Nefsinin esiri olmuş gÂfil bir insan, fÂnîliği kabullenmek istemez, fÂnîliğe isyan hÂlinde olur. Bu sebeple olum hakîkatinden kacar. Yaratılmış butun varlıklarda mevcut olan fÂnîlik muhrunu okumaktan kacınır. HÂlbuki olum, ebediyet Âlemine gecişin kapısıdır. O kapıda yaşanan; sonsuzluğa doğuştur.
İnsanın bu gaflet ve kacışına karşı iki nasihatci vardır ki, biri sozlerin en guzeliyle gonullere seslenirken, diğeri sessiz kelimelerle, sukûtun en fasih lisÂnıyla nasihatte bulunur. Biri KurʼÂn-ı Kerîm, diğeri ise olumdur. Mezar taşlarının sessiz feryÂdı, bu hÂlin en buyuk şÃ‚hididir.

Mezar taşlarının sessiz feryÂdı, bu hÂlin ne guzel şahididir.

Başka hicbir oğut veren bulunmasa; olumun varlığı, insana nasihatci olarak yeter, yetmelidir. Hayat; en iyi tarifini ve en guzel ifadesini, kabristanların nemli rutubetli taşlarının altındaki sessiz feryatlarda bulur.

SemÂlardaki ve duvarlardaki takvimler gibi, omrun de kendi icinde bir takvimi vardır.

Toprağı kapkara, dalları kupkuru bırakan kış mevsiminin akabinde; yemyeşil, taptaze bir baharın gelişi gibi, insan da bir hic iken var edilir, dinclik ve genclik mevsimiyle hayata başlar. Ardından olgunluğuna, kemÂline varır. Her yazı guzun izlediği gibi, insanın da omru uzadıkca onun mevsimleri de tersine doner. Vucut tarÂvetini kaybetmeye, zaaf ve acziyet zÂhir olmaya başlar. Gide gide, hicbir şey bilmez hÂle gelir. Âyet-i kerîmede buyurulmuştur:

“Kime uzun omur verirsek, Biz onun gelişmesini (gencliğini) tersine ceviririz. (Vucuttaki zindeliğin yerini Ârızalar ve bitiş alır ki, bunlar Âhiret yolunu hatırlatan işaret levhaları gibidir.) Hic duşunmuyorlar mı?” (YÂsîn, 68)

Yani insan, fÂnî dunyada daha uzun yaşamakla, bekā bulamaz. Onun ebediyet arzusu, aslında Âhiret yurduna ait olduğunun bir işaretidir. Dunyaya irfan nazarıyla bakabilenler, onda Âhirete sermaye olmak husûsiyetinden başka bir kıymet gormemişlerdir. Cunku; asıl yurdumuz, obur Âlemdir;

ESAS HAYAT ÂHİRETTİR

Hicbir zaman unutulmamalıdır ki;

Omru Hakk ’ın rızÂsına aykırı, gunahlarla yaşamak; insana cenneti yasaklar. İnsan; hatalarını artırdıkca, cennete girme imkÂnını da daraltmış olmaktadır. İnsanın olumu sık sık ve derin olarak tefekkur etmesi, bu noktadaki şuuru artırır.

OLUMU COKCA HATIRLAYINIZ

Hadîs-i şerifte buyurulur:

“Bu­tun zevk­le­ri ko­kun­den yok eden olu­mu cok­ca ha­tır­la­yı­nız!” (Tir­mi­zî, Kı­y­met, 26)

İmam-ı RabbÂnî -kuddise sirruh- Hazretleri buyurur:

“Olmek felÂket değildir; asıl felÂket, oldukten sonra başa gelecekleri bilmemektir.”

Hazret-i Ali -radıyallÂhu anh- de şoyle buyurur:

“Dunya arkasını donmuş gidiyor, Âhiret ise yonelmiş geliyor. Bunlardan her ikisinin de kendine has evlÂtları var. Sizler Âhiretin evlÂtları olun. Sakın dunyanın evlÂtları olmayın. Zira bugun amel var, hesap yok; yarın ise hesap var, amel yok.”(BuhÂrî, Rikāk, 4)

DUNYA VE ÂHİRET EVLATLARININ HÂLİ

CÂfer-i SÂdık -rahmetullÂhi aleyh- Hazretleri, temsilî bir beyan ile dunya ve Âhiretin evlÂtlarının dunyadaki hÂlini şoyle ifade eder:

“CenÂb-ı Hak; dunyaya şoyle vahyetti:

«Ey dunya! Bana hizmet edene (yani Hak icin gayret edenlere) sen de hizmet et, yardım et!

Sana hizmet edeni (yani nefsÂnî hesapları icin uğraşanları) ise (kendi işlerinde calıştırıp) yor ve yıprat!»

Omur nimetini israf etmemek ve onu kulluk ile değerlendirmek icin, kulun dÂim tefekkur icinde bulunması gerekir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Yuzakı Dergisi, Sayı: 95
İslam ve İhsan