediği” kanseri bildiremez de!
Riskin farkında ama caresiz kalan radyologlar “olası bir kanseri atlama” tehdidi karşısında “aşırı tanı” eğilimine giriyor ve cok kolaylıkla biyopsi oneriyorlar.
Biyopsilerin coğunluğu ulkemizde cerrahi yolla yapıldığı icin meme ameliyatlarının coğu da gereksiz yere yapılmış oluyor!
2012’de yayınlanan ve sadece İstanbul ilinde yapılan benzer bir calışma ise (2) son beş- altı yıl icinde ulkemizde konuya duyarlılık anlamında değişen bir şey olmadığını kanıtlıyor.
Ne yazık ki araştırmalarımız dosya doldurmaktan başka işe yaramıyor, bildiğini anlatmaya calışanlar gormezden ve duymazdan geliniyor, ısrarla cabalamaya devam edenler ise hele bir de “haddini aşarak” halkı uyarmaya calışırlarsa budanıp yakılıyor.
Butun bunların en doğal sonucu, “yanlış tanı” sıklığının (hem aşırı tanıların hem de kanserlerin atlanması anlamında) son derece yuksek ve oyle de devam edecek olması!
2. Mamografi kalitesi “goruntu kalitesinden” ibaret değil.
Değerlendirme kalitesi de aynı derecede onemli. Diğer radyolojik yontemler gibi mamografik değerlendirme de bir hekimlik sanatı ve radyoloji uzmanının alanı!
Radyoloji uzmanlığı, diğer uzmanlık dallarının coğunda olduğu gibi tıp fakultesinden sonra dort yıllık eğitim gerektiriyor. Sonra kimi radyologlar bir alt dalda ileri duzey uzmanlaşma istiyorlar. Dahiliyenin kardiyoloji ve endokrinoloji alt dalları gibi radyolojinin de alt dalları var; meme radyolojisi, kas-kemik radyolojisi ve sinir sistemi radyolojisi gibi.
Turkiye’de meme radyolojisinde ileri duzeyde uzmanlaşan radyologlar son derece az. Bunun başlıca nedeni, Sağlık Bakanlığı’nın “meme radyolojisinin” ileri duzeyde uzmanlaşma gerektiren bir alt dal olduğunu kabul etmemesi.
Bu durum uzmanlık eğitiminin ve dolayısıyla hizmet kalitesinin onunde ciddi bir engel oluşturuyor.
Ulkemizde mamografi değerlendirmelerinin son derece ağırlıklı bir kısmı meme radyolojisi eğitimi almamış ya da yetersiz almış olan ‘genel radyologlar’ ve hatta radyoloji uzmanı olmayan kişiler (diğer dalların uzmanları) tarafından yapılmaya calışılıyor.
Niteliksizliği kacınılmaz olan bu değerlendirmeler, kadınlara hic mamografi yaptırmamaktan daha cok zarar verebiliyor!
Mamografiyle ilgili radyasyon riski, boylesi kalitesiz değerlendirmelerin verdiği zararın yanında hic bir şey değil!
3. Kalitesiz değerlendirmelerin bir nedeni de hastanın radyoloğa başvurma şekli ve radyoloğun tutumu.
Meme hastalıklarında tanı esas olarak radyolojik yontemlerle konduğu icin hastalar icin en sağlıklı yol, doğrudan doğruya radyologlara başvurmak! Oysa yanlış branştan uzmanlara başvurular geleneksel.
Bu uzmanların onları radyologlara yonlendirme şekli de (“Gidin, bir mamografi ve meme ultrasonu cektirip gelin”) hatalı algılara yol acabiliyor.
Her şeyden once hasta, tanının radyolog tarafından değil de “radyologdan tetkik isteyen” doktor tarafından konulduğunu sanıyor!
Boyle olunca da radyolojik muayeneler ozelliksiz ve basit birer “cihaz cıktısından” ibaretmiş gibi algılanıyor: “Hepsi aynı. Nerede yaptırsam daha kolay ve ucuz olur?” duşuncesiyle mumkunse ucretsiz bir merkez aranıyor.
Hastalar o merkezlerde radyoloji uzmanıyla ya hic karşılaşmıyor ya da karşılaşsalar bile konuşma fırsatı bulamıyorlar.
Bir fırsat yakalayıp radyoloğa soru sorabilenlerin aldıkları yanıt ise genellikle oldukca dramatik: ‘Raporunuzu doktorunuza goturun, ne olduğunu o soyleyecek“.
Boyle yapan radyologlar, farkında olmadan hastalarına tanıdan sorumlu olmadıkları, hatta doktor bile olmadıkları yanlış mesajını vermiş oluyorlar!
Dahası zamanla kendileri de bu sorumsuz ve kolaycı fikre iyice inanıyorlar.
İşte bu nedenle radyoloji raporları muğlak ve aşırı temkinli, kesin yorum ve oneriden yoksun yazılıyor.
Hasta ise radyoloğun kendisiyle ilgili rolunden habersiz bir şekilde bu raporu alıp coğu zaman okumaya bile gerek duymadan “tetkiki isteyen” doktora goturuyor.
O doktorun tek yapabildiğinin (olması da gerektiği gibi) radyoloğun yazdığı tanıyı aktarmak, bir bakıma “tercume etmek” olduğunun kimse farkında değil gibi!
Maalesef bu tercume, dolaylı yollarla yapılan butun iletişimlerden beklendiği gibi sıklıkla hatalı da oluyor.
Butun bunların sonucunda hastalar gereksiz tur veya sıklıkta tetkikler, gereksiz veya hatalı yontemlerle yapılan biyopsiler veya atlanan kanserler gibi dramatik sonuclarla karşı karşıya kalıyorlar!
Turkiye’de her gun binlerce kadına gereksiz yere meme biyopsisi yapılıyor!
Binlerce kadın ise kalitesiz olduğunu bilmedikleri taramalarını gereğinden bile sık yaptırmanın huzuruyla, memelerinde kanserle yatıp kalkıyor!
Bu kanserler elbette bir gun bulunuyor ama gerektiği kadar erken evrede değil! Sağlıklarına titizlenen o kadınlar sorumlunun KADER olduğunu sanıyorlar!
Sozun ozu: Kaderinizi radyoloji hekiminizin bilgi ve tecrubesi değiştirir, popularitesi modayla değişen cihazlar ya da ne kadar sık muayeneye gittiğiniz değil!
Referanslar:
1. Diagnostic and Interventional Radiology 2007,13:129-133.
2. Diagnostic and Interventional Radiology 2012;18:468-472
[h=2]Ankara Radyolog uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]