Kureselleşen dunyayla birlikte bireysel ozgurluklerin sınırları da sınırsızlık vadedecek kadar genişledi. Kapısı ve duvarı olmayan bir dunya var onumuzde. Sınırlamaların insanın gelişimi karşısında engel oluşturduğu ileri surulen, şehvetin kutsandığı bir dunya...
Artık insanlık ısrarla, ozgurluk ve sınırsızlık adına hazlarını hadsizce yaşamaya ozendiriliyor. Bu soyleme pek cok alanda rastlamak mumkun. Her yerde karşınıza cıkan reklam sloganlarına bakın: Sınırsız guc, sınırsız eğlence, sınırsız konuşma, sınırsız internet, sınırsız paylaşım... Yeni duşunce, yeni kultur... adına ne dersek diyelim, dunya bir sınırsızlık şarkısıdır tutturmuş gidiyor.
Ozgurluk mu esaret mi?
İnsanlığın sınırtanımazlık gayreti nereden kaynaklanıyor olabilir? Pek cok tahlil yapılabilir elbette. Fakat Kutsalın reddi ya da hayatta dışlanması en temel etken olarak gozukuyor.
Hayatı bir varoluş gayesi etrafında algılamamızı ve yaşamamızı oğreten dinin sınırlarını saf dışı bırakan bir dunya goruşu, neyi sınır olarak belirleyecek? Elbette insanın doyumsuz isteklerini. Bize gore soylersek nefsini... İnsan nefsinin hayatın merkezine oturtulduğu bir cağda her turlu hazza kayıtsız şartsız ulaşma talebinden daha doğal ne olabilir ki?
Butun bunlar kutsalı reddeden ya da hayatın dışına oteleyen kultur icin bir dereceye kadar anlaşılabilir şeyler. Asıl tuhaf olan, bizlerin muslumanlar olarak bu soyleme kulak vermemiz, Liberalizm başta olmak uzere cağın moda duşunce akımlarına aldanıyor olmamız.
Aslında hicbir şey yeni değil. İnsanlık tarihi esas itibarıyla bir hak-bÂtıl mucadelesi. Yani peygamberlerin cağırdığı ilÂhi sınırları muhafaza ile bu sınırları iptal ve ilga cabası. Bugune gelindiğinde, İslÂm toplumunun hududullah (Allah’ın koyduğu sınırlar) uzere yeterince sebat etmemesiyle ibrenin -şimdilik- sınırtanımazlıktan yana donmuş olduğu gozukuyor.
Evet; İslÂm toplumu yonunu kendi değerleri yerine zevkciliği esas alan Batı’ya cevirdiği zamandan bu yana hem fikrî hem fiilî acıdan ciddi kırılmalar yaşamış bulunuyor. Yaratıcı mefhumunu ve O’nun sınırlarını insanlığın gundeminden cıkaran, insan egosunu hayatın merkezine oturtan Batı zihniyetinin şeytanî cazibesi, ozellikle kompleks sahibi musluman aydınları adeta peşinden suruklemiştir.
Fakat gercek şu ki, Batı uygarlığı icin de tarih bir kırılma noktasına doğru ilerlemeye başlamış bulunuyor. Bir yandan zevke ve zevkin sınırsız tatminine dayalı anlayış birey acısından beklenen huzur ve tatmini sağlamamış, diğer taraftan tuketim odaklı ekonomik modelin pek cok acıdan surdurulebilir olmadığı anlaşılmıştır. Dunun gıptayla bakılan toplumları hem bireysel huzur ve tatmin bakımından hem ekonomik acıdan ciddi tehlike sinyalleri veriyor.
Allah’ın Sınırları
Bu noktada yeniden hatırlıyoruz: İnsan başıboş yaratılmamıştır. Kendine, yaratıcısına, uzerinde yaşadığı dunyaya ve insanlığa karşı mukellefiyetler taşıyan sorumlu bir varlıktır. En buyuk sorumluluğu ise yaratıcısına karşıdır. Dolayısıyla sınırları vardır ve bunlar bellidir, hareket sahası cizilmiştir. Sınırlarını zorlamaya, haddini aşmaya teşebbus etmesi, hem kendisi hem yaşadığı dunya ve insanlık icin yıkıcı sonuclar doğurmaktadır.
İlÂhi sınırları anlamak ve kabul etmek zorundayız. Her ulkede toplum duzenini sağlamak, hakları korumak icin birtakım kanun ve kurallar vardır. Bu kurallar o ulkede bulunanların hukukî sınırlarını, duzenin kırmızı cizgilerini gosterir. Bu sınırları aşan cezaî yaptırımlarla karşılaşır. Mulk Allah’ındır. O’nun koyduğu kurallar, belirlediği sınırlar vardır. Bunlar insanoğlunun kulluk ve birbiriyle olan her turlu munasebetlerinin cercevesini belirler. İşte bu cizgilere Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle “Hududullah” yani Allah’ın sınırları deniyor.
Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’in bircok yerinde bazı emirlerini acıkladıktan sonra buyurur ki; “Bu soylenenler hududullahtır, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir.” (Mesela; Bakara, 229)
Rabbimiz hududullahı aşanları “zalimler” olarak niteliyor. Başka ayetlerde de bu gibi kimselerin ebedi cehenneme mustehak olduklarını beyanla alcaltıcı bir azabın onları beklediğini haber veriyor. (Nisa, 13-14)
Muslumanın hareket alanı, sınırları bellidir. Başta ibadetler ve helal-haram cercevesi olmak uzere Hududullah acık ve nettir. Dunya nereye giderse gitsin, hangi akımlar moda olursa olsun, İslÂm toplumu kendini Allah TeÂla’nın cizdiği sınırlar cercevesinde duzenlemeye ve bu sınırları korumaya azami derecede ozen gostermek durumundadır. İslÂm’ın dışındaki dunya goruşleri bÂtıldır, muslumana model olamaz. Yol ve Etrafındaki Surlar
Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz buyuruyor ki:
“Allah Teal doğru yol (sırat-ı mustakim) icin şoyle bir misal verdi:
Doğru yolun iki tarafında iki sur ve surlar uzerinde acılmış kapılar var. Kapılar uzerinde ise cekilmiş perdeler bulunmakta. Yolun başında bir davetci durmuş diyor ki:
– Ey insanlar! Hep birlikte yola girin, sapmayın!
Yolun ortasında da bir davetci, birisi o kapılardan birini acmak istediğinde ona şoyle sesleniyor:
– Yazıklar sana, onu acma! Cunku o kapıyı acarsan iceri girersin!
(Bu misaldeki) yol, İslÂm’dır. Yolun iki tarafındaki iki sur ise Allah’ın cizdiği sınırlardır. Acılmış kapılar Allah’ın haram kıldığı şeylerdir. Yolun başında bulunan davetci Allah’ın kitabı, ileride bulunan davetci ise her muslumanın kalbinde bulunan, Allah adına oğut veren melektir.” (İmam Ahmed b. Hanbel)
SEMERKAND temmuz 2011
__________________
Sınırsızlık Ozlemi(Din niye bu kadar kısıtlayıcı diyenlere)
Dini Bilgiler0 Mesaj
●24 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Sınırsızlık Ozlemi(Din niye bu kadar kısıtlayıcı diyenlere)