Her erkek baba olduktan sonra değişik duygular hisseder. Kimi erkekler halterde dunya dunya şampiyonu olmuş, futbolda dunya kupasını tek başına kazanmış, 100 metreyi 6 saniyede koşmuş edasıyla ortalıkta dolanıp boburlenirken, kimileri de ağlayan, sık sık acıkan gazını cıkartamayan, kusan yaratık (onlara gore) karşısında irkilip, korkup ve hatta sinirlenip bir koşeye cekiliverirler. Onlara gore pabucları dama atılmıştır, herkes bebekle ilgilenmektedir ve ilgi beklemek bir yana sure kli yeni doğum yapan eşlerine ve bebeğe ilgi gostermek zorunda kalmışlardır. “hayatım ya da hanım koş bu yine ağlıyor, bu yine kustu” vb. cumleler bu sendromu yaşayan babaların bulunduğu evlerde sık sık kurulur.
Bu sendromu yaşayan erkekler iclerine kapanıp depresif belirtiler gosterebilecekleri gibi, aşırı gergin ve sinirli tavırlarıyla da dikkat cekerler. Dunyaya gelmiş olan savunmasız bebek sanki onların duşmanıdır. Hic bir şey eskisi gibi değildir ve bir daha asla da eskisi gibi olmayacaktır. Hayat tamamıyla değişmiş, eşleri ve hatta evleri ellerinden alınmış gibidir. Kendilerini yaşadıkları eve bile ait hissetmezler, dışlandıklarını, horlandıklarını duşunurler. Gezmek, eskiden olduğu gibi sohbet etmek, sevişmek ve hatta uyumak mumkun değildir. Bu yeni gelen kucuk bebek yetmiyormuş gibi cussesini aşan bir dolu masraf cıkartmaktadır. Maması bezi, doktoru, aşısı, giyecekleri, her gun calışan camaşır ve bulaşık makineleri bu sendromu yaşayan erkeklerin gozunde dunyanın en buyuk masraf kapılarıdır.
Bu sendromun en keskin yaşandığı erkeklerde bahsettiğim depresif belirtiler o kadar yoğundur ki bebeğe karşı duşmanca duygular taşırlar. İlgisiz, ozensiz bebeğe ve eşe mesafeli bir tavır takınırlar. Hatta bazıları da evi kısa bir sure icin bile olsa terk etme eğilimine girerler. Yeni doğum yapmış yardıma ve desteğe ihtiyac duyan eşlerine yokmuş gibi davranırlar. Onlar icin bebeği sevmek ilgilenmek sadece ve sadece yuktur. Hayat artık sıkıntı vericidir, pek coğu bu durumla başa cıkmak icin işlerine daha cok enerji aktarırlar mesailere kalırlar eve bir turlu gitmek istemezler.
Babalık sendromu genellikle eğer kişide psikopatolojik bir yatkınlık yoksa uc ay icerisinde ortadan kalkar, belirtiler yok olur ve sorumlu babalık sureci başlar. Uzayan durumlarda ise babanın kesinlikle bir psikolojik yardım alması gerekir. Aksi taktirde boşanmaya kadar giden bazı aile ici catışmalar baş gosterebilir.
Diğer yandan reddeden babalık sendromunun yanında Coudave Sendromu olarak literature gecmiş bir babalık sendromu daha mevcuttur. Baba adaylarının yaklaşık yuzde 10'u ile yuzde 65'i arasında gorulen bu sendrom, hamilelik sırasında en sık ucuncu aya doğru ya da doğum yaklaştığında ortaya cıkar. Belirtileri doğum yapacak eşin paralelinde duygusal değişimler, yorgunluk, baş ağrısı, bel ağrısı, bacaklarda kramplar, mide bulantısı, baş donmesi ve aşerme şeklindedir. Bu sendromu yaşayan pek cok baba adayı, anne adayından cok daha fazla kilo bile alabilir. Hamile eşle ozdeşleşme (bir olma) arzusu, kıskanclık, dunyaya yeni gelecek bebeğin korkusu, kaygılar ya da duzensizleşen cinsellik gibi sorunlar bu sendromun nedenleri olabilmektedir.
Yine de gunu geldiğinde, belki de elinizde kalacak ya da sizden geriye kalacak son şeydir, baba olmak. Artık dunyada olmadığınız zamanlarda hayatınızın bir başkası tarafından temize cekilebileceği umududur. Onulmaz yalnızlığınıza bir dem care yalıtılmışlığınıza bir dem karşı duruştur. Bir avuctan, bir kucağa değişim gosteren sarılmaların umududur, sana benzeyene, senle olana bir ozlemdir, bir yoldur ki sen bitene kadar o hic ama hic bitmez. Ateşi yuksek gecelerin uykusuz sabahlarında termometreye gulumsemektir, bir duşuşun sonunda ağlayan bir cift kucuk gozun yaşını dindirebilmektir. Umudu yaşatmak umudu aşılamaktır, yanında olmak yanında hissetmektir ve belki de an gelip sadece onun icin yaşamak onun icin hayata tutunmak ve sadece onun icin savaşmaktır. Anlatılabilir ama ancak yaşandığında anlaşılır.
11 yıllık baba…

[h=2]İzmir Psikolog uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]