Meleklerin defnettiği sahĂ‚bî.
Âmir bin Fuheyre hazretleri, Tufeyl bin Abdullah’ın cobanıydı. Nice yıllar herşeylerini kaybedip, insanlıklarını unutmuş kimselere hizmet etti. Ama butun hizmetlerinin karşılığı, sadece karın tokluğuydu. Belki karınlar toktu, fakat rûhlar actı.
Gunler boyle ızdıraplar icinde gecip gitti. NihĂ‚yet beklenen İslĂ‚m guneşi, Mekke’de doğdu ve etrafa yavaş yavaş ışıklarını sacmaya başladı. İslĂ‚mla muşerref olanlar, Onun ma’nevî lezzetini tattılar.
Onem vermedi
Tadını alan bir daha onu bırakamadı. İnsan, kalbe giren bu İlĂ‚hî aşktan ayrılabilir miydi? Bu İlĂ‚hî aşka tutulanlardan biri de Âmir bin Fuheyre hazretleriydi. Fakat koleydi ve sozde efendisi vardı. Kalbinde duyup, vucudunun butun zerrelerinde hissettiği îmĂ‚n lezzetini acıklayamazdı.
Âmir, “Bu vucut mutlaka birgun toprak olacak, nefsin elinde bir oyuncak olan bu beden mutlak curuyecek, oyleyse bu dunyada bu kadarcık işkenceye dayanıversin” diye duşundu. Bu duşunce zinciri akıp gitti. Artık Âmir bin Fuheyre hazretleri, yuce dînin emirlerini yerine getirmeye başladı. Kınayanın kınamasından; kızanın kızmasından cekinmedi. Bu yuzden ceşitli işkencelere mĂ‚ruz kaldı.
BilĂ‚l-i Habeşî ile birlikte ağır işkencelere uğratılmış, kızgın guneş altında saatlerce bekletilmişti. Butun bu işkencelere rağmen îmĂ‚nından zerre kadar ta’vîz vermemiş, hak dînden geri donmemişti. BilĂ‚hare Hazret-i Ebû Bekir, onu satın alarak Ă‚zĂ‚d etti.
Bu sırada muşrikler iyice azıttılar. Muslumanlara her turlu işkenceyi, ezĂ‚ ve cefĂ‚yı yapmaktan geri durmadılar. NihĂ‚yet İlĂ‚hî izin geldi. Allahu teĂ‚lĂ‚nın Resûlu, en yakını Hazret-i Ebû Bekir ile Mekke-i mukerremeden Medîne-i munevvereye hicret edeceklerdi. Bu emirle iki sĂ‚dık dost yola cıktılar. Sevr mağarası onune geldiklerinde Mekke calkalanmakta, her taraf aranmaktaydı. Resûlullaha yardımcı olanın canı tehlikedeydi.
Butun bunlara mukĂ‚bil Âmir bin Fuheyre hazretleri, Hazret-i Ebû Bekir'e Ă‚it sutlu davarları uygun vakitlerde mağaranın onune getirdi. Peygamber efendimiz ve Hazret-i Ebû Bekir’in yiyecek ve iceceğini temin etti. Boylece onlarla beraber hicret etme şerefine de kavuştu.
Resûlullah efendimiz, Mekke’den Medîne’ye hicret eden Muslumanları birbirine kardeş yaptığında, Âmir bin Fuheyre’yi de EnsĂ‚r’dan HĂ‚ris bin Evs ile kardeş yaptı.
Bedir eshĂ‚bından oldu
Hicretten sonra, Medîne’de bir araya gelen Muslumanlar, gittikce artarak kuvvetlenmekteydi. Bu vaziyet, muşrikleri iyice endişelendirdi. NihĂ‚yet Muslumanlarla muşrikler arasında Bedir ve Uhud gibi savaşlar oldu.
Âmir bin Fuheyre hazretleri bu savaşların her ikisine katılmak saĂ‚detine kavuştu. Her iki savaşta da Muslumanlar az olmasına rağmen, kendilerinden kat kat fazla olan duşmanı mağlûb ettiler. Bununla beraber muşrikler boş durmadılar.
Hicretin dorduncu senesi, Necd Şeyhi Ebû BerĂ‚, Medîne’ye gelip, Resûlullaha murĂ‚caat etti. Kabîlesine dînî bilgileri oğretmesi icin muallimler istedi. Yetmiş kişilik bir heyet hazırlanıp gonderildi.
Yetmiş kişilik muallimler heyeti, Bi’r-i Maûne’de kuşatıldılar. Muslumanlar cepecevre kuşatıldıklarını anlayınca kılıclarına sarıldılar. Ancak duşman cok kalabalıktı. Ebû BerĂ‚’nın kardeşinin oğlu Âmir’in tertiplediği bu alcakca hareket netîcesinde, Umeyye oğlu Amr’ın dışında oradaki Muslumanların hepsi şehîd oldu.
Vaziyeti bir başkaydı
İslĂ‚ma hizmet etmek icin giderken, uğradıkları saldırıda, şehîd olanlar arasında yer alan, Âmir bin Fuheyre’nin vaziyeti daha bir başkaydı.
Şehîd edilişi sırasındaki gordukleri hĂ‚diseyi, muşriklerin, kısa akıllarıyla anlamaları, kavramaları zordu. Azgın muşriklerin, sırtından saplamış oldukları mızrak, goğsunu yarıp cıkmıştı. Kanlar fışkırmaktaydı. Bu kan, alelĂ‚de bir insan kanı değil, Resûl-i ekremin musĂ‚adesiyle İslĂ‚mı ve Kur’Ă‚n-ı kerîmi oğretmek icin yola cıkmış bir sahĂ‚bînin mubĂ‚rek kanıydı.
CebbĂ‚r bin SulmĂ‚ anlatır:
(Muslumanlardan, beni İslĂ‚m dînîne da’vet eden birine, arkasından mızrağımı sapladım. Mızrağımın demirinin onun goğsunden cıktığını gordum. Bu esnada kendisinin, “Vallahi kazandım” dediğini işittim.
Kendi kendime,"Adamı oldurduğum hĂ‚lde, kazandığı ne acaba” dedim. Mızrağımı cıkarıp DahhĂ‚k bin SufyĂ‚n’a gittim. Âmir’in sozunu naklettim. DahhĂ‚k, “Onun maksadı, Cenneti kazandım demektir” dedi ve Musluman olmamı tavsiye etti. Ben de Musluman oldum. Musluman olmama, Âmir’den işittiğim soz ve kendisinin goğe yukseltilmesi sebep oldu.)
CebbĂ‚r ve oradaki muşrikler, Âmir bin Fuheyre hazretleri şehĂ‚det şerbetini ictiği zaman, onun semĂ‚ya doğru kaldırıldığını gormuşlerdi. Boyle garip hĂ‚ller olup, Âmir bin Fuheyre hazretlerinin rûhu da Cennete ucup gitti. “Kurtuldum” sozunu duyan CebbĂ‚r da muşrik topluluğu icinde tek îmĂ‚na gelen kimse oldu.
Allahu teĂ‚lĂ‚nın hikmetidir ki, hĂ‚dise netîcesinde birisi şehîd olmuştur, diğeri ise hidĂ‚yete ermiştir. Âmir bin Fuheyre şehîd olduğu sırada 40 yaşındaydı.
Bi’r-i Maûne’de muşrikler tarafından kuşatılan İslĂ‚m irşĂ‚d ekibi şehîd olacaklarını anlayınca, dediler ki:
- YĂ‚ Rabbî! Resûlullah efendimize durumumuzu haber verecek, burada senden başka kimsemiz yoktur. SelĂ‚mımızı ona ulaştır yĂ‚ Rabbî! YĂ‚ Rabbî! Resûlun vĂ‚sıtasıyla kavmimize haber ver ki: Biz Rabbimize kavuştuk. Rabbimiz bizden hoşnut oldu ve bizi de hoşnut kıldı.
Rableri onlardan rĂ‚zı oldu
CebrĂ‚il aleyhisselĂ‚m gelip durumu Resûlullah efendimize bildirdi ve dedi ki:
- Onlar, Rablerine kavuştular, Rableri onlardan rĂ‚zı, hoşnut oldu ve onları da hoşnut kıldı.
Resûlullah efendimiz CebrĂ‚il aleyhisselĂ‚mın bildirmesi uzerine; “Ve aleyhisselĂ‚m" buyurdular ve hutbeye cıkarak, muşriklerin, Muslumanlara yaptığı bu ihĂ‚neti, EshĂ‚b-ı guzînin bu şekilde pusuya duşurulmesini, onların şehîd olduklarını Medîne’de EshĂ‚b-ı kirĂ‚ma bildirdiler.
(Bir-i Maune) denilen muharebede kĂ‚firler verdikleri sozu bozarak, yetmiş Sahabeden bir ikisi haric hepsini şehid ettiler. Bunlar arasında Hazret-i Ebu Bekr’in kolesiyken azat ettiği ve ilk iman edenlerden Âmir bin Fuheyre hazretlerini sungulediklerinde, kĂ‚firlerin gozu onunde, melekler onu goklere kaldırdılar. Bunu Resulullaha haber verdiklerinde, (Onu Cennet melekleri defnettiler ve ruhu Cennete cıkarıldı) buyurdu.
__________________