“Şeb-i Arûs” ya da “Şeb-i Urs”, ilki Farsca, ikincisi Arapca olan kelimelerle yapılmış olan bir terkiptir. Farsca bir kelime olan Şeb, gece demktir. Arapca bir kelime olan Urs ise duğun demektir. Duğunde verilen ziyafet; urs kelimesinden turetilmiş olan Arûs kelimesi ise gelin demektir.Şeb-i Arûs “gelin gecesi”, “duğun gecesi” ya da “gerdek gecesi” anlamlarına gelen; Hz. Mevlana’nın olum gecesini ve bu gecenin yıl donumlerinde yapılan toreni ifade eden bir terimidir. Bu gecede, Âşık sevgilisine, dost dostuna kavuştuğu icin gerdek gecesine benzetilmiştir.




İkindi vaktinden sonra Kur’an okumak ve Aynu’l Cem yapılarak yerine getirilen bu merasimin gecesine aynı zamanda “Leyletu’l-Arûs” da denilmiştir. Mevlana Celaleddin vefat gununu “Hakk’a vuslat”, “Duğun gunu” kabul etmiştir.

Bilindiği gibi, Mevlana Celaleddin Rumi 17 Aralık 1273 tarihinde bir Pazar gunu akşam ustu guneş batarken ebediyete intikal etmiştir. MevlÂn olumunu gerdek gecesi “Şeb-i Arûs” “Sevgiliye kavuşma” gunu olarak kabullenmiş buyuk bir zattır. Şeb-i Arûs, fedakÂrlıkla başlar, olum boyunca da devam eder, diğer Âleme kavuşmakla tamamlanır.

Mevlana, “Olumumuzden sonra mezarımızı yerde arama, arif kişilerin gonlundedir. Bizim mezarımız. Burada olum (olarak) tezahur ediyorsa da orada doğumdur” der. Yine Rabbine, “Olmek şeker gibi tatlı bir şey, canı sen aldıktan sonra seninle olunca da tatlı candan da tatlıdır, olum” şeklinde seslenmiştir. Boylelikle Mevlana olume bir başka acısı kazandırmıştır.Mevleviler, Mevlana’nın olum gecesini, dunyadan ayrılık gecesi olarak değil, Cenab-ı Hakk’a kavuşma gecesi olarak yorumlarlar. Bunun icin de o geceyi Şeb-i Arûs olarak isimlendirmişlerdir ve bu gecede torenler duzenlemektedirler.

“Mevlana’dan itibaren cenazelerin neyler calınarak, davullar ve mazharlar dovulerek, besteler okunarak ve sema edilerek goturulmesi adet haline gelmiştir. Mevlana’nın doneminde bile şeriatcılar bu duruma şiddetle itiraz etmişler fakat dinleyen olmamıştır . Mevlana’nın nufuzu hepsini susturmuştur.

Mevlana’nın olumunun her yıl donumu gecesi, Konya’da meydan odasının onunde bulunan havuzun başına hasırlar ve halılar serilir, herkes burada toplanır, ayinler okunur, meyveler yenir, sohbetler edilir, boylece bir sema meclisi kurulurdu. Sonunda bir gulbank cekilerek bu ozel torene son verilirdi.

Hz. Mevlana, cenaze namazını kıldırmasını Şeyh Sadreddîn Konevî’ye vasiyet etmiştir. Ancak o tam namazı kıldıracağı sırada, uzuntusunun şiddetinden bir hıckırığa yakalanıp bayılmıştır. Bunun uzerine cenaze namazını Kadı SırÂceddîn el-Urmevî tarafından kıldırılmıştır. Şeyh Sadreddin’e daha sonra, cenaze namazını kıldıracakken neden bayıldığı sorulduğu zaman “Namaz kıldırmak icin tabutun onune gittiğim zaman, meleklerin orada saf bağlayıp tabutun onune durduklarını gordum. O halin heybetinden, dehşetinden aklım başımdan gitti” diye cevap vermiştir.

Hz. Mevlana’nın naaşı Konya’da, babasının ve SelÂhaddîn-i Zerkûbî’nin de defnedildiği yere defnedilmiştir. Konya’da kırk gun boyunca yas tutulmuştur. Kırk gun boyunca onun kabrinden ziyaretci eksik olmamıştır.
Mevlana’nın duşuncesinde ve fikirlerinde olum hicbir zaman yokluk olarak kabul edilmemektedir. Hz. MevlÂna, “Herkes ayrılıktan bahsetti, bense vuslattan” ifadesiyle de olumun ayrılık değil yaratana kavuşmak olduğuna dikkat cekmiştir. Hem de oğle değimlidir ki Allah (cc) Kur’an da haber veriyor. “Her nefis olumu tadacaktır. Sonra ancak bize donduruleceksiniz”.

Yine Mevlana; “Bizim olumumuz her ne kadar sana matem olursa da, aslında, Hak’la buluşma vakti olduğu icin bizim en neşeli, en mutlu zamanımızdır. Cunku bu dunya bizim zindanımızdır. Zindanın harap oluşu, yıkılışı, zindandakileri sevindirir. Yani bizim bedenimiz, ruhumuz icin bir zindan kesilmiştir. Olum, bedeni yıkınca, toprağa duşurunce, ruh zindandan kurtulacak, Hakk’a kavuşacaktır.” demiştir.

Mevlana, olumu kişinin aslına donuşu ya da menşein ilÂhi bir cevher olması nedeniyle “Allah’a donuş” olarak gormuştur. Bir başka deyişle olum, “Cismin ortadan kalkması değil, Allah’a doğru ucmasıdır.”

__________________