Hadîs Ă‚limlerinin buyuklerinden ve Şafiî mezhebinde meşhûr fıkıh Ă‚limi. İsmi, Ahmed bin Ali bin Muhammed bin Muhammed bin Ali bin Ahmed olup, kunyesi Ebu’l-Fadl’dır. Lakabı ise ŞihĂ‚buddîn’dir. El-KınĂ‚nî, el-AskalĂ‚nî, el-Mısrî ve el-KĂ‚hirî nisbetleri vardır. 773 (m. 1372) senesi Şa’bĂ‚n ayının onikisinde KĂ‚hire’de doğdu. 852 (m. 1449) senesi Zilhicce ayının yirmisekizinde, Cumartesi gecesi KĂ‚hire’de VefĂ‚t etti. CenĂ‚ze namazında sultan da bulundu. Halîfenin izni ile cenĂ‚ze namazını el-Bulkînî kıldırdı. KarĂ‚fe kabristanında İmĂ‚m Leys bin Sa’d’ın kabrinin yakınına defnedildi. İbn-i Hacer, ilim, edeb ve fazileti ile meşhûr bir ailenin cocuğudur. Kucuk yaşta iken kaybetmiş olduğu babası Nûreddîn, ders okutmaya ve fetvĂ‚ vermeğe icĂ‚zetli bir Ă‚lim idi. İbn-i Hacer, daha kucuk yaşta iken annesini de kaybetti. Vasisi olan Mısır’ın buyuk tuccĂ‚rlarından Zekiyyuddîn el-Harûbî’nin himĂ‚yesi altında buyudu. Zekiyyuddîn el-Harûbî, 784 (m. 1382) senesinde hacca giderken onu da beraberinde goturdu.

İbn-i Hacer, dokuz yaşında iken “Muhtasar-ut-Tebrîzî” adlı eseri şerh eden Sadr-us-Safti’nin yanında Kur’Ă‚n-ı kerîmi ezberledi. Az bir sure sonra fıkıh ve sarf ilimlerini oğrenmeye başladı. Daha sonra uzun muddet, zamanın en meşhûr Ă‚limlerinden ders aldı. El-Bulkînî, el-BermĂ‚vî, İbn-i Mulakkın ve İbn-i CemĂ‚’a’dan hadîs ve fıkıh ilmini oğrendi. Sadr el-Ebşîtî Şems bin el-KattĂ‚n’dan; fıkıh, Arab dili ve edebiyatını ve hesap ilimlerini oğrendi. Nûr el-Edmî el-EbnĂ‚sî’nin fıkıh derslerini dinledi. HumĂ‚m el-Harezmî, Kanber el-Acemî, Bedr bin et-Tanbedî, İbn-i SĂ‚hib, ŞihĂ‚buddîn Ahmed bin Abdullah el-Bûsırî ve CemĂ‚luddîn el-MĂ‚rdĂ‚nî’den ilim oğrendi. Lugat, Arab dili ve edebiyatının inceliklerini el-GamĂ‚rî ve Muhib bin HişĂ‚m’dan, arûzu Bedr el-Beştekî’den, hat (yazı) ilmini Ebî Ali ez-ZeftĂ‚vî en-Nûr el-BedmĂ‚sî’den, kırĂ‚at ilmini et-Tenûhî’den oğrendi.

İbn-i Hacer, 793 (m. 1390) senesinden sonra, bilhassa hadîs tahsili ile meşgûl oldu ve bu uğurda; Mısır, Suriye, Hicaz ve Yemen’e cok kerre ilmî seyahatler yaptı. Bircok edîb ve lisĂ‚n Ă‚limleri ile goruştu. Yemen’de KĂ‚mûs-ul-muhît sahibi Mecduddîn bin eş-ŞîrĂ‚zî’den ve bircok Ă‚limden ilim oğrendi. Şam, Gazze, Remle, Kudus, Dımeşk ve başka yerlerde hadîs-i şerîf dinledi. On sene Zeyn-ul-IrĂ‚kî’den hadîs ilmini tahsil etti. Hocalarının hepsi, onu fetvĂ‚ya ve ilim oğretmeye me’zûn kıldılar. Ya’nî bu husûsta diploma verdiler.

İbn-i Hacer-i AskalĂ‚nî’nin hocalarının herbiri, zamanında ve sahasında ustun zĂ‚tlardı. El-IrĂ‚kî hadîs ilminde, el-Heysemî ilimlere dĂ‚ir metin kitaplarını ezberlemekte, et-Tenûhî kırĂ‚at ilminde, el-Bulkînî cok ezber ve geniş ma’lûmĂ‚tıyla, İbn-i Mulakkın cok eser yazmakta, el-Fîrûz ÂbĂ‚dî lugat ilminde, el-GamĂ‚rî Arab dili ve edebiyatında mutehassıs idi.

İbn-i Hacer, bircok ilmî eseri ezberledi. RĂ‚vîlerin hĂ‚l tercumelerini bilmede ve tĂ‚rih ilminde ustune yok idi. CemĂ‚liyyet-ul-cedîde Medresesi’nde hadîs dersleri okuttu. 814 (m. 1411) senesinde, buradan ayrılıp eser yazmakla meşgûl oldu. Baybarsiyye’de şeyhulislĂ‚mlık makamına getirildi. Daha sonra Mueyyidiyyet-ul-cedîde Medresesi’nde Şafiî fıkhını okuttu.

İbn-i Hacer, kendisine teklif edilen kadılık vazîfesini once kabûl etmedi. Sonra KĂ‚dı’l-kudĂ‚t el-Bulkînî’nin ısrarına dayanamıyarak, 827 (m. 1423) senesi Muharrem ayının yirmiyedisinde kadı oldu. Mısır’daki kadılık vazîfesinden, birkac defa ayrılıp, tekrar o goreve getirilmek sûretiyle yirmibir sene bulundu. Aynı zamanda muhtelif cĂ‚mi ve medreselerde tefsîr, hadîs ve fıkıh okuttu.

Talebesi SehĂ‚vî, ders okuttuğu yerler hakkında şoyle demektedir: “Hocam İbn-i Hacer bircok yerde ders okuttu. El-Haseniyye ve el-Mensûriyye’de tefsîr, el-Baybarsiyye, el-CemĂ‚liyye, el-Haseniyye, ez-Zeyniyye, eş-Şeyhûniye, CĂ‚mi-i Tûlûn, Kubbet-ul-Mensûriyye’de hadîs, el-Harûbiyye, el-Bedriyye, eş-Şerîfiyye, el-Fahriyye, eş-Şeyhûniyye, es-SĂ‚lihiyye, en-Necmiyye, es-SalĂ‚hiyye, el-Mueyyidiyye ve başka yerlerde fıkıh dersleri verdi. Bu yerlerin sayısı onaltıya ulaştı.”

Zamanın en buyuk hadîs Ă‚limlerinden olan İbn-i Hacer’in dersleri cok buyuk rağbet gordu. Mutehassıslar tarafından dersleri ta’kib edildi. İbn-i Hacer; DĂ‚r-ul-adl’de muftî, Baybarsiyye Medresesi’nde mudur ve mufettiş, Ezher ve Amr İbni As cĂ‚milerinde hatîb ve Mahmûdiyye KutuphĂ‚nesi’nde hĂ‚fız-ı kutub oldu. SĂ‚dece o kutuphĂ‚nede, ne kadar eser ve icinde ne bilgi varsa bilirdi. ŞĂ‚ir ve yazar olarak da takdîre mazhar olan İbn-i Hacer’in buyuk bir edebî yonu vardı. Eserleri yuzelliden fazladır. Bir coğu, İslĂ‚miyetin anlatılması oğretilmesi husûsunda gayet ehemmiyetlidir. Eserleri, o hayatta iken yayıldı. HukumdĂ‚rlar ve emirler, onun eserlerini birbirlerine hediye olarak gonderdiler.

İbn-i Hacer-i AskalĂ‚nî, hĂ‚fız-ul-hadîs (yuzbinden fazla hadîs-i şerîf ezberleyen) idi. Bu buyuk Ă‚limin her sozu senet, sağlam bir vesîkadır. Butun ilim dallarında soz sahibi idi. Hocası HĂ‚fız el-IrĂ‚kî’ye, kendisinden sonra ilimde halef (yerine kimi) bıraktığı sorulduğunda; “İbn-i Hacer, sonra oğlum Ebû Zur’a, sonra da el-Heysemî” buyurdu.

HĂ‚fız Takıyyuddîn Muhammed bin Muhammed bin Fehd onun hakkında: “İbn-i Hacer, faydalıyı taleb eden biri olup, zamanının Ă‚limleri arasında tek idi. Bilhassa hadîs ilminde mutehassıs oldu. Kıymeti yuksek ve faydalı eserler yazdı. Eserleri, onun ustunluğune delîldir. Âlimler onun ustunluğunde sozbirliği ettiler. O; İmĂ‚m, buyuk Ă‚lim, hafız, muhakkik, kuvvetli îmĂ‚n ve guzel ahlĂ‚k sahibi, konuşması tatlı, ta’birleri guzel, benzeri gorulmeyen bir zĂ‚t idi” demektedir.

Menhel-us-SĂ‚fi kitabının sahibi ise, onun hakkında şoyle demektedir: “Allahu teĂ‚lĂ‚, İbn-i Hacer’e rahmet eylesin. O, zamanının hafızı idi. Doğu ve batıda tek hafız idi. Hadîs ilminde mu’minlerin hocası idi. Kendisiyle bu ilmin riyaseti son buldu.”

İbn-i MunĂ‚vî eş-ŞĂ‚fiî, “YevĂ‚kit-ved-Durer” adlı eserinde; “Şeyh-ul-İslĂ‚m ŞihĂ‚buddîn Ebu’l-Fadl bin Hacer, zamanının bir tanesi idi. ZamĂ‚nınında hadîs-i şerîf ilminin bayrağını dalgalandırdı. Asrının Zehebî’si idi. Ehl-i ilmin dayanak mercii oldu” demektedir.

İmĂ‚m-ı Suyûtî de onun hakkında şoyle demektedir: “İbn-i Hacer, Şeyh-ul-İslĂ‚m, zamanının hafızı ve İmĂ‚mı idi. KĂ‚dı’l-kudĂ‚t idi. Eğer derslerinde bulunmayıp onun dilinden hadîs-i şerîf dinlememiş olsaydım, eserlerinden istifĂ‚de ederdim. Kendisinden cok istifĂ‚de ettim. Onun gibisini ondan sonra gormedim. İbn-i Hacer, heybetli ve vekar sahibi idi. Başkasını uzecek birşey konuşmaz, kendisine kotu davranana iyilikle muĂ‚mele ederdi. Kendi aleyhinde bulunan kimseye gucu yettiği hĂ‚lde mukĂ‚belede bulunmazdı. Cok zekî, ilimde mehĂ‚retli, konuşması duzgun ve tatlı, sesi ahenkli idi. Cok oruc tutar ve cok ibĂ‚det ederdi. Kendisinden onceki Ă‚limlerin, sĂ‚lihlerin yolunda ve Ă‚deti uzere bulundu.”

İbn-i Hacer-i AskalĂ‚nî, yuzelliden fazla eser yazdı. Bunlardan en onemlileri şunlardır. 1-Feth-ul-bĂ‚rî li Şerh-il-BuhĂ‚rî: Sahîh-i BuhĂ‚rî’nin şerhi olan bu eser cok meşhûrdur. Bu eserini tamamladıktan sonra, beşyuz altın harcayarak buyuk bir ziyĂ‚fet verdi. Ceşitli yerlerde baskısı yapılmıştır. 2-Tehzîb-ut-tehzîb, 3-LisĂ‚n-ul-mîzĂ‚n, 4-Ta’cîl-ul-menfea, 5-Takrîb-ut-tehzîb, 6-El-İsĂ‚betu fî temyîz-is-SahĂ‚be: Bu eserinde İbn-i Hacer, EshĂ‚b-ı KirĂ‚mın hayatlarını cok guzel anlatmaktadır. Bu eser, İbn-i Esîr’in “Usud-ul-gĂ‚be” kitabından daha mukemmeldir. Dort cilddir. 1280 (m. 1863) senesinde Hindistan’da ve 1328 (m. 1910) senesinde Mısır’da ve Beyrut’ta basılmıştır. 7-Ed-Durer-ul-kĂ‚mine, Dort cilddir. Sekizinci asırda yaşayan meşhûr, Ă‚lim, devlet adamı ve ileri gelenlerin hayatlarını anlatmaktadır, matbûdur. 8-Ref-ul-ısr, 9-Nuzhet-ul-elbĂ‚b fıl-elkĂ‚b, 10-Tebsîr-ul-muntebih, 11-Zehn-ul-Firdevs, 12-Musned-ul-BezzĂ‚z 13-El-MunebbihĂ‚t alel-isti’dĂ‚di liyevm-il-meĂ‚d gibi eserlerinden başka, bir dîvĂ‚nı, tĂ‚rihle ilgili bir kitabı ve guzel hutbeleri vardır.

İbn-i Hacer-i AskalĂ‚nî’nin “el-MunebbihĂ‚t alel-isti’dĂ‚di li yevm-il-meĂ‚d” isimli eserinden ba’zı bolumler (Muhammed Nevevî bin Omer el-CĂ‚vî’nin bu eser uzerine yaptığı NesĂ‚ih-ul-ibĂ‚d adlı şerhden de faydalanılmıştır.):

Resûlullah efendimiz ( aleyhisselĂ‚m ) buyurdu ki: “Şu iki hasletten daha ustun birşey yoktur: Allahu teĂ‚lĂ‚ya îmĂ‚n ve muslumanlara (soz, makam, mal veya beden ile) faydalı olmaktır. Şu ikisinden de daha kotu birşey yoktur; Allahu teĂ‚lĂ‚ya şirk koşmak ve muslumanlara (bedenlerine ve mallarına) zarar vermektir.” Allahu teĂ‚lĂ‚nın butun emirleri, neticede şu iki şeyden ibĂ‚rettir: Allahu teĂ‚lĂ‚ya ta’zim ve O’nun kullarına şefkattir.

Resûlullah efendimiz ( aleyhisselĂ‚m ) buyurdu ki: “(ilmi ile amel eden) Ă‚limlerin meclislerinde bulununuz. Hakîmleri (Allahu teĂ‚lĂ‚yı tanıyan, sozlerinde ve fiillerinde isĂ‚betli olan Ă‚limlerin) sozlerini iyi dinleyiniz. Cunku Allahu teĂ‚lĂ‚, olu toprağı yağmur suyu ile dirilttiği gibi, hikmet (fĂ‚ideli ilim) nûru ile de olu kalbi diriltir.”

TaberĂ‚nî ( radıyallahu anh ), İmĂ‚m-ı a’zam Ebû Hanîfe’nin ( radıyallahu anh ) şu sozunu rivĂ‚yet eder: “Buyuklerin meclisinde bulununuz, Ă‚limlerden sorunuz, hakîmlerle oturup kalkınız.” Âlimler uc kısımdır. Bunlar: 1-Allahu teĂ‚lĂ‚nın bildirdiği hukumleri bilen Ă‚limler. Bunlar fıkıh Ă‚limleridir. 2- Ârif-i billĂ‚h olan Ă‚limler. Bunlarla beraber olmak, kalbleri ma’rifetullah ile, sırları Allahu teĂ‚lĂ‚nın celĂ‚l nûru ile aydınlatır. 3-Bu iki kısmı bilen Ă‚limlerdir ki, bunlarla beraber olmak, insanı yuksek ve kıymetli hĂ‚llere kavuşturur. Nazarın verdiği fĂ‚ide, sozun verdiği fĂ‚ideden daha yuksektir. Bakışı fĂ‚ide verenin, sozleri de fĂ‚ide verir. Aksi de boyledir. Ya’nî nazarı fĂ‚ide vermiyenin, sozu fĂ‚ide vermez, te’sîr etmez.

Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ) buyurdu ki: “Ummetime oyle bir zaman gelecek ki, Ă‚limlerden kacacaklar. Allahu teĂ‚lĂ‚ da onlara uc belĂ‚ verecektir, 1-Allahu teĂ‚lĂ‚, onların kazanclarından bereketi alacak. 2-Onlara zĂ‚lim bir sultan musallat kılacak. 3-Onların bir kısmı dunyĂ‚dan imansız ayrılacaklar.”

Ebû Bekr ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Kabre azıksız, sĂ‚lih ameli olmadan giren, denize gemisiz girmiş gibidir.”

Omer ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “DunyĂ‚nın izzeti mal ile, Ă‚hıretin izzeti, sĂ‚lih amel iledir.” Ya’nî, dunyĂ‚ işleri mal ile kuvvetli olur ve iyi gider. Âhıret işleri de sĂ‚lih amellerle kuvvet bulur ve iyi olur.

Abdulmu’tî SemlĂ‚vî nakletti: Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ) CebrĂ‚il’e (aleyhisselĂ‚m) buyurdu ki: “Bana Omer’in iyiliklerini anlat.” CebrĂ‚il (aleyhisselĂ‚m) “Denizler murekkeb, ağaclar kalem olsa, Omer’in iyiliklerini anlatamazdı” dedi. Resûl-i ekrem ( aleyhisselĂ‚m ) yine CebrĂ‚il’e; “Bana Ebû Bekr’in iyiliklerini anlat” buyurunca, CebrĂ‚il (aleyhisselĂ‚m); “Omer ( radıyallahu anh ), Ebû Bekr’in hasenatından birisidir” buyurdu.

Osman ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “DunyĂ‚ uzuntusu, kalbde zulmet, Ă‚hıret uzuntusu ise kalbde nûrdur.” Ya’nî, dunyĂ‚ işlerine Ă‚it uzuntu kalbi karartır. Âhıret işlerine dĂ‚ir uzuntu ise kalbi nûrlandırır. Allahım! DunyĂ‚yı bize en buyuk uzuntu kılma. Âmin.

Ali ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Kim Cenneti taleb ederse, Cennet de onu taleb eder. Kim gunah peşinde olursa, Cehennem onu ister.” Ya’nî, Ă‚kil baliğ olan kimsenin mutlaka bilmesi lĂ‚zım olan fĂ‚ideli bilgiyi oğrenmekle meşgûl olursa, bu bilgileri arar ve isterse, hakîkatte o kimse Cenneti, Allahu teĂ‚lĂ‚nın rızĂ‚sını istemektedir. Kim de gunah olan şeyleri isterse, hakîkatte Cehennemi ve Allahu teĂ‚lĂ‚nın gazĂ‚bını istemektedir.

YahyĂ‚ bin Mu’Ă‚z ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Kerîm olan (işleri guzel olan kimse) Allahu teĂ‚lĂ‚ya Ă‚sî olmaz. DunyĂ‚yı Ă‚hırete tercih etmeyen kimse ise hakîmdir.” Ya’nî kerîm kimse, takvĂ‚ya yapışmak, gunahlardan korunmak sûretiyle kendisine ikramda bulunur. Hakîm, işlerinde isĂ‚betlidir. Akl-ı selime muhalefetten sakınır.

SufyĂ‚n-ı Sevrî ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Şehvetten (ya’nî nefsin arzu ve isteklerinden) dolayı işlenen gunahların af olunması umulur. Fakat kibirden (ustunluk iddiasından, kişinin kendisini buyuk gormesinden dolayı) yapılan gunahların af ve mağfiret olunması pek zordur. Cunku, şeytanın gunĂ‚hının aslı kibirden idi. O, kendisinin Âdem aleyhisselĂ‚mdan ustun olduğunu iddia etmişti.”

ZĂ‚hidlerden birisi buyurdu: “Kim gulerek gunah işlerse, Allahu teĂ‚lĂ‚ onu, ağladığı hĂ‚lde Cehenneme atar. Cunku boyle kimse, sonunda pişman olur. Allahu teĂ‚lĂ‚dan kendisini af ve mağfiret etmesini diler. Kim de, Allahu teĂ‚lĂ‚ya karşı olan hayasından ve Allahu teĂ‚lĂ‚ya karşı ibĂ‚det ve tĂ‚attaki eksikliklerinden ve kusurlarından korktuğu icin, ağlıyarak Allahu teĂ‚lĂ‚ya tĂ‚atta bulunursa, Allahu teĂ‚lĂ‚ onu, sevincli olduğu hĂ‚lde Cennetine koyar. O sevinclidir, cunku maksudu olan Allahu teĂ‚lĂ‚nın affına kavuşmuştur.” EvliyĂ‚dan birisi buyurdu ki: “Gunahları kucuk gormeyiniz. Cunku buyuk gunahlar, kucuk gunahlardan doğar.” Ba’zan Allahu teĂ‚lĂ‚nın gazĂ‚bı kucuk gunahlarda olabilir.

Kalb tabiblerinden olan evliyĂ‚dan birisi şoyle buyurdu: “Allahu teĂ‚lĂ‚dan daha yakın bir yardımcısı olduğunu zanneden kimsenin Allahu teĂ‚lĂ‚yı tanıması azdır. (Ya’nî Allahu teĂ‚lĂ‚dan başkasını kendisine daha yakın ve yardımcı olarak gorurse, o kimse Allahu teĂ‚lĂ‚yı hakkıyla tanımamıştır.) Kim de nefs-i emmĂ‚resini en buyuk duşman bilmezse, o kimse nefsini tanımamıştır.”

Ebû Bekr-i Sıddîk ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Dil (kotu sozler soylemek sûretiyle) bozulursa, bundan dolayı insanlar sıkıntı duyar ve uzulurler. Kalb (riya ve benzeri hastalıklarla) bozulursa, o zaman melekler uzulur ve ağlarlar.” Denildi ki: “Şehvet, sultĂ‚nları kole yapar. (Cunku, kişi sevdiğinin kolesidir.) Sabır da koleyi sultan yapar. (Cunku kole, sabretmek sûretiyle muradına kavuşur.)”

“Kim gunahları terkederse, kalbi incelir (nasihat kabûl eder ve boyun eğer). Yemesinde, giymesinde ve başka şeylerde haramı terkedip, helĂ‚linden yiyen kimsenin zihni saf ve parlak olur. Boylece Allahu teĂ‚lĂ‚nın, oldukten sonra diriltmesine delĂ‚let eden yuce işlerine (ilkbaharda ağacların ve yeryuzunun yeşermesi gibi) bakar, bunlar uzerinde duşunur. Allahu teĂ‚lĂ‚nın kudretini, ilmini, kĂ‚inatın ve O’nun, herşeyin sahibi ve mĂ‚liki olduğunu muşĂ‚hede eder.”

Denildi ki: “Aklın kemĂ‚li, Allahu teĂ‚lĂ‚nın rızĂ‚sına uyup, gazĂ‚bına vesile olacak şeylerden uzak kalmaktır.”

“İlmi ile amel eden fazilet sahibi icin gariplik yoktur. ZîrĂ‚ boyle bir kimse, her yerde ikram ve hurmet gorur. Memleketinden uzakta olsa bile, her yer ona vatandır.”

“Kulun tĂ‚atle meşgûl olması, onun Allahu teĂ‚lĂ‚yı tanıdığına delĂ‚let eder. Kulun tĂ‚atı arttıkca, Allahu teĂ‚lĂ‚yı tanıması da o derece artar. TĂ‚at azaldıkca, ma’rifetullah da azalır. ZĂ‚hir, bĂ‚tının aynasıdır.”

Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ) buyurdu ki: “Butun gunahların aslı dunyĂ‚ sevgisidir.”

Denildi ki: “Ahmakla arkadaşlık etmek, bereketsiz ve fĂ‚idesiz bir iştir.” Ahmak; cirkinliğini bildiği hĂ‚lde, birşeyi, olması lĂ‚zım gelenden başka yapandır.

TaberĂ‚nî’nin bildirdiği hadîs-i şerîfte, Resûl-i ekrem ( aleyhisselĂ‚m ) buyurdu ki: “Ahmağın sevgisini kes, at.” Ya’nî onunla beraber olma, zîrĂ‚ onun hĂ‚li cirkindir. Tabiatlar hırsız gibidir. Senin tabiatın, onun kotu hĂ‚lini calabilir.

Tirmizî’nin rivĂ‚yet ettiği hadîs-i şerîfte, Server-i Ă‚lem ( aleyhisselĂ‚m ) buyurdu ki: “İki haslet vardır ki, kimde bunlar bulunursa, Allahu teĂ‚lĂ‚ onu şukredici ve sabredici olarak yazar. Kimde bu ikisi bulunmazsa, Allahu teĂ‚lĂ‚ onu şukredici ve sabredici olarak yazmaz. Bu iki haslet şudur: 1-Kişinin dîni husûsunda, kendisinden yukardakine bakıp ona uyması, dunyĂ‚sı husûsunda, kendisinden aşağıdakine bakıp, Allahu teĂ‚lĂ‚nın kendisine olan lutfundan dolayı hamdetmesidir. Allahu teĂ‚lĂ‚ boyle bir kulu şukredici ve sabredici olarak yazar. 2-Kişinin, dîni husûsunda kendisinden aşağıdakine bakması, dunyĂ‚ husûsunda kendisinden yukardakine bakması ve kacırdığı şeyden dolayı uzulmesidir. Boyle bir kimseyi, Allahu teĂ‚lĂ‚ şukredici ve sabredici olarak yazmaz.”

Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ) buyurdu ki: “Kim gecim darlığından şikĂ‚yet ederek sabahlarsa, sanki Rabbini şikĂ‚yet etmiş olur. (HĂ‚lbuki sıkıntılar ve dilekler, yalnızca Allahu teĂ‚lĂ‚ya arz olunur. ŞikĂ‚yetler O’na yapılır. Bu da duĂ‚dan sayılır. Fakat, insanlara yapılan şikĂ‚yet, Allahu teĂ‚lĂ‚nın taksiminden rĂ‚zı olmadığına alĂ‚mettir.) Kim dunyĂ‚ işleri icin uzuntulu olarak sabahlarsa, Allahu teĂ‚lĂ‚ya kızarak sabahlamış olur. (Ya’nî dunyĂ‚ işlerine uzulen kimse, Allahu teĂ‚lĂ‚ya kızar. Cunku boyle kimse, Allahu teĂ‚lĂ‚nın kazasından rĂ‚zı değildir. O’ndan gelen belĂ‚ ve musibete sabredici değildir. HĂ‚lbuki dunyĂ‚da olan herşey, Allahu teĂ‚lĂ‚nın kazası ve kaderi iledir.) Kim bir zengine zenginliğinden dolayı tevĂ‚zu gosterirse, dîninin uctebiri gider. (Dinde insanlara malı icin değil de, ilmi ve salĂ‚hı icin hurmet etmek mu’teberdir. Mala kıymet veren, ilmi ve salĂ‚hı kucultmuş olur.)”

Ebû Bekr ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Uc şeye, uc şeyle ulaşılmaz. 1-Zenginliğe hayĂ‚l ve arzu ile, 2-Gencliğe sacı kına ile boyamakla, 3-Sıhhate yalnız ilĂ‚cla ulaşılmaz. Bilakis, Allahu teĂ‚lĂ‚nın şifĂ‚ vermesi ile ulaşılır.”

Omer bin HattĂ‚b ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “İnsanlara sevgi gostermek aklın yarısıdır. Âlimlere suĂ‚l sormak ilmin yarısıdır. (Cunku ilim, sormakla hĂ‚sıl olur.) Guzel tedbir (işleri, neticelerini hesaplayarak yapmak) gecimin yarısıdır.

Osman bin AffĂ‚n ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “DunyĂ‚yı terk edeni, Allahu teĂ‚lĂ‚ sever. (Cunku dunyĂ‚yı terketmek, riyayı ve ovulmeyi terketmektir.) Gunahlan terk edeni, melekler sever. (Cunku, gunah işliyen kimse, gunahları yazan melekleri rahatsız eder.) Muslumanların malında, canında gozu olmayanı muslumanlar sever.”

Ali bin Ebî TĂ‚lib ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “DunyĂ‚ ni’metleri icerisinde, musluman olmak, ni’met olarak yeter. (Allahu teĂ‚lĂ‚nın en buyuk ni’meti, onların yokluktan varlığa cıkarması, kufrun karanlıklarından kurtarıp, İslĂ‚m ile şereflendirmesidir.) insana meşgûliyet olarak tĂ‚at yeter. Nasihat ve ibret olarak olum yeter (Cunku olum, insanlar icin en buyuk vĂ‚’izdir.)” Davûd aleyhisselĂ‚ma Zebur’da şoyle vahyedildi: “Akıllı kimsenin uc şeyle meşgûl olması gerekir: 1-SĂ‚lih ameller işlemek sûretiyle Ă‚hırete hazırlanmak. 2-DunyĂ‚ hayĂ‚tı icin lĂ‚zım ve kĂ‚fi olanı yerine getirmek. 3-HelĂ‚l kazanmanın lezzetine tĂ‚lib olmak.”

Ebû Hureyre’nin ( radıyallahu anh ) rivĂ‚yet ettiği hadîs-i şerîfte, Resûl-i ekrem ( aleyhisselĂ‚m ) buyurdu ki: “Uc şey sahibini azaptan kurtarır. Uc şey helake goturur. Uc şeye, Ă‚hırette uc tane derece vardır. Uc şey de gunahlara keffĂ‚rettir. Sahibini azaptan kurtaranlar şunlardır: Gizlide acıkta Allahu teĂ‚lĂ‚dan korkmak. Fakir ve zengin iken, orta hĂ‚l uzere bulunmak. (Ya’nî zengin iken isrĂ‚f etmemek, fakir iken de fakirliğe rızĂ‚ gostermek.) RızĂ‚ ve gadab hĂ‚linde adĂ‚let uzere olmak. (Ya’nî Allah icin gadab ve Allah icin rızĂ‚ gostermek.) Helake goturen uc şey şunlardır: 1- Şiddetli cimrilik, (Bu şekilde cimri olan kimse, Allahu teĂ‚lĂ‚nın ve kullarının hakkını yerine getiremez.) 2- TĂ‚bi olunan hevĂ‚. (Ya’nî nefsinin emrettiğine uymak.) 3-Kişinin kendisini beğenmesi. (Ya’nî kişinin, nefsine kĂ‚mil gozuyle bakıp, Allahu teĂ‚lĂ‚nın ni’metini unutması ve onun elinden cıkmıyacağını sanmasıdır.) Âhırette uc derece şunlardır: 1- SelĂ‚mı yaymak. (Ya’nî tanıdığına ve tanımadığına selĂ‚m vermek sûretiyle selĂ‚mı insanlar arasında yaymaktır.) 2- MisĂ‚fire ve ac olana yemek yedirmek. 3- İnsanlar uykuda iken, gece namaz kılmak, (Ya’nî insanlar uykuda iken, teheccud namazı kılmaktır.) Gunahlara keffĂ‚ret olan uc şeye gelince, şunlardır: 1- Şiddetli soğuklarda sunnetlerine riĂ‚yet etmek sûretiyle guzelce abdest almak, 2-CemĂ‚atle namaza devam etmek, 3- Namaz kıldıktan sonra, diğer namazı kılmak icin beklemek.”

CebrĂ‚il aleyhisselĂ‚m buyurdu ki: “Ey Muhammed! istediğin şekilde yaşa, mutlaka oleceksin, istediğin kimseyi sev, ondan mutlaka ayrılacaksın. İstediğini yap, mutlaka karşılığını goreceksin. (Cunku kullar, amellerinin karşılığını mutlaka gorecekler. Eğer hayır işlemişlerse, mukĂ‚fat, kotuluk işlemişlerse azap goreceklerdir.)”

Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ) buyurdu ki: “Allahu teĂ‚lĂ‚ uc kimseyi kıyĂ‚met gunu Arş’ın golgesinde golgelendirir: 1- Meşakkatli vakitlerde (şiddetli soğuk olduğu zaman) abdest alanı, 2- (CemĂ‚atle namaz kılmak icin) karanlıkta cĂ‚miye gideni, 3-Ac kimseyi doyuranı.”

İbrĂ‚him aleyhisselĂ‚ma; “Allahu teĂ‚lĂ‚ seni, ne yaptın da kendisine halîl (dost) edindi?” diye suĂ‚l edilince; “Uc şey sebebiyle beni, Allahu teĂ‚lĂ‚ kendisine dost edindi: 1- Allahu teĂ‚lĂ‚nın emrini, Allahu teĂ‚lĂ‚dan başkalarının emrine tercih ettim. 2- Allahu teĂ‚lĂ‚nın benim icin kefil olduğu rızkım husûsunda hic endişe etmedim. 3- Sabah olsun, akşam olsun, misĂ‚firsiz yemek yemedim” buyurdu.

EvliyĂ‚dan şoyle bildirilmiştir: “Uc şey gammı giderir: 1- Hangi ifĂ‚de ile olursa olsun, Allahu teĂ‚lĂ‚yı zikretmek (anmak). MeselĂ‚; “La ilahe illallah lĂ‚ havle velĂ‚ kuvvete illĂ‚ billĂ‚h” demek sûretiyle veya “Ey her kendisine nidĂ‚ edene yardım eden! Ey kendisine duĂ‚ eden her muhtaca icabet eden! Ey kendisini butun dunyĂ‚ya tercih edene kĂ‚fi gelen!” demek sûretiyle anmak. 2-Âlimler ve sĂ‚lihlerle goruşmek. 3-DunyĂ‚ ve Ă‚hıret iyiliklerinden bahseden kimselerin sozlerini, yazılarını okumak.”

Tabiînin buyuklerinden olan Hasen-i Basrî ( radıyallahu anh ), şoyle buyurdu: “Allahu teĂ‚lĂ‚ya ve kullarına karşı edebli olmayan kimsenin ilmine i’tibĂ‚r edilmez. BelĂ‚ ve musibetlere, insanlardan gelen sıkıntılara, gunahlardan sakınıp, farzları yerine getirmenin meşakkatine katlanmayan kimsenin dindarlığı mu’teber değildir. Haramlardan ve şuphelilerden sakınmıyanın, Allahu teĂ‚lĂ‚ katında bir mertebesi ve yakınlığı yoktur.”

İsrĂ‚iloğullarından birisi ilim tahsiline cıkmıştı. Bu haber onların Peygamberine (aleyhisselĂ‚m) ulaştı. O Peygamber (aleyhisselĂ‚m), o şahsa gidip; “Ey genc, sana uc şey tavsiye edeceğim ki, bu uc haslette, oncekilerin ve sonrakilerin ilmi vardır. Ya’nî sana bu uc şey kĂ‚fidir, 1- Gizlide ve acıkta Allahu teĂ‚lĂ‚dan kork. 2- Dilini, insanlar hakkında konuşmaktan tut. Onlardan sĂ‚dece hayrla bahset. 3- Yediğin ekmeğin helĂ‚l olmasına calış. Yoksa o ekmeği yeme” buyurdu.

İsrĂ‚iloğullarından birisi cok ilim elde etmişti. Fakat ona ilmi fĂ‚ide vermemişti. Allahu teĂ‚lĂ‚, onların Peygamberine (aleyhisselĂ‚m); “Git ona şoyle de: Bundan daha cok ilim de elde etmiş olsan, şu uc şeyle amel etmedikce, ilmin sana fĂ‚ide vermez: 1- DunyĂ‚nın malını, mulkunu ve susunu sevme. Cunku sen, henuz sevĂ‚b yeri olan Cennette değilsin. 2- (Allahu teĂ‚lĂ‚ ve Resûlunun emirlerine karşı gelmek sûretiyle) şeytana uyma. Cunku şeytan, mu’minlerin dostu değildir. 3-Allahu teĂ‚lĂ‚nın kullarından birisine eziyet etme. Zira mu’mine eziyet etmek, mu’minin işi ve san’atı değildir” diye vahyetti.

SuleymĂ‚n DĂ‚rĂ‚nî AbdurrahmĂ‚n bin Atıyye, Allahu teĂ‚lĂ‚ya şoyle yalvarıyordu: “Allahım! Eğer bana gunĂ‚hım sebebiyle azĂ‚b edeceksen, senden affını istiyorum. Cunku senin affın, benim gunahlarımdan daha geniştir. Allahım! Eğer cimriliğim sebebiyle, bana azĂ‚b edeceksen, senden keremini istiyorum.”

Denildi ki: insanların en mes’ûd ve bahtiyarı, nerede olursa olsun Allahu teĂ‚lĂ‚yı anan kalbe, gunahlardan uzak durmaya ve tĂ‚atleri yapmaya sabreden bedene, Allahu teĂ‚lĂ‚nın kendisine verdiği rızka ve yaptığı taksime rĂ‚zı olan kanĂ‚ate sĂ‚hib olandır.”

İbrĂ‚him NehĂ‚î buyurdu ki: “Sizden oncekiler şu uc şey sebebiyle helak oldular 1- Boş, dunyĂ‚ ve Ă‚hırete fĂ‚idesi olmayan şeyleri konuşmak, 2-Fazla yemek (kulluk vazîfesini yapmaya yetecek miktardan fazlasını yemek), 3- Fazla uyumak.”

YahyĂ‚ bin Mu’Ă‚z-ı RĂ‚zî şoyle buyurdu: “DunyĂ‚ onu terketmeden once, dunyĂ‚yı terk eden kimseye ne mutlu. (Ya’nî malı elinden gitmeden once, onu hayırlı işlere sarf eden kimseye ne mutlu.) icine girmeden once, kabrini bina edene (kabrinde kendisine arkadaş olacak sĂ‚lih amelleri işleyene), olumle Rabbine kavuşmadan once (emirlerine uyup, yasaklardan sakınmak sûretiyle) Rabbini rĂ‚zı edene ne mutlu.”

Hazreti Ali bin Ebî TĂ‚lib; “Yanında Allahu teĂ‚lĂ‚nın, Resûlunun ve evliyĂ‚sının sunneti olmayan kimsenin, yanında mu’teber hicbir şey yok demektir” buyurdu. Bunun uzerine Hazreti Ali’ye; “Allahu teĂ‚lĂ‚nın, Resûlullahın ve evliyĂ‚nın sunneti nedir?” diye sorulunca, şoyle cevap verdi: “Allahu teĂ‚lĂ‚nın sunneti, sırrı gizlemektir. Cunku sırrı gizlemek vacibdir. Resûlullahın sunneti, insanlara karşı mudĂ‚rĂ‚ etmektir. (MudĂ‚rĂ‚; dîni korumak icin dunyalık vermektir.) EvliyĂ‚nın sunneti, insanlardan gelen sıkıntılara katlanmaktır.”

Bizden oncekiler birbirlerine şoyle nasihatte bulunur ve birbirlerine şoyle yazarlardı: “Kim Ă‚hıreti icin amel yaparsa, Allahu teĂ‚lĂ‚ onun din ve dunyĂ‚ işlerine kĂ‚fi gelir. (Allahu teĂ‚lĂ‚, ona butun işlerinde kĂ‚fi gelir.) Kim kalbini guzelleştirirse, Allahu teĂ‚lĂ‚ da onun dış gorunuşunu guzelleştirir. (ZĂ‚hir, bĂ‚tına delĂ‚let eder.) Allahu teĂ‚lĂ‚ya karşı kulluk vazîfelerini yaparken, riya, ucb ve şohretten uzak kalırsa, Allahu teĂ‚lĂ‚ onunla insanlar arasını ıslĂ‚h eder. (Ya’nî Allahu teĂ‚lĂ‚nın sevdiği kimseyi insanlar da sever.)”

Hazreti Ali buyurdu ki: “Allahu teĂ‚lĂ‚nın katında insanların en hayırlısı, nefsinin yanında insanların en kotusu ol.” Seyyid AbdulkĂ‚dir-i GeylĂ‚nî şoyle buyurdu: “Birisine rastladığın zaman, onu kendinden ustun gorerek; belki o, Allahu teĂ‚lĂ‚nın katında benden ustundur, derecesi daha yuksektir demelidir. Eğer kucuk ise; bunun gunĂ‚hı yoktur. Ben ise, Allahu teĂ‚lĂ‚ya isyanda bulundum. Şuphesiz, Allahu teĂ‚lĂ‚ katında o benden daha hayırlıdır demelidir. Eğer buyuk ise; o, Allahu teĂ‚lĂ‚ya benden cok ibĂ‚det etti demelidir. Eğer Ă‚lim ise; ona, bana verilmeyen ve benim kavuşamadığım şeyler verildi. O, ilmi ile amel ediyor, benim bilmediğim şeyleri biliyor demelidir. Eğer cahil ise; o, bilmediği icin gunah işledi. Ben ise bildiğim hĂ‚lde gunah işledim. Hem ben, hangimizin husn-i hatime (îmĂ‚nla), hangimizin sû-i hatime (imansız) gideceğini bilmiyorum demelidir. Eğer kĂ‚fir ise; o, belki musluman olur da iyi amel işliyebilir, ben ise (Allahu teĂ‚lĂ‚ korusun) onun eski hĂ‚line duşebilirim, demelidir.”

İnsanlar arasında, onlardan birisi gibi ol! Şuphesiz Allahu teĂ‚lĂ‚, kendisini başkasından farklı ve ustun goreni sevmez.

Allahu teĂ‚lĂ‚, Uzeyr aleyhisselĂ‚ma şoyle vahyetti: “Ey Uzeyr! Kucuk bir gunah işlediğin zaman, onun kucukluğune bakma. Kime karşı gunah işlediğine bak. Sana ufak bir iyilik isĂ‚bet ettiği zaman, onun kucukluğune bakma, sana bu rızkı verene bak. Sana belĂ‚ ve musibet isĂ‚bet ettiği zaman, beni mahlûkuma şikĂ‚yet etme!”

Abdullah bin Mes’ûd buyurdu ki: “Allahu teĂ‚lĂ‚nın farz kıldıklarını tam olarak yap. İnsanların en Ă‚bidi olursun. Allahu teĂ‚lĂ‚nın haram kıldığı şeylerden sakın, insanların en zahidi olursun. Allahu teĂ‚lĂ‚nın sana verdiği rızka rızĂ‚ goster, insanların en zengini olursun.”

SĂ‚lih Merkadî’den nakledildi: “O, bir beldeye uğramıştı. O beldeye; “Ey diyar! Nerede senin evvelki halkın? Nerede seni bina edenler? Nerede senin onceki sakinlerin? diye sorunca; sahibi gorunmeyen bir ses ona şoyle dedi: “Onların eserleri kayboldu. Vucûdları toprak altında curudu. Amelleri boyunlarına asıldı.”

Hazreti Ali buyurdu ki: “Bir kimseye iyilikte bulunsan, sen onun Ă‚miri olursun. Eğer bir kimseden muhtac olduğun birşeyi istersen, onun esîri durumuna duşersin.” Cunku nefsler, iyilik yapanı sevme tabiatı uzere yaratılmıştır. Hazreti Ali; “Bana bir harf oğretenin kolesi olurum” buyurmuştur.

Ebû ZekeriyyĂ‚ YahyĂ‚ bin Mu’Ă‚z buyurdu ki: “DunyĂ‚ tam olarak terkedildiği zaman, tam olarak Ă‚hıret kazanılmış olur. (Cunku dunyĂ‚ ile Ă‚hıret iki kefe gibidir.) Kim dunyĂ‚yı terkederse, Ă‚hıreti kazanır. (Ya’nî dunyĂ‚yı seven, Ă‚hıretten yuz cevirir.) Âhıreti sevmek, dunyĂ‚yı terk etmeye bağlıdır. Âhıreti terketmek, dunyĂ‚yı sevmek sebebiyledir.”

Hamîd LukĂ‚f’a birisi gelip; “Bana, dînim husûsunda fĂ‚ide verecek birşey tavsiye et” dedi. Bunun uzerine Hamîd LukĂ‚f buyurdu ki: “Mushaf kabı gibi dînin icin bir kab edin ki, dînini kirlerden muhafaza etsin” dedi. “Dînin kabı nedir?” diye soruldu. Hamîd LukĂ‚f: “Sana lĂ‚zım ve fĂ‚ideli olmayan sozu terketmendir” dedi.

Lokman Hakim buyurdu ki: “Soz gumuş ise, sukût altındır.” Bunun ma’nası şudur Hayırlı birşeye dĂ‚ir konuşmak gumuş gibi ve guzel olunca, şer ve kotuluğe dĂ‚ir sukût edip konuşmamak, guzellik ve kıymet husûsunda altın gibidir. Buyuruldu ki: “Hakkı soylemek husûsunda suskun olup konuşmayan, bĂ‚tılı konuşan ve anlatan gibidir.”

Seyyid AbdulkĂ‚dir-i GeylĂ‚nî (kuddise sirruh) buyurdu ki: insanlar dort kısımdır: 1-Dili ve kalbi olmıyan. Bu; gunahkĂ‚r, dunyĂ‚ya aldanmış ve ahmak kimsedir. Boyle kimselerden olmaktan ve onlar arasında bulunmaktan sakın. Cunku onlar, azĂ‚ba uğrayacak kimselerdir. 2- Dili olup, kalbi olmayan kimse. Bu; hikmetli konuşur, fakat onunla amel etmez. SĂ‚dece insanları Allahu teĂ‚lĂ‚nın emirlerine da’vet eder. Kendisi ise bunları yapmaktan kacar. Tatlı ve hoş konuşmalarıyla seni aldatmamaları icin onlardan uzak dur. Yoksa onların gunahlarının ateşi seni de yakar, kalblerinin pis kokusu seni oldurur. 3- Kalbi olup dili olmayan kimse; bu oyle bir mu’mindir ki, Allahu teĂ‚lĂ‚ onu mahlûkundan gizlemiştir. Ona nefsinin ayıplarını gostermiş, kalbini nûrlandırmış, insanlarla luzumundan fazla goruşmenin sıkıntılarını, luzumsuz konuşmanın kotuluğunu ona gostermiştir. Bu, Allahu teĂ‚lĂ‚nın velî kulu olup, Allahu teĂ‚lĂ‚ onu muhafaza buyurur”. Boyle bir kimse ile beraber ol. Onun hizmetinde bulun. Boyle yaparsan, Allahu teĂ‚lĂ‚ seni sever. 4-Âlimdir. İlmi ile amel eder. Bu kimse, Allahu teĂ‚lĂ‚yı ve Ă‚yetlerini, azamet ve kibriyĂ‚sına delĂ‚let eden delîlleri bilir. Allahu teĂ‚lĂ‚ onun kalbine, herkesin bilmediği ince ve derin ilimleri koymuştur. Onun kalbini boyle ilimlere acık kılmıştır. Boyle bir zĂ‚ta muhalefet etmekten ve ona sırt cevirip ondan uzaklaşmakdan cok sakın. Onun nasihatlerini terk etmekten cok kork.

Sonra bil ki, zuhdun aslı, her turlu haramlardan sakınmaktır. ZîrĂ‚ vera’ı olmıyanın (şuphelilerden sakınmıyanın) zuhdu doğru olmaz.”

Hazreti Ali bin Ebî TĂ‚lib buyurdu ki: “Uc şey vardır ki, hıfzı kuvvetlendirir ve balgamı giderir: 1- Misvak kullanmak, 2- Oruc tutmak, 3- Kur’Ă‚n-ı kerîm okumak.”

Ka’b-ul-AhbĂ‚r ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Uc şey vardır ki, mu’minler icin şeytana karşı kal’adır: 1- Mescid: Burası Allahu teĂ‚lĂ‚yı ananların ve meleklerin bulunduğu yerdir. 2- Allahu teĂ‚lĂ‚yı zikretmek. Bilhassa “La havle velĂ‚ kuvvete illĂ‚ billĂ‚h” demek. ZîrĂ‚ şeytan, Allahu teĂ‚lĂ‚nın zikredildiğini, anıldığını işitince, gizlenir ve duraklar. 3-Kur’Ă‚n-ı kerîm okumak. Bilhassa Âyet-el Kursî’yi okumak. Bu tecrube edilmiştir.”

EvliyĂ‚dan bir zĂ‚t buyurdu ki: “Uc şey, Allahu teĂ‚lĂ‚nın hazînesindendir. 1- Fakirlik, 2- Hastalık, 3- Sabır: BelĂ‚ ve musibetin acısını, ne Allahu teĂ‚lĂ‚dan başkasına ne de Allahu teĂ‚lĂ‚ya şikĂ‚yette bulunmamaktır. Kazaya tam olarak rızĂ‚ gostermelidir. Cunku kolenin, efendisinin hukmune rĂ‚zı olması gerekir.”

Abdullah bin AbbĂ‚s’a ( radıyallahu anh ); “Gunlerin, ayların ve amellerin en hayırlısı nedir? diye soruldu. O da şoyle buyurdu: “Gunlerin en hayırlısı Cum’a gunudur. Cunku Cum’a, gunlerin efendisidir. Allahu teĂ‚lĂ‚ Cum’a gununu Muhammed aleyhisselĂ‚mın ummetine ihsĂ‚n eyledi. Ayların en hayırlısı RamazĂ‚n-ı şerîf ayıdır. Cunku Allahu teĂ‚lĂ‚, Kur’Ă‚n-ı kerîmi bu ayda indirdi. Kadir gecesi RamazĂ‚n-ı şerîf ayındadır. Bu ayda, farz olan oruc tutulur. Bu ayda yapılan nafilelerin sevĂ‚bı, farz sevĂ‚bı gibidir. Amellerin en hayırlısı, vaktinde kılınan beş vakit namazdır. Beş vakit namaz, diğer amellere acılan kapı mesabesindedir. Beş vakit namaz kılındığı zaman, diğer sĂ‚lih amelleri de yapmak nasîb olur. Beş vakit namaz kılınmazsa, diğer sĂ‚lih amelleri yapmak nasîb olmaz.”

Hazreti Ali şoyle buyurdu: “Amellerin en hayırlısı, Allahu teĂ‚lĂ‚nın kabûl ettiğidir. Ayların en hayırlısı, Allahu teĂ‚lĂ‚ya tovbe-i nasûh ile tovbenin yapıldığı aydır. En hayırlı gun, îmĂ‚nla olerek dunyĂ‚dan ayrıldığımız gundur.

Denildi ki: “Allahu teĂ‚lĂ‚ bir kul hakkında hayır murĂ‚d ettiği zaman, onu dinde fakîh yapar, dunyĂ‚ sevgisini ve tama’ı kalbinden cıkarır. Ona kendi ayıplarını gormeyi nasîb eder.”

Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ) buyurdu ki: “Bana dunyĂ‚da uc şey sevdirildi: Guzel koku, zevcelerim ve gozumun nûru olan namaz.” Allah icin olan şeyler dunyĂ‚ olmaz. Resûlullahın ( aleyhisselĂ‚m ) huzûrlarında EshĂ‚b-ı KirĂ‚m vardı. Bu sırada Ebû Bekr Sıddîk ( radıyallahu anh ) şoyle buyurdu: “YĂ‚ Resûlallah! Bana da dunyĂ‚da uc şey sevdirildi: 1- Resûlullahın ( aleyhisselĂ‚m ) mubĂ‚rek yuzune bakmak. 2- Malımı, Resûlullahın yolunda infĂ‚k etmek. 3- Kızımın, Resûlullahın nikĂ‚hı altında bulunması.” Omer bin HattĂ‚b ( radıyallahu anh ) şoyle buyurdu: “Doğru soyledin yĂ‚ EbĂ‚ Bekr! Bana da dunyĂ‚da uc şey sevdirildi: 1- İyiliği emretmek, 2- Kotulukten men etmek, 3- Eski elbise giymek.” Hazreti Omer’in cubbesinde ondort yamanın olduğu rivĂ‚yet edilir. Hazreti Osman bin AffĂ‚n da şoyle buyurdu: “Bana da dunyĂ‚da uc şey sevdirildi: 1- Acları doyurmak, 2- Cıplakları giydirmek, 3- Kur’Ă‚n-ı kerîm okumak.” Hazreti Ali bin Ebî TĂ‚lib de; “Doğru soyledin yĂ‚ Osman! Bana da dunyĂ‚da uc şey sevdirildi: 1- MisĂ‚fire hizmet, 2- Yazın şiddetli sıcakta oruc tutmak, 3- Duşmanla savaşmak” buyurdu. Onlar bu hĂ‚lde iken, CebrĂ‚il (aleyhisselĂ‚m) Resûlullaha ( aleyhisselĂ‚m ) geldi ve; “YĂ‚ Resûlallah! Allahu teĂ‚lĂ‚ sizin sozlerinizi duyunca, beni size gonderdi. Bana, eğer dunyĂ‚ ehlinden olsam neyi sevdiğimi sormanı emretti” dedi. Bunun uzerine Resûl-i ekrem; “Neyi seversin yĂ‚ CebrĂ‚il?” diye suĂ‚l buyurdu. CebrĂ‚il (aleyhisselĂ‚m); “DalĂ‚lette olanlara (yolunu kaybetmişlere) doğru yolu gostermeği, Allahu teĂ‚lĂ‚ya itaat eden ve O’ndan korkanlara yakınlık gostermeyi ve fakirlere yardım etmeği severim” buyurdu.

Yine CebrĂ‚il aleyhisselĂ‚m şoyle buyurdu: “Allahu teĂ‚lĂ‚, kullarında uc şeyi sever, 1- Başkasının, Allahu teĂ‚lĂ‚nın beğendiği işleri yapmasına imkĂ‚n vermeği, 2- İşlediği gunahlara pişman olduğu zaman ağlamayı, 3- İhtiyĂ‚c vaktinde sabretmeyi.”

EvliyĂ‚dan birisi şoyle buyurdu: “Kim işlerinde aklına guvenip ona sarılır ve Allahu teĂ‚lĂ‚ya guvenmezse, doğruya ulaşamaz. Malı sebebiyle kendisini mustağni goren, kendini başkasına ihtiyĂ‚cı yok kabûl edene malı kĂ‚fi gelmez. Gucunu mahlûktan alan, mahlûka guvenerek kendisini kuvvetli sayan, zelîl olur.”

EvliyĂ‚dan birisi buyurdu ki: “Allahu teĂ‚lĂ‚yı tanıyan, O’ndan başkasını sevmez. DunyĂ‚nın fĂ‚nî olduğunu bilen, dunyĂ‚ya rağbet etmez. Âhıreti dunyĂ‚ya tercih eder ve Allah rızĂ‚sı icin amel yapar.”

Zunnûn-i Mısrî buyurdu ki: “Bir şeyden korkan, ondan kacar. Birşeye rağbet eden, onu taleb eder, ister.” Ya’nî Cenneti istiyen, ona yaklaştıran amel yapar. Cehennemden korkan, ondan muhafaza edecek amelleri yapar.

Zunnûn-i Mısrî şoyle buyurdu: “DunyĂ‚daki ve Ă‚hıretteki her hayrın aslı, Allah korkusudur. DunyĂ‚nın anahtarı tokluk, Ă‚hıretin anahtarı aclıktır.”

MĂ‚lik bin Dinar ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Uc şeye, uc şeyle mĂ‚ni ol. TevĂ‚zu ile kibre, kanĂ‚at ile hırsa, nasihat ile hasede mĂ‚ni ol.” Hadîs-i şerîfte: “Kadere îmĂ‚n ile hased, bir kulun kalbinde birleşmez” buyuruldu.

Resûl-i ekrem ( aleyhisselĂ‚m ), Ebû Zer’e ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Ey Ebû Zer! Sefîneyi yenile, tazele. (Ya’nî her şeyde niyetini iyi yap. Senin icin sevĂ‚b ve Allahu teĂ‚lĂ‚nın azĂ‚bından kurtulmak nasîb olur.) Cunku deniz derindir. Azığını kĂ‚mil olarak al. Cunku Ă‚hıret yolculuğu uzundur. DunyĂ‚da yukunu hafiflet. Cunku yokuşu cıkmak zordur. Ameli, sırf Allahu teĂ‚lĂ‚ icin yap. Cunku Allahu teĂ‚lĂ‚ butun hĂ‚lleri bilicidir.”

Osman bin AffĂ‚n ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “İbĂ‚detin tadını şu dort şeyde buldum: 1- Allahu teĂ‚lĂ‚nın farz kıldığı emirlerini yerine getirmek, 2- Allahu teĂ‚lĂ‚nın haram kıldıklarından sakınmak, 3-Emr-i ma’rûf yapmak, 4- Kotulukten nehyetmek ve Allahu teĂ‚lĂ‚nın gazĂ‚bından korkmak.”

Ali bin Ebî TĂ‚lib buyurdu ki: “Cenneti istiyen, hayır işlere koşar. Cehennem ateşinden korkar. Nefsin arzu ve isteklerine tĂ‚bi olmaktan sakınır. DunyĂ‚nın mihnet, sıkıntı yeri olduğunu bilene, musibetler hafif gelir.”

Abdullah İbni Mes’ûd ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Dort şey, kalbin zulmetindendir 1- Fazla yediğine aldırmadan yemek. 2- ZĂ‚limlerle beraber bulunmak, 3- Gecmiş gunahları unutmak. 4-Uzun emel sahibi olmak. (Zevk ve safa surmek icin, cok yaşamayı istemek.) Dort şey de kalbin nûrundandır: 1-Haram ve şupheli yeme korkusundan ac kalmak, 2- SĂ‚lihlerin sohbetinde bulunmak, 3- Gecmiş gunahları, pişmanlıkla hatırlamak, 4- Emeli kısa tutmak.”

HĂ‚tim-i EsĂ‚m buyurdu ki: “Dort şey olmadan, dort şeyi iddia eden yalancıdır 1- Allahu teĂ‚lĂ‚nın haram kıldığı şeylerden sakınmadan, Allahu teĂ‚lĂ‚yı sevdiğini iddia eden, 2- Fakirleri ve yoksulları aşağı gorerek, Resûlullah efendimizi sevdiğini iddia eden. 3- Elinden geldiği hĂ‚lde fakirlere sadaka vermiyerek, Cenneti sevdiğini iddia eden, 4- Gunahlardan sakınmadığı hĂ‚lde, Cehennem ateşinden korktuğunu iddia eden yalan soylemiştir.”

Resûlullah efendimiz ( aleyhisselĂ‚m ) buyurdu ki: “Şekûvetin alĂ‚meti dorttur: 1- Allahu teĂ‚lĂ‚nın katında (adedi, yeri ve zamanı) tesbit edilmiş olduğu hĂ‚lde, gecmiş gunahları unutmak, 2- Kabûl edilip edilmediğini bilmediği hĂ‚lde, gecmiş iyilikleri zikretmek, anmak. 3- Kendisine verilen rızıktan rĂ‚zı olmayıp, dunyĂ‚ya tama’ etmek sûretiyle, dunyĂ‚da kendisinden yukarıdakilere bakmak. 4- Allahu teĂ‚lĂ‚nın verdiği ni’metlere şukretmeyip, sĂ‚lih amel husûsunda kendisinden aşağıdakilere bakmak. Allahu teĂ‚lĂ‚ buyurdu ki: “Ben onu dunyĂ‚dan men etmek ve tĂ‚at husûsunda ona yardım etmek sûretiyle, onu murĂ‚d ettim. Fakat o, ona verdiğime rızĂ‚ gostermemek sûretiyle beni istemedi. Ben de onu terk ettim (ona yardımımı kestim).” Se’Ă‚detin alĂ‚meti dorttur: 1- Pişmanlık ve istiğfar etmek sûretiyle gecmiş gunahları hatırlamak, 2-Kusurlu olduklarını duşunerek, sanki hic ondan oyle iyi işler meydana gelmemiş gibi kabûl ederek, gecmişte yaptığı iyilikleri unutmak, 3- Dîni husûsunda kendisinden yukarıdakine bakıp, ona uymak, 4- DunyĂ‚ husûsunda kendisinden aşağıdakine bakıp, Allahu teĂ‚lĂ‚nın kendisine ihsĂ‚n ettiği ni’metlere şukretmek.”

Resûl-i ekrem ( aleyhisselĂ‚m ) buyurdu ki: “Asıllar dort şeydir: 1- İlĂ‚cların aslı, az yemektir. 2- Edeblerin aslı az konuşmaktır. 3- İbĂ‚detlerin aslı gunah azlığıdır. (Zira gunahlar, Allahu teĂ‚lĂ‚ya ta’zim olan ibĂ‚detleri yok eder.) 4- MaksĂ‚d ve murĂ‚dların aslı sabırdır.” Denilir ki: Sabırla, murĂ‚d edilen, istenilen şeye kavuşulur. TakvĂ‚ ile demirler yumuşar.

EvliyĂ‚dan birisine ne hĂ‚lde olduğu sorulunca, şoyle cevap verdi: “Ben Rabbim ile muvafakat uzereyim. Ya’nî O’nun emirlerine uymaktayım. Nefsle muhalefet uzereyim. Ya’nî onun dediklerini yapmıyorum, insanlarla beraber nasihat uzereyim. Ya’nî onları iyi ameller işlemeye, kotu işlerden sakınmaya da’vet ediyorum. DunyĂ‚ ile beraber zarûret uzereyim. Ya’nî dunyĂ‚dan bana lĂ‚zım olan zarurî miktarı alıyorum.”

Abdullah İbni MubĂ‚rek buyurdu ki: “Hikmet ehlinden birisinin topladığı kırkbin sozden uc tanesi şudur: “Malına guvenme (malım var da bana artık bir sıkıntı ve helak gelmez deme). Mi’deni alamıyacağı kadar doldurma. FĂ‚idesi olmıyan ilmi toplama.”

HĂ‚tim-i EsĂ‚m buyurdu ki: “Dort şeyin kıymetini dort kimse bilir. Gencliğin kıymetini yaşlılar, sıhhatin kıymetini hastalar, hayĂ‚tın kıymetini vefĂ‚t etmiş olanlar, afiyetin kıymetini, belĂ‚ ve musibete uğrayanlar bilir.”

Hazreti Ali bin Ebî TĂ‚lib buyurdu ki: “Amellerin en zoru, şu dort haslettir 1-Gadab zamanında affetmek. 2- İhtiyĂ‚c vaktinde comertlik yapmak. 3- Yalnız başına ve yanında kimse yok iken haramlardan sakınmak. 4- Zulmunden korktuğu veya affını ve ihsĂ‚nını umduğu sultĂ‚nın yanında hakkı soylemek.”

Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ) bir hadîs-i şerîfte buyurdu ki: “İnsanlardan beş kişiyi aşağı tutan, beş şeyde zarar eder. Âlimleri aşağı tutan, dînini oldurmuş olur. Sultanları aşağı tutan, dunyĂ‚ işlerini bozmuş olur. (Zira sultanlar, dunyĂ‚ işlerini duzenler.) Komşularını aşağı tutan, (onlardan gelen) fĂ‚ideleri yok eder. Akrabalarını aşağı tutan, onların sevgisini kaybeder. Zevcesini aşağı tutan, gecim guzelliğini kaybeder.”

Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ) buyurdu ki: “Ummetime oyle bir zaman gelecek ki; beş şeyi sevecekler, beş şeyi unutacaklar. DunyĂ‚yı sevecekler (onunla meşgûl olacaklar), Ă‚hıreti unutacaklar (onun icin sĂ‚lih amel yapmayı bırakacaklar). Evlerini sevecekler (Onun zîneti ile meşgûl olacaklar), kabirlerini unutacaklar (Onları aydınlatacak sĂ‚lih amel yapmayı terkedecekler). Malı sevecekler (onu yığmak icin calışacaklar), fakat onun hesabını unutacaklar (Allahu teĂ‚lĂ‚nın o mal yuzunden kendisini hesaba cekeceğinden gĂ‚fil olurlar. Cunku helĂ‚l malın hesabı, haramın azĂ‚bı vardır). Coluk cocuklarını severler, Cennetteki hûrîleri unuturlar. Nefslerini severler, Allahu teĂ‚lĂ‚yı unuturlar (Nefslerinin isteklerine uyup, Allahu teĂ‚lĂ‚nın emirlerini terkederler). Onlar benden uzaktırlar, ben onlardan uzağım.”

Ebû Bekr-i Sıddîk ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Beş şey zulmet olup, bunların da beş aydınlatıcısı vardır: 1- DunyĂ‚ sevgisi zulmettir. (Cunku dunyĂ‚ sevgisi, insanı şupheli şeylere, sonra mekrûhlara, sonra haramlara duşurur. Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ) buyurdu ki: “DunyĂ‚ sevgisi her gunĂ‚hın başıdır.” İmĂ‚m-ı GazĂ‚lî de; “DunyĂ‚ sevgisi her gunĂ‚hın, dunyĂ‚ya buğz da her iyiliğin başıdır” buyurdu.) Zulmet olan dunyĂ‚ sevgisinin kandili (gidericisi) takvĂ‚dır. 2- Gunah zulmettir, bunun kandili tovbedir. (Cunku Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ) buyurdu ki: “Kul bir gunah işlediği zaman, kalbine siyah bir nokta konur. Kul Allahu teĂ‚lĂ‚dan af ve mağfiret istediği, tovbe ettiği zaman, kalbi temiz olur. Eğer gunĂ‚ha tekrar donerse, o siyah nokta artar ve kalbini kaplar.”) 3- Kabir zulmettir. Onun aydınlatıcısı, “La ilahe illallah Muhammedun Resûlullah”dır. (Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ); “Kim ihlĂ‚sla “La ilahe illallah” derse Cennete girer” buyurdu. EshĂ‚b-ı KirĂ‚m; “YĂ‚ Resûlallah! “La ilahe illallah”ı ihlĂ‚s ile soylemek nasıl olur?” diye sorduklarında, Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ) şoyle buyurdu: “Kelime-i tevhîdin, sizi Allahu teĂ‚lĂ‚nın haram kıldığı şeylerden menetmesidir.” Denilir ki: “Yedi şey kabri aydınlatır. İbĂ‚dette ihlĂ‚s, ana-babaya iyilik, akrabaya iyilik, omru gunahlarla gecirmemek, nefsinin arzu ve isteklerine uymamak, tĂ‚at icin gayret gostermek, Allahu teĂ‚lĂ‚yı cok anmak.”) 4- Korkulu yerleri pekcok olduğu icin, Ă‚hıret zulmettir. Onun kandili sĂ‚lih ameldir. 5- Sırat koprusu zulmettir. Onun kandili yakîndir. (Ya’nî şeksiz ve şuphesiz olarak gaybe inanmaktır.)”

Osman bin AffĂ‚n ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: Beş şey muttekîlerin alĂ‚metlerindendir: 1- Dindar kimselerle beraber olup, diline sahip olmak. 2- Pekcok dunyalığa kavuşunca, bunu akıbeti icin iyi gormemek. 3- DunyĂ‚dan az birşeye kavuşunca, onu fırsat ganîmet bilmemek. 4- Haram yeme korkusu ile, karnını helĂ‚l ile de fazla doldurmamak. 5-Herkesi helak olmaktan kurtulmuş, sĂ‚dece kendisinin gunahları sebebiyle helak olduğunu sanmak.

Hazreti Ali bin Ebî TĂ‚lib buyurdu ki: “Şu dort şey olmasaydı, insanların hepsi sĂ‚lih olurlardı, 1- Dîni bilmemeye rızĂ‚ gostermek. (Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ) buyurdu ki: “Allahu teĂ‚lĂ‚, dunyĂ‚yı bilip, Ă‚hıreti bilmiyen her Ă‚lime buğz eder.”) 2- DunyĂ‚ya duşkun olmak. (Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ) buyurdu ki: “DunyĂ‚ya rağbet etmemek, kalbi ve bedeni rahatlatır. DunyĂ‚ya rağbet etmek ise, kalbi ve bedeni yorar.”) 3- İhtiyĂ‚cından fazlasını vermekte cimrilik gostermek. 4- Amelde riya yapmak.”

Abdullah bin Amr bin As ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Kimde şu beş haslet varsa, dunyĂ‚da ve Ă‚hırette mes’ûd olur 1- Her zaman “La ilahe illallah Muhammedun Resûlullah” soylemek. (Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ) buyurdu ki: “Her halukĂ‚rda Allahu teĂ‚lĂ‚yı cok anınız. Cunku, Allahu teĂ‚lĂ‚ya, O’nu zikrden daha sevgili ve kulu, dunyĂ‚ ve Ă‚hıretteki her kotulukten kurtaran daha guzel bir amel yoktur.”) 2- Başa bir belĂ‚ ve musibet gelince, “İnnĂ‚ lillĂ‚h ve innĂ‚ ileyhi rĂ‚ciûn ve lĂ‚ havle velĂ‚ kuvvete illĂ‚ billĂ‚h-il-aliyyil azîm” demek. (Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ) buyurdu ki: “Allahu teĂ‚lĂ‚yı zikretmenin dışında cok konuşmayınız. Cunku Allahu teĂ‚lĂ‚yı anmanın dışında cok konuşmak, kalbi katılaştırır. İnsanların Allahu teĂ‚lĂ‚dan en uzak olanı, kalbi katı olanıdır.”) 3- Bir ni’mete kavuşunca, ni’mete şukur olarak “Elhamdulillahi RabbilĂ‚lemin” demek. 4- Bir işe başlarken, “BismillĂ‚hirrahmĂ‚nirrahîm” demek. 5- Gunah işlediğinde, “Estağfirullahel’ azîm ve etûbu ileyh” demek. (Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ) buyurdu ki: “Size hastalığınızı ve ilĂ‚cını bildireyim mi? Hastalığınız gunahlar, ilĂ‚cı istiğfardır.”)

Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ) buyurdu ki: “La ilahe illallah” demeye ve istiğfara yapışınız. Bu ikisini coğaltınız. Cunku şeytan; “İnsanları gunahlarla helak ettim. Onlar ise, “La ilahe illallah”ı soylemek ve istiğfar etmekle beni helak ettiler. Ben bunu gorunce, onları hevĂ‚ları ile helak ettim. Onlar ise kendilerini doğru yolda sanıyorlar” der.”



__________________