Peygamber Efendimiz, sahabe ve ecdadımızın ibadet hassasiyeti nasıldı? İslam tarihinden ibadetlerde titizlik ile ilgili ornekler.İnsan, ilĂ‚hî azamet ve kudret akışlarının sayısız nakışı ile donatılmış bu Ă‚lemde ilĂ‚hî sanatın zirvesi olarak yaratılmış, bu yaratılışın şukrĂ‚nesi ve “Hakk ’a vuslat”ın, yĂ‚ni Rabbi ile dost olabilmenin temini icin de ibĂ‚detlerle mukellef kılınmıştır. CenĂ‚b-ı Hak bircok Ă‚yet-i kerîmede, insanın ebedî husrandan kurtulabilmesi ve kalb-i selîm, kalb-i munîb[1] ve nefs-i mutmainneye nĂ‚il olabilmesi icin, amel-i sĂ‚lihlere sarılmasını emretmiştir.
İbĂ‚detler, kulun ezelde Rabbine verdiği soze sĂ‚dık kaldığını gosteren bir vefĂ‚ nişĂ‚nesidir. Mu ’mini CenĂ‚b-ı Hakk ’a yaklaştıran vuslat demleridir. Diğer taraftan ibĂ‚detler, insanoğlunu olum otesinin kaygı ve endişelerinden Ă‚zĂ‚d edebilecek en muessir şifĂ‚, huzur ve tesellî kaynağıdır. Kalbî muvĂ‚zene ve selĂ‚metin temini ve kulluğun seviye kazanabilmesi icin de zarûrî bir feyz menbaıdır.
Dolayısıyla ibĂ‚detlerimiz, uzerinde cok titizlik gostermemiz ve hassas olmamız îcĂ‚b eden mevzûların başında gelmektedir.
İBADETLERDE TİTİZLİK HAKKINDA ORNEKLER Ehemmiyetine binĂ‚en, oncelikle abdest husûsunda titizliğin luzûmuna temĂ‚s etmek gerekmektedir. Cunku abdestte gosterilecek îtinĂ‚sızlık ve ihmĂ‚ller, onun akabinde yapılan ibĂ‚detlere de o nisbette, menfî bir sûrette akseder.
Abdesti Guzel Almanın Onemi Nitekim bir defĂ‚sında ResûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- sabah namazını kıldırmıştı. Namazda Rûm sûresini okurken kısmen yanılmalar oldu. Efendimiz -aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m- namazı tamamladıktan sonra cemaate donup:
“BĂ‚zı kimseler namaza abdestsiz geldikleri icin, şeytan kıraati karıştırmamıza sebep oluyor. Namaza geldiğinizde abdestinizi guzelce alın!” buyurdular. (Ahmed, III, 471; NesĂ‚î, İftitah, 41; MuctebĂ‚ Şerhi, II, 156)
Demek ki namaz oncesindeki temizlik ve abdesti guzelce almak, ibĂ‚detlerimizin sıhhati acısından cok muhim hususlardır.
İmkĂ‚n nisbetinde dĂ‚imĂ‚ abdestli bulunmak da buyuk bir fazîlettir. Allah Resûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- butun işlerini abdestli iken yapmayı severdi.
Ebû Cuheym -radıyallĂ‚hu anh- ’ın anlattığına gore Allah Rasûlu, Cemel Kuyusu tarafından gelirken bir kişiye rastlamıştı. Adam ona selĂ‚m verdi, fakat Efendimiz selĂ‚mını almadı. Hemen bir duvarın yanına varıp yuzunu ve ellerini meshederek teyemmum etti, ondan sonra adamın selĂ‚mını aldı. (BuhĂ‚rî, Teyemmum, 3)
Allah Resûlu bu davranışıyla, abdestli bulunmanın ve bir iş yaparken onu abdestli olarak yapmanın -mecbûrî olmamakla birlikte- fazîletli bir davranış tarzı olduğunu fiilî olarak beyan buyurmuştur.
Peygamberimizin Temizlikteki Titizliği İbn-i AbbĂ‚s -radıyallĂ‚hu anh- şoyle anlatır:
“Resûl-i Ekrem Efendimiz dışarı cıkar, def-i hĂ‚cette bulunur, sonra da toprakla teyemmum ederdi. O ’na:
«–Ey AllĂ‚h ’ın Resûlu, suyun yakınındasınız! (Nicin boyle yapıyorsunuz?)» dedim. Efendimiz şoyle cevap verdi:
«–Ne bileyim, belki ona ulaşamadan (rûhumu teslîm edebilirim.)»” (Ahmed, I, 288, 303; Heysemî, I, 263)
Bir başka rivĂ‚yete gore de Fahr-i KĂ‚inĂ‚t Efendimiz, gusul abdesti alması gereken durumlarda, gusledinceye kadar abdestsiz durmamak icin, ellerini duvara vurup teyemmum ederdi. (Heysemî, I, 264)
İşte Fahr-i KĂ‚inĂ‚t Efendimiz ’in biz ummetine gosterdiği maddî ve mĂ‚nevî temizlik ufku…
Cennet ’e Yuzleri Nurlu, El ve Ayakları Parlak Gidecek Muminler Bir gun ResûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ashĂ‚bıyla birlikte kabristana gitti ve:
“AllĂ‚h ’ın selĂ‚mı uzerinize olsun ey mu ’minler diyĂ‚rının sĂ‚kinleri! İnşĂ‚allĂ‚h bir gun biz de size katılacağız. Kardeşlerimizi gormeyi cok isterdim. Onları ne kadar da ozledim!” buyurdu.
AshĂ‚b-ı kirĂ‚m:
“–Biz Sen ’in kardeşlerin değil miyiz yĂ‚ ResûlĂ‚llah?” dediler. Efendimiz:
“–Sizler benim ashĂ‚bımsınız, kardeşlerimiz ise henuz gelmemiş olanlardır.” buyurdular. Bunun uzerine ashĂ‚b-ı kirĂ‚m:
“–Ummetinden henuz gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksın ey AllĂ‚h ’ın Resûlu?” dediler. Peygamber Efendimiz -aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m-:
“–Bir adamın alnı ve ayakları ak olan bir atı olduğunu duşunun. Adam bu atını, hepsi de simsiyah olan bir at surusu icinde tanıyamaz mı?” diye sordu. SahĂ‚be:
“–Evet, tanır ey AllĂ‚h ’ın Resûlu!” dediler. Bunun uzerine Resûl-i Ekrem -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurdu:
“–İşte onlar da abdestten dolayı yuzleri nurlu, el ve ayakları parlak olarak geleceklerdir. Ben onceden gidip havuzumun başında ikrĂ‚m etmek icin onları bekleyeceğim. Dikkat edin! Birtakım kimseler yabancı devenin suruden kovulup uzaklaştırıldığı gibi benim havuzumdan kovulacaklar. Ben onlara «Buraya gelin!» diye nidĂ‚ edeceğim. Bana:
«–Onlar Sen ’den sonra hĂ‚llerini değiştirdiler, (Sen ’in Sunnet ’ini tĂ‚kip etmeyip başka yollara saptılar.)» denilecek. Bunun uzerine ben de:
«–Uzak olsunlar, uzak olsunlar» diyeceğim.” (Muslim, TahĂ‚ret 39, FedĂ‚il 26)
Demek ki abdest husûsunda titiz davranan mu ’minler, Allah Resûlu ’nun sevgisine ve “Kardeşlerim” hitĂ‚bına mazhar olmaktadırlar. Abdest ve diğer ibĂ‚detlerde zaaf gosterip yanlış yollara sapanlar ise kıyĂ‚met gunu yabancı develer gibi kovulacak ve AllĂ‚h ’ın Resûlu ’nden uzaklaştırılmak gibi en fecî bir bedbahtlığa dûcĂ‚r olacaklardır.
Muminin Nuru TĂ‚biînden Ebû HĂ‚zim, Ebû Hureyre -radıyallĂ‚hu anh- ’ın abdest alırken kollarını koltuğunun altına kadar yıkadığını gormuştu.
“–Ebû Hureyre, bu nasıl abdest?” diye sordu. Ebû Hureyre -radıyallĂ‚hu anh-:
“–Ey Benî Ferrûh! Siz burada mıydınız? Burada olduğunuzu bilseydim boyle abdest almazdım.” dedikten sonra şoyle devĂ‚m etti:
“–Ben, dostum ResûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’i şoyle buyururken işittim:
«KıyĂ‚met gununde mu ’minin nûru, abdest suyunun ulaştığı yere kadar varır.»” (Muslim, TahĂ‚ret, 40)
Peygamberimizin İbadet Aşkı Hazret-i Ali -radıyallĂ‚hu anh- ’ın şu sozleri, Allah Resûlu ’nun ibĂ‚det aşkını ne guzel ifĂ‚de etmektedir:
“Bedir gunu aramızda MikdĂ‚d ’dan başka suvĂ‚ri yoktu. İyi biliyorum, o zaman Allah Resûlu hĂ‚ric hepimiz uyumuştuk. Resûl-i Ekrem Efendimiz ise sabaha kadar bir ağac altında namaz kılıp ağlamıştı.”[2]
Ne muazzam bir ibĂ‚det aşkı ki, hazarda da seferde de aslĂ‚ zaafa uğramıyor!..
CenĂ‚b-ı Hak buyurur:
“Sana yakîn (olum) gelinceye kadar Rabbine kulluk et!” (el-Hicr, 99)
“Secde et ve yaklaş!” (el-Alak, 19)
Sahabinin Namaz Hassasiyeti ResûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, namaz mevzuunda cok hassas davranan AbdullĂ‚h bin RevĂ‚ha Hazretleri ’ni “Kardeşim” hitĂ‚bıyla taltif buyurarak şoyle medhetmiştir:
“AllĂ‚h, kardeşim AbdullĂ‚h bin RevĂ‚ha ’ya rahmet etsin! Namaz vakti nerede girse, hemen durur ve namazını kılar.” (Heysemî, IX, 316)
Rabbini Hamd İle Tesbih Et Cerir bin AbdullĂ‚h -radıyallĂ‚hu anh- anlatıyor:
Bir gece Resûl-i Ekrem Efendimiz ’le birlikte oturuyorduk. Dolunaya bakarak şunları soyledi:
“–Şu dolunayı birbirinizi itip kakmadan rahatca nasıl goruyorsanız, Rabbiniz ’i de oyle rahatca goreceksiniz. Artık Guneş ’in doğmasından ve batmasından onceki butun namazları kılabilmek icin elinizden gelen gayreti gosteriniz.”
Ardından da şu Ă‚yet-i kerîmeyi okudu:
“…Guneş ’in doğmasından ve batmasından once Rabbini hamd ile tesbîh et; gece saatlerinde ve gunduzleri de tesbîh et ki, Rabbinin rızĂ‚sına eresin.” (TĂ‚hĂ‚, 130) (BuhĂ‚rî, MevĂ‚kît 16, 26, Tefsîr 50/1, Tevhîd 24; Muslim, MesĂ‚cid 211)
Demek ki Yuce Rabbimiz ’i gorebilmemiz icin en buyuk vesîle, farz namazlara gosterilen titizliktir.
Namazı Guzel Şekilde Kıl Yapılan her ibĂ‚det, Ă‚deta Cennet ’e giriş vizesi gibi gorulmeli ve bu ulvî ruh heyecĂ‚nı icinde îtinĂ‚ ile îfĂ‚ edilmelidir.
Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurur:
“Kişi rukû ve secdesini tam yaparak namazı guzel bir şekilde edĂ‚ ederse namaz o kişiye:
«–Beni muhĂ‚faza ettiğin gibi AllĂ‚h da seni muhĂ‚faza etsin!» der. Namaz yukseltilir.
Kişi rukû ve secdesini tam olarak yapmaz, namazını guzelce edĂ‚ etmezse namaz ona:
«–Beni zĂ‚yî ettiğin gibi AllĂ‚h da seni zĂ‚yî etsin!» der. Namaz, eski elbisenin durulduğu gibi durulup adamın yuzune carpılır.”[3]
Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar. (Gafletle kılarlar.) (el-MĂ‚ûn, 4-5)
Namazı Geciktirmeyin Ağırdan alarak namazı son vaktine kadar geciktirmek ve kerhen kalkarak vazîfe savar gibi hemen farzını kılıvermek, AllĂ‚h muhĂ‚faza buyursun, insanı munĂ‚fıklığa goturen kotu bir haslettir. AlĂ‚ bin AbdurrahmĂ‚n anlatıyor:
“Bir oğleden sonra Enes bin MĂ‚lik ’in yanına gitmiştik. Enes, biz varınca hemen kalkarak ikindi namazını kıldı. Namazını bitirince kendisine namazı erken kıldığını soyledik. O da nicin boyle erken kıldığını anlatarak şoyle dedi:
ResûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in şoyle buyurduğunu işittim:
«O munĂ‚fıkların namazıdır! O munĂ‚fıkların namazıdır! O munĂ‚fıkların namazıdır![4] Onlardan biri oturur, oturur, tam Guneş sararıp batmaya yuz tutunca, şeytanın iki boynuzu arasına girince kalkar, kuşun yem toplaması gibi hızlıca dort defĂ‚ yatıp kalkar, namazda AllĂ‚h ’ı da pek az zikreder.»” (Muvatta, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm, 46; Muslim, MesĂ‚cid, 195)
En Onemli İş Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh-, vĂ‚lilerine şoyle nasihat etmiştir:
“Benim katımda en muhim işiniz namazdır. Kim onu koruyup vakitlerine dikkat ederse, dînini korumuş olur, kim de onu yerine getirmeyip yitirirse, dînini de kısa zamanda yitirir.” (Muvatta, Vukûtu ’s-SalĂ‚t, 6)
Namazı Terk Edenin İslam ’dan Nasibi Yoktur Misver bin Mahreme -radıyallĂ‚hu anh- şoyle anlatır:
“Hazret-i Omer hancerlendiğinde zaman zaman baygınlık geciriyordu. Bir keresinde yanına girdim, ustune bir ortu ortmuşler, kendinden gecmiş vaziyette yatıyordu. Yanındakilere:
«–Durumu nasıl?» diye sordum.
«–Gorduğun gibi baygın.» dediler.
«–Namaza cağırdınız mı? Eğer hayattaysa onu namazdan başka hicbir şey korkutup uyandıramaz.» dedim. Bunun uzerine:
«–Ey Mu ’minlerin Emîri namaz! Namaz kılındı!» dediler. Hazret-i Omer hemen ayıldı ve:
«–Oyle mi? VallĂ‚hi namazı terk edenin İslĂ‚m ’dan nasîbi yoktur.» dedi. Kalktı ve yarasından kanlar akarak namazını kıldı.” (Heysemî, I, 295; İbn-i Sa ’d, III, 35; Muvatta, TahĂ‚ret, 51)
Cuma Gunu Kazanclı Olan Muminler Hazret-i Ali -radıyallĂ‚hu anh- Kûfe ’de hutbe verirken, Allah Resûlu ’nden işittiğini bildirerek şoyle buyurmuştur:
“Cuma gunu olunca şeytan erkenden carşı ve pazara bayraklarıyla gider, insanlara bin bir engel cıkararak mĂ‚nî olmaya, (en azından) onları Cuma ’ya geciktirmeye calışır. Melekler de erkenden gidip mescidin kapılarına dururlar. Gelenleri; birinci saatte gelenler, ikinci saatte gelenler diye yazarlar. Bu hĂ‚l, imam (hutbeye) cıkıncaya kadar devĂ‚m eder. Kişi mescidde, imamı gorup dinleyebileceği bir yere oturur, can kulağıyla dinler ve konuşmazsa, kendisine iki kat sevap vardır. Kişi uzakta kalır ve imamı dinleyemeyeceği bir yere oturur, sessiz durur ve konuşmazsa bir sevap alır. Eğer, imamı gorup dinleyebileceği bir yere oturur, fakat boş konuşma yapar, sessiz kalmazsa, ona iki vebĂ‚l yazılır...” (Ebû DĂ‚vûd, SalĂ‚t, 209/1051)
Cuma namazına ehemmiyet vererek cĂ‚miye erkenden gelen, imamı rahatca duyabileceği bir yere oturarak tefekkurle dinleyen ve huşû uzere bulunan kimseler, elbette boyle olmayanlara nazaran daha kazanclı cıkacaklardır.
Yuzerek Tavaf Yaptı TĂ‚biînin onde gelen tefsîr ve kıraat Ă‚limlerinden MucĂ‚hid -rahmetullĂ‚hi aleyh- diyor ki:
“AbdullĂ‚h bin Zubeyr -radıyallĂ‚hu anhumĂ‚- ibĂ‚dette hic kimsenin erişemediği bir noktaya erişmişti. Bir defĂ‚sında tavaf mahallini sel basmıştı, halk bir hafta tavaf yapamamıştı. AbdullĂ‚h ise bir hafta boyunca KĂ‚be ’yi yuzerek tavĂ‚f etti.” (Ali el-Muttakî, XIII, 471/37228; Zehebî, Siyer, III, 370)
Şeyh Sadi ’nin İbretlik Hatırası Şeyh SĂ‚dî ’nin Gulistan adlı eserinde anlattığı şu hĂ‚tırası da, ibĂ‚detleri kalbî galatlarla hebĂ‚ etmemek gerektiğini ne guzel ifĂ‚de etmektedir:
“Cocukluğumda zuhde, riyĂ‚zata, gece ibĂ‚detine cok duşkundum. Bir gece babamın yanında oturuyordum. Butun gece gozumu yummamış, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i elimden bırakmamıştım. Birtakım kimselerse etrĂ‚fımızda uyuyorlardı. Babama:
«–Şunların bir tanesi bile başını kaldırıp iki rekĂ‚t teheccud namazı kılmıyor; sanki olu gibi uyuyorlar.» dedim. Bu sozum uzerine babam kaşlarını cattı ve:
«–Oğlum SĂ‚dî! Başkalarının dedikodusunu edeceğine, keşke sen de onlar gibi uyusaydın! (ZîrĂ‚ senin hor gorduklerin, şu andaki ilĂ‚hî rahmetten mahrûmiyet icindelerse de, onlara KirĂ‚men KĂ‚tibîn melekleri menfî bir şey yazmıyor. Senin amel defterine ise, din kardeşlerini kucuk gorme ve gıybet gunĂ‚hı yazıldı.)» karşılığını verdi.”
Yıldırım Beyazıt ’ın Ordusu Muslumanlar, ibĂ‚detlerine gosterdikleri titizliği savaş zamanlarında dahî muhĂ‚faza etmişler ve boylece AllĂ‚h ’ın yardımına mazhar olmuşlardır. Venedikli Travijani, Yıldırım Beyazıt ’ın kahraman ve muzaffer ordusunu şoyle tasvîr eder:
“Osmanlı ordusunda bizde olduğu gibi şarap, kumar ve fuhuş gibi şeyler yoktur. Onlar, hic aksatmadıkları askerî tĂ‚limlerine ilĂ‚veten, AllĂ‚h ’ın buyuk ve yuce ismini devamlı zikrederler, gece ve gunduz ibĂ‚detle meşgul olurlar. Bu sebeple de dĂ‚imĂ‚ gĂ‚lip gelirler.”
Sultan 2. Beyazıt ’ın Kıldırdığı Namaz Beyazıt CĂ‚misi, bir cuma gunu ibĂ‚dete acılmış ve orada ilk namazı, FĂ‚tih ’in oğlu 2. Beyazıt Han kıldırmıştır. Bu hĂ‚diseyi EvliyĂ‚ Celebi şoyle anlatır:
“CĂ‚minin inşĂ‚sı tamamlanınca, bir cuma gunu buyuk bir merĂ‚simle ibĂ‚dete acıldı. BĂ‚yezîd-i Velî buyurdular ki:
«–Her kim, omrunde ikindi ve yatsı namazlarının ilk sunnetini hic terk etmemiş ise, şu mubĂ‚rek vakitte o imĂ‚m olsun!»
DeryĂ‚ misĂ‚li cemaat icinden kimse cıkmayınca, Beyazıt Han mecbûr kalarak:
«–ElhamdulillĂ‚h! Savaşta ve barışta biz bu sunnetleri hic terk etmedik!..» dedi ve kendisi imĂ‚m olup namazı kıldırdı.”
Sultanların Hocası Osmanlı sultanlarından 6. Mehmet Reşat, saraydaki hĂ‚nedan cocuklarını yetiştirmek uzere “Muallime-i SelĂ‚tîn: Sultanların Hocası” tĂ‚yin ettiği Safiye Hanım ’a, ilk olarak şunu emretmiştir:
“Namaz kılmayanlara, oruc tutmayanlara yedirdiğim tuz ve ekmeği harĂ‚m ediyorum. Bu irĂ‚dem hoca hanım tarafından, talebe şehzĂ‚de ve hanım sultanlara soylensin.”[5]
Dunyevî makam ve mevkî, o insanlara ibĂ‚det hassĂ‚siyetini unutturmamış, her işlerinin başına namaz ve oruc gibi Ă‚hiret azığı olacak gayretleri yerleştirmekten geri bırakamamıştır.
Şeyh Şamil ’in İbadetlerdeki Titizliği İbĂ‚detler husûsundaki titizliğin en canlı misallerinden biri de Kafkasların şanlı mucĂ‚hidi Şeyh ŞĂ‚mil ’e Ă‚ittir. O, 1829 ’daki Gimri savunmasında, bircok sungu, kılıc ve kurşun yarası almıştı. Goğsunden girip sırtından cıkan bir sungu ciğerini parcalamış, ayrıca kaburgaları ve sağ koprucuk kemiği kırılmıştı. Cerrah olan kayınpederinin tedĂ‚vileri neticesinde altı aya yakın bir zamanda ancak kendine gelebildi. Yaralandığı gunden itibĂ‚ren 25 gun boyunca komada yatan bu genc mucĂ‚hid, yirmi beşinci gunun sonunda kendine gelip gozlerini acınca, başucunda annesini buldu. Ona soylediği ilk sozu:
“–Anacığım! Namaz vakti gecti mi?” oldu.
Canakkale Savaşı ’nda Kılınan Bayram Namazı Canakkale Harbi ’nin devĂ‚m ettiği gunlerde bir Ramazan bayramı arefesiydi. Cephe kumandanı Vehip Paşa, 9. Tumen ’in genc imamını cağırarak mahzun bir şekilde, istemeye istemeye şoyle dedi:
“–HĂ‚fız! Yarın Ramazan bayramı. Asker toplu olarak bayram namazı kılmak istiyor. Ne dediysem, vazgeciremedim. ZîrĂ‚ boyle bir şey, pek tehlikeli, yĂ‚ni duşmanın arayıp bulamayacağı toplu bir imhĂ‚ fırsatı olur. MunĂ‚sip bir dille bunu erĂ‚ta bir de sen anlatıver!..”
İmam Efendi, Paşa ’nın yanından henuz ayrılmıştı ki, karşısına nur yuzlu bir zĂ‚t cıktı ve:
“–Oğlum! Sakın ola askerlere bir şey soyleme! Gun ola hayır ola; AllĂ‚h ne derse, oyle olur.” dedi.
Ertesi sabah, herkesi hayrete duşuren ilĂ‚hî bir tecellî yaşandı. Gokten hevenk hevenk bulutlar indi ve gonlu AllĂ‚h ’a kulluk aşkıyla dolup taşan mu ’min askerlerin uzerini kapladı. Onları durbunle gozetleyen duşman kuvvetleri, artık bembeyaz bulutlardan başka bir şey goremiyordu. O sabah, bambaşka bir mĂ‚nevî heyecan icinde kılınan bayram namazında alınan gur tekbirler, dalga dalga semĂ‚ya yukseliyordu. Nur yuzlu ihtiyar zĂ‚t, Fetih Sûresi ’nden bir kısım Ă‚yetleri tilĂ‚vet ederken askerlerin gonullerinden taşan kelime-i tevhîd sesleri, birer îman sayhası hĂ‚linde duşman saflarından bile duyulmaktaydı.
İşte bu esnĂ‚da İngiliz kuvvetleri arasında buyuk bir kargaşa başgosterdi. ZîrĂ‚ ceşitli İngiliz somurgelerinden kandırılarak getirilmiş bulunan pek cok musluman asker, yine kendileri gibi Musluman bir toplulukla savaştıklarını, işittikleri tekbir ve tevhid seslerinden anlamış ve bunun uzerine isyĂ‚n etmişlerdi. Ne yapacağını şaşıran zĂ‚lim İngilizler, onların bir kısmını kurşuna dizdi, diğerlerini de alelacele cephe gerisine cekmek zorunda kaldı.
İslĂ‚m askerlerinin sînesinde sarsılmaz bir kale olan îman, cephede dahî ibĂ‚detlerini îfĂ‚ etmelerini sağlamış ve bunun netîcesinde ilĂ‚hî feyz ve yardım inerek butun orduyu kaplamıştı.
Sırat Koprusunden Hızlı Gecenler Hazret-i Peygamber -aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m-, insanların sırat koprusunden, ibĂ‚detlere verdikleri ehemmiyet nisbetinde hızlı gececeklerini bildirerek şoyle buyurmuştur:
“İnsanlar Cehennem ’e gelirler, sonra amellerine gore oradan gecerler: Onların ilk grubu şimşek hızıyla gecer, ikinci grup ruzgĂ‚r gibi gecer. Sonraki bir atlı sur ’atiyle, sonraki bir deve binicisi sur ’atiyle, sonraki koşarak, en sonraki de yuruyerek gecer.” (Tirmizî, Tefsîr, 19/3159)
İBADET VE KULLUKTA AMAC HĂ‚sılı, ibĂ‚det ve kulluktaki gĂ‚ye, kalben AllĂ‚h ile beraber olabilmektir, yĂ‚ni mĂ‚rifetullĂ‚h ve muhabbetullĂ‚htır. İbĂ‚detler, îmĂ‚nın kalpteki tezĂ‚huru kadar kişiye zarĂ‚fet ve guzel ahlĂ‚k kazandırır. Şevk ve iştiyĂ‚k ile yapılan ibĂ‚detler, rûhu derinleştirir ve kulu AllĂ‚h ’a yakınlaştırır. Kalpte merhamet ve comertlik duygularını inkişĂ‚f ettirir. CenĂ‚b-ı Hak, boyle kullarının goren gozu, işiten kulağı olur. YĂ‚ni onların goruşleri, duyuşları, duşunuşleri ve ifĂ‚deleri artık hep ilĂ‚hî nûrun cereyĂ‚nından ibĂ‚ret hĂ‚le gelir.
Dipnotlar:
[1] Kalb-i munîb: FĂ‚nî cĂ‚zibelerin esĂ‚retinden kurtulup dĂ‚imĂ‚ aşk ile AllĂ‚h ’a yonelen kalp.
[2] İbn-i Huzeyme, Sahîh, Beyrut 1970, II, 52.
[3] Suyûtî, el-CĂ‚miu ’s-Sağîr, Mısır 1321, I, 58/364.
[4] Hadîs-i şerîfte zikredilen munĂ‚fıklık, -AllĂ‚hu a‘lem- îtikĂ‚dî bakımdan olmayıp ameldeki nifak alĂ‚metidir.
[5] Safiye Unuvar, Saray HĂ‚tıralarım, İstanbul 1964, s. 21.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları


İslam ve İhsan