Hz. Omer anlatıyor: Hayber gunu, Hz. Peygamber (s.a.v)’in arkadaşlarından bazı kimseler, “falanca şehit oldu, filanca şehit oldu” derken, diğer (oldurulmuş) bir adama rastladılar onun icin de “falanca adam şehit oldu” dediler. Ancak Hz. Peygamber (s.a.v) buna itiraz etti ve “Hayır; onun caldığı bir hırka veya bir aba yuzunden ateşte olduğunu gordum.” diye buyurdu ve “Ey Hattab’ın oğlu! Cık insanlara şunu ilan et ki, ‘Muminlerin dışında kimse cennete girmez’ dedi. Ben de cıkıp ‘Şunu iyi bilin ki, Muminlerin dışında kimse cennete girmez’ diyerek -insanlara- seslendim.”(Muslim, İman, 182; İbn Kesir, Ali İmran, 3/161. ayetin tefsiri).

Bu hadisten anlaşılıyor ki, devlet malı, şahıs malı, ganimet malı hepsi kul hakkıdır. Şehit de olsa bir kimse kul hakkının karşılığını odemek zorundadır. Allah -kul hakkı da olsa- sahibini razı etmek suretiyle bazılarını bağışlayabilir. Fakat, bu hadis rivayetinde belirtildiği gibi bazılarını da cezalandırabilir. Bu hadis-i şerifi, sorunuz istikametinde birkac madde halinde acıklamakta fayda vardır:

* Bu hadis Muslim’de gectiğine gore, prensip olarak sahih kabul edilir.

* İnsanların hak-hukukuna ait olan suclar “kul hakkı” olduğundan mutlaka sorguya tabi tutulacaktır. Sorgudan sonra, ceza gorenler olduğu gibi, -başka hadislerde gectiği uzere- hak sahiplerinin gonlu alınarak beraat edenler de olur.

* Bu hadisin bahsettiği hadisede, diğerleri icin bir ibret dersi olsun diye, cezaya carpıldığına dair Hz. Peygamber (s.a.v) tarafından durumu acıkca ifade edilmiştir. Demek ki, şehit de olsa, kul hakkı es gecilmeyen bir konumdadır.

* Hadisin son cumlesi olan: “Muminlerin dışında kimse cennete girmez.” ifadesinden hareketle bu hırsızlık yapan zatın kÂfir olduğu anlamını cıkarmak yanlıştır. Cunku, buyuk gunah işleyenin de kÂfir olmadığına dair bir cok ayet ve hadis vardır. Ehl-i sunnet alimlerinin goruşu de bu merkezdedir. Bu ifadeden şunu anlamak mumkundur: Cennete gitmek icin sağlam ve samimi bir imana ihtiyac vardır. Bu bir irşat uslubu olduğu icin, ceza goren adamın imanını da sorgulayan bir imaj oluşturmakla muhatapların konuya dikkatleri cekilmiş ve “Acaba, calmak imana da mani midir?” şeklinde bir istifham uyandırılmıştır. Bu uslup, hakimane bir irşat stratejisidir.

Nitekim, bazı sahih hadislerde bu konuya da işaret edilmiştir:

Hz. Ebu Hureyre’den nakledildiğine gore, Peygamberimiz (s.a.v) şoyle buyurdu: “Zina eden kimse, zina ederken mumin değildir. Hırsızlık eden kimse, hırsızlık ederken mumin değildir. İcki icen kimse, icki icerken mumin değildir.”(Muslim, İman, 100).

Bu hadis penceresinden konuya baktığımızda, suc işleyen kimsenin sucu işlediği anda, gercek mumin olmadığını anlamak mumkundur. Bu onun kÂfir olduğu anlamına gelmez. Bilakis, “bu kimsenin suc işlediği esnada, imanının sesine kulak vermediğini, imanının şuuruyla hareket etmediğini, imanlı kalbini devre dışı bıraktığını, onun feveranına rağmen, nefsinin arzu ve isteklerini yerine getirmeyi tercih ettiğini" anlamak gerekir.
__________________