İnsanların sosyal birer varlık olmaları ve toplumlar hĂ‚linde yaşamaları, birbirlerine karşı sayılamayacak derecede haklar ve sorumluluklar doğurur. Karşılıklı hak ve sorumluluklarına riĂ‚yet etmekle yukumlu bulunan Muslumanlar, bu yukumluluklerini “kul hakkı” ifĂ‚desi icinde formule etmişler ve riĂ‚yet etmeye calışmışlardır.
Ebû Hureyre (ra) anlatmıştır: Resûlullah Efendimiz (asm): “Musluman Muslumanın kardeşidir. Ona hıyĂ‚net etmez. Ona yalan soylemez. Ona yardımı terk etmez. Her Muslumanın ırzı, malı ve kanı diğer Muslumanın uzerine haramdır. (MubĂ‚rek kalbini gostererek) Allah korkusu buradadır. Bir kimseye şer olarak Musluman kardeşini hor gormesi yeter” buyurmuştur.1
Ebû Hureyre (ra) rivĂ‚yet eder: Allah Resûlu (asm) şoyle buyurmuştur: “Kimin yanında kardeşinin vakar ve onurunu sarsacak cinsten veya kıymeti bulunan bir şeyden zulum ve haksızlık ile elde edilmiş bir hak varsa, altın ve gumuşun bulunmayacağı gun gelmeden once bu gun, dunyada iken helĂ‚lleşsin. Yoksa sĂ‚lih ameli varsa, haksızlığı kadar alınır, hak sahibine verilir. ŞĂ‚yet hasenĂ‚tı yoksa hak sahibinin gunahları alınır, onun uzerine yuklenir.”2
Zikrettiğimiz hadis-i şeriflerden anlaşılacağı gibi, kul hakkı bir Muslumanın manevî hayatı uzerinde onemli bir handikap olarak bulunmaktadır. Her Muslumanın hayat hakkı, şahsiyet ve onurunun korunması hakkı, ozel hayatının gizliliği hakkı, dinî ve vicdanî kanaat hakkı, ikĂ‚met, seyahat, oğrenme, bilgi edinme, duşunce ve ifĂ‚de hurriyeti, mulk edinme, calışma, harcama ve tasarrufta bulunma gibi kendi zatına ozgu doğuştan getirdiği hakları İslĂ‚m dîni tarafından korunmuştur ve dokunulmaz îlĂ‚n edilmiştir. Muslumana iftira atmak, gıybetini yapmak ve haksız yere kalbini kırmak, onu zarara uğratmak da hic şuphesiz kul hakkı kapsamına girer.
Kul hakkının gunahından ve vebĂ‚linden kurtulmanın tek yolu, bu hakka riĂ‚yet etmek ve karşı taraf ile gonulden ve icten helalleşmektir.HelĂ‚lleşme sağlandıktan sonra tovbe ve istiğfarda bulunulursa, CenĂ‚b-ı Hakk’ın Ğafûr ve Rahîm olduğu inşallah anlaşılacaktır.
Karşı tarafın ihtiyacını ve sıkıntısını nazara alarak kul hakkını helal eden, helal ettiği şeye bedel olarak sevap kazanır. Hakkını helal etmek, helal edilen kişi bunu hak ediyorsa faziletlidir. Helal edilen kişi bu durumda mahşere donuk bir borctan kurtulmuş olur. Fakat kişinin bunu hak etmediği duşunuluyorsa, hak sahibince bu hakkın helal edilmesi zorunluluğu yoktur. Esasen hicbir hak sahibi, hakkını helal etmek zorunda değildir. Helal ederse bir zorunluluk olarak değil; karşı tarafa Allah rızası icin yardımcı olmak adına, bir fazilet olarak yapar. Ve bunu Allah icin yapmışsa sevap kazanır.
Dipnotlar:
1- RiyĂ‚zu’s-SĂ‚lihîn, 234
2- BuhĂ‚rî
__________________