TUMTANRICILIK(Panteizm)
Panteizme gore, Tanrı yaratıcıdan cok varlıkların kendisinden turediği bir varlıktır, dunyayla ozdeştir, birdir, aynıdır. Dunya Tanrı’nın yansıması, gorunuşu veya turevidir. Panteizm her şeyi Tanrı goren anlayıştır. Tanrı, var olan her şeyin toplamıdır. Dunya, Tanrı’dan ayrı bir toz değildir. Panteizmde yaratmadan cok bir turum, tureme soz konusudur. Tanrı, hem aşkındır, hem de dunyayla ic icedir. Bazıları Tanrı’yı dunyayla bir sayar. Bunlar maddeci panteistlerdir. Kimisi dunyanın Tanrı’dan turediğini, kimisi Tanrı’nın bir fikir olduğunu savunur. İlk savuncuları Stoacılardır. Plotinos’a gore, evren Tanrı’dan turemiştir. Spinoza’ya gore Tanrı ve evren ic icedir, bu ise maddeci panteizmdir. Fichte, Schelling, Diderot, Holbach ve Hegel de bir ceşit panteizmi savunurlar. Kimisi de, Tanrı’yı insana benzetme yoluna gitmiştir(İnsanbicimcilik).






GİZEMCİLİK (Gnostisizm)
Gizemci ve cileci oğretiye gore Allah(Tanrı), doğru bicimde ancak birtakım kişilerin sezgisiyle bilinebilir. Gizemcilik, Hıristiyanlar arasında 2.yuzyıldan sonra ortaya cıkmıştır. Hıristiyan inancındaki ilk sapkın oğretidir.
Gizemci anlayışa gore Tanrı, akıl ve ilimle değil ancak aşkla bulunur ve bilinir. Kitaplarla, araştırmalarla elde edilen bilgi yerine sezgi, ruya, ilham ve perdenin acılması(keşf) yoluyla bilgi elde edilir. Bu bilgiye irfan ve marifet(bilinircilik) de denir. Mistikler bilgi edinmede normal duyumsal, deneysel, rasyonel ve bilişsel surecleri değerli bulmazlar. Bilgi edinmeyi mistik deneyime ve akıldışı gizemli bir sezgiye bağlarlar. Bu sezgisel yontemle madde dunyası aşağılanır, ona ilgisiz kalınır. Onlara gore, madde ozu itibariyle kotudur. Maddenin kotulenmesi beraberinde insan bedeninin de aşağılanmasını getirir. Bu ise, cileci yaşamı ve ruhbanlığı ortaya cıkarır.
Mistik anlayışa gore, dinin ve bilginin kaynağı, vahiy ve akıl değil, tarikat onderlerine gelen ilhamdır. İnsanlar; sıradan halk(avam) ve tarikat seckinleri(havas) diye sınıflara ayrılır. Evliyalar, pirler, abdallar, gavslar, kutuplar, murşitler, ucler, yediler, kırklar, erenler, azizler, ruhaniler, kurtarıcılar, muritler, kurbanlar, sofular… Sıradan gordukleri halkın(avamın) tarikatcı seckinlere(havassa) mutlak itaatini ongorurler. Mistik oğretilere gore tarikatcı seckinler(havas) insanların kalplerinden gecen dahil, her şeyi bilirler.
Tasavvuf, herkesce bilinemeyeceğine inanılan gizli bir oğretidir, Batıni(gozlemlenen bilimsel gercekleri kabul etmeyen) bir anlayıştır. Murit gelişimini, inzivayla(pısırıklıkla) ve cilecilikle elde eder. Dunyadan el etek cekmek esastır. Aklın değil duyguların, beynin değil gonlun yonlendirmesi doğrudur. Tanrı’nın sectiği peygamberler ve onlara gelen kitapların rehberliği yerine Tanrı’yla doğrudan ve kişisel iletişim kurulabileceğini savunurlar. Yaşayanlardan daha ziyade olulerden medet beklerler. Olulerin yaşayanlar uzerinde tasarruf hak ve yetkileri olduğuna inanırlar. Halkın kullanmadığı sozcuklerle, kılık kıyafetlerle, ses tonlarıyla, tutum ve davranışlarıyla halkın uzerinde ruhani hava estirerek onları etkiler ve aldatırlar. Hızır, dervişlerin kerameti, turbeler ve ruhlardan medet bekleme uzerine menkıbe adı altında cok sayıda efsaneyle insanları duşunsel acıdan felc ederler. Onların duşunmesini ve sorgulamasını dindeki en buyuk suc diye belletirler.
Turbelere mum yakma, ağaclara bez parcası bağlama, bazı gun ve gecelerin uğruna veya uğursuzluğuna inanma, ocak anlayışı (ailece şeyhliğini ve seyitliğini ilan etme), nazar boncuğu, kapıya, tarla ve bahceye birtakım fetişleri asma ve dikme, bazı gun ve saatlerde iş yapmanın uğur getirdiğine inanma, kabirlere tevessul(aracılığına başvurma), kabirler uzerine bina yapma, olu ruhlarından medet bekleme, ruhani torenler yapma, şeyhi uzun bir sure hayalinde canlandırma anlamına gelen rabıtayla şeyhe bağılılık, ruhların hayattakiler uzerinde tasarruf sahibi olduğuna inanma gibi.
Gizemcilik, Hinduizm ve Budizm kaynaklıdır. Eski Yunan felsefesi aracılığı ile Batı’ya, eski Mısırdaki Hermetizm ve İrandaki Maniheizm aracılığı, eski Turklerdeki Şamanizm aracılığı ile İslam dunyasına girmiş tasavvuf akımıdır. Yahudilikte “Kabala”, Hristiyanlıkta “Gnostisizm” ve “Mistisizm” olarak ifade edilmektedir. Eski Yunanda Pisagor ve Platon bu duşunceye zemin hazırlamışlardır. Batı’da bugun ‘New Age’ akımı bu oğretinin yandaşı durumundadır. Bireyin ya zamanla tanrı olabileceğini ya da bizzat tanrı olduğunu ama henuz bunun farkına varamadığını iddia eder. Sonucta, hicbir değer ve ilke tanımamayı, keyfi bir yaşam surmeyi amaclar.
Onlara rahipler gibi yunden uzun elbiseler giydikleri icin sufî veya belirli ilkeleri olmadığı icin antik Yunandaki sofistler anlamında ‘sofi’ denmiştir.




MİSTİSİZM VEYA TASAVVUFLA NE AMACLANMAKTADIR?
Mistisizm veya tasavvuf; tektanrıcılık yerine panteizmi(evrenin Tanrı veya Tanrı’nın evren olduğu savı), tevhid yerine vahdet-i vucudu(evrenin Tanrı’nın yansıması veya O’ndan bir parcası olduğu savı), peygamberler ve bilge insanlar yerine evliyayı, pirleri ve hızırı, bilinen ibadetler yerine rabıtayı(şeyhlerinde hayalde canlandırmayı) ve turbelere tevessulu(aracılığına başvurma), din yerine tasavvufu ve tarikatcılığı(mistisizmi), akıl ve bilimsel bilgi yerine sezgiyi, vahiy yerine ilhamı ve menkıbeleri, doğal yaşamak yerine riyazeti(az yiyip-az uyumak/perhiz) ve ruhbanlığı(dunya değerlerini acemi mensuplarına din adına cirkin gormeyi), kitaplı eğitim yerine inzivayla(pısırık bir bicimde bir koşeye cekilerek) cileciliği, nesnel gercekler yerine gizemciliği ve kerameti, sorgulama yerine her şeye boyun eğmeyi, okul yerine tekkeyi, oğretmen yerine şeyhi ve piri secmiştir.




MİSTİSİZM VE İLGİ ALANLARI
Allahlık iddia sahiplerinin kokenleri farklı dinlerde farklı adlarla anılsa da hepsi ortak amaca hizmet eder. Cağımızda bunlar, en yaygın bicimde “mistik oğreti” olarak bilinmektedir. Mysticism Yunanca (mystikos) gizemlere katılım anlamında kullanılmıştır. Mistisizmin bilinen en eski uygulamaları Mısır’da ‘Hermetiks’, antik Yunan’da ‘ezoterizm’, Hıristiyanlıkta ‘gnostisizm’, Yahudilikte ‘kabalizm’, İslam’da ‘tasavvuf’ adıyla ortaya cıkmıştır. Medyumluk, kehanet, sayıları ve harfleri kutsama anlamındaki Hurufilik de ‘okultizm’ adıyla anılmaktadır. Hepsi de, belli başlı ortak ozelliklere sahiptir; Sırlara onem verirler, gizemci yapıya sahiptirler. Ozellikle şu kavramlar bu oğretinin literaturunde yoğun bicimde işlenir:
Astroloji, tarot, astral seyahat, parapsikoloji, ruhculuk(spiritualizm), kehanet, ezoterizm, okultizm, Hermetizm, Kabala, Maji, cinler, buyu ve buyuculuk, falcılık, medyumluk, cincilik, ufurukculuk, muska, cevşen, tılsım, yıldız name, deccal, Mesih, ruya, Atlantis, mitoloji, feng shui, yoga, meditasyon, reiki, renk, hipnoz, ruhsal telkin, biyoenerji, manyetizma, telekinezi, gizli bilimler, UFO, futurizm, karma, tenasuh veya reenkarnasyon, 9 bilinmeyen, paganizm ve wicca, Şamanizm, piramitler, uğur, uğursuzluk, şans, şanssızlık, nazar, ebcet, vampirler, fal ve tum gizemler.
Allahlık iddiaları yeryuzunde ilahi kitaplara ve peygamberlere alternatif olarak cıkmış oğretilerdir. Mensupları, dini arka plana sahip olmalarına ve sempatizanları (muritleri) kalabalık olmasına rağmen Allahlık iddiasında bulunanlar ateistler gibi sınırlı sayıdadırlar. Propagandalarını din uzerinden yaparlar. Dini kullanarak taraftar toplarlar.
Gnostisizm, eski Yunanca’daki “sezgi veya tefekkur yoluyla edinilebilen bilgi” anlamındaki “gnosis” sozcuğunden turetilmiştir. Gnostisizm, İskenderiye’deki antik cağın en buyuk kutuphanesindeki el yazmalarına sahipti. Bu kentteki okullarda bu kitaplara yer verilmesini Kilise sapkınlık olarak gormuştur. Gizemci anlayışa gore, hakikate ulaşmada dinler yetersiz olup bu ancak ruhsal yollarla edinilebilir. Onlara gore ruh olumsuzdur. Gercek yaşam bu fiziksel dunya değil ruhsal yaşamdır. Doğru bilgi, ancak ruhsal ilişkiyle seckin insanlara verilir.
Gizemcilik İslam dunyasında ‘sofizm’ veya ‘sufizm’ biciminde ortaya cıkmış ve daha sonra ‘tasavvuf’ adını almıştır. Antik Mısır’da, Hz. Yusuf peygamber olarak gorevlendirilmiş, cok sonraları ise Hz. Musa elcilik yapmıştır. Peygamberlerden sonra orada ruhculuk(spiritualizm) ve gizemcilik gizli tarikatlar olarak baş gostermiştir. Antik Mısır, Hz. İsa’nın doğumundan kısa bir sure once Roma İmparatorluğu tarafından ele gecirilmiştir. Antik Yunandaki sofist akımın etkileri, Mısır’daki ruhculukla birleşerek İslam dunyasını da etkilemiştir. Zaten İran ve Turkistan buna hazır bir zemine sahipti. O donemde Budizm bu bolgelerde bir şekilde taraftar bulmaktaydı.
Mistik ve tasavvufi anlayış, geniş halk kesimlerini etkilemektedir. Şeyh veya pir adı altındaki bazı kişiler, Peygamber’le akraba olduklarını ve Allah’tan ilham(aslında kastettikleri vahiydir) aldıklarını iddia etmişlerdir. Onların yandaşları da, bu tarikat ağalarının sozde bazı olağanustu işlerini(kerametleri) menkıbe(mitoloji) olarak anlatarak ve abartarak taraftar toplamaktadırlar. Halk yığınları da, kısa surede her turlu kotulukten ve tehlikeden kurtularak rahata kavuşacaklarına ve şeyhe tam bağlılıkları karşılığında cennete gideceklerine inandırılmışlardır. Bunlar, her toplumda değişik adlarla ve sanlarla din perdesi altında yayılmıştır. Şeytani gucler bu mitoloji yanlılarının destekcisi olduğu gibi, onlar da şeytani guclerin yandaşı ve destekcisi olmuşlardır.
Cok ilginctir ki dini temaları işleyen bu anlayış, İblis’e(şeytanı) ve hak ve adalet duşmanı, emek duşmanı diktator olan Firavun’a ovguler dizmişlerdir. Değerlerin mucadelesini verenleri istismar ederek, onları kullanarak değerleri ciğneyenleri ovguye mazhar bulmuşlardır. Firavun’un cana kıymasını anlayışla karşılarken, fuhşu meslek haline getirenleri overlerken, Allah’ın bildirdiği pek cok değeri ya kucumsemiş ya da hafife almışlardır. Şeytan; vahiy dilinde insanları saptırıcı, ayartıcı, yoldan cıkarıcı, bataklığa ve karanlıklara surukleyici ahlakdışı, hukuk dışı kara guclerdir. İnsanlık duşmanı herkes birer şeytandır. Ancak onlar şeytanlara ovgu dizmekten geri durmamışlardır. Orneğin tasavvufun kurucu mimarlarından HallÂc-ı Mansûr, TavÂsîn adlı eserinin “Ezel ve İltibas TÂsîni” bolumunde, “Dostum ve ustadım, İblis ile Firavun’dur!” (Ozturk, s.231). “Murit, şeyhi gercek bir İblis de olsa ona itaat ve sadakat zorundadır.” (Y.N.Ozturk, Kur’an Acısından Şeytancılık, s.245). Yine tasavvufun en buyuk onderlerinden Muhyiddin İbn Arabi’nin eserlerinde şu goruşleri savunduğu gorulur: “Allah bana hamd eder, ben de O’na hamd ederim. O, bana kulluk(ibadet) eder, ben de O’na.” (Fusûsu’l-Hikem, s.1/83) “Musluman putun ne olduğunu bilseydi, dinin putperestlikten ibaret olduğunu anlardı. Muşrik putun farkında olsaydı, dininde hic dalalete duşer miydi?” (Fusûsu’l-Hikem, 1/258).





TASAVVUF VE KUR’AN
Kur’an’da tasavvufi oğretiye sıcak bakılmaz. Tasavvufa ait pek cok inanc ve rituel İslamdışı gorulur. Allah’a ait niteliklerin(esmau’l-husna) Allah’tan başkalarına yakıştırılması bir ceşit putlaştırmadır. İslam kişimerkezli din anlayışını doğru bulmaz. Cunku İslam, Allah ve değer merkezli bir dindir. Peygamberler bile bu değerlerin aktarımcısı, savunucusu ve uygulayıcısıdırlar. İnsanlar peygamberlere değil, peygamberlerin de cağırdıkları Allah’a ve O’nun ahlaki değerlerle ic ice olan ilahi kitaplarına davet edilirler. Bu konuda Kur’an’dan bazı alıntılar:
1)Rabb’inizden indirilene uyun, başka evliyaları izlemeyin-7A’raf/3,
2)Allah’a yaklaşmak amacıyla evliyalara umut bağlamayın-39Zumer/2-3,
3)Gercek veli(evliya), Allah’tır-42Şura/9 2Bakara/257
4)Allah’tan başka evliya arayışı coktanrıcı anlayışın(şirkin) bir uzantısıdır-7A’raf/3 13Ra’d/16 18Kehf/102 25Furkan/18 42Şura/6
5)Evliyaperestlik, ‘evliyaullah (Allah’ın velileri)’ ifadesini istismardan doğmaktadır. Oysa İslam’da evliya diye belirlenmiş ozel bir sınıf yoktur-10Yunus/62-63 5Maide/55 a)Allah’a inananlar, birbirlerini eşit statude insanlar sıfatıyla dost(veli) olarak gorebilirler. Bu veli, ancak birbirlerine yardım eden, aralarında dostluk bulunan demektir-5Maide/55 8Enfal/72-73 Ama KUTSALLIK, KURTARICILIK, ALLAH’A YAKLAŞTIRICI, ŞEFAATCİ VE ARACI, SIĞINILACAK KİŞİ, MEDET BEKLENİLECEK, UMUT BAĞLANILACAK, İLAHIMSI gibi Allah’a ait ozelliklerin Allah’tan başkasına verilmesi Allah’ın bildirdiği değerlere aykırıdır-42Şura/46 46Ahkaf/32; b)Veli olarak da, yardımcı olarak da Allah yeterlidir-4Nisa/75
6)Allah’a veli(sozde evliya) yoluyla rabıta yaparak, onu aracı kılarak ulaşmak anlayışı coktanrıcı bir tutumdur(şirktir)-39Zumer/2-3 46Ahkaf/28





MİSTİK CEMAAT OLUŞTURMA TAKTİKLERİ
İnsanları aldatmanın, onların inanclarını ve duygularını somurmenin, guc ve itibar kazanmanın ceşitli yolları vardır. Ancak din istismarcıları ve baronları, genellikle tarih boyunca da gunumuzde de benzer yolları izlemişlerdir. Bunlar;
1)Once din buyuğu sayılan bir kişiye olağanustu bazı ozellikler yakıştırılır. Boylece insanlar onun etrafında daha kolay toplanırlar.
2)Sonra onun Allah’a cok yakın olduğuna vurgu yapılarak onun aracı ve kurtarıcı olması sağlanır.
3)Daha sonra yazdığı kitapları, Allah’ın ilhamıyla yazdığı iddia edilir.
4)En sonunda, o cemaate girmeyenin kurtuluşa ermeyeceğine vurgu yapılır. Boylece ayrı adı, ayrı onderi ve ayrı kitabı olan ayrı bir cemaat ortaya cıkar. Bu amacla onderleri farklı giyinir, farklı konuşur ve farklı davranır. Aklını kullanan herkes, bunun bir oyun olduğunu anlar. Ancak bazıları arzularını ve duygularını okşadığı icin bu durumdan etkilenir ve bu tuzağa duşerler. Gozleri buyulendiği icin orada gordukleri pek cok olayı keramet sayarlar. Bir kabile kulturu veya suc cetesi gibi birbirlerine kenetlenirler. Yoğun hurafe bombardımanı ve hayali hikÂyeler bunu guclendirir. Buraya katılanlar orada olmanın bazı faydalarını gorebilirler. Onları birbirine bağlayan şey zamanla menfaat ilişkisine doner. Aralarında akıl ve mantık temelinden yoksun bir sevgi ve dostluk bağı oluşur. (Bayındır, Aracılık ve Şirk)





MİSTİKLERİN SAVLARI
Mistik akımlar Allah konusunda panteist bir yaklaşımı benimsemişlerdir. Panteizme gore Tanrı’nın evrenden ayrı ve bağımsız bir varlığı yoktur. Bu anlayışa gore Allah her şeydir ve her şey Allah’tır. Panteistler evrende var olan her şeyin (canlı ve cansız tum varlıkların, fizik kanunlarının) aslında bir butun olarak Tanrı’yı oluşturduğunu iddia ederler. İnsanın da Allah’ın bir parcası olduğunu kabul ederler. Mistik anlayış Allah, evren ve insan ayrımı yapmaz. Boyle bir ayrımın goz ve akıl yanılsaması olduğuna inanır. Bunun sonucu olarak, onlara gore Tanrı var olmadığı gibi, her hangi bir yaratmadan da soz edilemez. Yaratan ile yaratılan ayrımı yoktur. Doğayla Tanrı bir ve aynı şeydir. Ezoterik felsefeye gore Tanrı yaradan değil, var olandır ve evrenin tumudur. Varlık, O’ndan var olmuştur, O’ndan cıkmıştır(sudûr). Her varlık O’ndan bir parcadır. Parcalar bir butun hainde Tanrı’nın kendisidir. Evrende gorulen şeylerden başka bir Tanrı yoktur. Tanrı, evrendeki butun varlıkların toplamıdır. Evrenin başlangıcı ve sonu yoktur. Tanrı, evren ve insan aynıdır. Evren, makrokozmoz, insan mikrokozmozdur. O’na donuş ancak tekamul, tenasuh, ruh gocu, reenkarnasyonla olur.
Panteizmi ilahi kitapları esas alan tum dinler reddeder. Ancak antikcağ Grek Stoacıları, Yeni Platoncular ve Doğunun Vahdet-i vucut anlayışı, Yahudilerin Kabalası gibi anlayışlar panteizmi acıktan veya ortulu bicimde savunmaktadırlar. Cağımızda ruhculuğu(spiritualizm) savunan ‘New Age’ akımı da benzer temaları işlemektedir.
43Zuhruf/15-“Buna rağmen insanlar, Allah’ın kullarından bir kısmını O’nun bir parcası saydılar. Gercekten de insan apacık bir nankordur.”

Panteizm(evreni Allah gibi gormek), Arapca’da ‘varlığın birliği’ anlamına gelen ‘vahdet-i vucut’ anlayışıyla ortulu bir bicimde ifade edilirken, ‘fiziki evrenin birliği’ anlamına gelen ‘vahdet-i mevcut’ anlayışıyla acıkca evrenin Tanrı oluşu, doğa ve icindekilerin Tanrı olduğu kastedilmektedir. Panteizm, sonuc olarak ateizmden cok farklı bir kapıya cıkmamaktadır. Panteizmde Tanrı evren olarak gorulurken, vahdet-i vucut anlayışında evrenin Tanrı, Tanrı’nın bir parcası veya Tanrı’nın bir yansıması olduğuna inanılır. Tanrı yaratmış, kendisini evren olarak sunmuştur.
Gizemcilik ve mistisizm bir mitostur. Gizi ve mitolojiyi kutsar. Aklın bulgularına değer vermez ve akılcı davranışı kucumser. Mistisizm(gizemcilik) ve ateizm, Tanrı ve değerler konusunda benzer temaları savunur ve birbirlerinin değirmenine su taşırlar. İlahi kitaplar(Kur’an, Tevrat, Zebur ve İncil), Tanrı konusunda varlık problemiyle (ontolojik) ilgilenmez. İlahi kitapların ele aldığı konular ve vurguladıkları noktalar, Allah’ın varlığıyla ilgili değildir. Hicbir peygamber Allah’ın varlığını anlatma gibi bir gorev ustlenmemiştir. İlahi kitaplar peygamberlere, “Allah’ın var olduğunu anlatın veya Allah’ın var olduğunu ispatlayın” gibi bir gorev yuklememiştir. Kısaca Allah’ın varlığı konusu ne ilahi kitabın ne de peygamberin ilgi alanına girmemektedir. Onlar ahlaki değerler, insanları alcaltan ve değerli kılan (orneğin kula kulluk etmeme gibi) nedenler uzerinde durmuşlardır. Sozgelimi cana kıymayın, calmayın, haksızlık yapmayın, aldatmayın, durust ve adil olun, zayıfı, yoksulu ve hastayı gozetin, kendinizi ve muhataplarınızı kucuk duşurmeyin gibi. Namaz, turbelerden medet beklemek yerine Allah’tan daha duzenli ve disiplinli bir şekilde yardım istemek ve Allah’ın bizlere sunduğu guzelliklerle O’nu unutmamak ve O’na teşekkur etmek icin var… ZekÂt paylaşmak icin var… Oruc, yoksullarla empati kurmak ve ic disiplinli bir yaşam icin var… Bu amacla peygamberler tarafından sık sık dini buyrukları belirleyenin yalnızca Allah ve ilahi kitap olduğu vurgulanır ki insanların ozgurluğu birileri tarafından din adına kısıtlanmasın. Yine o peygamberler sınırsız guc sahibinin yalnızca Allah olduğunu vurgulamışlardır ki insanlar birilerine boyun eğip de kendilerini kucuk duşurmesinler.
11Hud/1-2-“(Bu) İlahi bir kitaptır ki, ayetleri her şeyden butunuyle haberdar olan hikmet sahibi (Allah) tarafından kendi iclerinde acık ve anlaşılır kılınmış, birbirleriyle acıklanmış ve ayrıca birbirleriyle bağlantılı olarak etraflı bicimde dile getirilmiştir ki, Allahtan başkasına kulluk etmeyesiniz. (Ey Peygamber, de ki “Bakın ben size Onun tarafından bir uyarıcı ve mujdeleyici (olarak) gorevlendirildim:”

Diğer bir ifadeyle Allah’ın ilahi kitabının veya peygamberin gundeminde insani ve ahlaki değerler vardır. Musluman; Allah, ilahi kitap ve peygamber deyince insani ve ahlaki değerleri anlar. Ne var ki mistik ve ateist tiplemeler, konuyu Tanrı’nın varlığına getirirler. Ateist, “Tanrı var mıdır? Zannetmiyorum. Varsa neden?” diye başlar sorularına. Mistik, “Tanrı vardır, ama Tanrı kimdir, benden başkası mıdır, evrenden ve evrenin icindekilerden başka Tanrı var mıdır? Ben birebir Tanrı olmasam bile bende de Tanrılık ozelliği veya Tanrı’dan parca vardır” demeye getirir. Dikkat edilirse ateistin de mistiğin de gundeminde insani ve ahlaki değerler yoktur. “Tanrı ya yoktur veya varsa Tanrı benim” gibi. Oysa gundem Tanrı’ya karşı cıkış ise bu durumda O’nun bildirdiği değerleri konuşmak gerekmez mi? Ya hic konuşmazlar veya ikincil sorun olarak gundeme getirirler. İki grup da Tanrı’nın bildirdiği değerlerle ilgilenmezler. Biri Tanrı’ya inanmadığı icin konuyla da ilgilenmez, diğeri ise o zaten Tanrı olduğu icin kendisi icin artık bu kuralların gecerli olmadığını sabuklar. Ne de olsa ‘ermiş’, ‘aşmış’, ‘olmuş’tur. Kısaca insanlığını tamamlamış, insanlıktan cıkmış ve Tanrılığa soyunmuştur.
7A’raf/29-De ki: “Rabbim adaleti emretti
4Nisa/58-“Şu bir gercek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hukmettiğinizde adaletle hukmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne guzel oğut veriyor.”
6En’am/151-De ki: “Gelin, Allahın (gercekten) neyi yasakladığını size anlatayım: Ondan başka şeylere asla ilahlık yakıştırmayın; anne babanıza iyilik yapın (ve onlara karşı saygısızlıkta bulunmayın); ve cocuklarınızı yoksulluk korkusuyla oldurmeyin; (cunku) sizin de onların da rızıklarını sağlayacak olan biziz; acık veya gizli hicbir utanc verici fiil(fuhuş) işlemeyin; ve haklı bir gerekceye dayanmadan Allahın haram kıldığı cana asla kıymayın: Allah bunu size emretti ki aklınızı kullanabilesiniz;
6En’am/152-“ve ruşd yaşına erişmeden once yetimin mal varlığına -onun iyiliği icin olmadıkca- dokunmayın“. (Butun alış verişlerinizde) olcu ve tartıya tam olarak, adaletle uyun; (Biz) hicbir insana taşıyabileceğinden daha fazla yuk yuklemeyiz; ve bir goruş belirttiğinizde, yakın akrabanıza (karşı) olsa da, adil olun. Allaha karşı taahhutlerinize (daima) riayet edin: bunu Allah size emretti ki ders alabilesiniz.”

Oysa insanları mutlu-mutsuz eden, huzurlu-huzursuz eden konu Allah’ın varlığının ispatlanması ya da ispatlanamaması değildir. Asıl gerekce, insan onuruna yakışan insani ve ahlaki değerlerin hayata hÂkim kılınıp kılınmamasıdır. Dolayısıyla Allah’ın varlığını gundemlerinin onemli konusu haline getiren din yandaşı ve din karşıtı oluşumlar insanların onurlu yaşamasının değil başka işlerin peşindedirler. Coğu defa hicbir değer uretmeyen ve başkalarının sırtından gecinen bu insanlar ancak laf cambazlığı ve laf ebeliğiyle, demagojiyle ve masa başı sohbetlerle vakit gecirmektedirler.
31Lokman/22-“İnsanlar arasında oyleleri var ki, bilgisi olmayanları Allah yolundan saptırmak ve onu gulunc duruma duşurmek icin (yol gosterici mesajlar uzerinde) kelime oyunu yapmaya (oyalayıcı sozlerle vakit gecirmeye) kalkışırlar: boylelerini alcaltıcı bir azap bekliyor.”
6En’am/112-“Ve işte boylece, biz, hem insanlar hem de gorunmez varlıklar icinden zihin celmeyi amaclayan yaldızlı/parlak yarı hakikatleri birbirine fısıldayan şeytani gucleri her peygambere duşman kıldık. Ama Rabbin dilemedikce onlar bunu yapamazlardı: o halde, onlardan ve onların mesnetsiz hayallerinden uzak durun!”
6En’am/113-“Ki ahirete inanmayanların kalpleri o(nların yaldızlı sozleri)ne kansın, ondan hoşlansınlar ve onlar, işledikleri sucları işlemeğe devam etsinler.”
18Kehf/56-“Biz, peygamberleri ancak mujdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gondeririz. İnkÂr edenler ise, hakkı batılla curutmek icin mucadele ederler. Ayetlerimizi ve kendilerine yapılan uyarıları alaya alırlar.”
22Hacc/8-“İnsanlardan kimi, hic bir bilgisi, yol gostericisi ve aydınlatıcı kitabı olmaksızın Allah hakkında tartışır durur.”
40Mumin/56-“Kendilerine gelmiş hicbir kanıt olmadan, Allah’ın ayetleri hakkında tartışıp duranlar var ya, onların goğuslerinde, asla ulaşamayacakları bir buyukluğun kuruntusu vardır. Şuphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla gorendir.”
Tasavvufi oğreti, ozunde bir ceşit panteist anlayışa sahiptir. İdeolojik tasavvuf anlayışında karşıt inanclar, dinler ve onların mensupları arasında bir fark yoktur. Nitekim tasavvufcuların en onde gelen isimlerinden biri olan Muhyiddin İbn Arabi kitaplarında acıkca şunu dile getirmiştir: “İnsanlar Allah hakkında cok değişik şeylere inanmışlardır. Bense onların inandıklarının tamamının doğru olduğuna inanıyorum.” “Tek varlıktan başka varlık yoktur. Şu halde aydınlık(nur) ile karanlık(zulmet) aynıdır.” İbn Arabi, Fusûsu’l-Hikem, s.151. “Allah bana hamd eder, ben de O’na hamd ederim. O, bana kulluk(ibadet) eder ben de O’na.” Fusûsu’l-Hikem, s.1/83 “Musluman putun ne olduğunu bilseydi, dinin putperestlikten ibaret olduğunu anlardı. Muşrik putun farkında olsaydı, dininde hic dalalete duşer miydi?” Fusûsu’l-Hikem, 1/258.
Gazali, ‘La ilahe illallah’ sozunun cahillerin(avamın) tevhidi olduğunu, ‘La huve(mevcude) illallah’ sozunun ise tarikatcı seckinlerin tevhidi olduğunu savunmuştur. Gazali, Mişkatu’l-Envar, 124. Boylelikle Gazali Allah’tan başka varlık olmadığını, işaret edilen her varlığın Allah olduğunu ortulu olarak ifade etmiştir. Oysa Kur’an’da 3Al-i İmran/18’de, Allah’ın, meleklerin ve adaletli ilim sahiplerinin tevhidinin ‘La ilahe illallah’ olduğundan soz edilmiştir.
3Al-i İmran/18-“Allah, (bizatihi Kendisi) ile melekler ve hak ve adaleti gozeten ilim sahipleri O’ndan başka tanrı olmadığına şahittir: O’ndan başka tanrı yoktur, O, mutlak guc sahibidir, hukum ve hikmet sahibidir.”
Onlara gore her soz haktır, hakikattir. Helal eline gecendir, haram da henuz eline gecmeyendir. İdeolojik tasavvuf; duşunceler, inanclar ve insanlar arasında bir fark gormezken, tasavvufa yeni giriş yapan murit buna inanmaz ve bu yonde davranmaz. Onun icin tek doğru; bağlandığı şeyhi, piri, tarikatı ve tarikat mensuplarıdır. Tarikattaki hiyerarşi basamaklarında ust mertebelere cıkan sofular, gitgide değerlerden soyutlanırlar, kendileri değer haline gelir. Allah ile direkt ilişkiye gectiklerine inanır, kendilerini peygamberler ve onların getirdiği mesajların ustunde ve hatta bu mesajlardan muaf gorurler. Zamanla Allah’ı, otede beride aramak yerine kendi iclerinde olduğuna, bu sozu anlamayanlara kendilerinin Allah’ın yansıması olduğuna, eğer ortam uygun ise kendilerinin Allah olduğunu iddia ederler. Bedenlerinin Allah’ın evi olduğunu, eğer hac etmek isteniyorsa kendilerinin bedenleri etrafında tavaf yapılabileceğini, Allah adına ne yapmak isteniyorsa kendileri adına yapılabileceğini savunurlar.

Murşid-i Kamil (kemale ermiş, olgunlaşmış) olarak kabul edilen şeyh, dunyadan elini eteğini cekmiş biridir. “Tasavvuf kÂal (laf-soz) değil, hÂl(durum) yoludur.”
Mistik literaturde ustad; inisiyatordur, murşittir, şeyhtir, pirdir ve tektir, oğrenci ise inisiye adayıdır, murittir. Bir inisiyator, oğrencisinin kalbinden ve aklından gecenleri bilebilir ve hatta onun ruyalarını denetleyebilir. Sırlar mitolojisi ile geniş halk yığınları aldatılır. Bazı gerceklere, “gozlerini kapayarak”, sezgileri ile ulaşmaya calışmıştır. Mistisizm bu cabaların sonucu olarak ortaya cıkmıştır. Kimileri kucuk sırları cıraklık sırları, buyuk sırları kalfalık sırları, hakiki (hakikata ait) sırları da ustalık sırları olarak adlandırır.
İnisiyasyon denilen eğitim, Batınilikte, genel olarak “tedris, irşat” olarak ifade edilmekle birlikte, Tasavvufcular ve İslam İlahiyatcıları inisiyasyon sozcuğunun ozel anlamdaki karşılığının tasavvuf olduğunu duşunurler.





TARİKAT EVLİYALARINA YAKIŞTIRILAN OZELLİKLER
1. Onlar kutsal kişiliktir; gunahsızdırlar, yanılmaz, unutmaz ve kusursuzdurlar.
2. Gaybı; geleceği, gizliyi ve insanların kalbinden geceni bilirler.
3. Ne dua ederlerse etsinler, Allah onların dualarını kabul eder.
4. Aynı anda birkac yerde bulunabilirler.
5. Savaşta ordunun en on safında yer alır ve gorunmezler.
6. Anında en uzak yerlerde bulunabilirler. (Tarikatta Rabıta ve Nakşibendîlik, Ferid Aydın)
Meşhur tasavvufcular, sofistlerin ve Budizm’in etki alanına giren coğrafyalarda yetişmişler ve duşuncelerini bu bolgelerde savunmuşlardır.
__________________