Donduşeni, sıradan bir mart ayazını bu defa cok sıradışı goruntulerle karşılarken, bizler şehir kilisesindeki bircokları gibi boş gozlerle, ağlayan cicekleri suzuyor, bir taraftan karşımızdaki sahnenin bir ruya olduğuna kendimizi inandırmaya calışıyorduk. Duvarları, teslisin ceşit ceşit temessulleri ile dolu kilisenin loş salonunun ortalarına doğru, kalabalığı yararak ilerleyip Elina'ya ulaştık. Belki de bu bir kavuşma değil veda idi.
Kırmızı bir tabutun icinde, her iki yanına dikilmiş mumların titreyen ışıkları icinde yatıyordu. İki omuzunun yanında, birer demet kuru cicek; daha bir kac ay once oğrencilerinin karşısında giydiği yeşil elbisesi; hemen goğsunde birleştirilmiş elleri, sapsan ve donuk, ellerinde mumlar, oylece gulumseyerek bize bakıyor gibiydi...
Mum ışıkları, tutsuler, sanki cok Otelerden soylenir gibi kulaklarımıza calınan ilahiler, insanların ne yapacaklarını bilmez bir hÂlde cırpınışları...
Ağlamalar, hıckırıklar...
Kıpkırmızı kan canağı gozler...
Tabutun yanına yeni bir mum, yeni bir teselli dikmeye calışan titreyen eller...
Hayır hayır!... Yapılan ya da yapılamayan hic bir şey kendi kendimizi ve birbirimizi kandırmaktan oteye gecmiyordu. O, coktan şairin Sessiz Gemi' sine binmişti:
Artık demir almak gunu gelmişse zamandan Mechule giden bir gemi kalkar bu limandan Bircok gidenin her biri memnun ki yerinden Bircok seneler gecti, donen yok seferinden." "
Belki de, orada ağlayanların tersine o, cennette gulerek geziyordu... Sırtından yuklerini atmış, rahat bir nefes almıştı... Şu anda, o da bizi şaşkın bakışlarla suzuyor, hÂlimize bir mÂn vermeye calışıyordu...
Bizse hÂlÂ, onun gulumseyen yuzunden bir işaret beklercesine tabutun etrafında elpence duran hÂlÂyıklar gibi dort donuyorduk...
Bir parca su mu isteyecek...
Ya da, hava biraz soğudu da, battaniye mi?..
Bak Elina!.. Yavrun burada, okşamak ister misin goz yaşlarını, suzulen yanaklarından?..
Cıt yok!.. Tekbir ses bile!.. Hareketsiz, tepkisiz...
Ama, ama!.. Benim duyduklarımı siz de duyuyor musunuz?
Sanki, o kadar insanın icinde gozlerini bana dikmiş, beynime nakşediyordu:
"Olecek miyim, ram da soyleyecek cağımda
Soylenmedik cumlelerin hasreti dudağımda"
Tabutu taşıyan arabanın etrafındakilerden sadece Elina uşumuyordu, dondurucu soğukta... O, hÂlÂ, inanılmaz bir




"Kapı kapı bu yolun son kapısı olumse;
Her kapıda ağlayıp, o kapıda gulumse."
Tıpkı senin gibi değil mi Elina? Uc-beş ay Oncesi sen, hic değişmedin. HÂlÂ, o eski canlılığınla, Oğrencilerine duyduğun aşkınla, sınıfına koşar gibi...
Ama bu defa... Bu defa, sınıfında yalnız sen olacaksın, biliyor musun? Oğrencilerini bulamazsan orada, sakın uzulme olur mu? Bak artık, goz yaşlan kurumuş yavruna... En az onun kadar metin ol!
İşte son dilekler, son vedalar... O, son bir kere insanlara gosterdiğin yuzune, son bir defa daha inip kalkan dudaklar.. Son sıcak temaslar...
Ve kıpkırmızı tabutun uzerine atılmaya başlanan topraklar... Şu fani dunyaya pencerelerini kapatıyorsun artık. Ebediyete yolculuk, sana daha mı tatlı geliyor, arkana bile bakmadan gidiyorsun...
Şimdi o, daha birkac saat once onlarca insanla birlikte olduğu şehir mezarlığında...
Yapayalnız... Tek başına...
Soğuk ve ayaz... Dar bir cukur... Ustu ortulu...
Bak Elina!..
En yakın dostların...
Annen, baban, cocuğun...
Akrabaların...
Nerede seni gunahlarından arındıran papaz efendi?
Nerede, sana hic faydası olmayan ve olmayacak cicekler, celenkler, biskuviler, şekerlemeler?
Nerede senden, 'Eylul'de goruşuruz' deyip ayrılanlar?
Şimdi onların altlarındaki doşekler seninkinden daha mı sıcak?...
Daha mı sessiz?..
Daha mı ferah ve geniş?..
Şimdi sen kiminlesin... Onlar kiminle...
Ya yarın... Sonraki gun... Kac gun sonra seni hÂl hatırlıyor ve seninle yaşıyor olacaklar...
Yoksa... Yoksa butun olup bitenleri, her gun olup biten binlercesi gibi unutkanlığın ve gafletin kalın perdesi arkasına atıp, ferih ve fahur...
Sanki hicbir şey olmamış gibi...
Sanki şu yolda yuruyenler, aslında senin yanına, daha goz acıp kapamadan gelmeyeceklermiş gibi...
Ve sen, sadece bana mı soylenip duracaksın boyle?.. Neden sesini biraz daha yukseltmiyorsun?.. Herkes duysun bana soylediklerini, herkes:
"Şu geceni durdursam, cekip de eteğinden,
Soruversem; haberin var mı oleceğinden?"
Neden kalkıp insanlara butun gercekleri anlatmıyorsun? Neden boyle sessizce cekip gidiyorsun? Sevgiyi, merhameti, insanlığı oğretmiyorsun...
Sen Oğretmensin...
Oğretmelisin, anlatmalısın...
Giderken bile...
Ebedî...
Ve ben şimdi... Senden sonra elime tutuşturulan yuvarlak bir ekmek, bir havlu, bir kutu kibrit ve incecik, tıpkı senin gibi kırılmış bir mum... ve diğer unutulmazlarla, hayatın orumcek ağından ipinde sonsuzluğu aramadayım...