Huşu: Sozluk anlamı itibariyle; korkmak, itaat etmek, tevazu gostermek, boyun eğmek demektir. "O gun insanlar, hicbir tarafa sapmadan Hakkın davetcisine uyarlar. Gozler Rahman'ın heybetinden huşu' icerisine girmiş, kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka bir ses işitemezsin"(Ta Ha, 20/108) mealindeki ayette, kıyamet gununde, insanların Allah'ın azameti karşısındaki korkuları, bukuluşleri, alcalışları, sessiz-sedasız duruşları "huşu" kavramıyla ifade edilmiştir.
"İman edenlerin kalpleri, Allah'ı ve O'ndan gelen hakikatleri hatırlayarak huşu ile dolma zamanı gelmedi mi?" (Hadid, 57/16) mealindeki ayette huşu kavramı doğrudan kalbin bir fonksiyonu olarak ortaya konmuştur.
Terim olarak Huşu; bir yandan cekinmek, korkmak, boyun eğmek gibi kalbin bir eylemi, diğer yandan sukûnet icinde olmak, hareketsiz duruş sergilemek gibi organların bir eylemi olarak kendini gosterir. Buna gore, Huşu; aslı kalpte, tezahuru/yansıması bedende olmak uzere iki yonlu bir etkileşimin adıdır.
Namazın Ruhu Huşudur
İcinde huşuyu barındıran namaz, Kur’an’da, kurtuluşun anahtarı olarak gosteriliyor.
“Muhakkak ki, iman edenler kurtulmuştur. Onlar oyle kimselerdir ki, namazlarını huşu ile kılarlar” (Muminun, 23/1-2) mealindeki ayette bu manayı gorebiliriz.
Fakat şu da bir gercektir ki, bir cok musluman surekli olarak samimi bir şekilde namaz kıldığı ve kılmak istediği halde, insanî bir gaflet hali yaşayabiliyor ve her an huşu icinde olamıyor. O halde bu dermansız derdin teşhisini doğru koymak gerekir.
Huşuyu yansıtan bir hadis:
Hz. Ali anlatıyor: Hz. Peygamber(a.s.m), rukûda şu duayı okuyordu: "Allah'ım! Senin icin rukûa vardım, Sana iman ettim, Sana teslim oldum. Kulağım, gozum, beynim(iliğim), kemiğim ve damarım(sinirim), sana karşı huşu icerisine girmiştir." (Muslim, Musafirin, 201.)
Namazdaki Huşuun İki Unsuru: Tahliye/boşaltma ve Tahliye/doldurma
Tahliye: Arapca orijinli bu kelimenin ucuncu harfi "h", noktalıdır. Turkce’de "evi tahliye etme", bu anlamdadır.
Konumuzla ilgili olarak; namaz kılanın ic Âlemini arındırması, temizlemesi, namazla ilgili olmayan duşunceleri kalbinden cıkartıp atması, duygu ve duşunce yuvasını -Rabbinin huzurunda- huzurunu bozan her turlu tasavvurlardan tahliye etmesi anlamına gelir.
Tahliye: Yine Arapca orijinli olan bu kelimenin ucuncu harfi "h" ise, -gozlu "ha" değil- noktasız "hı"dır. Suslemek, ziynet eşyasıyla donatmak anlamına gelir.
Namazda tahliye demek; Namaz kılan kimsenin kalbini, aklını, duygularını, butun ic Âlemini ilÂhî huzurla canlandırması, namazın hakikatleriyle suslemesi demektir.
Kelime-i tevhitte, tahliyeye/temizleme ameliyesine oncelik verildiği gibi, namazda da bu hususa oncelik vermek gerekir. Kelime-i tevhitte, once “la” edatı, bir supurge gorevini ustlenmiş ve yoldaki tum mevhum/batıl ilahları ortadan supurup silmiştir. Kalbin yuvası, “la” ile yapılan tahliye/temizleme ameliyesine tabi tutularak şirkin kirlerinden temizlendikten sonra, soz konusu kalbin sahibi, “illa” asansoruyle tevhit sarayına cıkmış ve onun hakikatiyle suslenmiş olacaktır. "LÂ ilÂhe İllallah", bu hakikati ifade etmektedir.
Bu husus namazda da gecerlidir. Masivanın (Allah'ın dışındaki varlıkların) manevî kirlerinden temizlenmeden, gercek anlamda Allah'ın manevî huzuruna cıkmak ve “huşu” mertebesine ulaşmak mumkun değildir.
Cunku insanın duyguları, birer sarmaşık otu gibi, meşgul oldukları şeylere yapışıp kalırlar. Bunların ellerini/pencesini masivadan cektirmeden, Yuce Allah’ın huzuruna cıkmak ve huşua ermek cok zordur. Ayranla dolu bir kabı sutle doldurmak icin ayranı boşaltmaktan başka care var mı? Bu fizik kuralı, meta-fizik icin de gecerlidir. Kalp de bir kaptır; icindeki masiva ayranını dokmeden huzur ve huşu sutunu dolduramazsınız.
O halde, namazda iken yine de dunyevî meşgalelerle haşir ve neşir olmamızın sebebi, soz konusu ilmî ve tecrube edilmiş kuralı uygulamayışımızdan kaynaklanmaktadır. Dunya işleri daha butun sıcaklığıyla kalbimizde yer etmeye devam ederken, namaza durmaya ve sonra da “neden huzur ve huşua eremiyoruz” diye şikÂyette bulunmaya hakkımız yoktur.
Aslında, temizlik ve abdest gibi on hazırlıkların namazdan once ongorulmesinin bir hikmeti de budur. Abdest almakla; bir yandan maddi yonden temizlenme ameliyesini gercekleştirdiğimiz gibi, fikir, zihin ve duygu planında da manevî bir temizlik işini icra etmiş ve bunu yaparken de, sıkı bir kontrol ile zihnimizi ve duygularımızı biraz sonra huzuruna varacağımız Yuce Yaratanımıza yonlendirmekle, onemli bir mesafeyi kat etmiş oluruz.
Huşu Namazın hem cekirdeği hem de Meyvesidir
“Namaz huşu sahiplerinin dışındakilere ağır gelir”(Bakara, 2/45) mealindeki ayette huşu, namazın cekirdeği olarak gosterilmiştir.
“Muhakkak ki, iman edenler kurtulmuştur. Onlar oyle kimselerdir ki, namazlarını huşu ile kılarlar” (Muminun, 23/1-2) mealindeki ayette ise huşu namazın bir meyvesi olarak gosterilmiştir.
Huşunun zıddı gaflettir. Gaflet ise, uc ayaklı bir şeytan ucgenidir. Şeytan namazla ilgisi olmayan şeyleri hatırlatıp telkin eder. Nefis, daha onceki meşguliyetini namazda da devam ettirmek ister. Disipline alışmamış fikir ise, Allah’ın huzurunda olduğunu duşunmeden rast gele şeylerle eğlenmek ister. Bu sebeple, vesvese ve luzumsuz işlerle meşgul olduğumuzu fark eder etmez, hicbir şey olmamış gibi huzura donup yolumuza devam etmemiz gerekir. “Aman niye boyle oldu?” ya bile yer vermemeliyiz..
Huşu ile kılınan bir namazın huşusuz kılınan bir namazla aynı olması zaten adalet olcusune de terstir. Ancak baştan sona kadar huzuru yakalamak ta guctur. Muhim olan namazdaki gafletle gecen zaman dilimini asgariye indirmektir. Yoksa ondan butun, butun kurtulmak insanın yapısına aykırıdır.
Bu zorluğundan oturudur ki, Hz. Peygamber(a.s.m) uhud savaşından donerken, “Biz kucuk savaştan donduk, artık buyuk savaşa gideceğiz” diye buyurmuş ve bunun nefisle savaş olduğunu soylemiştir. Nefisle mucadele etmenin en zorlu sahnesinin de namaz olduğu ifade edilmiştir.
Nitekim, Maun Suresinin azarlamasını değerlendiren Hz. Ali, Hz. İbn Abbas ve Hz. Enes gibi bazı sahabîler, ayetteki inceliğe dikkat cekmiş ve “namazdan” ifadesinin “namazda” tabirinden cok farklı olduğunu soylemişler.
Buna gore: “Fi salatihim” denilse, namazlarında gaflet gosterenlerin vay haline, anlamı cıkar ve yanlış olur. Cunku, namazda gaflet etmemek, sehiv yapmamak insan gucunun dışında bir şeydir. Kaldı ki, Hz. Peygamber(a.s.m)’in bizzat namazda sehiv yaptığı bilinmektedir. Fıkıh kitapların hepsinde, “Namazda sehiv yapma” bolumu vardır.
Onun icindir ki, ayette “an salatihim” denilmiştir. Yani onlar ki, namazlarından gaflet ediyorlar. Yani; namazın kendisinden haberleri yoktur, onu tamamen unutuyorlar, ehemmiyet vermiyorlar. İnsanlara karşı bir gosteriş kaygıları olmazsa asla kılmazlar.
Bu sebepledir ki, bazı alimler bu ince farka işaret etmek uzere demişler ki; Allah’a şukurler olsun ki, Kur’an’da “Fi Salatihim (Namazlarında)” demeyip de “An salatihim (Namazlarından)” demiştir.
Sonuc olarak, namazı huşu ile kılmak, beden ve ruh butunluğune ermektir. Buna ulaşmak icin maddi ve manevi hazırlık yapmak gerekir.
Sorularla İslamiyet.com
__________________
Huşu ile namaz kılmak ve gafletten kurtulmak icin ne yapmak gerekir?diye sorarsanız
Dini Bilgiler0 Mesaj
●27 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Huşu ile namaz kılmak ve gafletten kurtulmak icin ne yapmak gerekir?diye sorarsanız