Bilindiği uzere Efendimiz (sas) Hazretleri’nin adı anıldığında duyan her Musluman’ın salavat getirmesi ihmal edilmez bir gorevi, unutulmaz bir vefa borcudur. Nitekim Kuran-ı Kerim'de şoyle buyurulur:
"Allah ve melekleri Peygambere salĂ‚t ederler. Ey iman edenler, siz de ona salĂ‚t edin ve tam bir teslimiyetle selĂ‚m verin." (Ahzab Suresi, 56) Veya “tam bir teslimiyetle ona teslim olun.”
Peygambere Allah’ın salĂ‚t etmesi, rahmet etmek; meleklerin ve bizim salĂ‚t etmemiz de onun icin rahmet duası etmek anlamına gelir. Onun rahmete erişmesi ise, ummeti olarak bizim rahmete erişmemiz demektir. Cunku hayatı boyunca gorulduğu gibi, onun butun kaygısı ummetinden ibarettir. Bir gece sabaha kadar ummeti icin Rabbine yakardıktan sonra Allah ona Cebrail ile “Biz seni ummetin hakkında hoşnut edeceğiz ve asla uzmeyeceğiz” şeklinde haber gondermiştir. (Muslim, İman: 346.) İsra Suresi 79. ayette de ona “Ovulmuş Makam” adıyla şefaat makamının verileceği mujdelenmiştir ki, bu durum, bizi Allah’ın Resulu ile cok yakın ve sıcak bir ilişki icinde bulunmaya davet etmektedir. İşte salĂ‚vat, onunla bizim aramızda bu sıcak ilişkiyi kuran, devam ettiren ve pekiştiren en onemli bir vasıtadır.
O kadar ki, O’nun irşadıyla var oluş hikmetini anlayan her Musluman’ın uzerine bu salavatın omrunde bir keresi farz, sonrakileri vacip, tekrarlarda ise sunnet olduğu bildirilmiş, salavatın terki ise şefaatten mahrumiyete sebeptir, denmiştir.
İyilik gorduğu kimselere iyilik etme minnettarlığı duyan, hatta bir kahvenin kırk yıl hatırını sayan insanlar, ebedi hayatını kurtarmaya vesile olan Resulullah’a da (sas) elbette minnettarlık duyacak, adını duyunca buyuk bir hurmet ve sevgiyle salavat getirecek, boylece gosterdiği bu bağlılıkla da şefaatine nail olacaktır.
"Ey iman edenler, siz de ona salĂ‚t edin ve tam bir teslimiyetle selĂ‚m verin." ayetinin emri gereği olarak omurde bir defa salavat getirmek farz, sonraları her ilk duyuşta vacip, aynı yerde tekrarlanmalarda ise sunnet olduğu ifade edilmiştir. Anlaşılan odur ki, getirilen salat–u selamdan hem Rabbimiz, hem de melekleri razı olmakta, ayrıca melekler salavat getirenlere de dua etmekteler. Hadis kitaplarında goruyoruz ki, Efendimizin (sas) Cennet’teki makamının yukselmesine sebep olan salavatı okuyan insana melekler, “Allah da senin makamını yukseltsin!” diye dua etmekte, oteki melekler de bu duaya amin demekteler. Salavat getiremeyene ise, “Allah da senin makamını yukseltmesin!” diye tepki gostermekte, oteki melekler de bu tepkiye amin diyerek iştirak etmekteler.
Demek ki, Efendimizin (sas) adını duyunca salavat getirenler meleklerin hayır duasını alır, getirmeyenler ise bedduasına maruz kalırlar. Ayrıca, Peygamberimiz (sas) de, adını duyduğu halde salavat getirmeyen vefasız ummetine kırılmakta, bunu da “burnu surtulsun!” sitemiyle dile getirmektedir.
Salavatın ceşidi sayılamayacak kadar coktur. Bunların en meşhurları da namazlarda tahiyyattan sonra okuduğumuz, “Allahumme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed” ile “Sallallahu aleyhi vesellem” salavatlarıdır. Manaları şoyle ozetlenebilir:
–Rabbimizin rahmeti, meleklerinin istiğfarı ve bizim de selamımız Efendimiz Hazreti Muhammed ve ailesi uzerine olsun.
Bu konuda Peygamberimizin bircok hadisi bulunmaktadır ki, bunlardan birkac tanesi şoyledir:
“Kabrimi bayram yerine cevirmeyin. Bana salĂ‚t ve selĂ‚m edin. Cunku nerede olsanız salĂ‚t ve selĂ‚mınız bana ulaşır.” (Ebû Davud, MenĂ‚sik: 97.)
“Gunlerinizin en ustunu Cuma gunudur. O gun bana cok salĂ‚t ve selĂ‚m getirin. Cunku sizin salĂ‚t ve selĂ‚mlarınız bana sunulur.” “Ey Allah’ın Elcisi,” diye sordular. “Sen olup de senden bir iz kalmadıktan sonra salĂ‚t ve selĂ‚mlarımız sana nasıl sunulur?” Peygamberimiz buyurdu ki: “Allah, peygamberlerin cesetlerini curutmeyi toprağa yasaklamıştır.” (Ebû Davud, SalĂ‚t: 201.)
Ubeyy ibni KĂ‚’b birgun Peygamberimize şoyle sordu: “Ey Allah’ın Elcisi, ben sana cok salĂ‚vat getiriyorum. Duamın ne kadarını salĂ‚vata ayırayım?” Peygamberimiz “Dilediğin kadarını” buyurdu. Ubeyy yine sordu: “Dortte birini ayırayım mı?” Peygamberimiz yine “Dilediğin kadarını,” buyurdu. “Ama arttırırsan senin icin daha iyi olur.” “Yarısını?” “Dilediğin kadarını. Ama arttırırsan senin icin daha iyi olur.” “Peki, duamın tamamını salĂ‚vata ayırsam?” “İşte o zaman Allah senin butun sıkıntılarını giderir ve gunahlarını da bağışlar.” (Tirmizî, Kıyamet: 23.)
“Yeryuzunde Allah’ın seyyah melekleri vardır; ummetimin selĂ‚mlarını bana ulaştırırlar.” (Mustedrek, 2:456, no. 3576.)
“Ey Allah’ın Elcisi, sana selĂ‚m vermeyi anlıyoruz; peki, nasıl salĂ‚t edeceğiz?” sorusuna karşılık ise, Peygamberimiz, namazların teşehhudlerinde okumakta olduğumuz “Allahumme salli, Allahumme bĂ‚rik” duĂ‚larını oğretmiştir. (BuhĂ‚rî, Tefsir 33:10; Tirmizî, Tefsir 33:23.)
Bu gibi salavatlar Efendimize has bir dua olduğundan O’na mahsus duayı Rabbimiz reddetmez.
Bu niyetle bizler de ozel dualarımıza redde uğramayan salavatla başlar, salavatla bitirirsek iki makbul dua arasına aldığımız duamızın kabul olacağını umit ederiz.
Okuma ve yazmalarda ise Efendimizin (sas) adı gecince acıkca:
–“Allahumme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed” yahut da “Sallallahu aleyhi ve sellem” demek en guzeli olduğu gibi, yazanların salavatın baş harfleriyle (asm) yahut da (sas) şeklinde işaretlemeleri de salavatı hatırlatmak demektir. Ancak yazıda bu gibi salavat getirme işaretleri coğalınca okuyanlar bazen zorlanmakta ve maksadının aksine, hurmet icin konan işaretler bazen hurmet zedelenmesine de sebep olmaktadır. Boyle bir hurmet eksilmesine sebep olmaktansa işaretleri azaltıp okuyanın irfanına bırakmakta isabet olsa gerektir.
Efendimize getirilen salavat, gunahının affına sebep denemez. Cunku O’nun boyle bir durumu soz konusu değildir. Makamının yukselmesine vesiledir. O yuzden Efendimizin makamını kimse tahmin ve tespit edememektedir. Cunku her saniye, iyiliğine sebep olduğu ummetinden nehirler gibi salavat duaları akmakta, boylece yukselmenin hic durmayıp kıyamete kadar da devam edeceği anlaşılmaktadır.
Tarihi bir saygı orneği:
Sultan Mahmud Gaznevi, Muhammed adındaki hizmetcisine her defasında cok sevdiği bu Muhammed adıyla hitap ettiği halde bir defa da babasının ismiyle hitap eder. Buna uzulen hizmetci, neden cok sevdiği guzel ismiyle değil de babasının ismiyle cağırdığını sorunca Sultan’dan şu cevabı alır:
–Ben her defa abdestli bulunuyor, o yuce ismi abdestle soyluyordum. Bu defa abdestim yok! O mubarek ismi abdestsiz ağzıma almaktan utandım!
Mubarek ismi duyduğu halde gonlu kıpırdamayan salavat tembellerine ithaf olunur.
Kaynak
__________________