Yuruyorum ama nereye bilmiyorum. Belki az sonra bir ucurum karşılar ayaklarımı ya da camurlu karanlık sular.. Bilmiyorum... Guneş artık parlak mı, yağmur ıslak mı bilmiyorum. İnsanlar hala aşık oluyorlar mı? Kayıp bir şehirde kaybolan insanların iniltil

Yuruyorum ama nereye bilmiyorum. Belki az sonra bir ucurum karşılar ayaklarımı ya da camurlu karanlık sular.. Bilmiyorum... Guneş artık parlak mı, yağmur ıslak mı bilmiyorum. İnsanlar hala aşık oluyorlar mı?
Kayıp bir şehirde kaybolan insanların iniltileri, nemli feryatlarının kokusu, uzerimde...

Ta ki kayıp gidcekler birgun o derin, ulu, bilinmez diyarların verimli bilinmezliğine...

Evet, seni ozluyorum... Her biten ilişkinin ardından, bu sozler kulaklarıma yelken acıyor.
Sonra kulaklarımı kanatırcasına sivri uclu dişleriyle demir atıyor ...

Haykırmak istiyorum dağlara tepelere sonra yankılansın istiyorum diyar diyar, seni ozledim. Yureğim haykırıyor, isyanda susturduğum o cocuk, ağzına bezler pamuklar tıkıyorum olmuyor haykırıyor seni ozledim. Sakladığım karanlıklara sığmıyor, onu daha ne kadar dizginleyebileceğim bilmiyorum gucum tukeniyor, seni ozledim. Guneşin doğuşunda, gozlerimi her kırpışımda acı veriyor, saklayamıyorum seni , seni ozledim. Yasaklı manastırımda yasaklı sozcukler; kanatları bağlı, cırpındıkca kanayan, sana ucmak istedikce ağır ağır olen... Seni ozledim...

Kusmak istiyorum, kusmak tum benliğimi, yureğimi kusmak istiyorum, seninle dolu yureğimi. Patikalar yeşil değil sensizken, sensizken ickinin tadı yok sensizken ozleminin tadı olmadığı gibi. Kusmak istiyorum kendimi. Artık sen olan beni...

Her cıkmaz sokağımda her labirentimde sen varsın oysa sen duz bir ovada bana koşsaydın desem, bulutları pembeye boyayıp ayaklarımın altına alsam demekle aynı şey olurdu biliyorum. Sen sadece dipsiz kuyularıma hapsoldun ve bende hep seninle oldum... Hep uşudum sıcak gozlerinde . Hep bana bensiz baktı efsuni gozlerin.

Terledim bir zamanlar teninde, terin terime karıştı ben sen oldum, seni ictim, ictikce susadım ve o ter icinde buzların icine ittin beni. Gozlerim seni ağlıyor hala ve hala uşuyorum...

Biliyorum hic umurunda değil, belki benden de fazla kanadın ve belki sen o denli kanarken kanımın kızıllığının farkına varamadın. Belki sana silik gorunduler ve sen daha da fazla kanatmaya calıştın. Kendi kanının kızıllığını aradın her kurbanının kanında fakat senin kanın hep kızıl, onlarınki ise griydi. Sen onlarınki de kızıla calsın diye daha cok hancerledin, dermansız kalıp diz cokene dek... O zaman cekip giderdin başka kurbanlar arardın kendine taze kanlar... Dunyadaki tum aşık kanları bir araya gelse seninkiler kadar kızıl olamazlardı. Sen ne kadar hancerlesen azdı...

Arka sokakların karanlıktı, bir kız cocuğu ağlardı hıckırıkları azapların en buyuğuydu duyanlara. Fakat duymazlardı ki onlar, gecit vermezdi, kamaştırırdı şuleli gozlerin bakanları. Hani bakmasını da bilmezlerdi derinlere. Onlar kendi sığ sahillerinde kumlarla oynayan cocuklardı. Ben hep ellerinden tutup cıkarmak isterdim seni ve senin ellerinle derinlerine dalmak isterdim. Belki sadece ben duydum sen fısıldamadan bunları bana. Sana o kadar yakın olmaktı şimdiki uzaklığımın acısı. Memleketimi terkedişimdin sen... Seninle nefes almayı oğrenmiştim seninle akıp gitmeyi. Seninle yeşermişti kuru dallarım. Seninle buyumuştum ben. Guneşimdin yapraklarıma vuran ve toprağımı ıslatan yağmurumdun. Şimdi ne kadar cıplak, ne kadar soluk, zayıf, kırılgan dallarım var.

Yıllar once parmaklarının ucundan kayıp gidişimde yeniden dudaklarında nefes alacağımı biliyordum.. Ve senin kancık dişiliğine tırnaklarımla tutunacağımı da biliyordum.. Ve bitiş oykumu tasarlıyordum her zaman..