Bu karanlık, bu uzun kış gecelerinde...
Soğuk, buzdan bir perdeyle suslerken camı,
Dolaşırken bircok siyah golge odamı,
Damarımda kurşunlaşıp donarken kanım;
Yine seni duşunmekle gecer zamanım...
Bu kimsesiz... Bu mahzun kış gecelerinde...

Serpilirken pencereme avuc avuc kar...
İcerimde hicranlardan bir nehir akar...
Karların da lambam gibi rengi sarıdır...
Onlar yırtık bir mektubun parcalarıdır:
Ruzgar, sana yazdığımı geri getirdi...
Pencereden dondurucu bir nefes girdi...

Ruzgar yaptı her catıda ayrı bir makam...
Yine senin hayalini gordum bu akşam...
Hanceremden alev gibi cıktı bu cığlık:
-Git istemem! .. Git istemem! .. Cık odamdan cık! ..
Ah! .. Ne dedim? . Hayır gitme.. Hayır gitme... Gel! ..
Ben git dedim, dedim ama sen işitme... Gel! ..

Sensin beni en onulmaz yerimden vuran,
Fakat sensin yine boş omru dolduran...
Bu cılgının senden başka muini var mı? ..
Gitme... Beni senden başka kimse anlar mı? ..
Gozlerimi sen ki başka bir ufka actın...
Nerdesin ya? .. Nerdesin ya? .. Ah neden kactın? ..

Yapyalnızım... Etrafımda yok senden bir iz...
Odam sessiz... Dışarda yağan kar sessiz...
Bu geceler dayanılır gibi değil ki...
Ey şimdi bu satırları okuyan bil ki:
Istıraplar yuz katlı kış gecelerinde...

Fakat kızgın yanardağlar cıksa bağrımda,
Senin icin ben her derde katlanırım da
Derim ki: 'Bu gecelerin ızdırabiyle,
Ben ağlasam, harap olsam, cıldırsam bile;
Sen ateşli vucudunla ısınan rahat,
Yatağında bir rahibe saffetiyle yat...
Yat ve uyu! .. Bu tatlı kış gecelerinde...'

(1928)
Sabahattin Ali
__________________