Li s a ne
Mutevazi, Fransız asıllı kir ailenin kızı olan genc bir hukukcu
Zac Winstone
Brisbane-Avustralyanın en saygın ailelerinden birinin, ceza hukuku alanında uzmanlaşmış avukat oğlu
Zacharias Winstone sahip olduğu buyuk servet, iyi aile ve bir avukat olarak edindiği itibarla karizmatik erkek turunun seckin bir orneğini sergiliyordu.
Babasının cok saygın bir hakim olması da cabasıydı.
Otuzlu yaşlarının son demlerindeydi. Koyu renk sacları ve gozleri, geniş omuzları ve kemikli bir yuzu vardı.
Genelde alaycı bir gulumsemeyle bukulen dolgun dudakları ve delici bakışlarıyla, en ufak bir caba bile harcamasına gerek kalmadan, cevresindeki herkesi etkisi altına almayı başarıyordu.
Tıpkı bir mıknatıs gibi...
Ona şoyle bir bakmak bile bir kadını delirtebileceğim anlamak icin yeterliydi. Gozleri, gulumsemesi ve seckin duruşuyla mukemmel bir sevgili adayıydı.
Bazılarının onu sıkı bir takibe alarak diğerlerinin cok daha ciddi planları vardı. Ama o ana kadar kimse başarılı olamamıştı.
Şimdilik, Zac sadece onundu. Onun dostu, onun sevgilisi.
Bağlanmak Zac'in sozluğunde yer alan bir kelime değildi. Hele evlilik, soz konusu bile olamazdı.
Peki ya ilişki? Lisane bu kelimenin icerdiği gercek anlamı derinlemesine duşununce bunun da uygun duşmediğine karar verdi.
Şimdilik "Birlikteyiz," demek kÂfiydi.
Dudaklarında duşunceli bir gulumseme belirdi.
Bu kadarı yeterli olmalıydı, değil mi?
Bir taraftan cok şey paylaşırken, bir taraftan da birbirlerinden iki zıt kutup kadar uzaktılar.
Zac'in soyadı onu en saygın zenginleri arasına sokuyordu.
Oysa Lisane cok mutevazı bir aileden gelmeydi. Eğitimini surdurmek icin burs alması ve yarı zamanlı işlerde calışması gerekmişti.
ABY
PDF