Ahmet ALEMDAR kaleme aldı, Semerkand Temmuz 2011
Kısacası, insan bir anlam arayışından ibaret... Hem arıyor hem de aranıyor olsa gerek. Nereden geldiği sorusunun cevabıyla nereye gidiyor olduğu sorusunun cevabı aynı. Oyleyse surekli kıvrılarak genişleyen bir dongunun merkezindeyiz.
Elest Bezmi’nden başlayan ve sonsuzluğa doğru devam eden uzun bir anlam arayışı yolculuğundayız. Hem kendimizi, hem de varlığın anlamını arıyoruz. Yol’da ilerliyor isek, Sevgilisi’ne bir an once varmayı isteyen bir kişi gibi hızımızı artırmamız gerekir. Sevgili Yunus Emre’nin dediği gibi, ya kervanı kacırmış ve boylece dağlar başında Yol’da kalmış isek kayıplarımızı telafi edebilmenin yollarını nasıl bulacağız? Sadece arayarak mı, yoksa yeni bir kervanı bekleyerek mi? Belki hayatımızın bir yuzu, ‘arayış’ ise, diğer yuzu de ‘bekleyiş!’ Aradığımızı bekliyoruz belki de!
Ruhanî kapılar ve pencereler
İbrahim Aleyhisselam’ın Hakk’ı arayış seruveni yıldızlardan başlamıştı. Ancak o yıldız batınca, aradığı Yaratıcı’sının başkası olduğunu duşunmuştu: “Uzerine gece basınca (İbrahim) bir yıldız gordu; ‘Budur Rabbim’ dedi. Yıldız batınca: ‘Batanları sevmem’, dedi.” (En’am, 76). Gokyuzunde Ay’ı gorenler artık yıldıza tapmayabilirler ama yıldızın boşuna yaratılmadığını da bilirler. Yıldızlar, gunu geldiğinde kararsa da, Allah Teal Kur’an’da “Yıldızların yerlerine yemin ederim.” (Vakı’a, 75) buyurmaktadır. Cunku “Yıldızlar da O’nun emriyle size boyun eğdirilmiştir. Şuphesiz bunda aklını kullanan bir toplum icin ibretler vardır.” (Nahl, 12). “Guneşi, Ay’ı ve yıldızları buyruğuna boyun eğmiş vaziyette yaratan O’dur. İyi bilin ki, yaratma ve emir O’nundur. Âlemlerin Rabbi Allah ne uludur!” (A’raf 54)
Bilindiği uzere insan, aklı ve ruhu ile vardır; bunlarla bir anlam kazanır. Mucerret olan bu kavramlar, ruhanî pencerelerle varlık değerine kavuşurlar. İnsana, kÂinata, Sevgili Peygamberimiz s.a.v.’e ve Allah’a ancak insanın kendisinden başlayacağı anlam arayışı heyecanıyla ulaşılabilir.
Dort duvar arasında karanlıkta kalmış bir insan, bulunduğu yerden aydınlığa cıkabilmek icin eliyle bir kapıyı arar. Cunku bilmektedir ki her mahzenin bir kapısı vardır. Bu insanın duvarda kapı olduğunu bilmesi de takdire şayan bir durumdur. Ancak, guzelliklerle kucaklaşabilmek icin bu kapının acılması gereklidir. Aydınlık arayan kişinin kapıyı acacak bir anahtar olduğunu bilmesi ve bu anahtarı bulması ise onu hedefine goturecek cok onemli bir aşamadır. İşte bu anahtar, insanı ulaşmayı arzuladığı Hakikat’in anlamına goturecektir.
Işığa yoneliş ve dunya perdesi
Mahzende kalmış bu insan icin cevresindeki dunya malının nefsi okşayıcılığı ve cekiciliği sahte bir anlam ifade etmektedir. Onlardan hoşlanması ve hayatını onlarla anlamlandırmaya kalkması, duvarların arasında ebediyen kalması demektir. Onların reddi ise insana aydınlıklarla dolu yeni vadiler, yeni ufuklar acacaktır. Dunya malını bir arac olarak gorebilmek ve sadece tabiî ihtiyaclarımızı karşılayacak kadarından istifade edebilmek, kapının acılmasını sağlayacak anahtarlardan biridir.
İbn Abbas r.a.’dan gelen bir rivayete gore; bir gun Hz. Peygamber s.a.v. ile Cibril Aleyhisselam Safa Tepesi’nde idiler. Peygamber Efendimiz, Cibril’e:
– Muhammed’in evinde bu akşam bir avuc un veya kavut (buğday lapası) bile yoktur, dedi. Peygamber Efendimiz bunu soyler soylemez goklerde bir binanın yıkılışı gibi bir ses duyuldu. Peygamber Efendimiz duyduğu bu muthiş ses uzerine Cibril’e:
– Acaba kıyametin kopma emri mi verildi, diye sordu. Cibril Aleyhisselam:
– Hayır kıyamet kopmadı. Ancak Cenab-ı Hak senin sozunu duyunca İsrafil’e sana inmesini buyurdu. Duyduğun ses İsrafil’in iniş sesidir, dedi ve biraz sonra İsrafil a.s. Peygamber Efendimiz’in yanına inerek:
– Cenab-ı Hak senin sozunu işitince, beni butun yer hazinelerinin anahtarları ile birlikte gonderdi ve Tihame dağlarını zumrut, yakut, altın ve gumuşe cevirip, seninle beraber gezdirmeyi sana teklif etmemi emir buyurdu. Eğer kabul edersen yaparım, sen de duşun. İstersen hukumdar, istersen kul bir peygamber ol, dedi.
Tirmizî’deki rivayete gore, bunun uzerine, Rasulullah s.a.v. şoyle buyurdu:
– Rabbim bana: ‘Eğer istersen sana Mekke’nin Bahta’ denilen colunu altına cevireyim’ buyurdu. Ben: ‘Hayır, Yarabbi, ben bir gun tok, bir gun ac olmayı tercih ederim. Yahut uc gun tok olursam, uc gun de ac kalmak isterim. Ac olduğum zaman sana yakarırım ve seni hatırlarım. Tok olduğum zaman da sana şukrederim’ dedim.” (Terğib, c. 5, s. 150, 175)
Her dem acık kapımız
Hakikatle bezenmiş manevi anlam kapılarının altından yapılmış bir anahtarla acılabilmesi icin, Allah’a olan aşk ve imanımızın O’nun Habibi’ne olan aşk ve bağlılığımızla butunleşmesi lazımdır. Hz. Ebubekir r.a. bu yolda bizlere guzel bir ornektir. O’nun dostluğunu tam anlamıyla kazanmak, sırların paylaşıldığı mağara arkadaşlığını gerektirmektedir.
O Gonuller Sevgilisi s.a.v., Ebubekir r.a. ve Ali r.a.’ın da aralarında bulunduğu bir gruba son kez bakarken, geride bırakacağı dostlarına bir kapı aralıyor ve bu kapının anahtarına işaret ediyordu:
“Şu mescide acılan kapıları kapatınız. Sadece Ebubekir’in kapısı acık kalsın.” buyuruyordu.
İtiraz edenler olmasın diye de bu isteğinde ısrar ediyor: “Hayır başkası olmaz, Ebubekir nerede? Soyleyin ona, cemaate namaz kıldırsın.” diyordu.
“Eğer Rabbimden başka, insanlardan bir dost edinecek olsaydım, mutlaka Ebubekir’i dost edinirdim.” sozu ise adeta Dost Kapısı’nı aralayan anahtar bir kelime olarak yureklere yansıyordu.
Kısacası, insan bir anlam arayışından ibaret... Hem arıyor hem de aranıyor olsa gerek. Nereden geldiği sorusunun cevabıyla nereye gidiyor olduğu sorusunun cevabı aynı. Oyleyse surekli kıvrılarak genişleyen bir dongunun merkezindeyiz. Sonsuzluğu keşif icin kÂinatta ne kadar dolaşırsak dolaşalım, bize bizi ve varoluşun anlamını anlatacak olan kendi gercekliğimizdir.
__________________
Anlam Arayışında İnsan
Dini Bilgiler0 Mesaj
●27 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Anlam Arayışında İnsan