Ah be sevdiğim, ah... Soylemediler sevda ateşinin bu kadar acımasızca yaktığını.. Soylemediler kor ateşin hic kullenmeyeceğini, ateşin gun be gun ruhumu eriteceğini... Soylemediler bedenim buzlar icinde kalmışcasına donarken yokluğunda, ruhumun her daim sensizlikle kavrulup, kokumun buram buram ''sen'' olacağını... Kokumun kendi burnumu sızlatacağını soylemediler... Gec anladım gec; azmış sevdalara yazılan, cizilen anlatılanlar, azmış efsaneler, en kolayıymış okumak, en kolayıymış dinlemek... Seyretmek ne kadar basitmiş; ama ya yaşamak?... Yaşamak dayanılmazmış. Yaşamak, ah yaşamak... ''Yaşamamak''mış...
Hangi ayını yaşıyoruz mevsiminlerin? Gecti mi sarı sıcaklar, kara kışlar kapılarda mı yoksa? Sahi, baharlar vardı değil mi aralarda, ne zaman tukendi? Hangi gunundeyiz ay denen kısırdongunun? Saatler kactan kaca koşuyor? Hangi şehirin, hangi dam altında dokuluyorum ben bu gozyaşlarımı? Bilmiyorum... Bilsem kac yazar ki, bilsem ne değişir ki... Mevsimler de, aylar da, saatler de, ayrılık anında takılı kalmış... Bilsem ne olur ki?
Ah be sevdiğim, ah... Keder yağmurlarına tutulmuş ruhum, ruhum sensizlik fırtınalarında kaybolmuş gitmiş.. Ruhum savrulmuş bilinmez diyarlara, bulamıyorum... Kederlerde kaderim... Kaderim ağlıyor. Kaybettiği mutluluklarına ağlıyor delicesine... Kahkahalarına, en kocamanından yaşama sevinclerine ağlıyor. Kaybettiği kendine ağlıyor. Ozlemlerini ozluyor bu yurek ve sevenlerini... Ve sevdiklerini... Anlasana,a nlasana artık; seni ozluyor... Sende kalan beni ozluyor. Sende kalan cocukluğumu,gencliğimi, benliğimi ozluyor. Renklerimi, kokularımı, hayallerimi.. Beni ben yapan herşeyi ozluyor. Eksiğim, eksik ve eksilerdeyim... Ceyrek ceyrek yaşanmıyor be sevdiğim, kırıntı nefeslerle doyulmuyor...
Nasıl bir hortumdu bu be sevdiğim, nasıl bir guctu? Nasıl kokunden sokup, en bulunmaz, bulunamaz izbe yerlere fırlatıp attı bizi? Nasıl oldu da bir yudum su bulup filizlenemedik? Nasıl oldu da kuruyup yokluğa karışmamıza musade ettik? Kabullenemiyorum tukenmişliği, tukenmişliğin sularında yıkanmak, senden arınmak zorunda bırakılmayı kabullenemiyorum! Biliyorum sevdiğim, biliyorum; sana ait ne varsa, senden bana gecen ne varsa bir gun yok olacak. Zaman denen hırsız gelecek, alıp goturecek. Biliyorum hic bir guc bir daha geri getiremeyecek... Goturecek ve hayali değirmenlerde ağır ağır oğutecek, un haline getirecek... Sadece seyretmek zorunda kalacağım; tıpkı sensizliği seyrettiğim gibi, tıpkı sessizliğini dinlediğim gibi... Nasıl dayanılır bu acılara, nasıl boyun eğilir, nasıl sessizce razı gelinir? Nasıl,nasıl...
Yaşlanıyorum be sevdiğim, yaşlanıyorum, yaşlanıyoruz... Sacıma başıma sensizlik renkleri duştu, kar etmiyor hicbir boya. Kar etmiyor hicbir krem; yuzume yerleşen sensizlik kırışıklıkları gecmiyor... Zangoclar almış eline tokmakları, canlar calmaya başladı ruhumda sevdiğim... Ruhum can cekişiyor... Ruhum oluyor sevdiğim! Ruhum yoğun bakım koşelerinde... Kabul etmiyor ''gelecek'' adı verilen iğneleri serumları; kar etmiyor ''yarın'' masajları.. Yattığı yatak sen iken, uzerinde ki carşaflarda adın yazılıyken, tum beyazlar seninle grileşmişken, hangi ''hayal'', hangi ''umut'', hangi ''yarınlar'' suni tenefus yapabilecek ki?
Yoruldum artık uclarda yaşamaktan, nasıl yoruldum anlatamam, nasıl yoruldum anlayamazsın... Ağlamak-gulmek arasında gidip gelmekten yorgun duştum sevdiğim... Bitap duştum... Senin ekseninde donup durmak, adımsız adımlarla koşmak, dokunamamak yok ediyor beni, yok oluyorum... Şu koşede duran boynu bukuk menekşe gibiyim, kuruyorum, gun be gun soluyorum. Tatsız, tutsuz.. Yokluğunla doldurulmuş, yokluğunda dondurulmuş... Guneşsiz kaldım
sevdiğim, ışıksız, susuz, havasız kaldım... Bunlar olmadan nasıl yaşanır, nasıl can olunur, nasıl canlı olunur? Olunmuyor işte, olunmuyor.. Anlamsızım, anlatımsızım; oylesine bir yokluğum sadece. Varlık adına yaratılan herşeye hasret kaldım. Sende kaldım be sevdiğim, sensizliğin de esir kaldım...
Sende kaldım...
sende kaldım...
Aşk0 Mesaj
●24 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Hayatın İçinden
- Aşk
- sende kaldım...