Hz. Peygamber'in (s.a.s.) Beden ve Ahlak Guzelliği

Konumuzla ilgili kavramlardan en onemlisi sîret kelimesidir. Sîret lugatte, gidiş, hĂ‚l ve yuruyuş gibi manĂ‚lara gelir. Istılahta, Hz. Peygamber Efendimizin beden ve ahlĂ‚k guzelliği dahil, butun soz ve davranışlarını, kısaca tum yaşayışını ifade eder. Sîretin icinde, Hz. Peygamber Efendimizin Megazi, DelĂ‚il, Hasais ve Şemaili yer alır. Şemail, O'nun bedenî ve ahlĂ‚kî guzelliklerine denir ve O'nu tanıma ve tanıtma bakımından onemlidir.

Bir beşer olarak yaratılan ve her insan gibi yiyip icen, yatan, gecimi icin calışan Hz. Peygamber (s.a.s.), ama butun bu hususlarda ve insanlarla ilişkilerinden Allah'a kulluğuna kadar hayatının her yonunde mukemmel bir ornek, bir numûne-i imtisal ortaya koymuştur. ŞemĂ‚il kitaplarında gorulduğu gibi, O, en guzel ve en mukemmel bir şekilde yaratılmıştır. Bu guzelliği ve kemĂ‚lĂ‚tı sebebiyle, bedeninin tavsifine sus, zinet manasına gelen Hilye ismi verilmiştir (Bayraktar 1990, 303). Bununla beraber O'nun bedeni ve uzuvları aclık, susuzluk ve darbelere maruz kalmak bakımından diğer insanlardan farksızdır. Peygamberimizin (s.a.s.) bedenî ve ahlĂ‚kî guzelliklerini cok kısa olarak yazdıktan sonra, bu hususta derli toplu olan Cevdet Paşa'nın tavsifini kaydedeceğiz.

Hz. Peygamber Efendimizin Beden Guzelliği

Peygamber Efendimiz (sallĂ‚llahu aleyhi ve selem), hulûkuyla olduğu gibi hilkatiyle de en mukemmel insandır. O'nun kemĂ‚lĂ‚tının butununu bir başka insanda gormek mumkun olmadığından, fizyonomisinin mukemmelliği de peygamber olduğuna dair bir delil sayılmış ve diğer nubuvvet delilleriyle birlikte yazılmıştır. Mesela, KĂ‚dî İyĂ‚z'ın eş-ŞifĂ‚ bi Ta'rîfî Hukûki'l-MustafĂ‚ adlı eserinde Hz. Peygamber'in butun vasıfları ve halleri bir araya toplanmış ve bunlar bir anlamda O'nun peygamberliğinin delillerinden kabûl edilmiştir. Aynı şekilde Beyhakî de DelĂ‚ilu'n-Nubuvve adlı eserinde benzer yaklaşımı sergilemektedir. Gerci beden guzelliği, Hz. Peygamber'e has değildir. MeselĂ‚, Yusuf (a.s.)'a guzelliğin tamamı verilmişti. Ashabdan Cerîr b. Abdillah'ın aynı bir yakışıklılığa sahip olduğu nakledilmektedir. Hz. Peygamber'e gelince: O, bu hususta da Hz. Yusuf (a.s.) dahil herkesin onunde idi ve bunun yanısıra ahlĂ‚k guzelliği ile de emsalsizdi. O'nun peygamberliğine delil olan, sadece bedenen değil, hem bedenen hem de ahlĂ‚ken mukemmel olmasıdır.

Hz. Peygamber'in AhlĂ‚k Guzelliği

Hz. Peygamber'in şemailinin ikinci unsuru, ahlĂ‚kıdır. AhlĂ‚k, nefsin kuvvet ve vasıflarındaki normal bir ozelliğe sahip olması anlamına gelen hulûk kelimesinin coğuludur. Guzel ahlĂ‚k ise, ifrat ve tefritten uzak fazilet sayılan bir mertebedir. Gazap kuvvetinin fazileti şecaattir. Bu da, ofkelenip tavır alınması gereken yerde gerektiği şekil ve olcude tavır alma, yersiz ofkeden kacınma, hakkı kabûl, anlatma ve savunma konusunda korku taşımama demektir. Şehevî kuvvetin fazileti iffettir. Aklî kuvvetin fazileti hikmettir. Butun bu faziletler, Hz. Peygamber'de en mukemmel derecede bulunuyordu. Onları, butun boyutlarıyla ŞemĂ‚il telifatında gormekteyiz.

Kur’Ă‚n-ı Kerim'de Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s.) ahlĂ‚kının cok buyuk, cok yuce ve hayranlık verici olduğu bildirilmiştir (Kalem, 68/4). Peygamber Efendimiz de (s.a.s.) bir hadislerinde, “Ben guzel ahlĂ‚kı tamamlamak icin gonderildim” (Muvatta', “Husnu'l-Hulûk,” 8) buyurmuştur.

Peygamberimizin (s.a.s.) ahlĂ‚kı, Hz. Aişe'nin de bildirdiği gibi Kur’Ă‚n'dı (Muslim, “SalĂ‚tu'l-Musafirin,” 139). O, butun hayatını Kur’Ă‚n'a gore tanzim etmişti, yani yaşayan Kur’Ă‚n'dı. Peygamberimiz (s.a.s.), beşeri yonuyle de insanlığa ornekti. O, gunah olmadığı takdirde, kolay olan işe oncelik verirdi. MeselĂ‚, Peygamberimiz tek başına namaz kılıyorsa istediği kadar uzatır; cemaate imamlık yaptığında ise, kısa kıldırırdı ve boyle kıldırılmasını da tavsiye ederdi. Bunlar, O'nun ahlĂ‚kından sadece cok kucuk bir kesit.

Cevdet Paşa'nın Veciz Yazısı
Peygamberimizin beden ve ahlĂ‚k guzelliğini anlatan en guzel eserlerden birisi Ahmet Cevdet Paşa’nın KısĂ‚s-ı EnbiyĂ‚ adlı eserindeki Bazı EvsĂ‚f-ı Seniyye-i Muhammediyye başlıklı yazısıdır. Burada bu yazıyı kısmen sadeleştirerek vermeyi munasip gorduk.

“Resûl-i Ekrem ve Fahr-i Âlem Muhammed Mustafa (s.a.s.) hazretleri hilkatce ve ahlĂ‚kca Âdem oğlunun en ekmeli idi. Hep enbiyĂ‚-i izĂ‚m (aleyhimusselĂ‚m) hazerĂ‚tının uzuvları kusursuz ve yuzleri guzel yuzlu olup, Habîb-i HudĂ‚ onların en guzeli idi.

“Mubarek cismi guzel, butun azası birbirine uygun, endamı gayet munasip, alnı ve goksu ve iki omuzlarının arası ve avucları geniş, boynu uzun ve olculu ve gumuş gibi saf, omuzları, pazuları ve baldırları kalın, bilekleri ve parmakları uzun, elleri ve parmakları dolgunca idi. Mubarek cildi ise ipekten yumuşak idi. KemĂ‚l-i itidal uzere buyuk başlı, hilĂ‚l kaşlı, cekme burunlu idi. Cehresi azıcık değirmi ve uzunca olup, şişman yuzlu ve yumru yanaklı değildi.

“Kirpikleri uzun, gozleri kara ve guzel, buyucek ve iki kaşının arası acık olup catık kaşlı değildi ve iki kaşının arasında bir damar vardı ki, kızdığı vakitte kabarıp gorunur idi.

“O Nebiy-yi Mucteba ezheru'l-levn idi. Yani, ne kirec gibi ak ne de kara yağız. Belki ikisi ortası gul gibi kırmızıya mail, beyaz, nurani ve berrak olup mubarek yuzunde nur parlardı. Gozlerinin akında dahi az kırmızılık vardı. Dişleri inci gibi parlak olup, soylerken on dişlerinden nur sacılır, gulerken fem-i saadeti bir latif şimşek gibi ziyalar salarak acılırdı. Sacları ne pek kıvırcık ne de pek duz idi. Saclarını uzattığı vakit kulaklarının memelerini gecerdi. Sakalı sık ve tam idi. Uzun değildi ve bir tutamdan ziyadesini alırdı.

“Âlem-i bekĂ‚ya rıhlet buyurduklarında sacı, sakalı henuz ağarmağa başlamamış, başında biraz, sakalında yirmi kadar beyaz kıl vardı.

“Cismi nazîf, kokusu latîf idi. Koku surunsun surunmesin, teni ve teri en guzel kokulardan Ă‚lĂ‚ kokardı. Bir kimse O'nunla musĂ‚faha etse, butun gun O'nun rayiha-i tayyibesini duyardı ve mubarek eliyle bir cocuğun başını mesh etse, rĂ‚yihĂ‚-yı tayyibesiyle o cocuk, sair cocuklar arasında malûm olur idi.

“Doğduğu vakit dahi nazîf ve pak idi. Duyuları fevkalĂ‚de kavi idi. Pek uzaktan işitir ve kimsenin goremeyeceği mesafeden gorur idi.

“Hep harekĂ‚tı mutedil idi. Bir yere azimetinde acele ve sağ ve sola meyletmeyip kemal-i vakar ile doğru yoluna gider; fakat surat ve suhûlet ile yurur idi. Şoyle ki: Ă‚deta yurur gibi gorunur, lĂ‚kin yanında gidenler suratle yurudukleri halde geri kalırlardı. ElhĂ‚sıl, en mukemmel ve mustesna surette yaratılmış bir vucûd-ı mesûd ve mubarek idi.”

Cevdet Paşa, devamla Peygamber Efendimizin şemailine dair şu ozet bilgileri de vermektedir:

“Guler yuzlu, tatlı sozlu idi. Kimseye fena soz soylemez ve kimseye bed muamele eylemez ve kimsenin sozunu kesmez, mulayim ve mutevazı idi. Haşin ve kaba değildi. Fakat heybetli ve vakur idi. Beyhude soz soylemezdi. Gulmesi dahi tebessum idi.

“O'nu ansızın goren kimse heybetinin tesirinde kalırdı. O'nunla ulfet ve musahabet eyleyen kimse, O'nu can u gonulden seven bir kişi olurdu. Ehl-i fazla derecelerine gore ihtiram ederdi. Akrabasına dahi pek ziyade ikram eylerdi. LĂ‚kin onları kendilerinden efdal olanlar uzerine takdim etmezdi.

“HizmetkĂ‚rlarını pek hoş tutardı. Kendisi ne yer ne giyerse, onlara dahi onu yedirir ve onu giydirirdi.

“Sahî (comert) ve kerîm, şefik ve rahim, şeci ve halim idi. Ahd u va'dinde sabit, kavlinde sadık idi. Elhasıl, husn-i ahlĂ‚kca ve akl u zekavetce cumle nĂ‚sa faik ve her turlu medh u senĂ‚ya layık idi.

“Kitap okumamış, yazı yazmamış olduğu halde, avam ve havassın zahirî ve batınî umûrunda vaki olan husn-i tedbir ve tasarrufunu bir adam duşunse, O hazretin ne mertebe akl u fehm u zekĂ‚sı olduğunu derhal anlar. Zulumat-ı cehl icinde kalmış kabĂ‚il-i Arab arasında buyuyup Cezîretu'l-Arab gibi bir ucra mahalde zuhur eylemişti. Ummî olduğu halde enfus u Ă‚fĂ‚kı envĂ‚r-ı ulûm u maarif ile munevver etmişti. Bir akl-ı selîm sahibi butun bunları teemmul etse, bilĂ‚ tereddut, O'nun dĂ‚vĂ‚-yı nubuvvetini cezmen tasdik eyler.

“Yemede, giymede mikdar-ı zarûret ile iktifa eder ve ziyĂ‚desinden kacınırdı. Bulduğunu yerdi, bulduğunu giyerdi, doyuncaya kadar yemezdi. Uzerinde yatıp uyuduğu doşek, deriden mamul olup ici dahî hurma lifi idi.

“Az vakit icinde bunca futûhĂ‚ta mahzar olmuş ve vĂ‚ridĂ‚t-ı İslĂ‚miye coğalmış iken, dunya malına asla iltifat eylemezdi. GanĂ‚imden kendisine ait olan emvalin ekseriyetini mustahaklarına sadaka edip, kendi taayyuşu icin pek az bir şey alıyordu. Bu cihetle, bazen borclanmaya mecbur oluyordu.

Ehl-i Beytinin ekseriyĂ‚ yedikleri, arpa ekmeği yĂ‚hut hurma idi. DĂ‚r-ı UkbĂ‚'ya azîmetinde, en sevgili zevcesi olan Âişe (radıyallĂ‚hu anhĂ‚) hazretlerinin hucresinde, biraz arpadan başka yiyecek yok idi ve zırhı bir Yahûdînin yanında merhûn idi ki, iyĂ‚linin nafakası icin otuz sĂ‚' arpa odunc alıp, zırhını rehin etmişti.”


__________________