“Devlet-i aliyye topraklarının mimarbaşısı Mimar Sinan, devrinde başlı başına bir ekol olmasına rağmen, Hak karşısındaki gercek yerinin şuurunda olarak imzasını “el-fakîr Sinan SermimarÂn-ı HÂssa” diye atardı.Yine bu tevÂzunun bir tezahuru şudur ki, kendine buyukluğune yaraşır bir turbe yapmak yerine, mimarî butun yeteneklerini ortaya koyarak İstanbul ’un yedi tepesinden birine oturttuğu muhteşem Suleymaniye Kulliyesi ’nin bir koşesinde Âdeta bir tevÂzu Âbidesi olarak kucucuk bir kabirde yatar.”[1]

BİZİM SANATKARIMIZDA "BEN" İDDİASI YOKTUR

Prof. Dr. Sadettin Okten hoca der ki:

“Bizim sanat anlayışımıza gore sanatkÂr, kendi uzerindeki emÂneti bir şekilde hisseder. EmÂnete muhalefet etmeden, gelen mesajı mûsikîye, kaleme, kÂğıda doker. Batı sanatı ise isyan sanatıdır. Batı sanatı, maddî dunya karşısında bunalan insanın, mÂnevî dunyanın kapısını yumruklama, tekmeleme ve kapı onunde feryad etme sanatıdır. Biri ‘itaat ’, biri ‘isyan ’ sanatıdır.

Bizim sanatkÂrımızın “ben” iddiası yoktur. Bircok sanatkÂr, eserine imza bile atmak istemez. Coğu zaman mahlas kullanır; ama Batı sanatında bir sanatkÂr; ancak ahlak dışı eserler yaparsa mahlas kullanır. Batıda adam kendisini on plana cıkartmak ister; fakat doğu irfÂnı icinde yetişenler, tevÂzuya burunmeyi fazîlet bilirler.”

[1] İbrahim Refik, Tarih Şuuruna Doğru, IV, 171.

Kaynak: Adem Ergul, 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları

TEVAZU OLGUNLUK MERDİVENİDİR

KİBİR VE TEVAZU KİMLERDE BULUNUR?

TEVAZUDAKİ BUYUK SIR
İslam ve İhsan