İnsanların toplandığı yer anlamında "Ha.şe.re" fiilinden ismi mekĂ‚n. İkinci sûr'a uflendikten (nefha-i saniyeden) sonra insanların hepsinin diriltilerek kabirlerinden kalkıp muhakeme edilmeleri icin toplandıkları yer anlamına gelir. Mahşere "mevkıf" (insanların muhakeme olunmak uzere toplanacağı yer) zamana da "Yevmu'l-haşr" denilir. Şoyleki: Birinci nefhada (sûr'a ilk defa uflendiğinde) Allah'ın kalmasını dilediği melekler mustesna, canlıların hepsi olecek, yerin ve goklerin nizamı bozulacaktır. Sonra goklerin ve genişletilen yerin nizamı başka bir şekilde sağlandıktan sonra ikinci nefha esnasında (sûr'a ikinci defa ufurulunce) her insan ve cinnin ruhları, diriltilen bedenleri ile birleşir. Yani ruhları, diriltilen bedenlerine taallûk eder. "Birinci defa sûr'a uflenince, Allah'ın diledikleri mustesna olmak uzere, goklerde olanlarla yerde bulunan kimselerin hepsi duşup olecektir. Sonra ona bir daha ufurulecek. O anda gorursun ki oluler diriltilip ayakta bakınıp duruyorlar" (ez-Zumer, 39/68). Herkes, diriltildikten sonra, "mahşer" denilen yere sevkedilir ve burada toplanır: "...Artık sûra ufurulmuştur. Bu suretle hepsini mahşer'de toplamışızdır" (el-Kehf 18/99). "O gun (haşir gunu) yer başka bir yere, gokler de (başka goklere) dondurulecektir. İnsanlar (kabirlerinden kalkıp) bir ve kahhĂ‚r olan Allah'ın huzurunda toplanacaklardır" (İbrahim 14/48). Diriltilen mahlukatın toplandıkları "mahşer" fevkalĂ‚de geniş, duz, binasız ve yapısız yepyeni bir yer olacaktır. Peygamberimiz (s.a.s

, "Kıyamet gunu insanlar, halis undan yapılmış dumduz ekmek gibi esmere yakın beyaz bir yer uzerinde toplanacaklardır" buyurmuştur (BuhĂ‚rî ve Muslim'den, Mansûr Ali NĂ‚sıf, et-Tac, İstanbul 1962, V, 365).
Ebû Hureyrenin Peygamberimiz (s.a.s)'den rivayet ettiği bir hadisten oğrendiğimize gore; insanlar, mahşere yuruyerek, binek uzerinde ve ateş azabı icerisinde olmak uzere uc grub halinde sevk edileceklerdir (BuhĂ‚rî ve Muslim den M.A.NĂ‚sıf, et-Tac, 364). Tirmizi'nin başka bir rivayetine gore ucuncu grub, yuz ustu surunerek mahşere cekilip goturuleceklerdir (et-TĂ‚c, V, 365).
İnsanlar ve cinler, mahşerde toplandıktan sonra muhakeme olunmak icin ceşitli korku ve sıkıntılar icinde uzun muddet bekletileceklerdir. Bu muddetin bin ila ellibin yıl arası olduğu soylenir. Mahşer yerine Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)'in eline "LivĂ‚u'l-hamd" sancağı verilecektir. Başta Hz. Âdem olmak uzere butun peygamberler, Resulullah (s.a.s)'ın sancağı altında toplanacaklardır (Tirmizi, et-TĂ‚c, V, 385).
Mahşerde, insanların muhakeme ve muhasebesinin bir an once yapılması icin, şefaatta bulunacak zat, buyuk Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)'dir. Onun bu şefaatine "şefaat-i uzma" denilir. Hayız olduğu bu mertebe ve makamda "Makam-ı Mahmud" denir. Şoyle ki mahşerde, mevkıfın guneşi insanların tepelerine yaklaşacaktır. İnsanlar, dayanamayacakları ve tahammul edemeyecekleri son derece sıkıntı ve zorluklara maruz kalacaklar, şiddetli korku ve dehşetler icinde cok fazla bekleyeceklerdir. Kendilerinin bu guc durumdan kurtulmaları icin şefaat edecek birini arayacaklardır. Bazı kimseler, bir kısım in. sanlara Âdem (a.s)'a gidin diyeceklerdir. Hz. Âdem, yasak ağactan yemesini hatırlayacak, onları Nuh (a.s)'a gonderecek; Hz. Nuh da onları Hz. İbrahim (a.s)'e gonderecek, Hz. İbrahim Hz. Musa'ya yollayacak, Hz. Musa (a.s) da Hz. İsa'ya (a.s) gonderecektir. Hz. İsa da son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s)'e gonderecektir. Hz. Muhammed (s.a.s)'de secdeye kapanacak, kendisine ilham edilen en guzel hamd ve senalarla Allah TeĂ‚lĂ‚'ya hamd ve senalarda bulunacaktır. Sonra Cenab-ı Allah ona "Ey Muhammed başını kaldır, işte, istediğin verilecek, şefaat et, şefaatın kabul olunacaktır" buyuracaktır. O da yuce Allah'a dua edecek, Allah TeĂ‚lĂ‚ da onun duasına icabet edecektir. Bundan sonra kullar arasında muhakeme ve muhasebe başlayacaktır. Buyuk bir adalet mahkemesi kurularak herkese dunya da yaptığı her iş sorulacak, amel defterleri verilecek ve mizan konulacaktır. Herkes kufr ve dalĂ‚letteki veya iman ve hidayetteki rehberleriyle birlikte cağırılacaktır. Bu konuda Kur'an da şoyle buyuruluyor: "O gun insan sınıflarından her birini rehberleriyle (izinden gittiği kimselerle birlikte) cağıracağız. Artık kimin kitabı (defteri), sağından verilirse, onlar kitablarını, en kucuk haksızlığa uğratılmayarak okuyacaklardır" (el-İsrĂ‚, 17/71). Herkese "amel defterini oku" denilecek (el-isrĂ‚ 17/14). Her insan da amel defterinde neler yazılı olduğunu anlayacaktır. "Yuce Allah, kula bu gun şahid olarak nefsin ve şahidler olarak KirĂ‚men KĂ‚tibin melekleri kĂ‚fidir, der ve sonra ağzı muhurlenir ve azaları da dunyada neler yaptıklarını anlatır" (Muslimden et-TĂ‚c, V, 372). "O gun onların ağızlarını muhurleriz. İşleyip kazandıklarını bize elleri soyler, ayakları da şehĂ‚det eder" (YĂ‚sin, 36/65).
İnsan oldukten sonra, bedeni dağılarak, molekul ve maddeleri başka hayvan ve insanlara geciyor. Allah, insanı ahirette diriltirken başka insanlara aslî cuz (DNA: Deoksiribonukleik asit) olmaktan koruduğu ve altın zerresi gibi kaybolmaktan muhafaza ettiği ve onun bedeninin planını tamamen iceren bir molekulden yaratacaktır. Ve onu bu molekulden aynen yaratırken de diğer maddelerini ilĂ‚ve edecektir. Zaten insanın bedeni dunyada iken de olen ve dokulen hucrelerinin yerine yenisi yaratılarak beş ile altı senede tamamen yenileniyor. O halde insanın mahşerdeki bedeni ve organları, dunyadaki azalarının aynısı değildir. "Nasıl oluyor da eskisinin tam benzeri olsa da yeni maddelerden yaratılmış insanın azaları, eski organlarının işlediği suclarına şahidlik yapacaktır" diye sorulursa; bunun doğru cevabı şudur:
İnsan ruhuyla insandır. İnsanın ruhu değişmez ve olmez. Bozulmadan aynen kalır. İnsanın dunyada şuurlu olarak işledikleri amellerinin hepsinin bilgisi onun ruhunda aynen mahfuz kalır. Allah TeĂ‚lĂ‚ mahşerde insanın ağzını muhurleyerek, ruhundaki işlediklerine ait bu bilgileri onun el ve ayak gibi organlarına harikulĂ‚de bir yolla soyletecektir.
Mahşerde Peygamberimiz (s.a.s)'e gayet buyuk bir havuz ihsan buyrulacak ki bunun buyukluğu (boyu) Medine ile San'a arası kadar, veya Şam'ın bir kasabası olan Eyle ile San'a arası kadar bir mesafedir. Suyu sutten daha ak, kokusu miskten daha guzel ve baldan daha tatlıdır. Kupaları da gokteki yıldızlar kadardır. Ondan bir defa icen bir daha susamaz (BuhĂ‚rî ve Muslim'den, et-TĂ‚c, V, 380). Boylece muminler Cennete girmeden once bu havuzun suyundan icerek mahşerin dehşetinden ileri gelen hararetlerini gidereceklerdir. Gerci Tirmizî'nin garib bir senetle rivayet ettiği hadiste şoyle buyuruluyor. Mahşerde "Her Peygamberin bir havuzu olacak. Onlar icinde havuzlarına su icmeye gelenlerin en cok ben olacağını umuyorum" (Tirmizî'den, et-Tac, V, 378). Yine Peygamberimiz (s.a.s), bir hadisinde, "Havuzun başına gelenlerin bir kısmının dondurulduğu anda Onlar, benim ummetim, diyeceğim. Onların senden sonra ne işler yaptığını (dinlerinden donduklerini) bilemezsin, denilecek. Ben de, bundan sonra dinlerini değiştirenler helĂ‚k olsun, diyeceğim" (BuhĂ‚rî ve Muslim'den, et-TĂ‚c, V, 379).
Mahşerde insanların muhakeme işleri bitirildikten sonra mahşerle Cennet arasında Cehennemin uzerine sırat koprusu kurulacaktır. İnsanlar, boluk boluk Cehenneme bir kısmı da Cennete sevk olunacaktır (Sa'deddin TeftĂ‚zĂ‚ni, Şerhu'l-Makasıd, II, 222-223, İstanbul 1305; AbdusselĂ‚m b. İbrahim el-LakkĂ‚ni, Şerh-u Cevhereti't-Tevhid, Mısır, 1955/1375, s. 231-234; Fahreddin er-Razi, MefĂ‚tihu'l-Gayb, İstanbul, 1308)
http://www.sorularlaislamiyet.com/ar...23/mahser.html
__________________