TURKLER BARBAR MIDIR? İŞTE EN BUYUK CEVABI


İhtisas icin ABD'ye giden Doktor Omer Muşluoğlu, başından gecen cok enteresan bir hadiseyi şoyle anlatıyor...

25.02.2006 – 14.30

1957 Yılında İstanbul Tıp Fakultesi'nden
mezun olup ihtisas yapmak uzere ABD'ye giden doktor Omer Muşluoğlu, gorev
yaptığı hastanede başından gecen cok enteresan bir hadiseyi şoyle
anlatıyor:

Amerika 'ya gittiğim ilk yıllar.. New York'ta Medical Center

Hospital'da gorev almıştım. Fakat vazifem kan almak, kan vermek, serum
takmak, elektrokardiyografi cekmek gibi işler.. Hastaya o kadar onem
veriyorlar ki yeni doktorlar hemen direkt olarak hasta muayenesine,
tedavisine verilmiyor. Diğer zamanlarda da laboratuarda calışıyorum. Bir
hastaya gittim. Yaşlıca bir adam, tahminen yetmiş beş yaşlarında.."Kan
vereceğim kolunuzu acar mısınız?" dedim. Adamcağız kanserdi ve aynı
zamanda kansızdı. Kolunu actım, baktım pazusunda bir Turk bayrağı dovmesi
var. Cok ilgimi cekti, kendisine sormadan edemedim:

-"Siz Turk musunuz?"

—Kaşlarını yukarıya kaldırarak "hayır" manasına bir işaret yaptı.

—Ama ben hÂl merak
ediyorum. "Peki, bu kolunuzdaki Turk bayrağı nedir?"

-"Aldırma oylesine bir şey işte" dedi. Ben yine ısrarla: "Fakat benim icin
bu cok onemli, cunku bu benim milletimin bayrağı, benim bayrağım..."

Bu soz uzerine gozlerini actı. Derin derin yuzume baktı ve mırıltı
halinde

sordu:

-"Siz Turk musunuz?"

-"Evet Turk'um..."

İhtiyar gozlerime tanıdık bir goz arıyor gibi baktı.. Anlatmaya başladı:

"Yıl 1915. Canakkale diye bir yer var Turkiye'de.. Orada savaşmak uzere
butun Hıristiyan devletlerden asker topluyorlardı. Ben, Avustralya
Anzaklarındandım. İngilizler bizi toplayıp dediler ki: 'Barbar Turkler
Hıristiyan dunyasını yakıp yıkacaklar. Butun dunya o barbarlara karşı
cephe acmış durumda.. Birlik olup uzerine gideceğiz. Bu savaş cok
onemlidir.' Biz de inandık sozlerine ve savaşmak isteyenler arasına
katıldık.

Beynimizi yıkayan İngilizler Turklere karşı topladığı askerlerin tamamını
Canakkale'ye sevkediyormuş. Bizi gemilere doldurup Mısır'a getirdiler,
orada birkac ay talim gorduk, sonra da bizi alıp Canakkale'ye getirdiler.
Savaşın şiddetini ben ilk orada gordum. Oyle ki denize duşen gulleler
suları metrelerce yukarı fışkırtıyor, gokyuzunde havai fişekler geceyi
gunduze ceviriyordu.

Her taaruzda bizden de Turklerden de yuzlerce insan hayatının baharında
can veriyordu. Fakat biz hepimiz Turklerdeki gayret ve cesareti gordukce
şaşırıyorduk. Teknolojik yonden cok cok ustun olduğumuz gibi sayı
bakımından da fazlaydık. Peki, onlara bu cesaret ve kuvveti veren şey
neydi? İlk başlarda zannediyordum ki İngilizlerin bize anlattığı gibi
Turkler barbarlıktan boyle saldırıyorlar. Meğer bu barbarlıktan değil,
kalplerindeki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş. Biz karaya
cıktık.Taarruz edeceğiz, bizi puskurtuyorlar.. Tekrar taarruz ediyoruz,
bizi gene puskurtuyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz.. Derken boyle bir
taarruzda başımdan yediğim bir dipcik darbesiyle kendimden gecmişim.
Gozlerimi actığımda kendimi yabancı insanların arasında buldum. Nasıl
korktuğumu anlatamam. İngilizler bize Turkleri barbar, vahşi kimseler
olarak tanıttı ya... Ama dikkat ettim, bana hic de ofkeli bakmıyorlar,
yaralarımı sarmışlar. İyice kendime gelince bu defa cantalarında bulunan
yiyeceklerden ikram ettiler bana. İyi biliyorum ki onların yiyecekleri cok
cok azdı. Bu hÂldeyken bile
kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardı. Şoke oldum doğrusu..Dedim ki
kendi kendime:

-'Bu adamlar isteseler şu anda beni oldururler, ama oldurmuyorlar...
Veyahut

isteseler onceden oldurebilirlerdi.. Halbuki beni cephenin gerisine
goturduler..' Biz esirlere misafir gibi davranıyorlardı. Bu duygularla
'Yazıklar olsun bana' dedim. 'Boyle asil insanlarla ben niye savaşıyorum,
niye savaşmaya gelmişim?

Bu İngiliz milleti ne yalancıymış, ne kadar Turk duşmanıymış' diyerek
pişman oldum.. Ama bu pişmanlığım fayda etmiyor ki... Bu iyiliğe karşı ne
yapsam diye duşundum durdum gunlerce.. Nihayet bizi serbest
bıraktılar.

Memleketime dondum. İşte memlekette Turk milletini omur boyu unutmamak
icin koluma bu Turk bayrağı dovmesini yaptırdım. Bu bayrağın esrarı bu
işte.."

Benim gozlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti:

Talihin cilvesine bakın ki, o zaman olmek uzere iken yaralarımı
iyileştirerek, sıhhate kavuşmama caba sarfeden Turkler idi. Şimdi de
Amerika gibi bir yerde yıllar sonra yine iyileştirmeye caba sarfeden bir
Turk... Ne garip değil mi? Avustralya 'dan Amerika'ya gelirken bir Turkle
karşılaşacağımı hic tahmin etmezdim. Siz Turkler gercekten cok merhametli
insanlarsınız. Bizi hep kandırmışlar, buna butun kalbimle inanıyorum.

Peşinden nemli gozlerle "Bana adınızı soyler misiniz?" dedi. "Omer"
cevabını verdim. Merakla tekrar sordu: "Peki nicin Omer ismini vermişler
sana?"

-"Babam muslumanların ikinci halifesinin isminden ilham alarak bana Omer
adını vermiş."

-"Senin adın musluman adı mı?"

Ben -"Evet, musluman adı" deyince yuzume
baktı, doğrulmak istedi. Onun yatakta oturmasına yardım ettim. Gozleri
dolu doluydu. Yuzume bakarak dedi ki: "Senin adın guzelmiş. Benim adım
şimdiye kadar Josef Miller idi, şimdiden sonra "Anzaklı Omer" olsun."

-"Olsun" dedim.

-"Peki, doktor beni musluman eder misin? Musluman olmak zor mu ?"

Şaşırdım, nasıl da birdenbire musluman olmaya karar vermişti. Meğer o bunu
hep duşunuyormuş da kimseyle konuşup soramadığı icin
gercekleştirememiş..

-"Tabii" dedim. "Musluman olmak cok kolay." Sonra kendisine imanın ve
İslÂm’ın şartlarını
anlattım, kabul etti. Hem kelime-i şehadet getiriyor,hem de ağlıyordu..
Mırıldandı: "Siz muslumanlar tesbih cekersiniz, bana da bir tesbih bulsan
da ben de yattığım yerden tesbih cekerek Allah'ımı ansam olur mu?"

Bu sozden de anladım ki dedelerimiz savaş esnasında Hakk'ı zikretmeyi
ihmal etmiyormuş. Hemen bir tesbih bulup kendisine getirdim. Hasta
yatağında tesbih cekiyor, biz de tedavisiyle ilgileniyorduk. Bir gun
yanına gittiğimde samimi bir şekilde rica etti.

-"Beni yalnız bırakma olur mu?" "Ne gibi Omer
amca?" "Ara sıra gel de bana İslamiyeti anlat!.. Sen cok guzel şeylerden bahsediyorsun. O
sozleri duydukca kalbim ferahlıyor." O gunden sonra her gun yanına gittim,
bildiğim kadarıyla dinimizi anlattım.

Fakat gunden gune eriyip tukeniyordu. Kac gun gecti tam hatırlamıyorum,
hastanenin genel hoparlorunden bir anons duydum. "Doktor Omer, lutfen 217
numaralı odaya gelin!" Hemen yukarı cıktım. Omer amcanın odasına
vardığımda gorduğum manzara aynen şoyleydi: Sağ elinde tesbih, acık duran
sol kolunun pazusunda dovme Turk bayrağı, goğsunde imanı ile koskoca
Anzaklı Omer son anlarını yaşıyordu. Hemen başucuna oturdum, kendisine
kelime-i şehadet soylettirdim, o şekilde kucağımda teslim-i ruh
etti...

Bir Canakkale gazisi gormuştum. Yıllar sonra da olsa Musluman Turk
Milletine olan sevgisi sayesinde kendisine iman nasip olmuştu. Ne yalan
soyleyeyim, ağladım...

En icten dileklerimle...
(ALINTI)
__________________