Hıristiyanlar, iddialarına kanıt olarak Kur'Ânda gecen (biz anla­mını ifade eden) inn ve nahnu kelimelerini gostermiş ve bunlar­dan hareketle tanrıların uc tane olduğunu savunmuşlardır. Boy­lelikle Allah'ın tekliğini defalarca vurgulayan Kur'Ân'm muhkem ayetlerini bırakıp, -bizatihi Kur'Ân'da belirtildiği gibi- fitne cıkar­mak ve kendilerine gore tevil etmek İcin, benzer (muteşabih) ayetlere uymuşlardır. Bu şekilde doğruyu bulmayı değil, fitne cı­karmayı amaclamışlardı ki bu kalplerin kufrudur. Ayrıca innÂ, nahnu vb. coğul ifade eden kelimeleri, kendilerince tevil etmek istemişlerdir. Oysa Allah TeÂl da belirttiği gibi, bu ve benzeri ke­limelerin, kavramların, isim ve sıfatların tevilini O'ndan başka kimse bilemez; cunku bu isimler ancak kendisiyle ortaklık halin­de veya mulkiyet ve egemenliği altında bir takım yardımcıların bulunduğu tek varlık (vÂhid) icin kullanılır. Bundan dolayıdır ki bu tur coğul ifade eden kelimeler muteşabihtir. Sozkonusu tek varlıkla ortaklığı olanlar, herhangi bir eylemde bulunduklarında "Biz şunu şoyle yaptık, bunu boyle yaptık" derler. Halbuki boyle birşey Allah TeÂl hakkında imkansızdır. Kaldı ki mulkiyetleri al­tında kendisine boyun eğmek zorunda olan insanların bulundu­ğu kimseler -kral vb- "Biz şoyle yaptık" ifadesini kullandıkların­da "Ben mulkiyetim ve yeteneklerimle bu işi boyle yaptım" de­mek ister. Allah TeÂl dışında kalan mahlukatın tamamı O'nun mulkiyeti altında olup kÂinatın tum işlerini tek başına sevk ve idare eden bizatihi kendisidir. Melekleri ise, Allah'ın mahlukun-dan işlerini gordurduğu elcileridir. Bu itibarla Allah inn ve nahnu kelimelerini kullanmaya diğer varlıklardan daha layıktır; cun­ku O'nun dışında hic kimsenin buyruklarına tam olarak itaat edilmiş değildir. Bu yuzden de biz anlamına gelen ve coğul ifade eden inna ve nahnu ifadelerini kullanmaya daha fazla hak sahi­bidir. Bu hususta krallar da O'na benzer. Bu nedenle sozkonusu kelimelerin, bir de muteşabih (benzer) anlamları da vardır. An­cak Allah'a ozgu kılınan bu gibi hususlarda, kendisine hicbir şey benzetilemez. Bunların tevili meleklerinin niteliklerinin, gucleri­nin ve Allah TeÂlÂ'nın gokteki ve yerdeki işleri onlar kanalıyla na­sıl sevk ve idare ettiğinin bilinmesidir. Nitekim bir ayette "Rabbi-nin ordularını ancak kendisi bilir..." (Muddessir, 74/31) buyurur. Benzeşme nedeniyle yapılan bu tevili, Allah' TeÂl dışında hic kimse bilemez. Bu ifadelerin anlamını ve yorumunu oğrenebil­sek de, zihinsel dunyamız kelime, kavram, isim, nitelik, olay ve olguların tevillerini asla bilemez. "O Allah ki... yarattı..." (Secde, 32/4) ifadesi ise boyle değildir; cunku bu, kendisinde hicbir ben­zerlik (muşabehet) olmayan muhkem (anlamı kesin) bir ayettir. Bu isim, coğul ifade eden ve biz anlamını İceren inn ve nahnu kelimeleri gibi değildir. Bu kelimeler Allah'ın dışında, ortakları olan ve yardımcıya gereksinim duyan varlıklar icin kullanılır. Al­lah TeÂl ise her iki durumdan da munezzeh ve muberradir. Ni­tekim bunu Kitab'ında şu sozlerle dile getirmiştir:
De ki: Allah'tan başka tanrı olduklarını sandığınız şeyleri cağı­rın, onlar ne goklerde ve ne de yerlerde zerre ağırlığınca birşeye sahip değillerdir. Bu ikisinin mulkunde Allah'a bir ortaklıkları yoktur. Ve Allah'ın onlardan bir yardımcısı da yoktur. (Sebe, 34/22)
Diğer bir ayetle de şoyle buyuruhnaktadır:
Cocuk edinmeyen, mulkte ortağı olmayan, acizlikten dolayı bir yardımcısı da bulunmayan Allah'a hamdolsun!" de ve O'nu şa­nına yakışır bicimde tekbir et! (İsrÂ, 17/111)
Bu ayetlerde kasdedilen anlamlar, mahlukat hakkında olup benzerlerinin Allah TeÂlÂ'ya isnadı caiz değildir.
İbn Teymiyye
__________________