belki kabul gormez gercekler, belkide sır orası canakkale
Canakkale Savaşları ne bir masal, ne de sıradan bir toprak kavgasıdır. Herkesin kolayca hatırladığı, ozellikle batılıların hic unutamadığı bu şahlanış ve destan pek de unutulmaz ve kolay kolay anlatılamaz.
Bir yıldan fazla suren ve dunya savaş tarihinde farklı bir yeri olan bu muharebelerde itilĂ‚f devletleri Canakkale’ye 410.000 İngiliz, 79.000 Fransız olmak uzere yarım milyona yakın asker gondermiş, sadece İngiliz kuvvetlerinin toplam kaybı 213.980 kişiyi bulmuştur. Canakkale muharebelerine katılan Turk kuvvetleri (yaklaşık 700.000 kişi) genellikle kısım kısım kullanıldığından zayiatın belirlenmesi gucleşmiş ve ceşitli rakamlar ortaya atılmıştır. Bu rakamlar 190.000 ile 350.000 arasında değişmektedir. Turk askeri kendisinden her bakımından ustun olan duşman askerine azim ve iradesiyle karşı koymuş, iman kuvvete, et ve kemik celik zırha, cesaret ve fedakĂ‚rlık ateşe galip gelmiştir.
Nice analar selvi boylu fidanlarını dualarla, tekbirlerle uğurlayıp, “Haydi oğlum git, ya gazi ol ya şehit” deyip, elini kınalayarak, vatan icin, bayrak icin, din icin, namus icin kurban secip duğune gonderir gibi cenge gondermiştir.
Bu destanın kahramanlarından Hasan Ethem’in ailesine yazdığı mektubun bir bolumu, askerimizin nasıl bir imanla katıldığının bir gostergesidir:
“...O guzel cayırın koyu yeşil bir tarafında camaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. Gayet guzel sesli biri ezan okuyordu. Ey Allah’ım! Bu ovada onun sesi ne kadar guzeldi. Bulbul bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini cıkarmıyordu. Herkes, her şey butun mevcudĂ‚t onu, o mukaddes sesi dinliyordu. Ezan bitti. O dereden ben de bir abdest aldım. Cemaat ile namaz kıldık. Butun dunyanın dağdağa ve debdebelerini unuttum. Ellerimi kaldırdım ‘Ey Allah’ım! Ey şu oten kuşun, şu meleyen koyunun, şu secde eden yeşil ekin ve otların, şu heybetli dağların Halîk’ı! Sen butun bunları Turkler’e verdin, yine Turkler’de bırak. Cunku boyle guzel yerler, seni takdir eden ve seni ulu tanıyan Turkler’e mahsustur. Ey benim Rabb’im! Şu kahraman askerlerin butun dilekleri, ism-i celĂ‚l’ini İngilizler’e ve Fransızlar’a tanıtmaktır. Bu şerefli dileği ihsan eyle ve huzurunda titreyerek boyle guzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz askerlerin sungulerini keskin eyle. Duşmanlarını zaten kahrettin, butun butun mahveyle!’ diye dua ettim ve kalktım. Artık benim kadar mes’ud, benim kadar mesrûr bir kimse tasavvur edilemezdi.”
Musluman Turk askerinin iman ve azmine bir misal:
“Canakkale Savaşı’nın devam ettiği gunlerden birindeyiz. Akşama kadar devam eden muharebenin son safhasını heyecan icinde takip ederken, Mehmetciklerin ‘Allah Allah’ nidaları ufku titretiyordu. Bir aralık yanımda bir ayak sesi duydum. Geriye donunce Ali Cavuş ile karşılaştım. Sapsarı olmuş, yuzunde muthiş bir ızdırap okunuyordu. Daha ‘Neyin var?’ demeye kalmadan o her şeyi anlatmaya yetecek olan kolunu bana gosterdi. Dehşetle urpermiştim. Sol kolu bileğinin 4 parmak kadar yukarısından aldığı bir isabetle, hemen hemen tamamen kopacak hĂ‚le gelmişti, eli yere duşmekten ancak zayıf bir deri parcası alıkoymakta idi. Ali Cavuş dişlerini sıkarak ızdırabını yenmeye calışıyordu. Sağ elindeki cakıyı bana uzatarak ‘Şunu kesiver kumandanım’ dedi. Bu tuyler urpertici vazifeyi yaparken, bir şey soylemiş olmak icin ‘Uzulme Ali Cavuş, Allah vucuduna sağlık versin’ diye mırıldandım. O yere duşen eline, elsiz kalan koluna ve bir oluktan boşanır gibi akan kanlara kıymet bile vermiyordu. Gozlerini duman ve ateş icindeki yurt ufuklarına doğru cevirerek ‘Feda olsun, memleket sağ olsun...’ diye mırıldandı. Ali Cavuş yalnız elini değil, cok gecmeden hayatını da bu memleket uğruna, bu mukaddes ulkeyi korumak yolunda feda etti. Gozlerini hayata yumarken de, aynı kelimeleri tekrarlamış ‘Memleket sağ olsun... Allah imandan ayırmasın... Canım feda olsun’ demişti.”
İngiliz Usteğmen Casey’in bir hatırası, Turk askerinin cesaretinin, merhamet ve insan sevgisinin onlar tarafından da idrak edildiğinin bir ispatıdır:
“25 Nisan 1915 gunu Conk Bayırı’nda Turkler ve Birleşik Kuvvetler arasında korkunc siper savaşları oluyor. Siperler arasında 8-10 metre mesafe var. Sungu hucumundan sonra savaşa ara verildi. Askerler siperlere cekildi. Yaralılar ve oluler toplanıyor. İki siper arasında acıkta, ağır yaralı ve bir bacağı kopmak uzere olan İngiliz Yuzbaşısı avazı cıktığı kadar bağırıyor ve ağlıyor, ‘Kurtarın!’ diye yalvarıyordu. Ancak hicbir siperden kimse cıkıp yardım edemiyor, cunku en kucuk bir kıpırdanışta yuzlerce kurşun yağıyordu. Bu sırada Turk siperlerinden beyaz bir camaşır sallandı. Arkasından arslan yapılı bir Turk askeri silahsız siperden cıktı. Hepimiz donup kaldık. Kimse nefes alamıyordu, ona bakıyorduk. Asker yavaş adımlarla yuruyor, siperdekiler kendisine nişan almış bekliyorlardı. Asker İngiliz Subayı’nı okşar gibi yerden aldı, kucakladı, kolunu omzuna attı ve bizim siperlere doğru yurumeye başladı. Yaklaşınca yaralıyı usulca yere bırakıp, geldiği gibi kendi siperine dondu. Teşekkur bile edemedik.”
Onlar madde, makam, mevki ve nam uğruna yaşamadıkları, Allah rızĂ‚sını amac edindikleri icin Allah-u TeĂ‚lĂ‚’nın desteğini de devamlı beraberlerinde buluyorlardı.
“Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi mağlup edecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakıverirse, O’ndan başka size yardım edecek kimdir? Muminler yalnız Allah’a guvensinler.” (Âl-i imran: 160)
28 Ağustos’ta Anafartalar’dan, son darbe icin hazırlanan ve taarruza gecen İngiliz Kraliyet Alayı’nın, bir bulutun uzerlerine inmesiyle yok olması ibrete şĂ‚yĂ‚ndır ve olay raporlara şoyle gecmiştir:
“28 Ağustos sabahı guneş doğduğunda hava son derece acıktı ve gorunurde tek bir bulut yoktu. Ancak 60. tepe uzerinde ekmek biciminde altı ya da sekiz adet bulut asılı duruyordu. Saatte 7-8 km. bir hızla guneyden esen ruzgĂ‚ra karşı bu bulutlar konumlarını hic değiştirmediler. Bulut grubunun tam altına rastlayan yerde arazi uzerinde aynı bicimde olan, sabit duran, yaklaşık 250 m. uzunluğunda, 60 m. yukseklik ve genişliğinde bir bulut bulunuyordu. Bu bulut tamamen yoğundu ve katı madde yapısında gorunuyordu.
Daha sonra, birkac yuz kişiden oluştuğunu sandığımız İngiliz alayı First Forth Nolfolk’un bu cokmuş yol ya da dere boyunca 60’ncı tepeye doğru ilerlediğini farkettik. Buradaki birliklere takviyeye gidiyor gibiydiler. Soz konusu buluta ulaştıklarında hicbir cekince gormeksizin doğrudan doğruya bulutun icinde yuruduler. Sonunda 60’ncı tepe uzerinde yayılarak savaşmak uzere hic kimse ortaya cıkmadı. Bir saat sonra son askerin de bulutun icine girmesinle beraber aynı bulut ya da sis yavaşca yukselmeye başladı ve diğer bulutların yanına katıldıktan itibaren 45 dakika icinde gozden kayboldular.” (Yeni Zelanda Keşif Birlikleri, 1. Sahra Boluğu, 3. Takımı’ndan uc Anzak askerinin raporu)
İngilizler bu alayın kayıp ya da yok olduğunu Turkiye’ye bildirmiş, geri verilmesini istemiş, Turkiye’de bu alayı ne esir aldığını, ne temas ettiğini, ne de boyle bir alaydan haberi olduğunu bildirmiştir. (Bir İngiliz alayı 800 ilĂ‚ 4000 asker arasında değişir.)
Eceabat’ta olumunden 400 sene sonra Kaşıkcı Dede’nin binlerce Turk Askeri’ne su dağıtması, Sebdulbahir cıkartmasında Ezineli Yahya ve 67 gonullunun uzerine, saatte atılan 4650 merminin hicbirisinin uzerlerine isabet etmemesi ve butun gun yapılan cıkartmada 6000 kişiyle mucadeleleri, Mehmet oğlu Seyyid’in 276 kg. ağırlığındaki mermiyi tek başına taşıması ve benzeri binlerce olay Hazret-i Allah’ın yardımı ile desteklediklerinin birer gostergesidir.
“Allah yolunda oldurulenleri sakın olu sanmayın. Onlar diridirler. Rabb’leri katında rızıklanmaktadırlar. Allah’ın kendilerine verdiği ihsanlardan dolayı sevinc icindedirler. Arkalarında henuz katılmayan kimselere de hic korku olmayacağını ve uzulmeyeceklerini mujdelemek isterler. Onlar Allah’tan olan nimet ve keremin; Allah’ın muminlerin ecrini zayi etmeyeceği mujdesinin sevinci icindedirler.”(Âl-i imran: 169-171)
Nice şehit olan Mehmetcik, bu Âyet-i kerime’nin şumulune girmiştir. Nitekim Korku Deresi ve Cesaret Tepesi’nde şehit olan nice Mehmetciğin cesetlerinin bulunduğu bolgede daha sonra yapılan kazılarda, toprağın dahi onları curutmediği gozlemlenmiştir.
O bolgede yaşayanlar ve yolu oradan gecenlerin veya askerliklerini o bolgede yapan askerlerimizin şahit oldukları, şehitlerimizin harikulĂ‚de hĂ‚lleri, onların bu mertebeyi kazandıklarını bize anlatmaktadır.
Canakkale’nin Kırtepe Koyu’nde askerlik yapan bir askerimiz o zamanın kıyafetleri icinde, tufekli techizatlı bir manga askenin gecişlerine şahit olur. Daha sonra koylulerin de bu olaydan haberdar olduğunu, bu bir manga Turk askerinin Fransızlar tarafından şehit edildiğini, fakat her akşam guneş battıktan sonra gorevini yerine getirir gibi yolu karşıdan karşıya gecip ormanın icinde kaybolduklarını oğrenir.
Allah-u TeĂ‚lĂ‚ musluman Turk askerine, dine ve vatana duydukları aşk neticesinde hem asırlar boyunca anılacak bir destan bahşetmiş, hem de ebedi olarak kurtuluşa erenlerin arasına dahil etmiştir. Şefaatlerine nail olmak umidiyle...
“Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultĂ‚nı SelĂ‚haddîn’i,
Kılıc Arslan gibi iclĂ‚line ettin hayran...
Sen ki, İslĂ‚m’ı kuşatmış, boğuyorken husran,
O demir cemberi goğsunde kırıp parcaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrĂ‚mı adın;
Sen ki, a’sĂ‚ra gomulsen taşacaksın... HeyhĂ‚t,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber
Sana ağuşunu acmış duruyor Peygamber”
( M. Akif Ersoy)
alıntıdır
cok guzel bir yazı ,tuhaf ve sacma yorumlara asla tahammul edemiyeceğim icin paylaşabileceğim tek bolum
__________________