Medineli muslumanlardan ve hicret sırasında Hz. Peygamber'i evinde misafir eden sahĂ‚bî.

Ebû Eyyûb HĂ‚lid b. Zeyd el-Ensarî en-NeccĂ‚rî (r.a.); EnsĂ‚r'ın Hazrec kabilesinin NeccĂ‚roğulları koluna mensup olup, annesi Zehra binti Sa'd'dır. Abdulmuttalib'in vĂ‚lidesi tarafından Rasûlullah'la akraba olan Ebû Eyyûb, ikinci Akabe bey'atında hazır bulunmuş, Rasûlullah'a iman etmiştir (İbn İshĂ‚k, İbn HişĂ‚m, es-Sîre, II, 100; İbn Sa'd, et-Tabakat, III, 484; İbn Abdulberr, el-İstiĂ‚b, IV, 1606; İbnu'l-Esir, Usdu'l-GĂ‚be, VI, 25; ez-Zehebî, Siyer A'lĂ‚mu'n-NubelĂ‚, II, 288).

Medine, muslumanlar icin emin bir yer olduktan sonra Mekke'de Rasûlullah (s.a.s.) ile birkac musluman kalmıştı. Rasûlullah da hicret yolculuğuna cıkınca bunu haber alan Ebû Eyyûb her gun Medine'ye yakın Hire ad verilen yerde onun yolunu gozlerdi. NihĂ‚yet Rasûlullah gorununce butun Neccar'lıları toplayarak Rasûlullah'ı karşıladı. Butun muslumanlar Rasûlullah'ı kendi evlerinde misafir etmek istiyordu. Bunun uzerine Rasûlullah devesini serbest bıraktı. Kusva adlı bu deve Ebû Eyyûb'un evinin onunde coktu. Ebû Eyyûb bu olayı şoyle nakletmiştir: "Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) evimizin alt katına yerleşmişti. Ben de ust kattaki odada idim. Bir gun yukarıdan yere bir miktar su dokulmuştu. Suyun tavandan sızarak Rasûlullah'ın uzerine gelmemesi icin suyu bir bez parcası ile kurutmaya calıştık. Bunun uzerine Rasûlullah'ın yanına inip dedim ki: 'Ya Rasûlallah, senin bulunduğun bir yerin ustunde bulunmak bize yakışmaz, yukarıdaki odaya teşrif etmez misiniz?' Rasûlullah o gunden sonra ust kata cıktı" (Muslim, Sahih II, 192). Ebû Eyyûb ile zevcesi Ummi Eyyûb Rasûlullah'ın yemeğini hazırlardı. Bir gun soğanlı bir yemeği Rasûlullah yemeyip, "Onu yiyemedim, cunku bu yemekte soğan olduğunu gordum, ben ise soğandan hoşlanmam; fakat siz isterseniz yiyin onu yemekte bir sakınca yoktur'' demiş, Ebû Eyyûb da, "Ya Rasûlallah, sizin hoşlanmadığınız şeyden biz de hoşlanmayız" demiştir (Muslim, Sahih, II, 198).

Rasûlullah, EnsĂ‚r ile Muhacirler arasında gercekleştirdiği "kardeşlik" olayında Ebû Eyyûb'e kardeş olarak Hz. Mus'ab b. Umeyr'i secmiştir. Ebû Eyyûb'un evinde yedi ay kalan Rasûlullah'a Medine'de mihmandarlık yapan Ebû Eyyûb, Bedir, Uhud, Hendek ve diğer butun gazvelerde Rasûlullah'ın yanında İslĂ‚m cihad hareketlerine katılmıştır (İbn Sa'd, et-Tabakat, 485; HĂ‚kim, el-Mustedrek, III, 458; ez-Zehebî, A'lĂ‚mu'n-NubelĂ‚, 290).

Rasûlullah'ın vefĂ‚tından sonra da butun gazĂ‚larda yer almıştır. Hz. Ali'nin hilĂ‚feti doneminde onunla birlikte HĂ‚ricilere karşı savaşmıştır. Hz. Ali'nin Medine'deki kaymakamı olan Ebû Eyyûb'un Halid ve Muhammed adlı iki oğlu, Umre adında bir kızı vardı. Hz. Ali (r.a.) devrinden sonra Muaviye zamanında Mısır'a gitti. Mısır valisi bir akşam namazına gec kalmıştı. O zaman namaz konusunda cok titiz davranan her sahĂ‚bî gibi Ebû Eyyûb şoyle demiştir: "Rasulullah'ın, 'Ummetim akşam namazını yıldızların gokyuzunu kaplamasına kadar tehir etmedikce hayır uzeredir, fıtrat uzeredir' dediğini duymadın mı? " "Duydum" diyen Ukbe'ye, "O halde neden akşam namazını geciktirdin?" diye sormuş; cok meşgul olduğunu soyleyen Ukbe'ye şoyle demiştir: "Senin bu yaptığını gorerek, halkın Rasûlullah da boyle yapardı zehĂ‚bına duşmesinden endişe ederim" (Ahmed b. Hanbel, Musned, IV, 147).

Rasûlullah (s.a.s.) İstanbul'un fethini ashĂ‚bına anlatıp, "İstanbul elbette fetholunacaktır; onu fetheden kumandan ne guzel kumandan, onu fetheden asker ne guzel askerdir" (Ahmed b. Hanbel, Musned, IV, 335) diye mujdelemiştir. Hicrî 52. yılda Muaviye oğlu Yezid kumandasındaki muslumanlar İstanbul'u kuşattılar. İslĂ‚m akîdesinin dunyanın dort bir yanına yayılması husûsunda cok canlı ve diri bir gayrete sahip olan muslumanlar İstanbul'un fethi ve İslĂ‚m devletinin sınırlarına dahil olmasını şiddetle arzuluyorlardı. Hz. Ebû Eyyûb el-EnsĂ‚rı bu seferin hazırlanması icin cok calışmış ve sefere karşı cıkanlara oğutlerde bulunmuştu. Uzun bir yolculuk yapan Ebû Eyyûb yaşının cok ilerlemesinden dolayı İstanbul'a yaklaştıkları bir sırada hastalanmış, Yezid'e, olduğu takdirde cenazesinin hemen gomulmeyerek ordunun varacağı en ileri noktaya kadar goturulmesini ve o yerde gomulmesini vasiyyet etmişti. Burada defnedilen Ebû Eyyûb muslumanların İstanbul'da bir semboludur. İstanbul, ashab devrinden başlamak uzere defalarca muhĂ‚sara edilmiş, nihĂ‚yet bu şehri fethetmek 1453 yılında Fatih'e nasip olmuştur. Ebû Eyyûb'un olum doşeğinde şu hadisi rivĂ‚yet ettiği zikredilir; "Bir insan CenĂ‚b-ı Hakk'a bir ortak koşmaksızın ruhunu teslim ederse, Allah onu cennete koyar."

Kişiliği, AhlĂ‚kı, Fazileti

Ebû Eyyûb'un fazîlet ve kemĂ‚l itibariyle yuksek bir makamı vardı. Rasûlullah'ın eğitiminden gecmiş bir sahĂ‚bî olarak onun sunnetine cok onem verir, bir yanlışlık gorduğunde doğrusunu anlatır, hemen sunnetin uygulamasına calışırdı. İslĂ‚m ordusu İstanbul'u kuşattığında hastalanan Ebû Eyyûb, o hĂ‚liyle bile Allah Rasûlunden şu hadisi nakletmiştir: "Kostantiniyye surunun dibine sĂ‚lih bir kişi gomulecektir." Umarım ki o kişi ben olayım (İbn Abd Rabbîh, el-Ikdu'l Ferîd, II, 213). Ordu komutanı Yezid Ebû Eyyûb'un tabutunu askerlerin ortasına almış, askerler de carpışmalarda bu tabutu koruyarak ilerlemişlerdir. İstanbul surlarını korumakta olan Bizans kumandanı bu garib durumu gorunce, "Bu nedir?" diye sormuş, Yezid de, "Bu bizim peygamberimizin sahĂ‚bisidir. Bize senin ulkende icerilere doğru goturulup gomulmesini vasiyyet etti. Biz de onun bu isteğini yerine getireceğiz. " Bizans kumandanı: "Sen ne akılsız adamsın. Sen donup gidince biz onu kopeklere yem ederiz." Yezid: "Eğer onun kabrini actığınızı veya cesedine birşey yaptığınızı duyacak olursam ben de butun Suriye'de oldurmedik hıristiyan, yıkmadık kilise bırakırsam bu oluye ikramıma sebep olan zat-ı Peygamber'i (s.a.s.) inkĂ‚r etmiş olayım." Bunun uzerine kumandan şoyle demiştir: " Ben onun kabrini elimden geldiğince koruyacağımĂ‚ Mesih hakkı icin soz veriyorum." Surların dışında defnedilen Ebû Eyyûb'un kabrinin uzerinde sonradan bir kubbe yapılmış ve bu mubarek adamın kabri muslumanların ve hıristiyanların saygı gosterdikleri bir yer olarak korunmuştur. Ebû Eyyûb el-Ensari hazretleri, Hayber savaşından donulurken Rasûlullah'ın cadırının cevresinde kendiliğinden butun gece nobet tutmuş, Rasûlullah onun icin, "Allah'ım, beni koruyarak gecelediği gibi, sen de Ebû Eyyûb'u koru" diye dua etmiştir (İbn İshĂ‚k, İbn HişĂ‚m, es-Sire, III 354-355).

Habib b. Ebî SĂ‚bit'in naklettiğine gore, Ebû Eyyûb el-EnsĂ‚rı Muaviye'ye gidip borclu olduğundan yakınarak yardım istedi. Muaviye ona yardım etmedi. Ebû Eyyûb, Muaviye'ye, "Rasûlullah'ın 'Benden sonra iş başındakilerden bencillik goreceksiniz' diye buyurduğunu işittim" dedi. Muaviye, "Peygamber efendimiz bunu soylerken size de bir tavsiyede bulunmadı mı?" dedi. Ebû Eyyûb, "Sabretmeyi tavsiye etti" dedi. Muaviye, "O halde siz de sabrediniz" deyince Ebû Eyyûb ona, "Vallahi bundan sonra senden hicbir istekte bulunmayacağım" diyerek Hz. Ali'nin Basra valisi İbn AbbĂ‚s'a gitmiş ve İbn AbbĂ‚s evini ona tahsis ettiği gibi yirmi bin dirhem para vermişti (Kenzu'l-UmmĂ‚l, VII, 95). İmam Ahmed'den yapılan bir nakle gore Ebû Eyyûb şoyle demiştir: ''Kim Allah'a ortak koşmadan olurse, cennete gider" (el-BidĂ‚ye, VIII, 59).

Ebû Eyyûb, savaş meydanında İslĂ‚m askerlerini aşıp Rumlara tek başına saldırır, Rumların icine kadar ilerler ve geri donerdi. Herkes onun kendini tehlikeye attığını soylediğinde de, "kendimizi tehlikeye atmak duşmana hucum etmek değil, asıl tehlike mallarımızın bakımı ile uğraşıp cihadı terketmektir" demiştir (BeyhĂ‚ki, IX, 99; İbn Kesir, I, 228).

SĂ‚lim b. Abdullah'ın rivĂ‚yetine gore, Abdullah b. Omer, onun duğunune Ebû Eyyûb'u da cağırmış; Ebû Eyyûb, SĂ‚lim'in evinin duvarlarının yeşil perdelerle suslenmiş olduğunu gorunce, "Siz de mi duvarlarınıza perde asıyorsunuz" demiş, Abdullah b. Omer de, "Ya Eba Eyyûb, kadınlarla başa cıkamadık" diye cevap vermiş; bunun uzerine Ebû Eyyûb "Pek cok kimse kadınlarla basa cıkamasa da senin başa cıkamayacağını ummazdım. Ben ne sizin evinize girer, ne de yemeğinizi yerim" demiştir (Kenzu'l-UmmĂ‚l, VIII, 63).

Peygamber efendimizden şunu rivĂ‚yet etmiştir:

''Musluman kişinin kardeşi uzerinde yerine getirmesi gereken altı hakkı vardır. Bunlardan birini yapmadığı zaman, altı hakkından birini yerine getirmemiş olur: 1- Ona rastladığında selĂ‚m vermesi, 2- Onu yemeğe cağırdığı zaman dĂ‚vetine icĂ‚bet etmesi, 3- Aksırdığı zaman ona dua etmesi, 4- Hastalandığı zaman ona uğraması, 5- Olduğu zaman cenazesinde bulunması, 6- Kendisinden nasihat ve yol gostermesini istediği zaman ona yol gostermesi" (BuhĂ‚ri, el-Edeb, 134).

İstanbul muhasarası sırasında şehid olan Ebû Eyyûb el-EnsĂ‚rı bugun İstanbul'un Eyup ilcesindeki Eyub Sultan Camii avlusunda bulunan turbesinde yatmaktadır. Kabri ile ilgili olarak, (bk. Taberî, TĂ‚rih, III 2324 ibnu'l-Esir, Usdu'l-Ğabe, V, 143; HĂ‚fız Huseyn b. Haccı, Hadîkatu'l CevĂ‚mî, I, 243) adlı kitaplarda sozedilmektedir. Turbesi yıllarca muslumanların ziyaret yeri olmuştur; bugun de halk Ebû Eyyûb'un turbesini buyuk kalabalıklar halinde ziyaret eder. II. Mahmud, Topkapı Sarayı hazinesindeki Hz. Peygamber'e Ă‚it kutsal eşyadan "Kadem-i Şerif"i bu camiye koydurtmuştur .
__________________