Zeytin gozlu cocuk, korkuyordu... Cunku Arabistan'ın meşhur Ukaz Panayırı, karmakarışıktı. Burası, esir pazarıydı. Genc, yaşlı her cins kole satılıyordu. Kendisi kadar kucukler bile vardı.
Adın ne?
Heyecanlı pazarlık sesleri arasında, sıcak, toz ve gurultu cok
bunaltıcıydı. Bu kargaşada, guler yuzlu bir adam, ona yaklaşarak sordu:
- Senin adın ne oğlum?
- Zeyd.
- Babanın adı?
- HÂrise, efendim!
- Nerelesin?
- Yemenli.
- Hangi kabîledensin?
- KudĂ‚a kabîlesinden.
- Oyle mi? O, eski ve kıymetli bir kabîledir...
Kucuk Zeyd, beyaz dişlerini gostererek gulumsedi ve mırıldandı:
- Doğrudur, efendim...
Bu guzel yuzlu amcayı sevmeye başlamıştı... Adam tekrar sordu:
- Karnın actır, değil mi?
Cocukcağız onune baktı. Cevap vermedi. Fakat gunlerdir ac, susuz, perişan bekleşiyorlardı. Adam tekrar sordu:
- Benimle gelmek ister misin? Guzel yemekler, temiz elbiseler ister misin?
- Sizinle yemek olmasa da gelirim efendim!
Esir tuccarı ile pazarlık ettiler. Kucuk Zeyd, boynu bukuk bekliyordu. NihĂ‚yet dortyuz dirheme anlaştılar. O kimse, parasını odedi. Gulerek başını okşadı ve dedi ki:
- Haydi bakalım kucuk Yemenli! Şimdi gidip, ikimiz de bir guzel karnımızı doyuralım!
O amca kendisini, cok daha iyi kalbli bir hanıma goturdu. Teslim ederken dedi ki:
- Ey amcamın kızı! İşte, senin icin aldığım kole!
Bu hanım, Hz. Hatice idi. Hediye eden de, yeğeni HĂ‚kim bin HizĂ‚m idi.
İlk Musluman kole
Hz. Hatice gercekten, dunyadaki butun kadınların en hayırlısı idi. Oyle olmasa, sevgili Peygamberimizle evlenmek nasip olur muydu?
Duğunden hemen sonra, Hz. Hatice de Zeyd'i, Peygamber Efendimize hediye ettiler.
Allahın Resûlu, onu gorur gormez pek sevdiler. Esirlikten kurtulması icin, azĂ‚d ettiler ve himĂ‚yelerine aldılar.
Yemenli Zeyd, boylece, yeni yuvasına yerleşti. Her gun o kadar hĂ‚rika şeyler goruyordu ki, hayranlığı gittikce artıyordu.
Cok kısa zaman sonra, o da, ilk Muslumanlar arasına katıldı. Boylece, ilk Musluman olan kadın, Hz. Hatice; ilk Musluman olan cocuk, Hz. Ali; ilk Musluman olan erkek, Hz. Ebû Bekir ve ilk Musluman olan kole de Hz. Zeyd oldu.
Zeyd bin HĂ‚rise, Mekke'de Resûlullahın yanında rahata kavuştuğu sıralarda, Yemen illerinde dertli bir baba dolaşıyordu. Kaybolan oğlunu arıyor ve hasret dolu şiirler okuyordu:
Zeyd icin ağlıyorum,
Karalar bağlıyorum.
Geri doner mi diye,
Kalbimi dağlıyorum...
Dağlara cıkayım mı?
Zeyd'imi arayım mı?
Bir haber versin diye,
RuzgĂ‚ra sorayım mı?
Yemenliler hemen tanıdılar
Yemen'den ayrılan her kervana, oğlunu tenbih ediyordu. Gelen her yolcuya da, onu soruyordu. Bir şeyler oğrenebilmek icin cırpınıyordu. Yemenliler o sene de Mekke'ye gittiler...
KĂ‚be'yi tavĂ‚f e-denler arasında, Zeyd de bulunuyordu. Yemenliler, onu hemen tanıdılar. Memlekete donunce, babasına mujdeyi verdiler. İhtiyar HĂ‚rise, sevincten sanki deli olacaktı!..
Oğlunu kaybettiğine ne kadar uzulduyse; yaşadığına da, o kadar sevindi... Ustelik iyi kalbli efendisinin, oğlunu azĂ‚d ettiği soyleniyordu. O hĂ‚lde, hur idi. Peki oyleyse, nicin yurduna donmuyordu?
Bu karışık duşunceler arasında, yine de; bir an evvel, oğluna kavuşmak istiyordu...
Ertesi sabah Zeyd'in amcasıyla birlikte, yola cıktılar. Yanlarına bir de, kole almışlardı. Bu genc ve kuvvetli esirin adı, Serahbil idi. Uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra, MubĂ‚rek Beldeye vardılar...
Sevgili Peygamberimizi bulmaları zor olmadı. Konuşabilmek icin, izin istediler. Yerlerde ve goklerde bulunanların en merhametlisi olan Resûlullah efendimiz, onlari kabûl ettiler.
Oğlumdan ayrı duştum
Yemenli HĂ‚ris, şoyle dedi:
- Ey Abdulmuttalib'in torunu! Ey Abdullah'in oğlu! Ey buyuk Mekkeli! Ey bu kavmin reisi! Ben, tĂ‚lihsiz bir babayım.
Cunku, en sevgili oğlumdan ayrı duştum. Ancak sizin yardımınızı diliyor ve bekliyorum.
Oğlumun yerine, size başka bir kole getirdim! Şu Serahbil adındaki genci, lutfen kabûl buyurun. Kendisi kuvvetli ve guvenilir bir insandır. Onu alınız ve oğlumu bana geri veriniz!
Bu teklif karşısında, Peygamberimiz buyurdular ki:
- Zeyd'i cağırıp kendisine durumu bildirelim. Onu serbest bırakalım. ŞĂ‚yet size gelmeyi tercih ederse, bir şey vermenize gerek kalmadan, onu alıp goturebilirsiniz. Şayet beni tercih eder, yanımda kalmayı isterse, Allaha yemin ederim ki, beni tercih edeni kimseye terk etmem, yanımda kalır.
HĂ‚rise ve kardeşi, Peygamber efendimizin, Zeyd ile ilgili olarak verdikleri bu cevaba cok memnun olarak dediler ki:
- Sen bize cok adĂ‚letli ve insaflı davrandın.
Bunun uzerine Peygamberimiz, Zeyd'i huzuruna cağırarak, kendisine buyurdu ki:
- Bunları tanıyor musun?
- Evet efendim, tanıyorum. Biri babam, diğeri amcamdır.
- Ey Zeyd! Sen, benim kim olduğumu oğrendin, sana olan şefkat ve merhametimi, davranışımı da gordun. Şimdi bunlar seni almaya gelmişler. O hĂ‚lde, ya beni tercih et ve yanımda kal veya onları tercih et, git!
Eşsiz insan
Resûlullah efendimizin, kendisini serbest bırakması uzerine, Zeyd, hayatının en onemli anlarını yaşıyordu. Herkes ne cevap vereceğini, ne yapacağını merakla bekliyordu! Muthiş bir imtihan icindeydi. Kendi kendine şunları duşundu:
Bir tarafta, oz babam duruyor. Dunyaya gelmeme sebep olan kimse. Diğer tarafta ise, esirleri ve efendileri eşit kılan; yetimlerin, oksuzlerin, kolelerin, gucsuz ihtiyarların, dul kadınların, misĂ‚firlerin, garip yolcuların ve fukaranın yardımcısı eşsiz insan.
Karar vermek, gercekten zordu... Fakat HĂ‚rise oğlu Zeyd, Peygamberimize donerek şunları soyledi:
- Ben hic kimseyi size tercih etmem. Siz benim hem amcam, hem babam makĂ‚mındasınız. Sizin yanınızda kalmak istiyorum.
Bu sozleri duyanlar, şaşırıp kaldılar! Sadece Resûlullah Efendimiz gulumsuyordu. Hz. Zeyd de, huzur icindeydi. Babası kızarak, Zeyd'e dedi ki:
- Yazıklar olsun sana! Demek ki, sen koleliği hurriyete, annene, babana ve amcana tercih ediyorsun! Bunları mahsustan soyluyordu. Belki fikrinden cayar da, geri doner umidindeydi. Fakat oğlu, gĂ‚yet sĂ‚kin bir şekilde, kara gozlerini babasına cevirip cevap verdi:
- Babacığım, ben bu zattan oyle şefkatli muamele gordum ki, Ona kimseyi tercih edemem.
Daha sonra Peygamber Efendimiz, ayağa kalktılar. Zeyd'i, kocaman bir taş uzerine cıkarttılar. Orada bulunanlara dediler ki:
- ŞĂ‚hit olunuz ey insanlar! Zeyd bundan sonra, benim oğlumdur. Onu evlĂ‚t ediniyorum. O bana vĂ‚ris, ben ona vĂ‚risim.
Sevincle memleketlerine donduler
Babası ve amcası bu durumu gorunce, kızgınlıkları gecti. Sevinc icinde memleketlerine donduler. Bundan sonra Zeyd'e, Zeyd bin Muhammed, yĂ‚ni Muhammed'in oğlu Zeyd denilmeye başlandı.
Bu hĂ‚diseler olduğunda, henuz İslĂ‚miyet gelmemişti. Daha sonra Allahu teĂ‚lĂ‚nın, AhzĂ‚b sûresinin 5. ve 40. Ă‚yetlerindeki, (EvlĂ‚tlarınızı babalarının ismiyle cağırın, boylesi Allah katında daha doğrudur), (Muhammed aleyhisselĂ‚m sizden hicbir erkeğin (Zeyd gibi) babası değildir) meĂ‚lindeki emirleri ile evlĂ‚t edinmek de kaldırılınca, Hz. Zeyd babasının ismiyle, yĂ‚ni HĂ‚rise'nin oğlu Zeyd mĂ‚nasında (Zeyd bin HĂ‚rise) diye cağrılmaya başlandı.
Allahın Resûlu, Zeyd'i cok severlerdi. O kadar ki, onu, oz amcaları Hz. Hamza ile kardeş ilĂ‚n ettiler. Peygamber efendimizin ailesinde ve akrabĂ‚larında da, aynı sevgi mevcuttu. Şehitlerin en buyuğu Hz. Hamza, her savaşa cıkışta, butun varlığını ona vasiyet ederdi.
Bir gun Peygamber Efendimiz buyurdular ki:
- Cennetlik hanım isteyen, Ummu Eymen'le evlensin!..
UsĂ‚me adlı bir oğulları oldu
Ummu Eymen iyi kalbli ve Habeşli bir cĂ‚riye idi. Peygamber Efendimize, anacığından emĂ‚net kalmıştı...
Artık delikanlı olan Hz. Zeyd, hemen, o siyahî hanımla evlendi. UsĂ‚me adlı bir de oğulları oldu.
Zeyd bin HĂ‚rise, Bedir harbinden Mûte harbine kadar, Peygamber efendimizin bulunduğu butun savaşlara katılmıştır. Yalnız Mureysi gazĂ‚sında, Peygamber efendimiz onu Medîne'de yerine vekil bıraktığından bulunamadı. Bunun dışında pek cok seferde bulunmuş, bir coğunda kumandanlık ederek, secĂ‚ati, kahramanlığı ile ornek olmuştur.
Hicretin 8. yılında, Mûte seferine cıkılacaktı. MucĂ‚hidlerin başında, Hz. Zeyd bulunuyordu. Cunku sevgili Peygamberimiz sancağı ona teslim etmişlerdi. Hz. Ali'nin kardeşi Hz. CĂ‚fer ve HĂ‚lid bin Velîd gibi kumandanlar, onun emrinde idiler. Medîne'de vedĂ‚laşırken, Allahın Resûlu buyurdular ki:
- Muharebede Zeyd şehit olursa, sancağı CĂ‚fer alsın! O da şehit duşerse, Abdullah bin RevĂ‚hĂ‚ başa gecsin!
Soyledikleri aynen cıktı. Uc buyuk SahĂ‚bî de, arka arkaya Cennete uctular.
Sahih-i BuhĂ‚ri'de, bu olay şoyle anlatılıyor:
Resûlullah efendimiz Mûte'ye orduyu gonderdikten epey sonra, bir gun minberde konuşma yapıyorlardı. Birdenbire Efendimizin gozlerinden yaşlar boşanmaya başladı ve konuşmalarını keserek buyurdular ki:
- İşte Zeyd şehit oldu, bayrağı CĂ‚fer aldı. O da şehit oldu. Bayrağı Abdullah aldı. O da şehit oldu. Şimdi bayrağı HĂ‚lid bin Velîd aldı. CenĂ‚b-ı Hak zaferi HĂ‚lid'e nasîb etti.
Hz. Zeyd'in kumandan olduğu bu savaşta, ondan sonra kumandan olarak şehit edilen CĂ‚fer-i TayyĂ‚r'ın, savaş sırasında iki kolu birden kesilmişti. Onun hakkında Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- CenĂ‚b-ı Hak CĂ‚fer'e kesilen kollarının yerine iki kanat ihsĂ‚n buyurdu. Cennette meleklerle birlikte uctuğunu Rabbim bana gosterdi.
Bu sebeple, vefĂ‚tından sonra kendisi, Ucan CĂ‚fer mĂ‚nasına gelmek uzere, "CĂ‚fer-i TayyĂ‚r" lĂ‚kabıyla anılmıştır.
Hz. Zeyd'in Mûte savaşında şehit edilmesinden bir sûre sonra, bu defa mubĂ‚rek şehidin oğlu UsĂ‚me kumandasında bir ordu daha hazırlandı. Fakat, Resûlullah efendimizin hayatının son gunlerine rastlaması yuzunden onları uğurlayamadı. Daha sonra bu ordu Hz. Ebû Bekir tarafindan Şam uzerine gonderilmiş ve zaferle donulmuştur.
Hz. Zeyd ilk îman edenlerdendi. Îman edince, Mekke'de iken pek cok ezĂ‚ ve cefĂ‚lara mĂ‚ruz kaldı. Buna rağmen o, hepsine katlandı ve îmanından zerre kadar tĂ‚viz vermedi.
Peygamberimiz, TĂ‚if halkını İslĂ‚miyete dĂ‚vet icin, Zeyd ile beraber TĂ‚if'e gitmişti. TĂ‚if halkına bir ay nasîhat ettiler. Hic kimse îman etmedi. Alay ettiler. İşkence yaptılar. Yuhaladılar. Peygamber efendimiz, Zeyd bin HĂ‚rise ile donerlerken, yolda TĂ‚ifliler tarafından taşa tutuldular. Her tarafları kan revĂ‚n icinde kaldı.
Bircok yerinden yaralandı
Hz. Zeyd, Peygamberimizi atılan taşlardan korumak icin, Onun onune, arkasına, sağına, soluna gecerek siper oluyordu. Bu sırada başından ve bircok yerinden yaralanmıştı. O buna rağmen, buna aldırmıyordu. Onun icin onemli olan, Resûlullah efendimize bir zarar gelmesin, Ona gelecek zarar kendisine gelsindi. Bu seferden Mekke'ye donerken, AddĂ‚s adlı tek bir kole îman etmişti.
Hz. Zeyd, hicret izni cıkınca, Medîne'ye hicret etti. Medîne'de, Ensardan Gulsum bin Hedm'in evinde misĂ‚fir kaldı.
Hz. Zeyd Peygamberimizi o kadar cok seviyordu ki, canını Onun yolunda fedĂ‚ etmekten cekinmiyordu. HattĂ‚ Peygamberimizi oz babasına tercih etmişti. Peygamber efendimiz de, Zeyd'i ve oğlu UsĂ‚me'yi cok severdi. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bana insanlar arasında en sevimli gelen kişi, benim ve Allahın ihsĂ‚nına mazhar olan kişidir. Bu zat Zeyd'dir.)
Allahu teĂ‚lĂ‚nın ihsĂ‚nı; Musluman olmasını nasib etmesi, Peygamberimizin ihsĂ‚nı ise, onu hurriyetine kavuşturmasıdır.
Zeyd bin HĂ‚rise, uzak bir yere gidiyordu. KirĂ‚ ile tuttuğu katırcısı, tenha bir yerde bunu oldurmek istedi. İzin isteyip iki rekat namaz kıldı. Sonra uc defa, "YĂ‚ ErhamerrĂ‚himîn" dedi. Her birini soylerken, "Onu oldurme" sesi geldi.
Ucuncusunde geldim
Dışarıda adam var sanarak, katırcı dışarı cıkıp iceri girdi. Ucuncusunde, elinde kılıc bulunan bir suvĂ‚ri iceri girip katırcıyı oldurdu. Sonra Zeyd'e donerek dedi ki:
- Sen, "YĂ‚ ErhamerrĂ‚himîn" duĂ‚sına başlarken, ben yedinci gokte idim. İkincisini soylerken birinci goke, ucuncusunde yanınıza geldim.
Hz. Zeyd, bu gelen suvĂ‚rinin, melek olduğunu anladı.
Kur'an-ı kerimde, EshĂ‚b-ı kirĂ‚m icinde Hz. Zeyd'den başka hicbir kimsenin ismi acıkca zikredilmedi. Sadece Zeyd'in ismi gecmektedir. Bu, onun icin buyuk şeref olmuştur.
Zeyd, beyaz, guzel idi. Oğlu UsĂ‚me ise esmer idi.
Hz. Zeyd, tahminen milĂ‚di 575 yılında doğmuş olup, annesi Su'de binti Sa'lebe'dir. Kunyesi oğluna nisbetle Ebû UsĂ‚me'dir. Yemenlidir. Yemen'in o zamanki en muhterem kabîlesi olan KudĂ‚a kabîlesine mensuptur. Annesi ise Tay kabîlesinin bir kolu olan Maan oğullarındandır.
Hicretin altıncı senesinde Zeyd bin HĂ‚rise, EshĂ‚bdan bĂ‚zılarının ticaret mallarını Şam'a goturup satmak uzere yola cıktı. Zeyd bin HĂ‚rise ve arkadaşları atlı idiler.
Zeyd bin HĂ‚rise ve arkadaşları, ticaret malları ile VĂ‚dilkurĂ‚'ya yaklaştıkları sırada, FezĂ‚re bin Bedir kabîlesinden birtakım adamlar, onların onlerini kestiler. Zeyd'i ve arkadaşlarını kılıctan gecirdiler. Onların oldurulduklerine kanaat getirerek, yanlarındaki butun ticaret mallarını gasp ettiler.
Gunduzleri gizleniniz!
Zeyd bin HĂ‚rise'nin arkadaşları şehit oldu. Zeyd bin HĂ‚rise de ağır surette yaralanıp şehitler arasına baygın duşmuştu. Olme derecesine geldi.
Zeyd bin HĂ‚rise, bir muddet sonra ayıldı. Yavaş yavaş Medîne'ye geldi. Başlarına gelenleri, Peygamberimize haber verdi.
Zeyd bin HĂ‚rise, Benî FezĂ‚relerle carpışmak icin yemin etti ve kendisini, Benî FezĂ‚relere gondermesini, Peygamberimizden diledi.
Zeyd bin HĂ‚rise'nin yaraları iyileşince, Peygamberimiz, onu, askerî bir birliğin başına gecirerek Benî FezĂ‚relere gonderdi. Gonderilen birlik, buyukce bir suvĂ‚ri boluğu idi. Gonderirken, onlara buyurdu ki:
- Gunduzleri gizleniniz, geceleri yuruyunuz!
Zeyd bin HĂ‚rise ve arkadaşları kılavuzlarının yanılması sonucu, bir gun boyunca yanlış yolda ilerlediler. Benî FezĂ‚reler de, İslĂ‚m mucĂ‚hidlerinin geldiklerini haber aldılar. ZîrĂ‚, Ă‚det olarak kendilerine bir gozcu tayin etmişlerdi. Her gun, gozcu kendilerine ait bir dağın tepesine cıkıp, yoldan kendilerine doğru gelenlere bakar, gelenleri, bir gunluk uzaklıktan haber verir ve, Rahatca uyuyunuz! Bu gece size gelebilecek bir tehlike, bir zarar yok" derdi.
Zeyd bin HĂ‚rise ve arkadaşları, Benî FezĂ‚releri geceleyin gĂ‚fil iken basmayı bekleyerek sabahladılar. Sabaha cıktıkları zaman, Benî FezĂ‚relerin, yurtlarından gitmiş olduklarını gorduler.
Zeyd bin HĂ‚rise, Benî FezĂ‚releri araştırmak icin, ileri gitmekten arkadaşlarını men etti. O sırada, Benî FezĂ‚relerden, kucuk bir cemaata rastladılar. Onları kuşattılar.
Zeyd bin HĂ‚rise ve arkadaşları tekbir alarak, onlarla şiddetle carpıştılar. Benî FezĂ‚reler, bozguna uğradı. Benî FezĂ‚relerin belli başlı adamlarından Abdullah bin Mesade ile Kays bin Numan bin Mesade olduruldu.
Seleme bin Ekva, araştırmaya devam etti. İclerinde kadın ve cocukların da bulunduğu bir grubun dağa doğru seğirttiklerini gorup, ok atarak, onların dağa kacmalarına engel oldu.
Zeyd'i kucakladı
İslĂ‚m mucĂ‚hidlerinden Kays bin Muhassir, Ummu Kirfenin ardına duşup onu yakaladı. Ummu Kirfe, yaşlı bir kocakarı idi. Yakalanınca, Peygamberimize sovup saymaya başladı. Zeyd bin HĂ‚rise de, onu oldurmesini, Kays bin Muhassir'e emretti ve derhal olduruldu.
Benî FezĂ‚relerin, ele gecirilebilen malları ganîmet olarak alındı. Zeyd bin HĂ‚rise, Ummu Kirfe'nin zırh gomleğini Peygamberimize gonderdi.
MucĂ‚hidler, Medîne'ye dondukleri sırada, Peygamberimiz evinde idi. Zeyd bin HĂ‚rise, gidip Peygamberimizin kapısını caldı. Peygamberimiz, Zeyd'i karşılayıp kucakladı ve alnından optukten sonra, ne yaptıklarını ona sordu. Zeyd de, Allahın lutfettiği yardım ve zaferi Peygamberimize haber verdi.
Peygamber efendimizin mektubunu Rum Kayseri Heraklius'a goturen EshĂ‚b-ı kirĂ‚mdan Hz. Dihye, donuşte, Kayserden aldığı bahşişler, kıymetli hediyeler ve elbiselerle Hisma'ya geldi.
CuzĂ‚mlardan Huneyd ve oğlu ile daha birtakım adamlar, orada Dihye'nin yolunu keserek, uzerindeki eskimiş elbisesinden başka yanındaki her şeyi yağmaladılar.
Eski elbisemle geldim
Dihye, Medîne'ye gelince, evine girmeden, doğruca Peygamberimizin yanına gidip, Kayser Heraklius ile aralarında olup bitenleri başından sonuna kadar haber verdikten sonra dedi ki:
- YĂ‚ Resûlallah! Kayserin yanından donup gelirken, Hisma'da bulunduğum sırada, CuzĂ‚mlardan bir cemaat beni baskına uğrattılar. Hicbir sey bırakmaksızın yanımdaki şeyleri yağmaladılar. Nihayet, Medîne'ye şu eski pusku elbisemle gelebildim!
Sonra da Huneyd ile oğlunun cezĂ‚landırılmalarını diledi.
Bunun uzerine Peygamberimiz, Zeyd bin HĂ‚rise'yi, beşyuz kişilik bir kuvvetle CuzĂ‚mlara yolladı. Hz. Dihye'yi de, Zeyd bin HĂ‚rise'nin yanına kattı. Benî Uzrelerden bir adam da, kılavuz olarak yanlarına katıldı.
Zeyd bin HĂ‚rise, kılavuzlar ile birlikte geceleri yuruyorlar, gunduzleri gizleniyorlardı.
İslĂ‚m mucĂ‚hidlerinin, CuzĂ‚mların yurtlarına geldikleri sırada, CuzĂ‚mların ileri gelenlerinden Rifaa bin Zeyd, Musluman olup, Peygamberimizin mektubu ile kavminin yanına donmuştu. CuzĂ‚mlardan ve civĂ‚r bĂ‚zı kabîlelerden bircok kimse Harreturrecla'ya gelip konmuşlardı.
Kılavuz, İslĂ‚m mucĂ‚hidlerini, Harre'nin Evlac tarafından getirmişti. İslĂ‚m mucĂ‚hidleri, sabahleyin Huneyd ve oğlunun konak yerine ve onların yanında bulunanlara ansızın baskın yaptılar. Huneyd'le oğlu olduruldu. Benî Ahnef veya Ecneflerden de, iki kişi oldu. Bircok kadınlar ve cocuklar esir edildi. İslĂ‚m mucĂ‚hidleri; bin deve ve beş bin davar ele gecirdiler.
Dubeyboğulları, İslĂ‚m mucĂ‚hidlerinin Medan colunde bulunduklarını oğrenince, onlardan HassĂ‚n bin Melle, Uneyf bin Melle, Ebû Zeyd bin Amr atlarına binip gittiler.
Bugun sakın yapma!
Bunlar, İslĂ‚m mucĂ‚hidlerine yaklaşınca, Ebû Zeyd'le HassĂ‚n, Uneyf bin Melle'ye dediler ki:
- Sen, bizimle gel! Fakat, şimdiye kadar yapageldiğin şeyleri bugun sakın yapma! Biz, konuşurken, sen, dilini tut! Bugun, bize bir uğursuzluk getirme!
İclerinden, yalnız HassĂ‚n bin Melle'nin konuşmasını kararlaştırdılar. HassĂ‚n, Zeyd bin HĂ‚rise'nin yanına kadar varıp durdu ve dedi ki:
- Biz, Musluman bir cemaatiz!
- Oyle ise, FĂ‚tiha sûresini okuyunuz bakayım!
HassĂ‚n, FĂ‚tiha sûresini okuyunca, Zeyd bin HĂ‚rise dedi ki:
- Askere sesleniniz ki, yuce Allah, şu kavmin icinden cıkıp geldikleri yeri bize haram ve dokunulmaz kılmıştır. Ahdini bozan, bundan mustesnĂ‚dır!
Bu konuşmalardan sonra, onlarla savaşmaktan vazgecildi.
__________________