Yeni milÂdî bir yıla daha girdik. Omur sayfalarından bir yaprak daha eksildi. Ebediyet Âlemine doğru yuruyuşumuz hızlı adımlarla devam etmektedir. Birey olarak amelimİz, ibadetimiz, calışmamız, faaliyetimiz ve programımız, Âhiret sermayesini hazırlamaya yeterli midir? Peki ummet olarak işin neresindeyiz? Bize yuklenen misyonun, sorumluluğun farkında mıyız?
2005 yılına girerken derin bir muhasebeye, engin bir tefekkure, teferruatlı bir eleştiriye, geniş bir sorgulamaya şiddetle ihtiyacımız vardır. Vasat (mutedil) ummet olarak, ÂdÂlet namına, insan hakları adına, zulum, şiddet, baskı ve katliamları onleme uğruna ne yaptık?, ne urettik, ne geliştirdik, neyi başardık, neyi yapamadık ve başaramadık?
Dunya coğrafyasında en fazla zulmun, şiddetin, baskının, terorun ve butun bunların turevi olan her turlu katliamların yaşandığı yerler, bolgeler, hic şuphesiz, Muslumanların bulunduğu mekanlar ve topraklardır. Vatanları işgal, ocakları tarumar, namusları paymal edilen, canları ve cananlarına kıyılan Muslumanlardır.
Dunyaya barış, demokrasi getirmeyi vaat edenler ve insan haklarını hakim kılma iddiasında bulunanlar ya da kendilerini barışın ve insan haklarının temsilcisi gorenler maalesef katliamı bizzat kendileri yapmakta veya seyirci kalarak yalancı timsah gozyaşları dokmektedirler.
İslÂm topraklarında yaşanan katliamın binde biri Hıristiyan topraklarında yaşansaydı, hemen haclı ruhunun dirildiğini ve ittifak hareketinin oluştuğunu gorurduk. Ne de olsa olen, vatanı işgal edilen, namusu paymal edilen ve yerin altındaki petrolden kanı daha değersiz gorulen Musluman’dı. Neydi bu Musluman’ım diyen insanların sucu? Bu kadar haksızlığa, insanın ar damarını catlatacak gayri insani muamelelere maruz kalmalarının sebebi neydi? İsterseniz Kur’Ân’ın ezelden ebede uzanan ve aynı zamanda bir karakteri analiz eden mesajını hep birlikte okuyalım:
“De ki: Ey kitah ehli! Sadece Allah’a, bize indirilene ve daha once indirilmiş olan (ilahî

kitaplara inandığımızdan ve coğunuzun da fasıklar olmasından oturu bizden hoşlanmıyorsunuz.” MÂide, 5/59
Hz. Musa’nın mucizesini gorerek “Musa ve Harun’un Rabbi olan Âlemlerin Rabbine inandık” (A’raf, 7/121-122) diyerek imanlarını acıklayan ve secdeye kapanan sihirbazlara Firavun, kendisinin izni olmadan boyle bir harekete curet ettikleri icin başlarına cok kotu şeylerin geleceğini soyler. “Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı caprazlamasına keseceğim, sonra da hepinizi asacağım!” A’raf, 7/124 diye tehditte bulunur. Bunun uzerine sihirbazlar “Biz zaten Rabbimize doneceğiz. Sen sadece Rabbimizin Âyetleri bize geldiğinde onlara inandığımız icin bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver, musluman olarak canımızı al, dediler.” A’raf, 7/124-125
Burûc Sûresinde ateş hendeklerine atılarak yakılan ve işkenceye tabi tutulan Mu’minlerden bahsedilir. İnancları uğrunda ateş hendeğinde yakılan mu’minlerin gunahı neydi? Kime zulmetmişlerdi? Kimin vatanını işgal etmişlerdi? Hangi katliamı yapmışlardı? Kimin namusuna dokunmuşlardı? Kimin cocuklarını, kadınlarını, yaşlılarını, eli silah tutmayanlarını oldurmuşlerdi? Bu konuda Kur’Ân’ın ifadesine bakalım: Onlardan sırf, goklerin ve yerin mulku kendisine ait olan, azîz (mutlak guc sahibi) ve hamîd (ovulmeye layık) olan Allah’a iman ettikleri icin intikam aldılar. Oysa ki Allah her şeyi gorur.” Burûc, 85/8-9
Kur’an, mu’minlere yapılan baskı, zulum ve işkencenin sebebini acıklıyor. Mu’minlerin dışında olanların, onlara kızmasının, intikam almasının, nefret etmesinin nedeni, sadece Allah’a, O’nun gonderdiği son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v) e ve ona indirilen Kitaba (Kur’Ân’a) iman etmeleridir. Bugun dunya uzerinde Muslumanlar aleyhinde işlenen butun curumlerin, soykırımların ve katliamların temelinde bu gercek yatmaktadır.
İman cercevesinde Kur’Ân’ın acıkladığı bu hakikati, başka turlu yorumlamanın imkanı yoktur. Cunku bu anlatımı ve karakter bozulmasını, Âlemlerin Rabbi olan ve insanı kendi namına yeryuzune halife gonderen Allah yapmaktadır. İnsanı en iyi tanıyan sadece O’dur. İnsan hakkında O’nun beyanlarından daha acık, mufassal ve belirleyici bir izah olamaz. Zira insan, O’nun kÂinat icerisinde varlığına ve kudretine en buyuk delildir. Biz insanın karakterini ve ozelliğini, en doğru şekilde yalnız O’nun acıklaması ile kavrar ve anlarız.
Kur’Ân, mu’minlere bu konuda şu onemli ikazı ve bilgilendirmeyi yapmaktadır: “Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Cunku onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya duşmenizi isterler. Gercekten, kin ve duşmanlıkları ağızlarından (dokulen sozlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (duşmanlıkları) ise daha buyuktur. Eğer duşunup anlıyorsanız, Âyetlerimizi size acıklamış bulunuyoruz. İşte siz oyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz, butun kitaplara inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında “inandık” derler. Kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uclarını ısırırlar...” Âl-i İmrÂn, 3/118-119
Gorulduğu gibi Âyetlerde cok onemli bir karakter tahlili yapılmıştır. “Sizin dışınızdakiler” cumlesi, mu’minlerin dışında olan ehl-i kitabı, munafıkları, putperestleri, ateistleri ve kısaca Kur’Ân’a ve onu tebliğ eden Hz. Muhammed (s.a.v) in peygamberliğine inanmayan her ceşit grubu icine almaktadır. Allah TeÂl bu Âyette, kendisine, gonderdiği butun peygamberlere ve kitaplara inanan kimseleri uyarmakta ve onemli malumatlar vermektedir.
Kur’Ân,“...Onlar, size fenalık etmekten asla geri durmazlar...” acıklaması ile, otekilerin, Muslumanlara olan tavrını, niyetini ve tarihî surec icerisinde uygulamalarını ortaya koymaktadır. Kur’Ân’ın yaptığı bu değerlendirmeyi ve tespiti, yaşanan acı gercekler doğrulamıştır. Aynı şekilde yukarıdaki Âyette, “Sizin dışınızdakiler, sizin sıkıntıya duşmenizi isterler” ifadesiyle onemli bir konuya da dikkat cekilmiştir. Onlar, mu’minlerin zulume, baskıya, yıldırmaya, tehdide, katliama uğramasına, vatanlarının işgal edilmesine, evlerinin, ocaklarının yıkılmasına, namuslarının ciğnenmesine, anarşi ve fesat icerisinde huzursuz olmalarına, toplum duzenlerinin bozulmasına aldırış etmezler, bilakis bu felaketlerle kıvranmalarını ve hayat surmelerini isterler. Bunun canlı şahidini, bugun dunyada Musluman coğrafyada yaşanan tedhiş, sindirme ve işgal hareketlerine goz yuman hatta destek olan sozde demokrasi, barış ve insan haklarının hakim kılınması icin onculuk ettiklerini iddia eden ulkelerden ve o ulke insanlarının vurdum duymaz tavırlarından gormekteyiz.
Kur’Ân yukarıdaki Âyetleri ile yine uyarıyor ve bilgilendiriyor. Onlar, yuze gulerler, insan haklarından, barıştan ve demokrasiden bahsederler. Zaman zaman Muslumanlara olan kinleri, ceşitli vesile ve vasıtalarla ortaya cıkar. Bunu aleni olarak yapmaktan cekinmezler. Ancak menfaatlerinin olduğu yerde barışın havarileri kesilirler.
Kur’Ân doğru soyluyor, yanıltmıyor, gercek bilgiyi sunuyor ve butun mu’minleri irşat ediyor. O halde Kur’Ân’ın tasvir ettiği karakterleri iyi tanımak gerekiyor
__________________