Allah'ın verdiği omur icerisinde en kıymetli vakitler genclik yıllarıdır. Enerji ve azmin cok yuksek olduğu bu donemlerde İslam ile meşgul olmak, İslam adına hizmet etmek en temel gorevlerimizden biri olmalıdır. Peki bizler bu kıymetli yılları nerelerde geciriyoruz?“Gencliğini eğlenmekle geciren, ihtiyarlığını ağlamakla gecirir.” (A. Fuat Başgil)

Rabbimizin kullarına lûtfettiği butun imkÂn ve nîmetler O ’nun rahmet, merhamet ve muhabbetinin ÂşikÂr bir nişÃ‚nesidir. Bu ilÂhî ikramlar, bir bedel odemeden veya calışıp hak etmeden kullara ihsÂn edilmiştir. LÂkin bu durum, nîmetlerin hicbir kayıt ve şarta tÂbî tutulmadan, istenildiği gibi kullanılabileceği mÂnÂsına gelmez. Onları, AllÂh ’ın koyduğu kÂnunlar dÂhilinde değerlendirmeliyiz.

İnsanoğluna sayılı gunler hÂlinde lûtfedilen en kıymetli nîmet ise gencliktir. Akıllı bir insan, bu kıymetli ve sınırlı imkÂnı en guzel şekilde ve dolu dolu gecirmenin yollarını arar.

Gencliğin kıymeti ihtiyarlıkta anlaşılır. Tecrube sahibi butun ihtiyarların ittifakla soylediği hakîkat şudur:

“Sakın gencliğinize aldanmayın! Zira cok cabuk gecer.”

İmÂm-ı RabbÂnî Hazretleri ne guzel soyler:

“Vakitlerin en şereflisi olan genclik cağını, en fazîletli ameller icin harcamalıdır.”

MevlÂn HÂlid-i BağdÂdî -kuddise sirruh- talebelerinden birine yazdığı mektubunda der ki:

“Herkes elinden geldiği kadar Rabbine yonelsin!.. Sevdiklerimiz hakkında talebimiz, yarın Hakkʼın dîvÂnında yuzlerini ak edecek amel-i sÂlihlerle meşgul olmalarıdır. Yuzleri sarartan o dehşetli gunden el-amÂn! Biliniz ki, sÂlih amel de kotu amel de onları yapanın kendinedir.”

Hazret-i Ebû Bekir -radıyallÂhu anh- şoyle buyurmuştur:

“Dunya mu ’minlerin pazarı, gece ile gunduz sermÂyeleri, guzel ameller ticaret mallarıdır. Kazancları cennet, zararları ise cehennemdir.”
ÂHİRET GUNUNE İMAN ETTİ İSEN...

Âhiret gunune îman eden bir musluman, amel defterini hayırlarla doldurabilmek icin hayat sermÂyesini en verimli şekilde kullanmalıdır. Karşısına cıkan her turlu hayır imkÂnını, CenÂb-ı Hakk ’ın lûtfettiği bulunmaz bir fırsat bilmelidir. İnsanların dîne ve hayırlı işlere iltifat etmediğine bakarak aldanmamalıdır. Bununla birlikte gurur ve kibirden de şiddetle sakınmalıdır. Zira nefis ve iblis dÂimÂ; “Sen ne cok hayır işledin, keşke herkes senin gibi olsa!” diye fısıldar.

CenÂb-ı Hak şoyle buyurur:

“Bir işi bitirince hemen (başka) bir işe koyul ve yalnız Rabbine yonel!” (el-İnşirÂh, 7-8)

Bir kimse mÂzeretsiz olarak hayır hizmetlerinden uzak kalmaya devam ederse, cennete girse bile cok az hayra sahip olacağından, aşağı mertebelerde yer alır.[1] HÂlbuki insanoğlu kıyÂmet gunu en kucuk bir hayra bile muhtac olacaktır.

Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle buyurmuşlardır:

“KıyÂmet gunu insanlar saf saf olurlar. Derken cehennem ehlinden bir kişi cennet ehlinden birine rastlar ve:

«–Ey filÂn! Hatırladın mı sen su istemiştin de ben sana bir icimlik su vermiştim?» der. Mu ’min de o kimseye şefaat eder.

(Cehennemlik olan bir başka) kimse, cennetlik olan birinin yanına varır ve ona:

«–Hatırlıyor musun, sana bir gun abdest suyu vermiştim?» diye (şefaat ister. O da hatırlar) ve ona şefaat eder.

Yine cehennemlik olanlardan biri, cennetlik birisine:

«–Ey filÂn! Beni şoyle şoyle bir işe gonderdiğin gunu hatırlıyor musun? Ben de o gun senin icin gitmiştim.» der. Cennetlik olan kimse de ona şefaat eder.” (İbn-i MÂce, Edeb, 8)

Tabiî ki CenÂb-ı Hak irÂde buyurur ve izin verirse mu ’minlerin şefaati fayda verecektir.

Âhiret hayatında hangi amelimizin kurtuluşumuza vesîle olacağını bilemeyiz. Bu sebeple buyuk kucuk demeden her guzel amele koşmalı, zamanı iyi değerlendirmeli ve dunyadayken biraz yorulmalıyız. Nitekim E. M. Gray, başarılı insanların ortak husûsiyetlerini araştırmış ve yazdığı makalede şoyle demiştir:

“Başarılı kişiler, başarısız olanların yapmayı sevmediği şeyleri alışkanlık hÂline getirmişlerdir. Hayatta başarılı olmak, buyuk olcude vaktin iyi plÂnlanmasına ve kullanılmasına bağlıdır.” (Ozcan Hıdır, Vakit Disiplini, s. 78)

Unutmamak gerekir ki buyuk muvaffakıyetler, hep nefse ağır gelen gayretlerin ardında gizlidir. Nitekim sahÂbe-i kirÂmdan Abdurrahman bin Avf -radıyallÂhu anh- diyor ki:

“İslÂm, nefse hoş gelmeyen zor emirler getirmişti. Biz hayırların en hayırlısını, nefislerin hoşlanmadığı bu zor emirlerde bulduk. Mesel Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ile Mekke ’den cıkıp hicret etmiştik. Nefsimize zor gelen bu hicretimizle bize ustunluk ve zafer bahşolundu (zafer yolları acıldı). Yine Allah TeÂl ’nın Kur ’Ân-ı Kerîm ’de:

«(Onların bu hÂli) mu ’minlerden bir grup kesinlikle istemediği hÂlde, Rabbinin Sen ’i evinden hak uğruna cıkardığı (zamanki hÂlleri) gibidir. Gercek ortaya cıktıktan sonra bile sanki gozleri gore gore olume surukleniyorlarmış gibi (cihÂd husûsunda) Sen ’inle tartışıyorlardı.» (el-EnfÂl, 5-6) buyurarak tÂrif ettiği hÂl uzere, Allah Rasûlu ’yle beraber Bedir ’e cıkmıştık. Allah TeÂl burada da bizler icin ustunluk ve zafer lûtfetmişti.

VelhÂsıl biz, en buyuk hayırlara hep boyle nefsimize zor gelen emirler sÂyesinde ulaşmıştık.” (Heysemî, VII, 26-27)

Âlim ve şÃ‚ir AbbÂs bin Hasan şoyle demiştir:

“Bilesin ki, zihnin her şeyle meşgul olamaz. Oyleyse muhim olanları bir tarafa ayır! Ayrıca herkesle ilgilenemezsin, ilgi ve teveccuhunu hakîkat ehli insanlara tahsis et! Kez comertliğin de herkese ulaşamaz. Onu da fazîlet sahibi insanlara sakla! Devamlı gayret etsen bile, gece ile gunduz senin ihtiyaclarını karşılamaya yetmez. Bu sebeple yapman ve terk etmen gereken işleri birbirinden iyi ayır!..” (Ebû Gudde, Zamanın Kıymeti, s. 88-89)

Merhum pederim Mûs Topbaş -rahmetullÂhi aleyh- şoyle buyururdu:
“Bendeniz, gencliğimde sÂlih insanlarla beraber olmayı cok severdim. Muhakkak her gun gidip huzurlarında bir miktar bulunurdum. Onlar da benim samimiyetimi bildikleri icin hoş karşılarlardı. En ziyÂde Elmalılı Hamdi Efendi ’ye devam ettim. O zamanlar 13-15 yaşlarında idim. Kendisine zamanın allÂmesi derlerdi. Buna rağmen son derece tevÂzû ve mahviyet sahibiydi. Cok ziyaretcisi olurdu…

23-25 yaşlarımda iken iki sene kadar Mustafa Âsım Yoruk Efendi ’nin sohbetlerine devam ettim. Bu zat da tevÂzûda on safta gidenlerdendi. HÂfız-ı Kur ’Ân olduğunu vefÂtından ancak bir kac gun evvel oğrendim.

1945-1955 seneleri arasında kendisine buyuk bir saygı beslediğim Muhaddis Bekir HÂkî Yener Efendi ’yi sık sık ziyaret eder, onun sozlerinden buyuk bir huzur ve zevk duyardım. O senelerde ŞehzÂdebaşı Camii ’nde vaaz ederdi. Onun vaazında koca cami tıklım tıklım dolardı.

Yirminci asrın ışık sacan merkezlerinden birisi de hic şuphe yok ki, Mesnevî şÃ‚rihi TÂhiru ’l-Mevlevî Efendi idi… Fırsat duştukce o yuksek seviyeli, ahlÂk-ı hamîde sahibi zÂtı ziyaret eder, ahlÂkî, tÂrihî ve edebî sohbetlerinden nasibimi alırdım.

Ali Yekt Efendi, Omer Nasûhi Efendi ve Ali Fuat Başgil gibi pek değerli Âlim, fÂzıl ve kÂmil kişilerin de fırsat buldukca ziyaretlerine giderdim. HerhÂlde bu zÂtlardan da istifÂde ettim.”[2]

Şayet nesiller sahip oldukları genclik enerjisini nefsÂnî arzu ve isteklerini tatmin yolunda tuketirlerse, Allah TeÂl ’nın lûtuf ve rahmetinden mahrum kalırlar. Boyle bir bedbahtlığa duşen nesillerin her bakımdan geri kalacağında hic şuphe yoktur.

“Gencliğin eğlence vakti olduğunu zannedenler, ziyÂna uğrayanlardır. Genclik cağı, insana ebediyyen lÂzım olacak sağlam îtikad ve guzel alışkanlıkların kazanılacağı en verimli vakittir.”

[1] Bkz. Ebû DÂvûd, SalÂt, 232/1108. Krş. Muslim, SalÂt, 130; Ebû DÂvûd, SalÂt, 97/680.

[2] Bkz. Allah Dostunun Dunyasından (Haz. Erkam Yayınları) s. 13-14, 36-37, 195-196, 60; Altınoluk, sayı: 162, s. 12, Ağustos-1999; SÂdık DÂnÂ, İslÂm Kahramanları, III, 170; Altınoluk Sohbetleri, V, 136-140.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Genclik , Erkam Yayınları
İslam ve İhsan