Kardeşimsen, iyi bil ki ben bir garîbim ve her dem, yapacağın iyiliklerle sevinip ferahlamak dilerim. Zorda kalırsam, hic cekinmeden, saf ve temiz bir gonulle ve rahatca senden isterim. Zorda kalırsan, sen de benden aynı rahatlıkla isteyebil isterim.Ey kardeşim, sana muhtac bir garîbim iyi bil!
Ve fakat şunu da bil ki bana Allah ’ım yeter!

Ey Kardeşim!

Şukur ki biz, muhabbetle “İşte evim, işte malım!” diyen EnsÂr ’a, teşekkurle “Malın mulkun sana mubÂrek olsun, bana carşının yolunu goster!” diye cevap veren yıldızların aydınlığında yurumedeyiz. Mustağnî olmak îmandandır. Diğer yandan, ikrÂmına, ihsÂnına pek muhtÂcım ve yardımlaşmak da îmandandır.

LÂkin yardımını ancak, samî­miyyet ve iyi niyet taşıdığın, Allah ve Rasûlu ’nun olculerine sÂdık kalarak yaşamaya calıştığın surece kabûl edebilirim. Sakın beni, sana her hÂl u kÂrda el acacak bir zavallı sanma! Boyle bir zanna duştuğun anda, bana Allah ’ım yeter!

Kardeş olacaksan, Allah rızÂsı icin ol. Zanlarından, art niyetlerinden, nefsinin bulanıklığından kurtul da ol. Cunku ben sana, icindeki dışında saf bir cocuk gibi kardeş olurum. Elimdekini cekinmeden verişim, ihtiyÂcım olduğunda cekinmeden isteyişim bundandır. Senden yardım istersem, bu sadece garipliğimden değil, aynı zamanda sana, yardım etme fırsatı vermek istediğimdendir.

Hayrın sadece vermek olduğunu zannedenler, zamanla istemeye cekinen ve istemeyi zillet olarak goren bir bakışa burunmuşler. Halbuki hayır, bazen de birinin diğerinden yardım istemesidir. Kabûl eden olmasa, veren nasıl verecektir? Ara sıra iste. Dikkat et de hep birine yardım ede ede, hep bir muhtÂca vere vere, nefsin kendinde ustunluk vehmetmeye kalkmasın.

Evet, veren el, alan elden ustundur.1 Bu sebeple tum mu ’minler, almaktan evvel vermeyi dilemelidir; fakat şunu da atlamamak lÂzım ki aslolan, verenin hangi niyet ve tavırla verdiği, alanın da hangi niyet ve sebeple aldığıdır. O hÂlde, vereni şartsız ustun, isteyeni de şartsız yuzsuz îlÂn etmek, son derece tehlikeli ve kısır bir yaklaşımdır. Zaten asıl ustunluk ne vermekle ne de almakla değil, takvÂyladır.2

MUSLUMANLAR BİRBİRİNE İHTİYACINI NEDEN SOYLEYEMİYOR?

Allah, Sevgili Habîbi Hazreti Muhammed Mustafa icin dilese, dağları altın ederdi. Şuphesiz Allah buna kÂdirdi; fakat o Rasûl i KibriyÂ, bunu hicbir zaman istemedi. Actığı hayır kapılarıyla, en zenginin de en fakîrin de sevÂba girebilmesi icin fırsat verdi. Butun ihtiyÂcını Allah giderebilecekken, insanlardan istedi. Bunu, nefsi icin değil, mu ’minler arasındaki kardeşliğin kuvvetlenmesi icin yaptı. İslÂm adına zekÂtı ve sadakayı, şahsı adına da ikrÂmı ve hediyeyi kabûl etti. Kendisine gokten sofralar indirilebilecekken, arkadaşlarının fakir evlerinde yuzlerce ashÂbıyle birlikte misÂfir olmayı, Allah ’ın lûtfu ile bereketlenen o lokmalarla doyurup doymayı tercih etti. Yani? Yani kardeşliğin pekişmesi icin adımlar atmayı, her hususta mustağnî olabilecekken, coğu zaman yardımlaşmayı ve yakınlaşmayı secti.

Sunnetteki durum bu iken, bugun Muslumanların neden birbirine ihtiyÂcını arz edemez hÂle geldiğini, ihtiyÂcını arz etmenin neden zayıflık gibi algılanır olduğunu duşunmek lÂzım. Sonra, adımız ihvan, adımız kardeşken, aslımızın nasıl da yabancı olduğunu, bu sebeple zorda kalanların nasıl fÂizli bankalara, mafyalara ya da yanlış duşunce ve davranışlara suruklendiğini gormek lÂzım.

Eğer bunu gorebilecek gozlerimiz varsa, hemen şu soruları sormamız gerektiğini duşunuyorum:

Din kardeşime ne kadar borc verebiliyorum, ne kadar hîbe? Yani? Yani verdiğimi ne kadar karşılıklı verebiliyorum, ne kadar karşılıksız? Borcun karşılığı bire bir, hîbenin karşılığı ise ihlÂsa gore kimi zaman bire bin iken, ben hangisini seciyorum? Bu hususta Rabbime olan îtimÂdım ne durumda? Bir insana, kendisine borc verebilecek kadar guveniyorum da neden Allah ’a, vaÂdini yerine getireceği husûsunda guvenmekte zorluk cekiyorum?

Neden beş yaşındaki bir cocuğun sÂfiyetiyle ihtiyÂcımı isteyemiyor ve aynı sÂfiyetle ihtiyÂcı olana veremiyorum? Almak zorunda kalınca, neden nefsimin tellÂlları bağrışmaya başlıyor? Neden mahcup, neden ezik, neden kotu hissediyorum? Vermek durumunda kalınca, neden aynı tellÂllar yine iş başında? Neden ustun, neden guclu, neden cok iyi hissediyorum? Ustunluk ancak takv ile değil mi? Alan da veren de Hak değil mi? O halde alırken ve verirken kılıktan kılığa giren bu nefse lÂzım olan, okkalı bir dayak değil mi?

DİN KARDEŞİN YARDIM İSTEYİNCE

Neden bir din kardeşim yardım isteyince, nefsim bulanık bir suya donuşuyor? Neden biri benden yardım istediğinde, nicedir aradığı delîli bulmuş olmanın aceleciliğiyle hic duşunmeden hukum veren acemî bir yargıc gibi, sanki din kardeşine ihtiyac bildirmek sucmuşcasına, “Peygamber boyle mi yapıyordu?”, deyip ukÂlÂca ahkÂm kesiyorum? Neden asıl meseleye değil de tÂlî mevzûlara dalıp kayboluyorum? Kardeş olmanın sevincini yaşamak ve yaşatmak varken, neden hep nefsimin abuk sabuk vesveselerine takılıp yolda kalıyorum?

Bana oyle geliyor ki “Ustunluk” kelimesine yuklenen mÂn “Takv” olmayınca, istemek de, var demek de, yok demek de zor. Peki, boylece yardımlaşamaz hÂle gelen toplumda, din kardeşinden yardım isteyemeyenler ne yapıyor? Kardeşten isteyemediği icin, kalleşin kapısına duşuyor. Kalleş kim? Verdiğini fÂiziyle veren, alamadığında fÂiziyle geri isteyerek zûlmeden. Kardeş kim? Verdiğini fÂizsiz veren, alamadığında muhlet tanıyıp ferahlık veren. Bir de Can Kardeş var! O kim? O, verdiğini hîbe eden, karşılığını yalnızca Allah ’tan bekleyerek, alana zerrece mihnet yuklemediği gibi bir de o muhtÂca, “Kabûl ettiğiniz icin teşekkur ederim”, diyebilen.

İSLAM'A VE MUSLUMANLARA YARDIM ETMEK

Kardeşimsen, iyi bil ki ben bir garîbim ve her dem, yapacağın iyiliklerle sevinip ferahlamak dilerim. Zorda kalırsam, hic cekinmeden, saf ve temiz bir gonulle ve rahatca senden isterim. Zorda kalırsan, sen de benden aynı rahatlıkla isteyebil isterim. Yoksa yok de, varsa var. Kardeşsek, birbirine olmadığı gibi gorunmeye calışmanın ne anlamı var?

Hem bilir misin? İnsan, bir şeyleri ne kadar tek başına başarıyorsa, o kadar cok nazara ve kıskanclığa mÂruz kalıyor. O zaman gel, zorluklarımızın ustesinden yardımlaşarak gelelim. Boylece hicbir şeyin durduk yerde olmadığını, basit bir dunya malını elde ederken bile ne zorluklardan gectiğimi gor.

Unutma ki biz birbirimize yardım etmezsek ve dost olmazsak, yeryuzunde buyuk bir fitne ve fesat olur.3 Allah, İslÂm ’a ve Muslumanlara yardım edene yardım eder ve onun ayaklarını sağlamlaştırır.4

…Ben beni bileyim. Sen de seni bil! Senden istiyor gibi gorunurken, ancak Allah ’tan istediğimi de bil! İyi bil ki senin bana verebileceğin ancak, Rabbimin seni sebep kılarak bana ikrÂm etmeyi dilediği kadardır. Eğer sen, gercek îman ehliysen, işte bunun, yani Allah ’ın hayırlara sebep kıldığı kimselerden olmanın derdine duş. Ey kardeşim! Sana muhtac bir garîbim iyi bil! Ve fakat şunu da bil ki bana Allah ’ım yeter!

Dipnotlar: 1) BuhÂrî, ZekÂt 18. 2) Hucûrat, 13. 3) EnfÂl sûresi, 73. 4) Muhammed Sûresi, 7

Kaynak: Neslihan Nur Turk, Altınoluk Dergisi, 380. Sayı
İslam ve İhsan