Fatiha Suresi
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ العَالَمِينَ () وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَ ﺁلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينْ ()
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ العَالَمِينَ () الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ () مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ () إيَّاكَ نَعْبُدُ وإيَّاكَ نَسْتَعِينُ () اِهْدِنَا الصِّراطَ الْمُسْتَقِيمَ () صِرَاطَ الَّذِينَ أنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلاَ الضَّالِّيِنَ.()
Meali
RahmĂ‚n ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
Hamd, Ă‚lemlerin Rabbi, Rahman, Rahîm ve din gunu (kıyĂ‚met gunu)nun sĂ‚hibi olan Allaha mahsûsdur. Yalnız sana ibĂ‚det eder, yalnız senden yardım isteriz. Bizi doğru yola, kendilerine ni’met verdiklerinin yoluna ilet. GazĂ‚ba uğrayanlarınkine, sapıklarınkine değil.
Fil Suresi
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِاَصْحَابِ الْفِيلِ (1) اَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ فِي تَضْلِيلٍ (2) وَاَرْسَلَ عَلَيْهِمْ طَيْرًا اَبَابِيلَ (3) تَرْمِيهِمْ بِحِجَارَةٍ مِنْ سِجِّيلٍ (4) فَجَعَلَهُمْ كَعَصْفٍ مَاْكُولٍ (5)
Meali
RahmĂ‚n ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
(Ey Resûlum!). Rabbinin, fil sĂ‚hiblerine neler etdiğini gormedin mi? O, bunların kotu plĂ‚nlarını boşa cıkarmadı mı? O, bunların uzerine boluk boluk kuş(lar) gonderdi. Ki bunlar onlara (fil sĂ‚hiblerine) pişkin tuğladan (yapılmış) taş(lar) atıyordu. Derken (Allah) onları yenik ekin yaprağı gibi yapıverdi.
FİL VAK’ASI: Habeş hukmdĂ‚rı NecĂ‚şînin, Yemen vĂ‚lîsi olan “Ebrehe” isminde bir adamı vardı. Ebrehe insanları Mekke-i Mukerremedeki KĂ‚’beyi ziyĂ‚retinden vazgecirmek icin San’a şehrinde buyuk ve suslu bir kilise yapdırdı. Fekat maksĂ‚dı hĂ‚sıl olmayıp, KĂ‚’beyi ziyĂ‚ret edenler o kiliseyi ziyĂ‚rete gelmediler. Ayrıca Fukaym kabîlesinden Nufeyl adlı bir genc, gece gizlice getirdiği pislikleri ile kilisenin her tarafını kirletdi. Bunu bahĂ‚ne eden Ebrehe buyuk bir ordu hĂ‚zırlayarak Mekke uzerine yurudu. Ordusunun onunde NecĂ‚şîden getirdiği buyuk bir fil vardı. Fili ordunun onunde yurutmekle ordusunun gĂ‚lib geleceğini sanıyordu.
Boylece ordu Mekke uzerine yurudu. Şehre gireceği zemĂ‚n fil yere cokdu ve bir dahĂ‚ ileri gitmedi. Butun uğraşmalar onu Mekke istikĂ‚metine goturemedi. Başka yonlere ise koşa koşa gidiyordu. Tam bu sıralarda Allahu teĂ‚lĂ‚ EbĂ‚bil denilen kuşları gonderdi. Ağızlarında ve ayaklarında taşıdıkları taşları Ebrehenin ordusu uzerine atdılar. Âyet-i kerîmede de belirtildiği gibi, ordu “yenilmiş ekin yaprağı” gibi oldu.
Bu hĂ‚disenin vuku’ bulduğu seneye Arablar “Fil senesi” derlerdi. Bu vak’adan 50-55 gun sonra Peygamber Efendimiz “sallallahu aleyhi ve sellem” dunyĂ‚ya teşrif buyurdu.
Kureyş Suresi
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
لاِيِلاَفِ قُرَيْشٍ (1) اِيلاَفِهِمْ رِحْلَةَ الشِّتَآءِ وَالصَّيْفِ (2) فَلْيَعْبُدُوا رَبَّ هَذَا الْبَيْتِ (3) الَّذِي اَطْعَمَهُمْ مِنْ جُوعٍ وَآمَنَهُمْ مِنْ خََوْفٍ (4)
Meali
RahmĂ‚n ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
Kureyşi emniyyet ve selĂ‚mete, kış ve yaz onları (Kureyşlileri) gidiş ve gelişler[1]de rĂ‚hatlığa kavuşdurduğundan dolayı (hic olmazsa) şu Beytin (KĂ‚’benin) Rabbine ibĂ‚det etsinler. O, (Allah ki) onları aclıkdan (kurtarıp) doyuran, kendilerine korkudan emînlik veren(dir.)
Maun Suresi
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اَرَاَيْتَ الَّذِي يُكَذِّبُ بِالدِّينِ (1) فَذَلِكَ الَّذِي يَدُعُّ الْيَتِيمَ (2) وَلاَ يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ (3) فَوَيْلٌ لِلْمُصَلِّينَ (4) الَّذِينَ هُمْ عَنْ صَلاَتِهِمْ سَاهُونَ (5) اَلَّذِينَ هُمْ يُرَآؤُنَ (6) وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ (7)
Meali
RahmĂ‚n ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
Dîni (MuslimĂ‚nlığı) yalan sayanı gordun mu? İşte yetîmi[2] şiddetle iten, yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur[3]. İşte (bu vasflarla berĂ‚ber) namĂ‚z kılan (munĂ‚fık)ların vay hĂ‚line ki, onlar namĂ‚zlarından gĂ‚fildirler. Onlar riyĂ‚kĂ‚rların tĂ‚ kendileridir. Onlar, zekĂ‚tı[4] da men’ ederler.
Kevser Suresi
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اِنَّآ اَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ (1) فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ (2) اِنَّ شَانِئَكَ هُوَ اْلاَبْتَرُ (3)
Meali
RahmĂ‚n ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
(Habîbim!) Hakîkat, biz sana, Kevseri[5] verdik. O hĂ‚lde Rabbin icin namĂ‚z kıl ve kurban kes. Doğrusu sana (nesli kesik deyip) dil uzatandır, hayrsız nesli kesik.
ÎZÂH: Bu mubĂ‚rek sûre, Peygamberimizin “sallallahu aleyhi ve sellem” nĂ‚il olduğu ni’metleri ve Onun iki kudsî vazîfesini bildirmekdedir. Âyet-i kerîmedeki “Kevser” lĂ‚fzı icin islĂ‚m Ă‚limleri ceşidli ma’nĂ‚lar vermişlerdir. Cumhur ulemĂ‚ya gore:
a) Cennetde bir ırmakdır veyĂ‚ bir havuzdur ki suyu baldan tatlı, sutden dahĂ‚ ziyĂ‚de beyĂ‚z ve kardan dahĂ‚ soğukdur.
b) Kur’Ă‚n-ı Azîmdir ki: O dunyevî ve uhrevî hayrları toplıyan bir kitĂ‚bdır.
c) Resûl-i Ekremin “sallallahu aleyhi ve sellem” hĂ‚iz olduğu şeref-i nubuvvetdir.
d) Gokde ve yerde Resûlullah “sallallahu aleyhi ve sellem” icin cok zikr ve senĂ‚dır.
e) Resûlullahın evlĂ‚d ve etbaıdır.
f) Resûlullahın EshĂ‚b ve ulemĂ‚-yı ummetidir.
Peygamberimizin “sallallahu aleyhi ve sellem” oğlu KĂ‚sım vefĂ‚t edince, Âs bin VĂ‚il, Muhammedin “aleyhisselĂ‚m” artık nesli kesildi, kendisini yĂ‚d etdirecek evlĂ‚dı kalmadı, dedi. Bunu diğer muşrikler de soylemişlerdir. Onlar, muslimĂ‚nlara bir şiddet, darlık Ă‚rız olunca bununla sevinip, ferĂ‚hlıyorlardı. İşte bu sûre-i celîle o kĂ‚firlerin bĂ‚tıl duşuncelerini reddetdi. Pek kısa bir sûre olmasına rağmen bircok hakîkatlere işĂ‚ret etmekdedir.
Kafirun Suresi
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
قُلْ يَآ اَيُّهَا الْكَافِرُونَ (1) لآ اَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ (2) وَلآ اَنْتُمْ عَابِدُونَ مَآ اَعْبُدُ (3) وَلاَ اَنَا عَابِدٌ مَا عَبَدْتُمْ (4) وَلآ اَنْتُمْ عَابِدُونَ مَآ اَعْبُدُ (5) لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ (6)
Meali
RahmĂ‚n ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
YĂ‚ Habîbim! Onlara de[6]: Ey kĂ‚firler ben sizin tapmakda olduklarınıza (putlarınıza) tapmam. Benim ibĂ‚det edeceğime de (Allahu teĂ‚lĂ‚ya) siz kulluk ediciler değilsiniz. Ben sizin tapdıklarınıza (hicbir zemĂ‚n) tapmış değilim. Siz de benim kulluk etmekde olduğuma (hicbir vakt) kulluk ediciler değilsiniz. Sizin dîniniz size, benim dînim bana.
Nasr Sûresi
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اِذَا جَآءَ نَصْرُ اللهِ وَالْفَتْحُ (1) وَرَاَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِي دِينِ اللهِ اَفْوَاجًا (2) فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ اِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا (3)
Meali
RahmĂ‚n ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
Allahın nusrati ve feth gelince, sen de insanların fevc fevc Allahın dînine (muslimĂ‚nlığa) gireceklerini gorunce, hemen Rabbini, hamd ile, tesbîh et. Onun afv etmesini iste. Şubhesiz ki O, tevbeleri cok kabûl edendir.[7]
Tebbet Sûresi
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
تَبَّتْ يَدَآ اَبِي لَهَبٍ وَتَبَّ (1) مَآ اَغْنََى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَ (2) سَيَصْلَى نَارًا ذَاتَ لَهَبٍ (3) وَامْرَاَتُهُ حَمَّالَةَ الْحَطَبِ (4) فِي جِيدِهَا حَبْلٌ مِنْ مَسَدٍ (5)
Meali
RahmĂ‚n ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
Ebû Lehebin iki eli kurusun. (Kendisi de) kurudu (helĂ‚k oldu ya). Ona ne malı (Babasından mîrĂ‚s kalan malı), ne kazandığı fĂ‚ide vermedi. O, alevli bir ateşe girecek, karısı da odun hammalı olarak. Boynunda bukulmuş bir ip de olduğu hĂ‚lde.
ÎZÂHI: Bu sûre-i celîle, Resûl-i Ekreme “sallallahu aleyhi ve sellem” ezĂ‚ ve cefĂ‚da bulunmuş olan Ebû Leheb ve zevcesinin helĂ‚k olarak, şiddetli bir azĂ‚ba duşeceklerini haber veriyor. Peygamber aleyhisselĂ‚m; “akrabanı korkut” emr-i ilĂ‚hîsini alınca, Safa tepesine cıkmış, yakınlarını cağırarak, onları İslĂ‚m dînine da’vet etmişdi. Ebû Leheb burada Peygamberimizin soylediklerine karşı cıkmış ve Ona hakĂ‚ret ederek oradan ayrılmış ve oradakilere ma’nî olmuşdu. Ebû Lehebin karısı da Resûl aleyhisselĂ‚mın yuruyeceği yollara geceleyin dikenli ağaclar, otlar yuklenerek getirir, dokerdi. Ayrıca Peygamberimizin “sallallahu aleyhi ve sellem” ardından koğuculuk yapardı.
Ebû Leheb, Hicretin ikinci senesinde Bedr gazvesindeki, İslĂ‚m mucĂ‚hidlerinin muvaffakiyyetlerine dayanamıyarak, yedi gun sonra oldu. Vucûdu delik deşik olup, cocukları bile yanına yaklaşamadı. Ancak uc gun sonra defnedilebildi. BilĂ‚hare zevcesi de olup lĂ‚yık olduğu cezĂ‚ya kavuşdu.
İhlĂ‚s Sûresi
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
قُلْ هُوَ اللهُ اَحَدٌ (1) اَللهُ الصَّمَدُ (2) لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ (3) وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُُفُواً اَحَدٌ (4)
Meali
RahmĂ‚n ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
Ya Muhammed “sallallahu aleyhi ve sellem”! De ki; O, Allah birdir, Samed[8]dir. O, doğurmamışdır, doğurulmamışdır. Hicbir şey Onun dengi (ve benzeri) değildir.
FelĂ‚k Sûresi
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ (1) مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ (2) وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ اِذَا وَقَبَ (3) وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ (4) وَمِنْ شَرَّ حَاسِدٍ اِذَا حَسَدَ (5)
Meali
RahmĂ‚n ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
(YĂ‚ Muhammed! “aleyhisselĂ‚m”) Yaratdığı şeylerin şerrinden, karanlığı cokup basdığı zemĂ‚n gecenin şerrinden, duğumlere (Buyuculerin ipliklere bağladıkları duğumlere) ufuren (nefes)lerin (Buyucu ve ufurukculerin) şerrinden ve hased edenin, hased(ini belli) etdiği zemĂ‚n, şerrinden, sabĂ‚hın Rabbine sığınırım de[9].
NĂ‚s Sûresi
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ (1) مَلِكِ النَّاسِ (2) اِلَهِ النَّاسِ (3) مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ (4) الَّذِي يُوَسْوِسُ صُدُورِ النَّاسِ (5) مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ (6)
Meali
RahmĂ‚n ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
(YĂ‚ Muhammed! “aleyhisselĂ‚m”). İnsanların Rabbine, insanların melikine, insanların mĂ‚buduna, insanların goğuslerine dĂ‚ima vesvese veren, gerek cinden, gerek insandan (olsun), o sinsi şeytĂ‚nın şerrinden, sığınırım de[10].
Âyetel Kursî
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اَللهُ لآ اِلَهَ اِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَاْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَهُ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَمَا فِي اْلاَرْضِ مَنْ ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ اِلاَّ بِاِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِهِ اِلاَّ بِمَا شَآءَ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَوَاتِ وَاْلاَرْضَ وَلاَ يَؤُدُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ (255)
Meali
RahmĂ‚n ve Rahîm olan Allahın ismi ile.
Allah, kendinden başka hicbir ilĂ‚h yokdur. (O), Hayy ve Kayyûmdur. Onu ne bir uyuklama, ne de bir uyku tutabilir. Goklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur. Onun izni olmadan, nezdinde kim şefĂ‚’at edebilir? O (yaratdıklarının) onlerindeki ve arkalarındaki gizli ve Ă‚şikĂ‚r her şeyi bilir. Onun ilminden, yalnız kendisinin dilediğinden başka hicbir şey kavrayamazlar. (Mahlûkatı). Onun kursusu gokler ve yeri kaplamışdır. Bunların (yerin ve goğun) koruyuculuğu Ona ağır da gelmez. O, cok yuce, cok buyukdur.
Kadr Sûresi
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اِنَّآ اَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ (1) وَمَآ اَدْرَيكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ (2) لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍ (3) تَنَزَّلُ الْمَلَئِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ اَمْرٍ (4) سَلاَمٌ هِيَ حَتَّى مَطْلَعِ الْفَجْرِ (5)
Asr Sûresi
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَالْعَصْرِ (1) اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَفِي خُسْرٍ (2) اِلاَّ الَّذِينَ اَمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ (3)
SubhÂneke
سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَ بِحَمْدِكَ * وَ تَبَارَكَ اسْمُكَ وَ تَعَالَى جَدُّكَ * وَ جَلَّ ثَنَاؤُكَ * وَ لاَ اِلَهَ غَيْرُكَ
Meali
Ey Allahım! Seni noksanlıklardan tenzîh eder. Butun kemĂ‚l sıfĂ‚tlarıyla tavsif ederim. Sana hamd ederim. Senin ismin yucedir. (Ve senin şĂ‚nın her şeyin ustundedir)[11]. Senden başka ilĂ‚h yokdur.
EttehıyyĂ‚tu
اَلتَّحِيَّاتُ ِللهِ وَ الصَّلَوَاتُ وَ الطَّيِّبَاتُ * اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ اَيُّهَا النَّبِيُّ وَ رَحْمَةُ اللهِ وَ بَرَكَاتُهُ * السَّلاَمُ عَلَيْنَا وَ عَلَى عِبَادِ اللهِ الصَّالِحِينَ * اَشْهَدُ اَنْ لآ اِلَهَ اِلاَّ اَللهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَ رَسُولُهُ *
Meali
Her durlu hurmet, salevĂ‚t ve butun iyilikler Allaha mahsusdur. Ey Nebî! Allahın selĂ‚m, rahmet ve bereketi senin uzerine olsun. SelĂ‚m, bizim ve Allahın sĂ‚lih kullarının uzerine olsun. ŞehĂ‚det ederim ki, Allah birdir ve yine şehĂ‚det ederim ki, Muhammed (aleyhisselĂ‚m) Onun kulu ve resûludur.
Allahumme Salli
اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ عَلَى ﺁلِ مُحَمَّدٍ * كَمَا صَلَّيْتَ عَلَى اِبْرَاهِيمَ وَ عَلَى ﺁلِ اِبْرَاهِيمَ * اِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ *
Meali
Ey Allahım! İbrĂ‚hîme “aleyhisselĂ‚m” ve Ă‚line rahmet etdiğin gibi, (Efendimiz) Muhammede “aleyhisselĂ‚m” ve Ă‚line de rahmet eyle. Muhakkak sen hamîd ve mecîdsin.
Allahumme BÂrik
اَللَّهُمَّ بَارِكْ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ عَلَى ﺁلِ مُحَمَّدٍ * كَمَا بَارَكْتَ عَلَى اِبْرَاهِيمَ وَ عَلَى ﺁلِ اِبْرَاهِيمَ * اِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ *
Meali
Ey Allahım! İbrĂ‚hîme “aleyhisselĂ‚m” ve Ă‚line bereketler ihsan etdiğin gibi, (Efendimiz) Muhammede “aleyhisselĂ‚m” ve Ă‚line de bereketler ihsan eyle. Muhakkak sen hamîd ve mecîdsin.
RabbenĂ‚ DuĂ‚sı
رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَ فِي اْلآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Meali
YĂ‚ Rabbî! DunyĂ‚da ve Ă‚hıretde bize iyilikler ver ve bizi nĂ‚rın (ateşin) azĂ‚bından koru. Ey merhametlilerin en merhametlisi, senin rahmetinle...
RabbenĂ‚ğfirli DuĂ‚sı
بِرَحِمَتِكَ يَا اَرْحَمَرَ الرَّاحِمِينَ
رَبَّنَا اغْفِرْ لِى وَ لِوَالِدَىَّ وَ لِلْمُؤمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ اْلحِسَابِ
Kunût DuĂ‚sı
اَللَّهُمَّ إِنَّا نَسْتَعِينُكَ وَ نَسْتَغْفِرُكَ وَ نَسْتَهْدِيكَ * وَ نُؤْمِنُ بِكَ وَ نَتُوبُ اِلَيْكَ * وَ نَتَوَكَّلُ عَلَيْكَ * وَ نُثْنِى عَلَيْكَ اْلخَيْرَ كُلَّهُ نَشْكُرُكَ وَ لاَ نَكْفُرُكَ * وَ نَخْلَعُ وَ نَتْرُكُ مَنْ يَفْجُرُكَ *
Meali
Ey Allahım! Biz senden yardım dileriz. Sana istiğfar ederiz. Senden hidĂ‚yet isteriz. Sana îmĂ‚n ederiz. Sana tevbe ve sana tevekkul ederiz. Butun hayrlarla seni overiz. Sana (ni’metlerine) şukreder, kufrĂ‚n-ı ni’met etmeyiz. Sana karşı fısk ve fucur edeni atar ve terk ederiz.
Kunût DuĂ‚sı
اَللَّهُمَّ اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَ لَكَ نُصَلِّى وَ نَسْجُدُ * وَ اِلَيْكَ نَسعْىَ وَ نَحْفِدُ * نَرْجُو رَحْمَتَكَ وَ نَخْشَى عَذَابَكَ * اِنَّ عَذَابَكَ الْجِدَّ بِاْلكُفَّارِ مُلْحِقٌ *
Meali
Ey Allahım! Ancak sana ibĂ‚det eder, namĂ‚z kılar, secde eder, sana koşar ve iltica ederiz. Rahmetini recĂ‚ (umîd) eyler ve azĂ‚bından korkarız. Cunki senin azĂ‚bın gerceği orten kĂ‚firlere mutlaka ulaşır.
__________________
Namaz Surelerİ,arapca YaziliŞlari Ve TUrkCe Anlamlari...
Dini Bilgiler0 Mesaj
●34 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eđitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Namaz Surelerİ,arapca YaziliŞlari Ve TUrkCe Anlamlari...