EFENDİMİZİN DUNYAYA TEŞRİFLERİ SIRASINDA MEYDANA GELEN HÂRİKÂ HÂDİSELER

KĂ‚inatta en buyuk hĂ‚dise hic şuphe yok ki, KĂ‚inatın Efendisi Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (a.s.m.) dunyaya teşrifleri hĂ‚disesidir.
Cunku, hilkat ağacının cekirdeği odur. KĂ‚dir-i ZulcelĂ‚l, onun gelişini takdir etmemiş olsaydı, kĂ‚inat da, insan da olmayacaktı. Dolayısıyla imtihan dunyasının kapısı da acılmayacaktı. "Şu gorduğun buyuk Ă‚leme buyuk bir kitap nazarıyla bakılırsa, Nûr-u Muhammedî (a.s.m.) o kitabın kĂ‚tibinin kaleminin murekkebidir: Eğer o Ă‚lem-i kebir, bir şecere tahayyul edilirse, Nur-u Muhammedî hem cekirdeği, hem semeresi [meyvesi] olur. Eğer dunya mucessem bir zîhayat farzedilirse, o nur onun ruhu olur. Eğer buyuk bir insan tasavvur edilirse, o nur onun aklı olur."
İşte, "Sen olmasaydın, ey Habîbim, felekleri [kĂ‚inatı] yaratmazdım" kudsî hadisi , bu sırra işaret etmektedir.
Ayrıca, Efendimizin risĂ‚leti diğer peygamberler gibi hususî değil, umumi ve cihanşumûldur. Buna binĂ‚en elbette dunyaya teşrifleri esnasında birtakım hĂ‚rikĂ‚ hĂ‚diseler vucuda gelecekti. Ve bu hĂ‚diseler akıl ve basîret sahiplerini duşunceye sevkedecekti.
Nebiyy-i Ekrem Efendimizin dunyaya teşrifleri esnasında belli başlı şu hĂ‚rikĂ‚ hĂ‚diseler meydana geldi :
1) Teşrif Ettikleri Gece Bir Yıldız Doğdu.
Yahudîler arasında bircok Ă‚lim vardı. Bunlar, kitaplarında Allah Resûlunun geleceğini gorup, oğrenmişlerdi. Yıldızlardan hukum cıkarmada da usta sayılırlardı. Efendimizin doğumu gecesinde bir yıldız parlamış ve Yahudî Ă‚limler bu yıldızdan Ahirzaman Peygamberinin dunyaya teşrif ettiklerini anlamışlardı.
Resûl-i Zîşanın meşhur şĂ‚iri Hassan bin SĂ‚bit (r.a.) bu hususu şoyle anlatmıştır:
"Ben sekiz yaşlarında var yoktum. Biliyorum, bir sabah vakti, Yahudînin biri 'Hey Yahudîler!' diye cığlık atarak koşuyordu. Yahudîler, 'Ne var, ne yırtınıyorsun?' diyerek adamın başına uşuştuler. Yahudî şoyle haykırıyordu:
"'Haberiniz olsun, Ahmed'in yıldızı bu gece doğdu. Ahmed bu gece dunyaya geldi."' 36
İbni Sa'd'ın naklettiği konu ile ilgili bir rivĂ‚yette ise şoyle denilmektedir:
"Mekke'de oturan bir Yahudî vardı. Allah Resûlunun doğdukları gecenin sabahı Kureyşlilerin karşısına cıktı ve sordu:
"'Bu gece kabilenizden bir oğlan cocuk doğdu mu?'
Kureyşliler, 'Bilmiyoruz' cevabını verince, adam sozlerine devam etti:
"'Varın, gidin, soruşturun, arayın; bu ummetin peygamberi bu gece doğdu. Sırtında alĂ‚meti var.'"
Kureyşliler varıp soruşturdular ve gelip Yahudîye haber verdiler:
'Bu gece Abdullah'ın bir oğlu dunyaya geldi, sırtında bir nişan var.'"
Yahudî gidip peygamberlik alĂ‚metini gordu. Ve aklını kaybetmişcesine şoyle haykırdı:
"'Peygamberlik artık İsrĂ‚iloğullarından gitti. Kureyşlilere oyle bir devlet gelecek ki, haberi doğudan batıya kadar ulaşacaktır.'" 37
Demek gokkubbe pırıl pırıl yıldız kandilleriyle Resûl-i Kibriya Efendimizin gelişini alkışlıyordu.
2) MedĂ‚yin'deki KisrĂ‚ Sarayından On Dort Burc Catırdayarak Yıkıldı.
KĂ‚inatın Efendisinin doğduğu geceydi... Saatler, doğum anlarını gosteriyordu. Derin bir uykuya dalan MedĂ‚yin şehri korkunc bir catırdı ve gurultu sesiyle uyandı. Hukumdarla birlikte halk da heyecan icinde yataklarından fırladı. Manzara korkunctu ve telaş verici idi. Hukumdar Sarayının o sapa sağlam burclarından on dordu catırdayarak yıkılıvermişti.
Geceyi korkular icinde geciren KisrĂ‚ sabaha cıkar cıkmaz memleketinin dinî reislerini derhal bir toplantıya cağırdı. Toplantıda, cereyan eden hĂ‚disenin neyin nesi olduğunu goruşeceklerdi.
KisrĂ‚ tacını giymiş tahtına oturmuştu. Henuz muzakereye başlamamışlardı ki, doludizgin yaklaşan bir atlı, elinde bir mektup getirdi. Mektupta, İstahrabat'ta binlerce seneden beri ışıl ışıl yanan ateşlerinin sonduğu haber veriliyordu.
Bu haber, KisrĂ‚'nın korku ve heyecanını daha da arttırdı.
Bu sırada toplantıda bulunan İran başkadısı Mûbezan soz alarak gorduğu bir ruyĂ‚yı anlattı:
"Gordum ki yuzlerce kukremiş deve, onlerine şaha kalkmış Arap atları olduğu halde Dicle suyunu gecti ve İran topraklarına yayıldılar."
KisrĂ‚, doğru sozlu, bilgili ve adaletli Mûbezan'ın bu ruyĂ‚sını da mĂ‚nĂ‚lı buldu. Sinirleri fazlasıyla gerilmişti. Bu muammayı cozmek istiyordu. Bilgisine ve irfĂ‚nına guvendiği Mûbezan'a sordu:
"Peki, bu neye işĂ‚ret olabilir?"
Başkadının cevabı kısa ve oz oldu:
"Araplar tarafından cok onemli birşeyler olacağına işĂ‚ret olabilir."
KisrĂ‚, bunun uzerine derhal Hîre Valisi Numan bin Munzir'e bir mektup yazdı. Mektupta,
"Bana orada bulunan Âlimlerden, suallerime cevap verebilecek kudrette biri varsa gonder!" diyordu.
Mektubu alan Numan, işin ciddiyetini anladı ve derhal Abdu'l-Mesîh bin Amr adında bir bilgini Medayin'e gonderdi.
Gelen Âlimi hukumdar derhal huzura kabul etti.
Cereyan eden hĂ‚diseleri anlattıktan sonra, kendisinden bu hususta bilgi istedi. Abdu'l-Mesih, KisrĂ‚'ya hĂ‚diseler hakkında bir bilgi veremeyeceğini soyledi ve ilĂ‚ve etti:
"Şam yakınında CĂ‚biye'de oturan dayım Satîh'de bunlara cevap verecek bilgi vardır."
Bunun uzerine KisrĂ‚, Abdu'l-Mesîh'i gidip Satîh'ten hĂ‚diseler hakkında bilgi almak uzere vazifelendirdi.
Meşhur Şam kĂ‚hini Satîh kemiksiz, Ă‚detĂ‚ Ă‚zĂ‚sız bir vucud, yuzu goğsu icinde bir acûbe-i hilkat ve cok yaşlı bir kĂ‚hindi. DĂ‚imĂ‚ sırt ustu yatardı. Bir yere goturulmek istendiği zaman bohca gibi katlanırdı. Gaipten verdiği doğru haberler, o zamanın insanları arasında meşhurdu.
Abdu'l-Mesîh, dağ taş demeden yol alarak dayısı Satîh'in yanına vardı. O sırada Satîh, hayatının son anlarını yaşıyordu. Şiddetli hastalık icinde kıvranıyordu. Hastalığın şiddeti dudaklarından konuşma kudretini de alıp goturmuştu ki, gelen adamın ne selĂ‚mın alabildi ve ne de konuşabildi.
Fakat, Abdu'l-Mesîh olup bitenleri anlatınca iş birden değişiverdi. Olum doşeğinde ecelle penceleşen Satîh gozlerini birden actı ve sanki kabir kapısına değil, dunya evinin kapısına yeni ayak basacakmış gibi canlanarak heyecan icinde haykırdı:
"Ey Abdu'l-Mesîh! İlĂ‚hi vahyin okunması coğalacak.
AsĂ‚'nın sahibi peygamber olarak gonderildi. SemĂ‚ve Vadisini su bastı, Farsların ateşi sondu. Artık Şam da Şam değil, Satîh icin."
Şunu iyi bil ki, zaman uzerinde hukmu gecerli olan mutlak HĂ‚kim, boyle istedi ve gelen peygamberle nebîlik ipinin iki ucunu duğumledi."
Derin bir nefes cektikten sonra da ilÂve etti:
"Sasanîlerden, yıkılan burc sayısınca hukumdar gelecek ve sonra hukum yerini bulacaktır." 38
Bu cumleler, Satîh'in dudaklarından dokulen son sozler oldu. Sanki bu gerceği dile getirmek icin bekleyip durmuştu. Sozlerini bitirir bitirmez gozlerini kapadı ve ruhunu Yuce Allah'a teslim etti.
Meşhur kĂ‚hin Satîh, bu sozleriyle acıkca Âhirzaman Peygamberinin dunyaya gelmiş olduğunu haber veriyordu. O Ă‚na kadar bir benzeri gorulmemiş bu hĂ‚dise, dunyaya o gece şeref veren zĂ‚tın beraberinde getirdiği sonmez nûr ile Mazdeizmin 39 karanlık inancı icinde kıvranan İran saltanatını ortadan kaldıracağına işaretti. Nitekim, tarih buna şahid oldu ve hĂ‚diseler Satîh'in haber verdiği gibi cereyan etti: İran Devleti, 67 yıl suren on dort hukumdarın idaresinden sonra, Kadisiyye'de HĂ‚temu'l-EnbiyĂ‚nın ordusu tarafından İslĂ‚m topraklarına katıldı.
3) KĂ‚be'nin İcini Karanlık Ve Kirlere Boğan Putların Pekcoğu Başaşağı Yıkıldı:
Kureyş muşrikleri, yeryuzunde Allah'ın tek ma'bud oluşunun icinde ve ustunde ilk olarak abideleştiği KĂ‚be'yi putlarla karanlıklara boğmuşlardı. Ne var ki, henuz Tevhid temsilcisi Resûl-i KibriyĂ‚nın dunyaya gozlerini acması karşısında bile, coğu yerlerine kurşun ile percinlenmiş bu putlar, hĂ‚disenin azametine dayanamayarak yerlere yıkılıverdiler.
Bu hĂ‚disenin ifĂ‚de ettiği mĂ‚nĂ‚ buyuktu: Dunyaya teşrif eden bu ZĂ‚t, kendisine verilecek vazife gereği kapkaranlık şirk inancını ortadan kaldıracaktır. Gonullerde pĂ‚k, nezih ve saĂ‚det dolu Tevhid inancını bayraklaştıracaktır.
Dunya buna şĂ‚hid oldu. O Resûl-i Zîşan, kısa zamanda KĂ‚be'yi cansız putlardan temizlediği gibi, gonullerdeki putları da İslĂ‚m îmĂ‚nı ile yok ediverdi.
4) İstahrabat'ta Bin Seneden Beri Yanmakta Olan Mecûsîlerin Kocaman Ateş Yığınları Bir Anda Sonuverdi.
Mecûsiler bu ateş yığınını kendilerine ilĂ‚h kabul etmişlerdi. Efendimizin dunyaya teşrifleri ile birlikte bu kocaman ateş, sanki okyanusların istilĂ‚sına uğramış basit bir ateşmiş gibi sonuverdi.
Demek ki, gelen zĂ‚t, putperestlik gibi, ateşperestliği de bir cırpıda ortadan kaldıracak ve yeryuzunu Tevhid meş'alesiyle aydınlatacaktı.
5) Takdis Edilen Meşhur SĂ‚ve (Taberiyye) Golu Bir Anda Kuruyuverdi.
Bu da, gelen zĂ‚tın, Allah'ın izni ile olmayan şeylerin takdis edilmesini yasaklayacağının ifĂ‚desi idi.
6) Dunyaya Teşrifleri Ânında, Şark Ve Garbı Kucuk Bir Oda Gibi Aydınlatan Bir Nur Goruldu.
Demek ki, dunyaya gelen zĂ‚tın tebliğ edeceği din, şark ve garbı butun ihtişamıyla kucaklayacak, insanlığın beşte birini şefkadi sînesinde terbiye edip okşayacaktı.
7) SemĂ‚ve Vadisi Taşan Seller Altında Kalıp, Suya Gark Oldu.
Resûl-i Kibriya Efendimizin dunyaya gozlerini actıkları geceydi. Taşan seller SemĂ‚ve Vadisi ve SemĂ‚ve şehrini sular altında bıraktı. Şehir halkı, dehşet icinde kalarak, careyi dağlara ve tepelere sığınmakta buldu. Sonra da bir mektup yazarak durumu KisrĂ‚'ya bildirdiler ve kendisinden yiyecek ve icecek yardımı istediler.
8) Gok Kubbeden Salkım Salkım Yıldızlar Dokuldu:
Nebiyy-i Ekrem Efendimizin dunyaya teşrifleri gecesinde hazan yaprağı gibi gok kubbeden yıldızlar dokuldu. 40 Bu hĂ‚dise de şuna işĂ‚ret ediyordu: Bundan boyle şeytan ve cinlerin gokten haber almaları son bulmuştur. "Madem Resûl-i Ekrem AleyhisselĂ‚tu VesselĂ‚m vahiy ile dunyaya cıktı, elbette yarım yamalak ve yalanlar ile karışık, kĂ‚hinlerin ve gĂ‚ipten haber verenlerin ve cinlerin ihbarĂ‚tına (haberlerine) set cekmek lĂ‚zımdır ki, vahye bir şuphe irĂ‚s etmesinler ve vahye benzemesin. Evet, bi'setten evvel kĂ‚hinlik coktu. Kur'Ă‚n, nazil olduktan sonra onlara hĂ‚time cekti. HattĂ‚ cok kĂ‚hinler îmĂ‚na geldiler. Cunku, daha cinler tĂ‚ifesinden olan muhbirlerini bulamadılar." 41
O Ă‚na kadar gorulmemiş bu hĂ‚diselerin Resûl-i Ekremin doğumu sırasında meydana gelmeleri elbette tesadufı değildi. Ezelî kudretin kader kaleminin tayin ve tesbitiyle vucuda geliyorlardı. Ve dunyaya Âhirzaman Peygamberi Hazret-i Muhammed'in (a.s.m.) zuhurunu haber veriyorlardı.

36. Kastalanî, MevĂ‚bibu'l-Ledunniye: 1/122
37. TabakÂt, 1/162-163
38. Taberî, 2/131-132
39. Mezdek (Mazdek) adında birinin kurduğu eski İran'da bir dinî mezheptir. Zerduşt tarafından vaz'edilen Maniheizmin ıslah edilmiş bir şekli olarak goren ve kabul edenler de vardır. Bu mezhebin bilinen belli başlı hususiyeti, mulkte ve kadınlarda iştirakı kabul etmesidir. Bunun yanında, zuhdle ilgili olarak, hayvanları oldurmek ve etini yemek de bu mezhebin yasakladığı şeyler arasındadır. (İslĂ‚m Ansiklopedisi: 8/201-205.)
40. Taberî, 2/131; KaĂ‚dı İyaz, ŞifĂ‚, 1/726-733; Bediuzzaman Said Nursî, MektubĂ‚t, s.161-163
41. Bediuzzaman Said Nursî, MektubĂ‚t, s.163

__________________