MÂnevî terbiyenin gÂyesi, kişiye dÂim ilÂhî kameralar altında olduğu şuurunu kazandırmaktır. Bu sÂyede nezÂket, zarÂfet, edep ve hay gibi yuksek hasletleri, onun tabiat-ı asliyesi kılabilmektir.
DÂvud-i TÂî Hazretleri şoyle anlatır:

“Yirmi yıl Ebû Hanîfe Hazretleri ile birlikte bulundum. Bu zaman zarfında dikkat ettim; ne yalnızken ne de yanında birileri varken başı acık olarak oturduğunu ve istirahat maksadıyla da olsa ayaklarını uzattığını hic gormedim. Kendisine:

«–Yalnızken ayağınızı uzatmanızda ne mahzur var?» diye sordum. Bana:
«–CenÂb-ı Hak karşısında edepli olmak daha efdaldir.» dedi.”

Hak dostu Mahmud SÂmi Ramazanoğlu Hazretleri ’nin de, omru boyunca ayağını uzatarak oturduğu, sırtını bir yere dayayıp yemek yediği gorulmemişti. HayÂtı boyunca yuksek bir edep ve nezÂket timsÂli olan SÂmi Efendi -rahmetullÂhi aleyh- sohbetlerinde sık sık:

Edep bir tÂc imiş nûr-i Hud ’dan
Giy o tÂcı emîn ol her belÂdan...

beytini tekrar ederlerdi.
EDEP ORNEĞİ

Yine hayÂtı edep, nezÂket ve zarÂfet ile taclanmış Hak Âşıklarından Samsunlu Huseyin Efendi ’nin cenazesinin gasil hizmetini goren Mustafa Okutan kardeşimiz de, bizzat şÃ‚hit olduğu bir hÂli şoyle ifÂde etmişti:

“Huseyin Efendi ’yi gaslederken sağ ayağı goğsune dayalıydı, bir turlu acamadık. Kabre koyduğumuzda da hemen sağına donuverdi.”

Şuphesiz ki bu; “Kişi yaşadığı hÂl uzere olur ve olduğu hÂl uzere haşrolunur.” hakîkatini hatırlatan mustesn bir tecellîdir. CenÂb-ı Hak bÂzı sırları, ibret alınması icin kimi zaman boyle sergilemektedir.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Ornek AhlÂkından 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan