Kimisi doğruyu bildiğinden emin, kimisi ise her kapıyı calıyor. Kimisi daha soruyu dahi sormamış. Gunler geciyor ve zaman kısalıyor. Her birimizin belli bir zamanı var, bu zaman sonunda sermayemiz bitiyor ve gidiyoruz.

Gerceklik duygusunu gozlerinizin onune getirmek istiyorum. Eğilmeyen, bukulmeyen, değişmeyen, medyatik ve toplumsal beklentilerimize gore değişmeyen sade ve en guclu gerceklik.

Gercek nedir? Hakiki olan, yalan olmayan asıl olan. İnsanlar uzun yıllardır iclerinde bulundukları durumdan cıkma peşindeler. Kimimiz başka bir işe, kimimiz tatile, kimimiz başka bir isme, gorunuşe ve daha otedeki başka bir şeye donuşmeye calışıyoruz. Kimimiz ise inatla bunu reddederek kıpırdamadan hayata devam ediyoruz.

Oysa eğilmeyen, bukulmeyen bir gerceklik yaşamın her alanını kaplıyor. Kozalarda insanlar bunlardan kopuk gibi kendi icsel yaşantılarını ve akıl dunyalarını surduruyor. Uyanmak gerek dendiğinde gozler sıkıca acılıyor, dudaklar alaycı bir şekilde kıvrılıyor ve bir iki espri patlatılıyor, kafalar sallanıp gidiliyor.

Zaman akıp gidiyor. Sermayeler tukeniyor. Sessizlik ve hareketsizlikse bu yuzyılda gizleniyor. İnsanlar toplumun baskısıyla sessiz ve hareketsiz saf gozlem halinde kalmaktan cıkarılıyor. İşler artıyor, insan kayboluyor, kucuk aklın sahasında yaşayan insan gercekliği nefes ve nefes kacırıyor. Sadece olurken, olurken acılıyor ve ne muhteşem bir senfoni patlamış mısır cigneyerek ve bağırtıyla konuşarak kacırdığını farkediyor.

Kucuk insan dinlemiyor ne ağacı, ne kuşu, ne gecen arabaların sesini, ne kendi kalbinin atışını... Hatta şu an bu yazıyı okurken bile kendi aklının yorumlarını dinliyor yazıyı dinlemiyor.

Kucuk insan tum mutluluğu almış sırtına, elinde sıkıca taşıyor. Mobilyaları, podları en gelişmiş arabaları ve kucuk dunyasıyla kucuk adam zamanı bir golge gibi yaşayıp olup gidiyor.
Sonra donup huzursuz soruyor: "Ben kimim? Neden varım? Nereye gideceğim? Olunce ne olacak?" Sorular cevaplanmıyor; gerceklik cevaplanmıyor. GERCEKLİKTE SORU YOK!!


aLıntı