İBN TEYMİYYE ve Raf'u'l-MelĂ‚m RisĂ‚lesi

İbn Teymiyye:
Hayatı ve Eserleri

İbn Teymiyye, Takiyyuddin Ahmed b. Abdulhalim HarrĂ‚nî ve Hanbelîdir. Yedinci derecedeki dedesi Tebuk'de Teym kabilesine mensup bir cĂ‚riyeden geldiği icin bu lĂ‚kabla yĂ‚dedilmiştir. İbn Teymiyye'ye kadar silsile-i nesebini teşkil eden ecdĂ‚dının hepsi ilim ile iştihar etmiş kimselerdir. Bu cihetle Ahmed b. Teymiyye ecdĂ‚dından mevrûs zengin bir kutubhĂ‚neye mĂ‚lik idi. Vefatında veresesi tarafından bu metrûkĂ‚t-ı ilmiyye senelerce satılmış, bir turlu bitirilememiştir. 661 tarihinde Harran'da doğan İbn Teymiyye, tatar istilĂ‚sı uzerine pederile Şam'a gelerek orada neş'et etmiştir. Pederinden fıkıh ve fıkıh usûlu okumuş ve Şemsuddin, Zeynuddîn-i SencĂ‚, Muhammed b. AsĂ‚kir gibi zevĂ‚ttan hadis ahzetmiştir. Şuyûhunun (ustadlarının) adedi iki yuzu mutecĂ‚viz olduğu haber veriliyor. Kutub-i Sitte ve MesĂ‚nîdi mukerreren okumuştur. KitĂ‚bu Sibeveyh'i hem okumuş ve hem tenkit etmiştir. Tefsirde, ferĂ‚izde, hesap ve cebir gibi ulûm-ı riyĂ‚ziyyede, kelĂ‚m ve felsefede en ustun dereceye vĂ‚sıl olmuştur. ZekĂ‚sı, hĂ‚fıza kuvveti, ifade kudreti cihetiyle fıtratin bir hĂ‚rikası idi. MahfûzĂ‚t-ı ilmiyyesini asla unutmak bilmiyen bu zekĂ‚ numûnesinin bu mahfûzĂ‚tını, tam zamanında ve yerli yerinde talĂ‚katle sarf ve sevkettiğini HĂ‚fız Zehebî hayrĂ‚nlıkla yĂ‚deder. Yirmi yaşına varmadan tedrîs ve iftĂ‚ya başlamıştı. Menkul ve mĂ‚kûlde, selef ve halefin mezĂ‚hibine vukufta misli gorulmemiş bir seviyyede idi. Tefsire, hadise, fıkha, usûle dĂ‚ir eserlerinin ve sapık mezhepler hakkındaki reddiyyelerinin, muşkil meseleleri hall icin yazdığı risĂ‚lelerinin adedi uc yuze bĂ‚liğ olmuştur. Zehebî ise, "Zamanımızda gorulebilen telifĂ‚tının beş yuze bĂ‚liğ olduğu istib'Ă‚d edilmemelidir", diyor. Aşağıdaki eserler, Şeyhin telifĂ‚tı cumlesindendir. TeĂ‚ruzu'l-akli ve'n-nakil ki dort cilddir. Cevab-ı sahih ise NesĂ‚rĂ‚yı redde dĂ‚ir olup bu da dort cilddir. Akîde-i IsfahĂ‚nî, bir cilddir. FelĂ‚sifeyi redde dĂ‚ir eseri dort cilddir. Birer cildden ibaret olan İsbĂ‚t-i MeĂ‚d, İbn SinĂ‚yı red, Subût-ı Nubuvvet, İsbĂ‚t-i sıfĂ‚t, KitĂ‚bu'l-arş, Ref'u'l-melĂ‚m, Şeyh-i Ş'Ă‚ Ebu Mansûr b. Mutahher'i red icin yazdığı er-Raddu ale'l-imĂ‚miyye ki iki buyuk cildden ibĂ‚rettir. Kaderiyyeyi, Hulûliyye ve İttihĂ‚diyyeyi reddiyyesi, fezĂ‚il-i Ebu Bekir ve Omer'e dĂ‚ir eseri, eimme-i erbaayı tafdîli, dort cildden ibaret olan Umde şerhi, Durretu'l-mudiyye, MenĂ‚sik-i kubrĂ‚ ve suğrĂ‚, Kitab-ı talĂ‚k, es-sĂ‚rimu'l-meslûl alĂ‚ men sebbe'r-resûl, Halk-ı ef'Ă‚l, RisĂ‚le-i BağdĂ‚diyye, Tuhfe-i IrĂ‚kiyye, Islahu'r-rĂ‚î ve'r-raiyye, Red alĂ‚ te'sîsi't-takdîs li'r-rĂ‚zî, yedi cild, Red ale'l-mantık, Kitabu'l-furkan, Kitabu'l-istikame iki cild, MinhĂ‚cu's-sunne...

İbn Teymiyye'nin birbirinden mustesnĂ‚ bir guzelliği bulunan bu eserleri icinde en şĂ‚heseri MinhĂ‚cu's-sunne'sidir. MuşĂ‚runileyh bu eserini, Şeyhu'r-revĂ‚fız İbn Mutahher'in MinhĂ‚cu'l-kerĂ‚me'sine karşı yazmıştı. İmameti isbat maksadile yazılan ve Şîa arasında yusek bir kıymeti hĂ‚iz bulunan bu eserde tarîk-i hakdan nasıl udûl edildiğini İbn Teymiyye MinhĂ‚cu's-sunne'sinde birer birer gostererek MinhĂ‚cu'l-kerĂ‚me'nin altını ustune getirmiş ve Şîa Ă‚lemini hayret icinde bırakmıştır. Bu mevzuda bu derece muvaffakıyyetli bir eser, ne ondan evvel yazılmıştır, ne de sonra yazılmak muyesser olmuştur ve yazılamaz da. Bu eseri ile İbn-i Teymiyye, Ehl-i sunnet Ă‚leminde Şeyhu'l-islĂ‚m unvĂ‚n-ı fĂ‚hirine bihakkin kesbi-istihkak etmiş bulunuyordu. Nasıl ki bîemĂ‚n hasımlarından olan HĂ‚fız İbn Subkî bile Şeyhu'l-islĂ‚m'ın bu eserindeki muvaffakıyyetini bir mektupla HĂ‚fız Zehebiye bildirmek kadirşinĂ‚slığında bulunmuştur. Ne garipdir ki aradan iki bucuk asır kadar uzun bir zaman gectikten sonra İbn Hacer Heytemî gelmiş, sĂ‚ika-i ihtirasla İbn Teymiyye'ye Şeyhu'l-islĂ‚m denilmesinin mûcib-i kufur olduğunu ilĂ‚n etmiştir. Gerci bu kor tekfîr silĂ‚hı daha evvel de kullanılmıştı. Fakat Seyyid Safiyyuddin'in "el-Kavlu'l-celî"sinde, bir sûretini mutalaa ettiğimiz AllĂ‚me Bedreddin-i Aynî'nin gayetle belîğ bir mektubu uzerine bu kor silah artık butun butun kesmez bir hale geldi zannediliyordu. AllĂ‚me Aynî; "Şeyhi tekfîr edenler, bihakkın kĂ‚firdir." diyordu. MĂ‚likî Şeyhi BisĂ‚tî de; "Bu tekfîr sozu, işitenlerin tuylerini urpertecek şekilde cirkin, şeytĂ‚nı guldurecek derecede iblîsĂ‚ne ve gulunctur" demiş idi. Ne yazık ki bu paslı tekfîr silĂ‚hı zaman zaman ortaya cıkarılmış ve koca bir dîn ulusunun aleyhinde kullanılmağa calışılmıştır.

Sekizinci karn-ı hicrîde cereyan eden bu İbn Teymiyye bahsi ve cidĂ‚linin muhĂ‚cimleri başında, o devrin ricĂ‚linden HĂ‚fız Subkî (756) ile oğlu TĂ‚cuddin Subkî (776), İzzuddîn Muhammed İbn CemĂ‚a (766), mufessir Ebu HayyĂ‚n (745) gorulur. MudĂ‚filer ise bunlardan mĂ‚ada ehl-i ilimdir. Bu saffın başında da İbn Kayyim (751), Zehebî (748), İbn Kesîr (774), Muhammed b. KudĂ‚me (774) ile Ahmed b. KudĂ‚me (771), Muhammed b. Muflih (763), gibi Şeyhin guzîde tilmizleri ve o devrin hĂ‚fız-ı hadîsleri bulunmaktadır. Bunları da İbn Hacer AskalĂ‚nî (852), Bedruddin Aynî (855), Suyûtî (911) gibi huffĂ‚z-ı ahĂ‚dîs tĂ‚kip etmişlerdir. Daha sonra İbrahim ŞihĂ‚buddîn Şehrizûrî (1101), Aliyyulkarî (1014), Âlûsî (1170), Şah Veliyyullah Dehlevî (1176), ŞevkĂ‚nî (1250), Sıddîk Hasen HĂ‚n (tevelludu 1148) gibi muhaddisler zinciri takip etmiştir. MuhĂ‚cimler, te'vîlcilerdir. MudĂ‚filer de selef mesleğini iltizĂ‚m eden tefvîzcilerdir. Vesîle-i tecavuz olan mes'eleler de başlıca şedd-i rahlin hurmeti,1 talĂ‚k, arş, sıfat mesĂ‚ilidir. Fakat muhalifleri asıl hucûma sevkeden sebepler CilĂ‚u'l-ayneyn'de naklolunduğu vechile dĂ‚-i muĂ‚sara (aynı asırda yaşayanların birbirini cekememesi), şohret-i kĂ‚zibe, akîde muhĂ‚lefeti, Muhiddîn-i Arabî gayretidir.

Tarihî tetebbuĂ‚tımızı daha ileri goturursek bunun vaktiyle Ehl-i hadîs ile kelĂ‚mcılar ve daha evvel selef ile Mutezîle arasında ve daha ilmî bir şekilde cereyan ettiğini goruruz. Bunlar, o ihtilafların nĂ‚hoş birer zeyli olmaktan başka bir şey değildir. Din muessesesi, butun ilhĂ‚mını nastan alan bir vaz-ı ilĂ‚hîdir. Nas uzerinde aklın mudahalesini ve hĂ‚kimiyyetini kabul etmek, dîni keyfî olarak vaz-ı aslîsinden uzaklaştırmaktır. Bu Ă‚lî ve ilĂ‚hî muessese, beşeriyyeti hayr u saadete sevketmek hususundaki kudret ve kabiliyyetini munhasıran nastan mulhem olarak gostermiştir. Bu cihetle eslĂ‚f-ı izĂ‚mımız aklın mudahalesi ile nassı te'vile luzum gormemişler, CenĂ‚b-ı Hakk'ı, bilûmum sıfĂ‚t-ı beşeriyye ve levĂ‚zımı mumkineden tenzih ederek nusûsun iade ettiği hakikatleri aynen kabul ve bu mansûs hakikatlerin keyfiyyetlerini tayinden, mumkinĂ‚t uzerinde gorulen fĂ‚nî misĂ‚lleriyle mukayeseden son derece kacınıp bunların ilmini sĂ‚hibine bırakmışlardır. İşte bu yol, dîni safvet-i asliyyesinde muhafaza eden selef yoludur. İlmile, mekĂ‚rim-i ah'Ă‚kile beşeriyyete fazilet numûnesi olan eimme-i selefimiz hep bu yolda yuruyerek yetişmişler ve milyonlarca ashĂ‚b-ı istidĂ‚d ve ihlĂ‚sın vesîle-i irşĂ‚dı olmuşlardır. Tevhîd-i bĂ‚rî icin, tenzîh-i subhĂ‚nî icin cedelî ve iskolĂ‚stik nazariyyat ile uğraşmak, şimdiye kadar ne bir musterşidi irşĂ‚d, ne de bir muĂ‚nnidi ilzĂ‚m etmiştir. Hem de şĂ‚riin nassı uzerinde insanların tasarrufa ve daha doğrusu akıl hocalığı etmeğe ne hakkı vardır!

Asrımızda bu nevi kelĂ‚mî munakaşalar dini zaafa uğratmaktan başka bir şey ifade etmez. Dinimiz yalnız Kur'an'ın, hadisin, siyer ve fıkhın dort sutûnu uzerinde ihtişĂ‚mını gostermiştir. Bugun din murşidlerine duşen vazife, bu yolda maaliyĂ‚t-ı islĂ‚miyyeyi telkin etmek ve eslĂ‚fımızdan canlı fazilet numûneleri gostermektedir.
Şeyhu'l-İslĂ‚m'ın terceme-i hali arasına parantez arası karışmış olan şu mutĂ‚lealarıma nihayet vererek İbn Teymiyye'nin yuce pĂ‚ye-i ilmisine karşı Zehebî ile İbn Dakîki'l-Îd'in hayranlıklarını iş'Ă‚r eden yazıları arasındaki şu mustesna iki vecizeyi okuyuculara arzederek maksada avdet ediyorum. Butun tabakat kitaplarında mesel-i sĂ‚ir olarak bildirildiğine gore, Zehebî diyor ki: Rukn ile makam arasında Allah'a yemin ederek: "İbn Teymiyye'nin nazîrini ne ben şu gozlerimle gordum, ne de İbn Teymiyye'nin kendisi bir eşini gormuştur" desem asla yeminimde hĂ‚nis olmam. Ben de derim ki: "HĂ‚fız Zehebî gibi tenkitci bir zĂ‚tın şu samimi takdiri derecesinde insana itimat ve emniyyet telkin eden kuvvetli bir şehĂ‚det, ilm-i dirĂ‚yet tedvin edileli kaydedilmemiştir" diye insan yemin etse hĂ‚nis olmaz (yemini bozulmaz).

İbn İmĂ‚d'ın ŞezerĂ‚tu'z-zeheb'de nakline gore İbn Dakiki'l-İd'den, İbn Teymiyye ile ictimĂ‚ından sonra:
- Şeyhi nasıl gordunuz? diye sorulmuş, İbn Dakik cevĂ‚ben:
- İbn Teymiyye'nin onunden ilim, (sinema şeridi gibi) geciyordu. O isediğini oradan alıyor, istemediğini bırakıyordu, demiştir. Sonra İbn Dakik'ten:
- Nicin munazara etmediniz? diye sorulmuş, buna da:
- O bir hatib idi, sozu cok seviyordu. Ben de sukûtu cok severim, diye cevap vermiştir.
Bu hanbelî Ă‚limi hakkında şu yazılarım, onun binlerce menĂ‚kıbının binde biri değildir. Yukarıda İbn Kayyim'den başlayarak Sıddîk HĂ‚n'a kadar isimlerini saydığım ve sayamayıp da bıraktığım bircok huffĂ‚z-ı muhaddisin ve fukaha taraflarından bu hususta mustakil eserler yazılmıştır. ÂlûsizĂ‚de Numan Hayreddin'in CilĂ‚u'l-ayneyn'i bunları kendisinde toplamış olan cem'iyyetli bir eserdir. Bu terceme-i halde bizim de başlıca kaynağımızdır. Daha ziyade izahĂ‚t almak isteyen araştırıcılara bu cok kıymetli eseri tavsiye ederiz.2
HĂ‚temu'l-enbiyĂ‚'nın tebliğĂ‚t ve hayĂ‚t-ı seniyyelerine, kurûn-ı selĂ‚se ricĂ‚li ile eimme-i selefin mucdehedĂ‚t-ı ilmiyyelerine3 yakından ve sahih olarak vĂ‚kıf olmak isteyen her fıkıh ve hadis muntesibinin İbn Teymiyye ile tilmizi İbn Kayyim'in kitaplarından zevkyĂ‚b ve bunların fezĂ‚il-i Ă‚liyelerine meftûn olmaması mumkun değildir.
İbn Teymiyye'nin bir kusuru varsa, o da bu Harranlı Ă‚limin kanaatinde pek mufrit ve tebliğinde pek muteheyyic olmasıdır. Beyaz bir sima uzerine dokulup kulaklarından aşağı, geniş omuzları uzerinde sarkan siyah saclarının arasındaki parlak iki gozu, iki lisan kadar belĂ‚ğatle heyecan ifĂ‚de ederdi. Bu mehîb vaz'iyyetini, yuksek sesli olması artırıyordu. Ateşin bir zekĂ‚ ile birlikte ilme ve mefkûreye şiddetle bağlılık da onun vicdanî seciyyesini teşkil etmişti. Bu uğurda dost, duşman tanımaz, hatır gonule bakmazdı. İbn Teymiyye'ye husûmet besleyen Subkî ve Ebu Hayyan gibi muhaddisler ve mufessirler hep Şeyhu'l-İslĂ‚m'ın bu hĂ‚linden muteessir olarak muhalif cephe almışlardı.

Zehebî'nin, AskalĂ‚nî'nin rivĂ‚yetlerine gore Ebu Hayyan gibi bir edib, bir mufessir, kendisini kasideler inşĂ‚d ederek medh u senĂ‚ edip dururken, Sibeveyh aleyhinde bulunarak onu darıltmış ve esnĂ‚-yi munazarada Ebu Hayyan'a: "Sen bilmezsin! Sibeveyh, kitabının seksen yerinde hata etmiştir. O, ne nahvin peygamberidir, ne de bir şahs-ı ma'sûmdur" diyerek araları acılmıştır. Ebu Hayyan da gerek Tefsirinde ve gerek diğer eserlerinde tabiî İbn Teymiyye'nin aleyhinde bulunmuştur.

Bu Hanbelî imamının bu halini Hafız İbn Subkî hakkında da bir sebep olarak kabul edebiliriz. İbn Muflih'in TabakĂ‚t'ından naklen CilĂ‚u'l-ayneyn'de Subkî'nin Zehebî'ye yazdığı bir mektubunu goruyoruz ki bunda Subkî, İbn Teymiyye'nin mustesna mevki-i ilmîsini, zuhd u tekvĂ‚sını yĂ‚dederek onu goklere cıkarıyor. Fakat İbn Teymiyye'nin taşkınlığı, rivayet ve dirayetin bu buyuk Ă‚limini de gucendiriyor. En sonunda bunun muracaati uzerine hapsediliyor. Mufessir Âlûsî de RisĂ‚le-i İtikadiyye'sinde İbn Teymiyye'nin butun Ă‚sĂ‚rını mutĂ‚laa ettiğini lisĂ‚n-ı takdir ve tebcil ile yĂ‚dettikten sonra onun taşkınlığının kendisini hapishĂ‚nelere suruklediği kanaatini izhar ediyor.

Bu İbn Teymiyye olayları sekizinci karn-ı hicrînin birinci yarısında cereyĂ‚n etmişti. Bu yarım asır, gerek İslĂ‚m ilimleri, İslĂ‚m tarihi ve gerek Turk tarihi bakımından pek muhim ve girift vakayii ihtiva etmektedir. O girdibĂ‚d-ı hĂ‚disĂ‚t arasından sahib-i tercemeye ait olan ve onun kerem-i tab'ını ve uluvv-i cenĂ‚bını gosteren bir hĂ‚diseyi de secip bildirmek isterim:

Bu asrın başlangıcında tahta gecerek ve tekallubĂ‚t-ı zeman ile uc defa inip cıkarak cem'an 43 sene Mısır ve Şam uzerinde saltanat suren ve ilme, medeniyyete ve Haremeyn-i muhteremeynin imĂ‚rına pek buyuk hizmetleri dokunan Melik NĂ‚sır Kalavun ile bunun Şam emiri olan Baybars Ceşnegîr'in hukumran oldukları gorulur.
Baybars Ceşnegîr, Muhyiddin-i Arabinin şiddetli muhibbi idi. İbn Teymiyye ise Muhyiddin'in efkĂ‚rını, Ă‚sĂ‚rını vaazlarile, yazılarile tenkit ediyordu. Bu ateşin hitĂ‚belerile halkın pek ziyĂ‚de teveccuhunu kazanan İbn Teymiyye'nin bu mustesna mevkiini cekemiyen Nasr-ı Muncî gibi birtakım muhteris Şam ulemĂ‚sı, Emir Ceşnegîr'i tahrik ederek İbn Teymiyye aleyhinde NĂ‚sır Kalavun'a şikĂ‚yet ve 705 tarihinde Mısır'a celb ve habsettirmişlerdi. Fakat Melik NĂ‚sır cok gecmeden İbn Teymiyye'nin ilmî dehĂ‚sını anlayarak onu ıtlĂ‚k ve izĂ‚z eylemiştir.
Bu sırada Nasr-ı Muncî ve emsĂ‚linin NĂ‚sır Kalavun aleyhine ve Baybars lehine hareket etmeleri uzerine Melik NĂ‚sır saltanattan istifa edip Şam'a gelmiş, Baybars de Mısır'a gidip saltanat tahtına gecmiş bulunuyordu. Fakat aradan bir sene gecmeden halkın son derece mergûbu olan mustafi Melik NĂ‚sır tekrar tahta gecirilmiş ve Ceşnegîr katledilmiştir. Ve ilk iş olarak Şeyhu'l-islĂ‚m Mısır'a davet olunmuştur.
Bu muhteşem Mısır sarayında Sultan ile İbn Teymiyye arasında cereyan eden ve ustadın uluvv-i cenĂ‚bını gosteren bir muhĂ‚vereyi İbn Kesîr, tarihinde şoyle bildiriyor:

Melik NĂ‚sır:
- UstĂ‚d! Beni istifaya mecbur, seni de daimĂ‚ bîhuzûr eden bu Nasr-ı Muncî ile arkadaşlarını idam edeceğim, siz ne dersiniz? diye sormuş. İbn Teymiyye cevĂ‚ben:
- Hayır, bunu yapmayınız. Bunlar Ă‚lim ve dĂ‚nişmend kimselerdir. Bunları oldurursen bir daha bunlar kadar yuksek ilim adamları bulamazsınız. Nesl-i ilmî munkati olur. Siz, bunları affediniz. Bana gelince, beni rencîde edenlere karşı hakkımı helĂ‚l ediyorum. Kimseden intikam almağa heveskĂ‚r değilim. Bunlar, Allah'a ve resûlune karşı kusur etmişlerdir. Onun cezasını da Allah verir, diyerek muhaliflerini muhakkak bir olumden kurtarmıştır.
Vaktile İbn Teymiyye aleyhinde icrĂ‚-yi faaliyyet edenlerden İbn Mahlûf şoyle demiştir: "Ben İbn Teymiyye kadar sahib-i kerem bir kimse gormedim. Biz onu oldurtmek istedik, fırsat bulup muvaffak olamadık. Halbuki o fırsat buldu, fakat bizi koruyup muhakkak olan bir olumden kurtardı."
Bundan sonra İbn Teymiyye Şam'a gelmiş, 719 tarihinde talĂ‚k meselesi ortaya konulmuş, 721'de de kabr-i Nebî aleyhisselĂ‚mı ziyĂ‚retten men'e dĂ‚ir bir iddia ile hapsedilmiş ve bu hapis, vefatına kadar devam etmiştir. (Bu malûmat, İbn Kesîr'in Tarih'i ile İbn Hacer AskalĂ‚nî'nin Durer-i kĂ‚mine'sinden hulĂ‚sa edilmiştir).
İbn Teymiyye, buyuk bir Turk emiri Mahmud GazĂ‚n gibi, Mısır Sultanı NĂ‚sır Kalavun gibi butun İslĂ‚m mulûk ve umerĂ‚sının mazhar-ı ihtirĂ‚mı bulunduğu halde yalnız Şam umerası tarafından mukerreren hapsedilmesi ve nihĂ‚yet 728 tarihinde hapishĂ‚nede terk-i hayat etmesi, bu Ă‚teşpĂ‚re-i zekĂ‚ ve irĂ‚denin ele avuca sığmaz bir halde bulunmasından dolayıdır. Nasıl ki vefĂ‚tında halk kadar, hukûmet de bu ilim ışığının sonmesine acıyarak cenĂ‚zesinin buyuk bir ihtifal ile kaldırılmasına musĂ‚ade etmiş, binlerce cemaat tarafından uc nobet cenĂ‚ze namazı kılınmıştır (rahmetullahi aleyh).4

4. Bu terceme-i hal, DiyĂ‚net İşleri Başkanlığı'nın neşretmiş bulunduğu, Prof. KĂ‚mil Miras'ın "Tecrîd-i sarîh tercemesi"nin dorduncu cildinden alınmış, gerekli sadeleştirme ve acıklamalar yapılmış, ancak uslûbu muhĂ‚faza edilmiştir. I. baskı, İstanbul, 1938, IV. 221-229. KĂ‚mil Miras'ın vefatından sonra neşredilmiş bulunan, İbn Teymiyye hakkındaki iki kitabı daha burada zikretmek gerekir; 1. M. Ebu Zehra, İbn Teymiyye; 2. Ebu'l-Hasan Nedvî, Şeyhu'l-İslĂ‚m HĂ‚fız Ahmed b. Teymiyye, Kuveyt, 1978.

__________________