
Yeni yılın yaklaştığı bu son gunlerde bir cok yerde yeni yılı kutlamak icin hazırlıklar yapılıyor, İslam dininde yeri olmayan alkollu eğlenceler planlanıyor... Peki bunların İslam dininde yeri var mı? İşte bu soruya Beşiktaş Muftuluğu cevap verdi.
Beşiktaş Muftuluğu vatandaşların kendilerine yonelttiği ''yılbaşını kutlaması yapmak gunah mıdır?'' sorusunu web sitesinden cevaplandırdı.
Beşiktaş Muftuluğu web sitesinde yer alan o bolum şu şekilde:
YILBAŞINI KUTLAMASI YAPMAK GUNAH MIDIR
Yılbaşı kutlaması yapmak gunah mıdır?
CEVAP: Yeni yıl dolayısıyla insanların birbirlerini tebrik etmelerinin ve yılbaşını meşru cercevede kutlamalarının bir sakıncası yoktur.
Yarım yuzyılı aşkın bir sureden beri miladi takvimin benimsendiği ulkemizde, “yılbaşı” tabiriyle miladi yılın ilk ayının ilk gunu olan 1 Ocak kastedilir. Yılbaşı kutlamaları denilince de eski yılın sona erip yeni yıla gecildiği 31 Aralık/1 Ocak gecesi yapılan eğlence ve faaliyetler anlaşılır. Ancak yılbaşı eğlenceleri, ilk bakışta yeni yıla girişin kutlamaları gibi gozukmekle birlikte bunun hıristiyan Batı’nın Noel bayramıyla da yakın ilgisi bulunmaktadır.
HRİSTİYANLARIN DİNİ BAYRAMI
Hıristiyan Batı’da miladi takvimin başlangıcına esas olarak Hz. İsa'nın doğum tarihi alınmış ve bu giderek diğer ulkelerde de benimsenmiştir. Bu bakımdan hıristiyanlar aralık ayının son haftasını, doğumun arefesini teşkil etmesi bakımından, en onemli dini bayramları olarak kabul etmişlerdir. Bu hafta icerisinde hıristiyanlar kiliseye giderler, ayrıca birbirlerini ziyaret edip hediyeleşirler. Dini bir atmosfer icinde gecen Noel bayramı akabinde ise, yeni yıla giriş buyuk bir cılgınlıkla, luks ve israfla kutlanır.
HİCBİR KULTUREL VE GELENEKSEL TEMELE SAHİP DEĞİLDİR
Toplumumuzda ve diğer musluman toplumlarda “yılbaşı kutlaması” adı altında duzenlenen eğlence toplantıları ise, hicbir kulturel ve geleneksel temele sahip değildir. Bu bakımdan hıristiyan olmayan ulkelerde yılbaşı kutlamaları Batı’nın koru korune taklit edilmesinin veya hıristiyan Batı’nın kultur ihracının bir sonucu olarak değerlendirilebilir.
Ulkemizde oteden beri yılbaşı kut-lamalarıyla ilgili olarak yapılan tenkitler ve gosterilen hassasiyet de buradan kaynaklanır. Yoksa hicri yıl-başı da miladi yılbaşı da birbirlerine dini yonden u-tunlukleri bulunmayan ve zaman olcmede esas alınan iki ayrı başlangıc noktasıdır. Hatta muslumanların Hz. Peygamber’in (a.s.m) hicretini esas alan hicri takvim yerine Hz. İsa’nın doğumunu esas alan miladi takvimi kullanması ve yeni yılın başlaması sebebiyle tebrikleşip birbirlerine iyi dileklerini ifade etmeleri, tek başına ele alındığında sakıncasız gorulebilir.
TABİİ KARŞILANMASI MUMKUN OLMAZ
İslam’daki bazı hukumler acısından ayların ve yılların kameri, yani ayın hareketlerini esas alan takvimle hesaplanmasının onem taşıyor olması ile bu konunun birbirine karıştırılmaması gerekir. Ancak Hz. Peygamber’in muslumanlara diğer dini topluluklara gore farklı bir kimlik bilinci ve kultur değerleri manzumesi kazandırmak icin gayret ettiği, bu uğurda sac-sakal, kılık-kıyafet, yeme-icme adabı da dahil pek cok konuda tavsiyede bulunduğu duşunulurse, yılbaşı kutlamalarının, sıradan bir kutlama olarak algılanması ve tabii karşılanması mumkun olmaz.
Aksine, toplumumuzda kulturel tahribata, kimlik bunalımına yol actığı, yeni yetişen kuşakları kendi oz değerlerinden ve geleneklerinden koparıp Batı’nın once hayat tarzına alıştırdığı, sonra değer ve inanc esaslarına sıcak bakmaya ve giderek onları benimsemeye goturduğu dikkate alınırsa, yılbaşı kutlaması, Noel ağacı suslemesi, Noel babanın hediye bırakması gibi adetlerin terkedilerek kendi kultur ve değerlerimizden kaynaklanan alternatif program ve faaliyetlerin yerleşmesine calışmanın onemi ortaya cıkar.
Gunumuzde toplumların kulturel değerlerini, hatta itikadi ve ahlaki eğilimlerini, sahip oldukları hayat tarzı, ekonomik yapı, yerleşim ve ulaşım imkanı, iklim ve cevre, eğitim, folklor, orf ve adet gibi ilk bakışta konuyla ilgisiz gozuken bircok hususu derinden etkilemekte ve sonucta mekanizma kendi değerlerini uretmektedir. Avrupa’daki musluman-Turk işcilerimizin cocukları ve torunlarının bugun Batı’nın kultur ve gelenekleri altında nasıl değiştiği ve giderek o toplumla butunleşmeye başladığı iyi izlenirse toplumumuza yabancı kulturlerden taşınan veya yabancı toplumlara ozenti şeklinde başlayan orf ve adetlere karşı duyarlı olunmasının onemi daha iyi anlaşılır. Bunun icin alınabilecek bir onlem de, kendi kulturel mirasımızdan ve dini anlayış ve heye-canımızdan kaynaklanan değerleri, gelenek ve adetleri iyileştirerek yaşatmaya ve geliştirmeye calışmak olabilir.
Kaynak : Risale Ajans
__________________