Mustafa Akyol'dan guzel bir yazı:


Gecen hafta NTV ekranlarında enteresan bir tartışma yaşandı. Konu, mizah dergisi Penguen’de yayınlanan ve pek cok dindara “dinle alay” gibi gozuken bir karikaturdu. Programın konuklarından biri olan mutedeyyin yonetmen Mesut Ucakan, karikaturu kınıyordu. Diğer iki konuk, yani matematikci Ali Nesin ve karikaturist Ercan Akyol ise asıl Ucakan’ı kınadı. “ Avrupa’nın boyle takıntıları coktan aştığını” ve Muslumanların da artık dinle ilgili esprilere “alışmaları gerektiğini” soylediler.
İşin ilginc tarafı, “demokratik kultur”u savunduklarını duşunen bu iki yorumcunun aslında oldukca gayrı-demokratik davranıyor olmasıydı. Cunku, “alışın efendim boyle şeylere” demekle, kendi değer yargılarını başkasına dayatmış oluyorlardı.
Oysa dindarlar pekÂl “kutsal”lara sahip olabilir ve bunları ısrarla savunabilirler. “Kutsal”la birlikte duşunulemeyecek unsurların başında da “mizah” gelir. Cunku, Alman duşunur Nietzsche’nin isabetli tarifiyle, “kutsal” tam da “bir kulturde kendisine gulunemeyecek olan şey”dir.
Bir ulkede demokratik kulturun inşa edilmesi ise kutsalların terk edilmesi ya da kutsalı olmayanların zihniyetinin “norm” kabul edilmesiyle olmaz. (İkincisi bir tur “zihniyet diktası”dır zaten.)
Demokratik kultur, aksine, farklı kutsallara sahip veya kutsalı olmayan insanların “karşılıklı saygı” temelinde uzlaşmasıyla gelişir.
Mesela Hindularla birlikte mi yaşıyorsunuz. Eğer “insan” iseniz “yahu şu bizim ineği kesip de yesek” deyip adamlarının kutsal bildiği bu hayvanı onların gozunun icine baka baka boğazlamazsınız. Ote yandan Hıristiyanların hacına saygısızlık etmez, Yahudilerin soykırım yarasını hafife alıp deşmezsiniz.
Gelgelelim hicbir toplum boylesi bir “saygı kupu” değildir. Hemen her yerde başkalarının kutsallarını inciten “kendini bilmezler” cıkar. Milletin ağzı torba değil ki buzesinizdir. Dahası, son yuz yıldır Batı Avrupa’da (bakın Amerika’da demiyorum) oyle bir kultur gelişmiştir ki, dinle alay etmeyi adeta bir erdem saymaktadır.
Bu ise cağımız Muslumanlarının karşısına onemli bir soru cıkarır: Kutsallarına dil uzatan, dinleriyle alay eden insanlara karşı ne yapacaklar?
Yakın gecmişte bu soruya epey “radikal” cevaplar verildi. Ayetullah Humeyni, “Şeytan Ayetleri” kitabını yazan Salman Ruşdi’ye “olum fetvası” cıkardı. Hollandalı bir Musluman gocmen, “İslam’la alay eden film yaptı” diye Theo Van Gogh adlı yonetmeni bıcakla oldurdu.
Bunlar kuşkusuz feci reaksiyonlardı ve İslam’a da fayda değil zarar getirdi; “İslamofobi” dediğimiz sorunu derinleştirdi.
Bu yuzden “dinle alay edilmesi karşısında doğru Musluman tepki nedir” diye bir zamandır duşunup-taşınıyorum. Ve, alimlerimiz ve ilahiyatcılarımız daha iyi bilir ama, Kur’an-ı Kerim’in şu hukmunde iyi bir kriter buluyorum:
Allah’ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir soze gecmedikleri muddetce, onlarla oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi olursunuz.” (Nisa Suresi, 140)
Benim buradan anladığım, Muslumanların dinlerini alaya alan soylemleri “boykot” etmeleri gerektiği. Bu, bir “sohbet ortamı”ndan kalkıp gitmekle olabileceği gibi, cağımızın mecralarını duşunursek, bir filmi izlemeyi veya bir dergiyi satın almayı reddetmekle de hayata gecirilebilir.
Hicbir şiddete başvurmayan, dahası devlet yasakcılığından medet ummayan bu “sivil reddiye” yonteminin liberal-demokratik duzende meşru olacağı ise acıktır.
Cunku ozgurluk, kutsalı tanımayanlar kadar, onu savunanlar icin de vardır.
__________________