İnsanlar tarih boyunca, bilmedikleri şeyler hakkında savlar one surmuş, bu savlara, etraflarında olan bitenleri gozlemleyerek yorum getirmiş ve nihayetinde inanmış veya inanmamışlar.

Bazen insanlar doğa ustu olaylar yaşamışsa da, bu doğa ustu olayların ne kadarının semavi kokenli olduğu, ya da olup olmadığı tartışıla gelmiş, hic bir zaman tam olarak bir olayın semavi kokenli olduğu ispatlanamamıştır.

Dunyadaki tum olayların ise bilimsel cerceveye oturdukları gozlenebilir.

Şu halde, bilimin, inanc karşısında ustunluğu soz konusudur.

Bununla birlikte ve buna karşıt olarak, insanın icindeki bir şeylere ait olma, evveliyatının ve sonrasının bulunması gerektiği konusundaki kanaati, bu konudaki deneyimleri de insanı inanca sevk eder.

Dolayısıyla din ve inanc, aslında bir tercihtir.

Kati şekilde inandığımızı iddia ettiğimiz fakat bilimsel olarak ispatlayamadığımız her şey yanılsama, dolayısıyla din denilen felsefi akım topyekun bir yanılsama da olabilir. Bir inanclı olarak ben de, bunun varlığının farkındayım.

Şu kadar ki, bu kainat, inandığımız şekilde yaratılmış olsa dahi, bunu yaratanın, icindeki canlıların kendisine inanması, ibadet etmesini teşvik ettiği, her biriyle ayrı ayrı ilgilendiği durum soz konusu da olabilir, aynı zamanda hic ilgilenmemiş de olabilir. Dini tumden insanlar uydurmuş da olabilir.

Bir ornek alıp uzerinde incelersek;

Nuh tufanı gercekten tufandan once Nuh'a melekler tarafından haber verilmiş olabilir;

Nuh tufanı tamamen Nuh'un on sezi ve tahminiyle de tahmin edip tufan olmadan once gemi yapmaya başlamış olabileceği gibi;

Boyle bir olay hic yaşaanmamış ve Nuh'un bir peygamber olduğuna insanlar inansın diye uydurulmuş da olabilir.

Aynı şekilde, diğer tum peygaamberler ve islam icinde benzer risk soz konusudur ve tum olaylar uydurma da olabilir, bu ihtimal her daim mevcuttur.

Dolayısıyla inanc, bir yanılsama olabilir.

Ya da, ortada inanmayı gerektiren fiziki hic bir zorlama olmadığı halde kişinin bu tercihler arasından doğru olanı secip dine yonelip yonelmeyeceği test edilmek istenmiş de olabilir.

Tum bunlardan gorulebileceği gibi din hic bir suretle doğrulanamayan, fakat ancak inanılabilen bir kavramdır.

Burada temel sorun, inanıp inanmamanın sonuc olarak ne tur bir akıbete yol acacağı, ya da acmayacağıdır.

Kanaatimce, hic bir ispat durumu bulunmadığını sezdiği icin inanmayan bir insanın, kitaplarda tum anlatılanlara rağmen fena bir akıbete uğraması, cezalandırılması akla ve en azından adalete uymaz diye duşunuyorum.

Boyle de olsa, kitaplardaki ifadeleri tavsiye niteliğinde ve anlaması kıt insanları doğru yola iletmesi acısından secilme cumleler icerdiği de gozlemsel bir durumdur.

Bu fikirlerin tumune karşıt olarak, fiziksel olarak gorulmeyen bir takım ruhani varlıkların, bunlara inanan kişilerce gorulmesi, ya da gorulduğunun iddia edilmesi de ayrı bir tezat oluşturuyor. Bu varlıkları goren kişilerin gormeyenlere oranla haksız rekabete tabi oldukları mutlak bir olgu.

Şimdi boyle bir atmosferde hic kimseyi inanmadığı icin suclayamazsınız cunku ortada inanmasını gerektiren fiziksel bir ispat bulunmuyor.

İnsan her şeye rağmen bir yaratıcının varlığını var sayıp, onu idraik edip inanmaya kendisini zorlayabilir, ve bu inancı neticesinde buna uygun davranabilir. Bu kişi de bu inancından dolayı sorgulanamaz, eğer ki inancından oturu başkalarına zarar vermiyorsa, başkalarını etkilemiyorsa.

Herkes yaratıcı hakkında duşunurken hep en iyi şeyleri duşunuyor. Daha doğrusu kitaplarda bu şekilde anlatılıyor.

Kendi kafamızdan, yaratıcının bulunup son derece zalim, yarattıklarını bir sure izleyip sonunda hepsini istisnasız yakıp yok eden ve başka şeyler yaratan kotu niyetli bir yaratıcının olmaması icin de bir sebep yoktur. Ve hatta boyle bir yaratıcı akla daha uygundur. Şoyle ki;

Once şeytanı yaratıp ardından yakacağını soylemesi, başlı başına bir tezat oluşturur. Madem ki diğer meleklerden ustun olarak yaratmıştın, diğerleri sana itaat etmeye devam ederken bu niye itaat etmeyi bıraksın. Demek ki yaradılışı oyle. Peki bunu bu kadar ustun yaratıp da sonradan neden bozulmasına izin verdin. Sonucta Allah kimyaya da, psikolojiye de hakim olduğuna gore, Şeytanın hangi durumda bozulmaya gireceğini gorebilir, buna onlem alabilirdi. Almayarak şeytanı cezalandırmasının yolunu acıyor.

Aynı şekilde, Ademi yaratıp şeytan gibi kendisinden daha deneyimli, ateş olduğundan maddeye nufuz edebilen, enerji boyutunda bulunduğundan insanın beyin neronları arasında gezip onu istediği gibi yonlendiren ustun bir varlıkla muhatap edip sonra da "sana ona uyma demedim mi" deyip de cezalandıracağını soylemesi yine kendi icinde tezat oluşturuyor.

Şu son iki veriyi baz alırsanız, Allahın iyi niyetle hareket eden bir yaratıcı olmadığı sonucuna da ulaşabilirsiniz.

Kanaatimce, yani sadece bu şekilde inandığım icin boyle soyleyeceğim, Allahta iyi ve kotu niyet her ikisi de mevcut ve zaman zaman bir taraf ustunken zaman zaman diğer taraf ustun oluyor. iyi tarafına denk gelirse orneğin yeni evrenler yaratıyor, evrenlerdeki varlıklara lutfediyor, hayat ve ilim veriyor, kısaca hoşnutla davranıyor.

Artık bir sure sonra sıkılıyor mu, ya da başka bir şey mi oluyor bilmiyorum ama , sonradan bu yarattıklarına karşı bu sefer cephe alıp hataya zorlayıp "işte hata yaptın sana hata yapma demedim mi" deyip cezalandırıyor.

Şimdi ben bunları soyleyince ozellikle dışarıdan gelen bazı arkadaşlar kızacak. Hayır hemen kızmayın, siz de duşunun. İnsandaki her ozellik Allahtan gelmedir, cunku insanın, Allaha ait kucuk bir goruntu, ya da minimize edilmiş bir modeli olduğu soylenmektedir. O halde insanda olan her ozellik Allahta da bulunması gerekir, yoksa Allah eksik olur.

Şimdi ben bazen yalan soyleyebiliyorsam, Allahın da soyleyebilmesi icap eder. Nasıl ben bazen sinirleniyor ve gozum bir şeyi gormuyorsa, aynısının onda da olması lazım.

İnsan en onemli ozelliklerinden birisi olarak egoisttir, yaratıcısı da egoist ozellik taşımalıdır. Kotulerden saydık, insanın iyi tarafları da yine yaratıcısından gelme olması gerekiyor.

Peki bu işin sonunda, kendi kafamıza gore "iyiler" diye tabir ettiğimiz kişiler, acaba yaratıcının nazarında gercekten iyi kişiler olarak mı karar verilecek. Yani bu dunya sınavının sonu, acaba Allah var ve ibadet edilmelidir diyenler mi kazanacak, yoksa, tamam var olmasına var ama, ortada yeterince delil yoktu diyen kişi, doğru akıl yurutme ve doğru bilimsel duşunmeyi gercekleştirdiği icin acaba asıl bunlar mı odul kazanacak.

İşte şu son soylediğim bana gore dunya hayatının can alıcı sorusudur.

Bunu eğer oyle bir gun varsa ve toplanacaksak -ki ben buna inanıyorum- orada goreceğiz diye duşunuyorum. En azından ben boyle inanıyorum, boyle olması daha işime geliyor.

Ya da boyle inanarak kendimi rahatlatıyorum belki de.

Not: Yazı daha once yayınlanmış olup yine tarafıma aittir.
__________________