• 18-07-2022, 18:12:55
    #1


    Bu kitap yazar Zhang Yibing’in metin cozumlemesi yontemi ile hazırlamış olduğu eserin birinci cildidir. Eser 1960’lardan itibaren yeni bir doneme giren Batı Marksizmi akımının en onde gelen post-Marx duşunurlerinin başyapıtlarını ele almaktadır. Calışmada bir yandan bu duşunurlerin getirdikleri yeni duşunceler incelenirken ote yandan onların Marx ve Marksizm uzerine duşunceleri uzerine odaklanılmıştır. Birinci cilt post-Marksizm’in vaftiz babası Adorno’nun Negatif Diyalektik eseri ile Zizek’in İdeolojinin Yuce Nesnesi adlı eserinin okumasıdır. İkinci cilt ise Baudrillard’ın Uretimin Aynası, Derrida’nın Marx’ın Hayaletleri-Borc Durumu, Yas Calışması ve Yeni Enternasyonali’ni ve Guy Debord’un Gosteri Toplumu’nu ele almaktadır. Yazara gore postmarksist duşuncenin gelişme tarihi kavranmaksızın, Marksist duşunceyi zenginleştirmek olanaksızdır.

    Cin’de Marksist felsefe uzerine cok yonlu araştırmaların 1980’lerle birlikte yeni bir ivme ve derinlik kazandığı, ozellikle daha once bir tabu olarak gorulmuş olan Batı Marksizmi ve post-Marksizm uzerine cok yonlu araştırmaların derinleştiği bilinmektedir. Turkiye’de iyi bilinen ve izlenen Batı Marksizmi uzerine, Cinli bir yazarın elinden cıkmış bir eser ilk kez Turkceye cevrilmiş olmaktadır.* Cin’de felsefe calışmaları birbirleri bağlantılı uc ana sacayağı uzerinde oturmaktadır, Marksist felsefe, Batı felsefesi ve Cin felsefesi; bunun yanı sıra Latin Amerika, Hint ve Rus felsefesi ve Rus Marksizmi onemli araştırma alanlarını oluşturmaktadır. Batı Marksizmi uzerine felsefe ve ideoloji araştırmaları Marksizm araştırmalarının en onemli başlıklarından birini oluşturmaktadır.

    Yazar Zhang Yibing, Cin’in onde gelen Batı Marksizmi araştırmacılarındandır, metin cozumlemelerinde kendi geliştirdiği* “teorik konumlandırma“ yontemi cercevesinde Batı Marksizmi, Marx’ın ve Lenin’in felsefesi uzerine cok sayıda kitap ve makaleleri ile yankı uyandırmış, kılı kırka yaran bir araştırmacı olarak dikkati cekmektedir. Yazarın diğer bir onemli ozelliği eserlerin tarihsel ve duşunsel arka planına ve felsefi soy kutuğune ozel bir dikkat gostermesidir. Zhang Yibing’in icinde bulunduğu ucuncu kuşak Marksist felsefecilerin onemli bir ozelliği bu ulkede felsefi araştırmaların kaba bir bicimde politikleştirilmesi ve kumanda edilmesi davranışının son bulduğu bir donemde araştırmalarına başlamış olmalarıdır. Bu kuşak aynı zamanda universite eğitimlerine ara vererek “kultur devrimi” icin kırsal alanlara gittikten sonra geri donup sonradan eğitimlerini ve araştırmalarını surdurmeye başlamış olan bir kuşaktır. Dolayısıyla bu kuşak toplumsal-ekonomik arka plan olarak cağdaş Cin’in Sovyet modeli merkeziyetci ve dunya ekonomisine kapalı plan ekonomisinden ve ulke capında altı kademeli bir ucret sisteminin uygulandığı calışma yaşamından, makro ekonomik yonlendirme altında sosyalist Pazar ekonomisine, uluslar arası ekonomi ile butunleşmeye, ceşitli sektorlerde kamu dışı sektore izin verilen, coğulcu bir emek ve ucret sistemine gecildiği donemi birlikte yaşamıştır. Marksist felsefe 19. yuzyılda kapitalist Pazar ekonomisi ve onun mezar kazıcısı olan modern proletaryanın oluşması ile birlikte ortaya cıkmıştı, onun cabasının asıl ozu değişmeden kalmaktadır, var olan dunyayı eleştirmek, değiştirmek ve insanlığın ozgurluğe doğru mucadelesinin yolunu aydınlatmak; dolayısıyla dikkatli okuyucu eserde yazarın Cin’in bugunku gerceğine keskin gozlerle bakan onermelerini yadırgamayacaktır.

    Adorno’nun Negatif Diyalektiği; Adorno’nun bu başyapıtı klasik Batı Marksizmi’nin evriminde onemli bir paradigma değişikliğine yol acan post-Marksizm’e ve postmarksgil eğilime yeni başlangıc noktaları getiren kilit bir eserdir. Aynı zamanda Batı Marksizmi’nin onemli bir kolu olan Frankfurt okulunun gec donemine damgasını vurmuştur. Ek olarak, 1973 yılında İngilizceye cevrilen bu eserin henuz Turkceye kazandırılmamış olması buyuk bir talihsizlik olmuştur.

    Adorno’nun totalite ve ozdeşlik eleştirisi ile birlikte 1960’lı yıllara ait zorunlu tarihsel bir sonuc olarak klasik Batı Marksizmi’nin sona erişine tanık oluruz. Bu sona erme pratik anlamda 1968 Fransa’sındaki “Kızıl Fırtına”- batılı oğrencilerin devrimci hareketleri- ve Prag’daki “Gul Devriminin” başarısızlığı yoluyla gercekleşmiştir. Adorno’yu Marx’tan temelden ayıran şey, Adorno’nun insanın uretici gucunu, yani insanın doğa ve dış dunya uzerindeki donuşturucu “fethini” hedef tahtasına almasıdır; oysa Marx bu konuyu hicbir zaman sorgulamamıştır ve bu post-Marksizm’in kilit noktalarından biri haline gelir.

    Georg Lukacs’ın butunselliğin tarihsel diyalektiği goruşu, Antonio Gramsci’nın pratiğin hegemonyası duşuncesi ve Karl Korsch’un ozne-nesne ozdeşliği kavramları ve bu duşunurlerin teorik mantık ile kapitalist gercekliği ayıran yaklaşımlara getirdikleri itiraz klasik Batı Marksizmi’nin inşasında başlıca oğeleri oluşturmuştur. Bu yazarlar, Marksizm’in ideolojik ve resmi bir bicimde yapılandırılmasına, ozellikle de Marx’ın klasik Marksist ideologlar tarafından bilimsel olmayan yorumlarla idolleştirilmesine karşı cıkmışlardır. Boylece bu akım, Marksizmin metinlerini yeniden yorumlamaya girişir ve Engels-Stalin sisteminden farklılaşan, Ortodoks-olmayan bir “neo-Marksizm” oluşturmaya cabalar. Fakat ote yandan bu yeni doğan Marx genellikle batılı bir kulturel ve felsefi okul cercevesinde konumlandırılır. En onemlisi de, bu Sol teoriler, aslında burjuva politik sistemine endustriyel medeniyet cercevesinde karşı duran ideolojiler olmalarına karşın, kendi Marksizm yorumlarının otantikliği uzerinde ısrarla dururlar.

    1930’lardan sonra ise genc Marx’ın 1844 Ekonomi ve Felsefe El Yazmaları’nı temel alan yeni bir humanist Marksizm ortaya cıkar. Frankfurt Okulu’nun erken donem araştırmalarını da iceren bu Marksist okul Ernst Bloch’un, Jean-Paul Sartre’nin, Erich Fromm’un ve Henri Lefebvre’nin geliştirdikleri fikirlerle birlikte humanist bir yapıya sahiptir. Bu humanist Marksist eğilim 1960’ların ortalarında doruk noktasına ulaşır ve Althusser’in ve diğer Batılı Marksistlerin onderlik ettiği bilimselci kanadın buyuk hucumuna maruz kalır ve Batı Marksizmi icinde bir humanizm ve bilimselcilik paradoksu oluşmuş olur.

    Bu arka plan icinde Adorno ve Horkheimer’ın birlikte yazdıkları Aydınlanmanın Diyalektiği (Bu eser 1944, 1947, 1969’da basılır) ile birlikte Frankfurt Okulu icinde yeni bir teorik aşama başlatılmış olur. Ve ardından Adorno Negatif Diyalektik (1966 ve 1973’te basılır) başyapıtı ile butun bir sanayi toplumunun icsel reddini savunan yeni bir mantığa dayalı duşunce eğilimini uretir. Bu yeni mantığa gore: Bir burjuva liberal soylem olarak Aydınlanma ile - aracsal aklın kolu olan -doğayı koleleştirmeye ve insan uzerinde hÂkimiyet kurmaya dayanak olan bu soylem ile- benzer bir iceriği taşıyan herhangi bir bakış acısı ile girişilecek herhangi bir kurtuluş ve ozgurluk cabası kapitalist totalitenin komplo duzeneğinin bir parcası olacaktır. İnsan tarafından doğaya dayatılan şiddet ilişkisi eleştirel gozetim altında alınır. Boylece artık uretici guclerin gelişiminin en onemli dayanağı olan– insanın doğayı donuşturme eylemi ve insani ozgurleşmenin temel mantığı reddedilir. Frankfurt Okulu Adorno’nun duşunceleri ile yeni post-humanizmi merkeze alan buyuk bir teorik donuş yapar. Adorno araştırmalarında en temel yanılgı diyalektiğin “salt oznel” bir şey olarak gorulmesinden hareketle onun “nesnel diyalektiği” reddettiği sonucuna varılmasıdır.



    Zizek ve İdeolojinin Yuce Nesnesi



    Zhang Yibing bu eseri Zizek’in diğer eserleri ile birlikte okumaktadır. Zizek’in ideoloji ve kultur eleştirisi teorilerine yaptığı katkıların tartışılmaz onemi bilinmektedir. Zizek, Marx’ın devrimci ruhunun ancak Lacancı felsefe bağlamında canlı tutulabileceğine inanmaktadır. Lacan’ın damadının oğrencisi olan eski sosyalist Yugoslavya vatandaşı olan Zizek bu kitap ile uc hedefe ulaşmayı amaclamaktadır: Lacan’ı tanıtmak, Hegel’i guncellemek ve Lacan ve Marx uzerine inşa edilen yeni bir ideoloji teorisi oluşturmak. Ona gore Lacan Aydınlanma’nın en radikal ve cağdaş versiyonudur. Hegel’in mevcut “idealist-tekci” imgesi butunuyle yanıltıcıdır, oysa Hegel’de farklılık ve olumsallığın bugune kadar yapılmış en guclu teyidini gorebiliriz; Hegel’in Lacancı okuması ile gunumuzun sinizm, “totalitarizm” ve demokrasinin kırılgan konumu gibi cağdaş ideolojileri “postmodernist” tuzağa duşmeden kavranabilecektir. Yibing, Zizek’in postmarksgil bağlamını anti-postmodernist eğilimin bir parcası olarak gorur, cunku Zizek’e gore sosyalizmin cokuşunden sonra neo-muhafazakar Liberalizm gecer akce ote yandan oyunvari dilsel soylemlerle -yapısokum- mevcut duzeni alaşağı etmeyi uman postmodernizm de aptaldır. Zizek, yeni cağın tum maneviyatcı akımlarına karşı “Lenin’in mucadeleci materyalist” konumundan savaştığını ileri surmekte, Marksizmin din benzeri bir kurtuluşcu tarikattan ibaret olduğunu savunan burjuva teorisyenlere karşı bu suclamanın yalnızca “katı ve dogmatik” Marksizm icin gecerli olabileceğini savunmaktadır. Lacanvari Marx okumasının teorik acmazları –ultra radikal soylemine karşın- onu devrimin ve ozgurluğun olanaksızlığına ve ebedi bir reform arayışına goturur.*

    Yibing’in araştırması yalnızca eleştirel bir okuma cabasının otesindedir; okuyucu onun metni ile birlikte en son araştırmalar ışığında Marx’ın felsefesi, diyalektiği, onun materyalizmi ve en temel kavram ve teorileri uzerine yeni bir deney icine girebilecektir. Kanımca bu eser aynı zamanda Turkiye Marksistlerinin 1970’li yıllardan bu gune kapitalizmin ve “yarı-demokrasinin” eleştirisi icinde kendiliğinden ve aynı zamanda bilincli bir bicimde icselleştirmiş oldukları duşuncelerle yeniden yuzleşme olanağını da sunabilecektir.*

    Deniz Kızılcec

    Ceviri: Aylin Muhaddisoğlu

    Yayınevi: Kalkedon Yayıncılık

    ISBN: 9786054511532

    Sayfa Sayısı: 214

    Basım Yılı: 2012







    Aranabilir PDF + 2.85 MB



    Yandex



    Gizli İçerik:
    Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.








    Mediafire



    Gizli İçerik:
    Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.