Yuvam ol istemiştim. Evim, ocağım… Memleketim…

Gurbette dağılan parcalarımı sende tamam etmeye niyetlenmiştim. İcimdeki o boşluk hissini silersin, beni bir edersin diye duşlemiştim. Gozlerinden gayrısı değmesin istemiştim bende mahrem ne varsa. Ellerini tutup bir yola cıkmaya kararlı, beklemeye sabırlı ve sana inanclıydım.

Aşıktım!

Gel demek istiyordum sana. O tenha ve serin kapı eşiğinde, her cağrının muhatabı sen ol istiyordum. Cam kenarına oturup gelişini seyredeyim istiyordum. Ellerinin dokunduğu herşeyi, kokunu, dağınıklığını, butun kırgınlıklarını toplayıp bana gelmeni bekliyordum.

Uzun susuşlarımdan bir yol yapmıştım aramızda; sağlam, kırılmaz ve hic yok olmaz sanıyordum. Hep acık bir kapıydı sanki kalbim. Sessizliğim sana bir davet… Bak burdayım’ı susuyordum ben uzun uzun…Yıllarca, hep aynı yatakta, sensizliği uyuyordum.

Sen vardın!

Ben geldim diyeceğin gune kadar kimseye bakmayacaktı gozlerim, sana saklıydım. Nasiptin. Hayatta boğazıma takılan tek lokmaydın. Alnıma yazılan, icimde ezelden var olandın. Hic vazgecmem, gayrısını sevemem sandığımdın.

Ben vardım!

İnanan, guvenen. Sabırlı. Sahici bir sevdadan ote birşeyi olmayan. Hep o yamalı duyguya tutunan… Yorgun ve kederli… Kırıklarını alıp saklayan… Elinde avcunda ne varsa ozenli cumlelere sarıp sarmalayan… Hep aynı yerde durduğunu sanan… Bir gun, olur da gelirsen diye, hic bir yana gidemeyen! Gorduğu her yeni surette seni arayan…

Ne saftı…

Biz vardık!

Zamanın bir yerine sıkıştırılmış tedirgin gulumseyişlerde… Mutlu sona eremeyen butun hikÂyelerde… Bazı şarkılarda; kimi huzzam kimi hicaz… Boğaz ruzgarında, iki yaka arasında… O telaşlı gunlerde… Huzurlu bir an gibi, sığınılacak tek yer gibi; hep var gibi; daimi gibi… Kader gibi…

Dağılan, kırılan birşeyler varmış oysa daima. Kaderimizde de.

Biz vardık; duşlerimde.

Şimdi ben duş kuran o yeniyetme kızı ozluyorum.

Sana gel diyebilen o kızı… Cesur hallerimi…Seni seven, seni sevmekten vazgecmeyeye yeminli suskunluğumu…

Nasıl ozluyorum bir bilsen!

Bir yanım, bak diyor, o kız tam da şuranda. Hadi bırak da anlatsın derdini. Konuşsun, ortaya cıksın. Sana acık o yolda, elinden tutup dilediğince gitsin…

Bir yanım, o kızı coktan unutmuş. Yepyeni hallerde. Senli cumleler eskimiş bir hikayesi gibi, emanet duruyor uzerinde. Aklı başka yollarda, kalbi hafif karışık. ‘Artık sevmiyorum ki…’ diye bakıyor gozlerine.

Ben, tum o karmaşanın icinde, aklımla kalbim iki farklı yone cekiştirirken kollarımdan yine suskunluğuma sığınıyorum. Nerde olduğumu anlamaya calışıyorum.

Duşunuyorum nicedir…

Gel desem şimdi sana; yuvam ol. Evim, ocağım… Memleketim…

Gozlerine sığınacağım bir tek; senden başkasını bilmeyecek tenim desem…

Senden hic vazgecmeyeceğim ki; bak burdayım, desem…

O sessizlikle orulu yolu gec de bana var desem…

Ben varım desem…



Şimdi bu kapı eşiğinde, benim bir evim yokmuş, anladım. Gel demeyişim ondan. O yuva, o gozler ve butun o suskunluklar hep bir olmaza cıkarmış. Ondan o gitmeyi bilemeyişim. Sonuna geldiğim sokağın başını unutuşum, yolları karıştırışım, kayboluşum… Evsiz barksız kalışım!

İcimdeki o cağrı tukendi.